Aöf XIX. Yüzyıl Türk Dünyası Ders Notları 2. Ünite

AOFDESTEK

ADMİN
Yönetici
Admin
Katılım
9 Şub 2011
Mesajlar
6,041
Tepkime puanı
25
Puanları
48
Bölüm:
İşletme
Şehir:
Bursa
XIX. YÜZYIL TÜRK DÜNYASI

2.ÜNİTE ÖZET


KAZAN TATARLARINDA YENİLEŞME

MODERNLEŞME VE ÇARLIK SİYASETİ

*XIX. asrın sonunda Rusya’da birçok alanda ilerlemeler oldu. Rus orta sınıfı hızla yükseldi ve sanayiciler ön plana çıktı.

*Tatarlar yeni duruma ayak uydurmada başarılı olamadılar. Tatar girişimcilerden ancak bir kısmı atölyeden fabrikaya geçiş yapabildi; çoğunluk ise hızla gelişen makineleşmede Rus rakiplerinin
gerisinde kaldı.

*Tatar kumaş üreticileri Rusya’daki modern işletmelerle rekabet edemediler. Sabun üretimi ve deri işlemeciliğinde de geri kaldılar.

*Birçok küçük işletme Rus sanayisinin artan baskısı karşısında kapanmak zorunda kaldı. XVIII.
yüzyılın son çeyreğinden itibaren önemli kazanımlar elde eden Tatar tüccarları, yeni durum karşısında kendilerini yenileyemediler

*Tatarların Türkistan’da mülk edinmelerini yasaklayan kanunlar çıkarıldı; Türkistan okullarındaki Tatar muallimlerin yerine yerel personel yerleştirilmeye çalışıldı.

*Orenburg Müslüman Dinî İdaresini Rusya için zararlı gören İlminski, bu kurumu ortadan kaldırmaya çalıştı. Kazan Üniversitesindeki Şarkiyat araştırmalarını misyonerlik amaçlarına hizmet ettirmek
için uğraştı.

*1870 tarihinden sonra açılan Müslüman okullarında Rusça öğretmek mecburi oldu.

Kazan Üniversitesi: 1804’te, Rusya’nın dördüncü üniversitesi olarak kuruldu.

*1872’de mektep ve medreselere nezaret etmek için müfettiş atandı. Bu göreve Alman asıllı
Türkolog Wilhelm Radloff (V.V. Radlov) getirildi.

*Müslüman okullarına Rus dili konulmak istenmesi mollaların ve halkın büyük tepkisine neden oldu.

*Ulemanın çoğu Rusça öğrenmenin caiz olmadığı kanaatindeydi. Rusçanın gerekli olduğunu söyleyenlerin başında Şihabüddin Mercanî bulunuyordu.

*Rusça dersini okutacak öğretmenler yetiştirmek için 1876’da Kazan’da Öğretmen Okulu (Uçitel’skaya
Şkola) açıldı

*XIX. yüzyılda Rusya Müslümanlarının eğitim kaynağı Buhara Hanlığı medreseleriydi. Fakat buralardaki medreseler en az altı asırdan beri pek değişmeyen usûllerle eğitim veriyordu.

Rusya Müslümanlarının yenileşme hareketi esas olarak şu beş ana kolda ilerledi.

*1. Edebiyatta yenileşme: Avrupa’dan gelen tesirler sonucunda, geleneksel Çağatay edebiyat tarzı yerine roman, hikâye ve tiyatro eserleri gelişmeye başladı.

*2.Eğitim reformu: Kırım mirzalarından İsmail Gaspıralı Müslüman ilkokullarında başlattığı Yeni metotla eğitim sayesinde bir çığır açtı.

*3. Dilde birlik: Gaspıralı’nın Tercüman gazetesi aracılığıyla yaygınlaştırdığı ortak yazı dili Türk dünyası aydınlarınca kabul gördü; önemli bir aydın kesimi bu ortak dilde eserler verdiler.

*4. Müslüman kadınların özgürleşmesi: Yenilik taraftarı aydınlar Müslüman kadınların o zamana kadar uğradığı aşağı muameleyi ve hak yoksunluğunu dile getirdiler.

*5.Milli ve siyasi bilinçlenme: Gaspıralı ve diğer aydınların gayretleriyle milli bilinçlenme
konusunda epey bir mesafe alındı. 1905’te ifade ve örgütlenme özgürlüğü verilmesinden sonra Rusya Müslümanları tarihlerinde ilk defa olarak bir araya geldiler ve meselelerini konuşup tartıştılar; siyasi ve milli birlik yolunda önemli kararlar aldılar.

EDEBİYATTA YENİLEŞME

KAYYUM NÂSIRÎ VE YENİ TATAR EDEBİYATI

*Geleneksel medreselerden yetişenler ile modern okullarda okuyanlar arasındaki fikir ayrılıklarının giderek bir çatışmaya dönüşmesi kaçınılmazdı.

* Zihniyetteki ayrılıklara çıkar çatışmaları da eklendi. Ceditçi-Kadimci çekişmesinin temelinde bu çelişkiligelişmeler yatmaktadır. Bu çatışmalar edebiyata da yansıdı.

*Avrupa medeniyetiyle olan temas sonucunda ortaya çıkan modern Tatar edebiyatının öncüsü olarak Kayyum Nâsırî gösterilir. Onu Tatar aydınlanmasının başlatıcısı olarak kabul edenler de vardır.

*Kazan Tatarcasıyla salnameler ve küçük risaleler yazıp yayınladı. Yayınladıklarının ilgi çekip çekmediğine bakmaksızın yazdı. Bu yönüyle Osmanlı Türklerinden Ahmed Midhat Efendi’ye benzetilir.

*Ruslarla olan dostluğu yüzünden “Kadimci”mollalar tarafından dışlandı.

*Gaspıralı ve şakirtleri de Tatarcılığı dolayısıyla onu eleştirdiler.

*Kazan Üniversitesi’nde Doğu dilleri Tatar tarihi ve kültürü üzerinde çalışan ilim adamlarıyla temas kuran Nâsırî, Tatar atasözleri ve destanlar hakkında Üniversite dergisinde makaleler yayınladı.

*Şihabüddin Mercanî ile yıldızı barışmadı. Mercanî onun bilgisini küçümsüyordu.

*Nâsırî ise Mercanî’nin düşmanlarıyla bir olup onu eleştirdi

*Nâsırî yeni metotla eğitim (usûl-i cedit) Şkrinin de karşısında yer aldı.

*Nâsırî’nin geleceğe yönelik en önemli etkisi yerel Tatar lehçesinde yazmasıdır.

*Sovyet tarihçileri İsmail Gaspıralı’yı Pan-Türkist olarak suçlayıp unutturmaya çalışırken, Nâsırî’yi “ilerici ve demokratik çevrelerin öncüsü” ve “reform hareketinin lideri” olarak yücelttiler



İLK ROMANCILAR

*Yeni nesil içinde roman tarzında ilk eseri yazan Musa Akyiğitzade’dir.
*Hüsameddin Molla adlı romanında Kazan Türklerinin sosyal hayatını ele aldı. Geleneksel edebiyattan farklı olarak ilk defa Avrupa tarzında yazılan bu eserde bir mollanın maceralarını ve aşk hikayesini anlattı.

*Bundan bir yıl sonra Muhammed Zâhir Bigi adlı bir Tatar mollası, Güzel Kız Hadiçe adlı
romanı yayınladı.

*Tercüman gazetesini takip eden ve bir taraftan da Fransızcadan tercüme edilmiş romanları okuyan bu genç, konusunu Kazan’ın şehir hayatından alan bir roman daha yazdı. Günah-ı Kebâir adını taşıyan bu romanında medresedeki bozulmayı ve kadınların ezilmişliklerini ele aldı

*Muhammed Zâhir Bigi Modern Tataredebiyatının öncülerindenolan Penza vilayetine bağlı
Çımbar ilçesinde doğdu.Zâhir Bigi, Avrupa medeniyetinin yararlı etkileri yanında, olumsuz yanlarının
da gelmeye başladığını fark etmiştir.

HALKÇI EDEBİYATIN ETKİLERİ
*Nâsırî’nin yolunu izleyenlerden biri Kazanlı Ayaz İshakî’dir. O aynı zamanda
Rusya’daki halkçılık akımından en çok etkilenen ve bunu Tatar edebiyatına taşı-
yan kişidir.İlk okuduğu eserler
daha ziyade Osmanlı eserleriydi. Namık Kemal ve Abdülhak Hamid’in
eserlerini okudu.
İshakî, gençlik yıllarında halkçıların (narodniklerin) ve sosyalistlerin Şkirlerine
tutkuyla bağlandı. Sanatın sosyal bir faydaya hizmet etmesi, yüksek tabakalar için
değil, halk için olması gerektiğine inandı

Ayaz İshakî
*Kazan’daki Tatar Öğretmen Okulunda okurken inkılâpçı fikirlerden esinlenerek arkadaşlarıyla
beraber “Şâkirdlik” adlı gizli bir örgüt kurdu.

*1904-1905 yıllarında, hürriyet ve inkılâp hareketlerine fiilen katıldı.

*1906’dan itibaren Tañ Yoldızı adında bir gazete çıkarmaya başladı. Dilde Tatarcılığı benimsedi ve dil
birliği oluşturmaya çalışanlara karşı mücadele etti.

*Ayaz İshakî, 1902’de Üç Kadınla Hayat adlı bir tiyatro eseri kaleme aldı. 1905’te
sahneye konulan bu eser, İdil-Ural bölgesinde Tatar lehçesinde oynanan ilk tiyatro
eseriydi.

*Tiyatro meselesi özellikle Orenburg şehrinde çok alevlendi. Kadimciler tarafından yayınlanan Din ve Maişet dergisi Müslüman ahaliyi tiyatroya karşı mücadeleye çağırıyordu.


CEDİTÇİLİK HAREKETİ

*XIX. asır sonunda Rusya’daki gelişmelerin getirdiği sorunları en iyi anlayanların başında İsmail Gaspıralı geliyordu

*Gaspıralı’nın öngördüğü tedbirlerin başında eğitim reformu geliyordu.

*Ona göre, eğitim gören gençler herşeyden önce Avrupa medeniyetinin inceliklerini öğrenmeli ve toplumun yönlendirilmesinde öncü rolü oynamalıydılar. ,

*İkinci olarak, Rusya Müslümanları (Türkleri) arasında birlik sağlanmalıydı

*Üçüncü olarak, kadınlarıneğitilmesine önem verilmeliydi

*Rusya Türklerinin en büyük lideri Kırımlı İsmail Gaspıralı (Gasprinski) Rusya Türklerinin fikrî,
kültürel ve siyasî hareketleri onun çıkardığı Tercüman gazetesi ile başlar.

*Usûl-i Cedit denilen yeni eğitim metoduyla Rusya Türkleri arasında çığır açtı. Eğitimle başlayan reform hareketi, XX. Yüzyılın başında fikrî ve toplumsal harekete dönüştü.

*Ceditçilik denen sosyal ve fikrî akım Gaspıralı’nın adıyla özdeşleşmiştir; bu akı-
mın başlatıcısı odur.

*Rusya Türklerinin Şkrî, kültürel ve siyasî hareketleri onun çıkardığı Tercüman gazetesi ile başlar.

*Fakat onun asıl katkısı Müslüman ilkokulları ndaki (mekteplerdeki) geriliğe getirdiği çözüm oldu.

*Gaspıralı, çocuklara alfabeyi hızlı ve etkin bir şekilde öğretme metodu geliştirdi.

*Açtığı kursta 40 günde okuma yazma öğrenilebileceğini gösterdi.

*Aynı metodu hamallar üzerinde de denedi; onlara kısa zamanda okuma yazma öğreterek bu işin
kolaylıkla yapılabileceğini ispatladı.

*“USÛL-İ CEDİT” DENİLEN ÖĞRETİM METODUNUN KURALLARI ŞUNLARDI:

-Mektebe talebe kabul edilmesi senede iki defa olup her zaman talebe kabul edilmiyordu.

-Her çocuğ a ayrı ders gösterilmeyip okul üç-dört sınıfa ayrılıyor, öğrencilerin hepsine birden
ders veriliyordu.

-Okuma bilmeyen talebeye elifba birden gösterilmiyor, önce kolay hecelerden başlanıyordu.

-Okuma-yazma Türk dilindeydi. Çocuklara vurmak, dövmek, bağırmak yerine okul çocuğa sevdirilmeye çalışılıyordu.

-Okumayazma öğrenen öğrenci, temel dinî bilgiler (ilmihal), hesap, güzel yazı ve kompozisyon
derslerine başlıyordu.

-Yılda bir kez büyük sınav yapılıyor, bir yıllık ilerleme ölçülüyordu.
*1908’de İstanbul’a gelerek yeni usul mektepler için öğretmen kursları açmayı denedi. Ancak, Türkistan dışındaki yerlerde onun bu girişimlerinin tutmadığı anlaşılmaktadır.


ULEMANIN TEPKİSİ

*Usûl-i cedit hareketi özellikle ulema arasında tepkilere sebep oldu. Alfabe öğretiminin
kolaylaştırılmasına karşılık, “çabuk öğrenilen çabuk unutulur” deniliyordu.

*Tatar uleması eski değerleri koruma endişesi içindeydi.

*Giyimleri, hal ve hareketleriyle Rusları andıran usûl-ı cedit taraftarı gençlerin faaliyet ve davranışlarını yozlaşma olarak görüyorlardı.

*“Kadimci” ulema onları “Vahhabî” olarak görmekteydi.

Kadimci mollalar, geleneksel toplantılar, reddiye şeklindeki kitapçıklar vasıtasıyla onlara karşı çıktılar. Din ve Maişet (Orenburg) dergisi etrafında toplandılar.

DİLDE BİRLİK FİKRİ

*İlminski 1884’de Ruslaştırma yanlısı devlet adamı Pobedonostev’e yazdığı gizli mektuplarında Gaspıralı’nın “zararlı” faaliyetlerine dikkat çekiyor, onun üç temel amacı olduğunu söylüyordu:

1. Rusya Müslümanları arasında eğitimi yaymak;
2. Rusya’daki farklı lehçelerde konuşan Türk kavimlerini birleştirmek;
3. Bütün Türk kavimlerine Osmanlı dilini kabul ettirmek

*Gaspıralı’nın dil birliği fikirlerinden etkilenen Zâhir Bigi, Güzel Kız Hadiçe (Kazan,
1887) adlı romanını Rusya’nın her vilayetindeki Türkler tarafından anlaşılır bir dilde yazmıştı.

*Onun öngördüğü dil, 1883’den beri Tercüman gazetesi aracılığıyla yaygınlaştırmaya çalıştığı Kırım Türkçesiydi.

*Onun gayretleri sonucunda Rusya Müslümanları Kongrelerinde dil birliği fikri bütün delegelerce kabul edildi.

*1906’da yapılan III. Kongrede konuşma ve tartışmalar Türkî dilde yapıldı; kongre zabıtları bu dilde yayınlandı.

*Burada alınan karara göre,
Müslüman okullarında eğitim yerel lehçede başlayacak, yukarı sınıfarda
(ilkokulların son sınıfında ve rüştiyelerde) ortak Türk dilinde yapılacaktı

*Osmanlı ülkesinde de benzer gelişmeler yaşanmaktaydı. Daha birkaç sene öncesine kadar İstanbul’da yazılanlar Türkçe İzmit’in ötesine geçemezken, “halka doğru” akımı sayesinde Mehmed Emin
Bey’in Türkçesi Gobi Çölüne kadar anlaşılmaktaydı. Genç Kalemler ve Türk Yurdu’nun
dili Rusya Türklerince de anlaşılmaktaydı.

KADINLARIN ÖZGÜRLEŞTİRİLMESİ
Gaspıralı ve Kadın Hareketi

*XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren ekonomik alandaki hızlı değişim ve sanayinin büyüyen gereksinimleri kadınların hayatını ve sosyal konumunu etkiledi.

*Rusya Türkleri arasında kadın haklarını ilk defa yüksek sesle dile getiren kişi İsmail
Gaspıralı oldu.

*Gaspıralı’nın Kadınlar adlı risalesi (Bahçesaray, 1903), “dünyada ne kadar er
kişi var ise o kadar da kadın-kız vardır” cümlesiyle başlıyordu.

*Gaspıralı, 1903 yılının sonunda Tercüman gazetesinde yayınladığı “Zulüm Nereden
Geliyor?” adlı makalesinde Rusyalı Müslüman kadınların uğradığı haksızlıkları
dile getiriyordu

TATAR EDEBİYATINDA VE BASININDA KADIN

*Ortadoğu’daki reformcu İslamcılarla olan temaslar da Rusya Türkleri arasında
kadın hakları konusundaki duyarlılığı arttırdı. Mısırlı reformist Kâsım Emin’in
(1865-1908) fikirleri genç Tatar aydınlarca derhal benimsendi.

*Onun 1899’da yayınladığı Tahrîrü’l-Mer’e [Kadının Özgürleştirilmesi] adlı kitabı çok geçmeden Kazan
Türkçesine çevrildi.

*Kadın meselesine hassasiyetle eğilen ve değişik vesilelerle kadın haklarını savunan
yazarlardan biri Kazanlı Ayaz İshakî idi.

*Rusyalı Müslüman kadınların ilk defa kendilerini ifade etmeleri 1906’da Bahçesaray’da
yayınlanan ÂLEM-İ NİSVÂN dergisiyle oldu.

*Dergi, GASPIRALI’NIN KIZI ŞEFİKA HANIM’ın editörlüğünde, Tercüman gazetesinin ilavesi olarak çıktı.

*1913’te Kazan’da SÜYÜM BİKE adında yeni bir kadın dergisi çıkmaya başladı.

*Derginin sorumlu yayın müdürü olan Fahrülbenat Süleymaniye,dergiyi çekip çevirmekte, kadın-kızların gözünün açılmasında öncü rol oynamaktaydı.
Resim 2.3
SÜYÜM BİKE DERGİSİ ,Rusyalı Müslüman kadınların en güçlü ve uzun ömürlü yayın organı oldu (1913-1918).

*Başkurt tarihçi Z. Velidî Togan, Fergana’da Rus, Yahudi ve Çingene kadınlarını gördüğünü, fakat Müslüman kadınları hiç göremediğini yazıyor, “Bizim Kazan’daki örtülü kadınlarımız (abıstaylar) Fergana kadınlarıyla karşılaştırılamayacak kadar ileri seviyededir” diyordu.

*Togan’ın anlattığına göre Rus Doğubilimcisi Nalifkin ve eşi Nalifkina uzun yıllar Fergana’da bir köyde Özbek kıyafetini giyip onlar gibi konuşup birçok malumat toplamışlardı. Birkaç sene de Kazaklar arasında yaşamış ve onların da hayatını öğrenmişlerdir.

*Dergide yazan Abdullah Battal, şu noktalara dikkat çekmekteydi:
-Rus kızları her sabah akın akın okullara gitmekte, mahkemelerde ve diğer memuriyetlerde
kadınlar erkek meslektaşlarıyla birlikte çalışmaktaydılar.
- Müslüman kadınlar ise evlere kapatıldığı için tabiatın güzelliklerinden yoksun kalıyorlar, sosyal hayata
katılmalarına izin verilmediğinden zihinleri açılmıyor, fikir daireleri genişlemiyordu.

Rusyalı ve Osmanlı Müslüman Kadınları
*Kazanlı kadınlar diğer Müslüman Türk topluluklarına kıyasla oldukça ileri durumdaydı
lar; kadınlar artık yüzleri açık, serbestçe dolaşabiliyor, hastane ve okullarda
çalışabiliyorlardı.

* Eğitim ve örgütlenme bakımından epey bir mesafe almışlardı. Ufa, Kazan, Troysk ve Astrahan gibi şehirlerde eğitimin yayılmasını amaçlayan kadın dernekleri bulunmaktaydı.

Fatih Kerimî
*Yüksek tahsilini İstanbul’da yapan Fatih Kerimî, Osmanlı kadınlarının Rusya
Türklerine göre epeyce geri durumda olduğunu yazdı.
*1890’lı yıllarda İstanbul’daki eğitimi sırasında kadınların sosyal hayatın dışında kalması dikkatini çekti

1937’de Türkiye adına casusluk ve Sovyet-karşıtı faaliyetler yapmakla suçlanarak tutuklandı.

*Fatih Kerimî, Türklerin Balkanlarda yenilmesinin sebebini, anaların, bacıların
cahil ve atıl bırakılmalarına bağlıyordu.

İSLAM REFORMCULARINA GÖRE KADIN HAKLARI

*Kadın haklarını dinî açıdan ele alan, bu konuda epeyce kafa yoranların başında Musa Cârullah gelir.

*İslam toplumunun ilk dönemlerinde kadının yüksek bir yere sahip olduğunu, ancak sonraki asırlarda dar görüşlü fakihler, cahil hocalar ve vaizler yüzünden durumun kötüleştiğini ileri sürdü.

* Ona göre, asıl sorun geleneklerin ve bazı insanî zafların öne çıkmasından kaynaklanıyordu.

*İslamiyet adına ortalığı kaplayan inanç ve uygulamaların Kur’an ve Sünnetle bağdaşamayacağını savundu.

*Cârullah, çok eşlilik, şahitlik, miras, erkeğin üstün sayılması ve sadece kocaya boşama hakkı tanınması gibi konularda İslam dinine yöneltilen eleştirileri cevaplamak için Kur’an ayetlerini yeniden yorumladı.

*Ona göre, İslam’da tek kadınla evlilik esastır; çokeşliliğe sadece zorunluluk durumlarında izin verilmiştir. Kadınların şahitliğinin erkeklerinkine göre yarım kabul edilmesinin sebebi, onların akıllarının
eksik olmasından değil, sevgi, acıma duygusu ve hayal güçlerinin erkeklere göre
daha fazla olması, yani duygusal yönlerinin akıllarına üstün gelebileceği endişesiyledir.

*Kadınların mirastan yarım hisse almalarının Kur’an’ın indiği dönemdeki toplum düzeni içinde adaleti sağlamaya yönelik bir uygulama olduğunu ileri sürdü.

*Sosyal hayatın esasları değiştiği takdirde kadınların mirastan eşit pay alabileceklerini
ifade etti.

Müslüman Kongrelerinde Kadın Meselesi


*Müslüman kadınların seçme ve seçilme hakkı meselesi ilk defa olarak 1906 yılı başında, Rusya
Müslümanlarının II. Kongresinde gündeme geldi.

Kongrede şu sorular tartışıldı:
-Seçme ve seçilmede İslama göre kadınların da hakları var mıdır?
-Kadınlar hak bakımından erkeklerle eşit midir?
-Seçim meydanlarında kadınların da bulunması doğru mudur?
-Kadınların seçime katılmalarını Müslümanların tabiatı ve kültür seviyeleri
kaldırabilir mi?
*Ulemanın büyük bir kısmı bu konuda şüphe ve tereddüt ile hareket ediyor, kadınların katılımlarına razı olmuyordu. Fakat ortada pratik bir ihtiyaç da vardı: Kadınların seçime katılmaması Rusya Müslümanlarına oy kaybettirecekti.

*Uzun tartışmalar sonunda, yenilik taraftarı ulema ile ceditçi aydınların gayretiyle, kadınların seçme hakları olduğu kabul edildi. Fakat kadınların seçilme hakları
olduğu görüşü kabul görmedi.

*III. Kongrede eşitlik meselesi gündeme geldi.

*Yenilikçi ulemadan Abdullah Bubî, İslam dinine
göre kadın ve erkeklerin eşit haklara sahip olduklarını savunuyordu. Bir kısım ulemanın muhalefetine rağmen, kongrede “bütün halk, erkek, kadın, din, kavmiyet fark olunmayıp, kanun önünde beraberdir” şeklinde bir karar kabul edildi.

*Bu karar,kadınların eşit haklara sahip olmaları konusunda önemli bir adımdı.

*Kongrede kadın öğretmenler yetiştirmek için Kazan, Bakü ve Bahçesaray gibi merkezlerde
kız öğretmen okulları (Darülmuallimât) açılması kararlaştırıldı.

*Tatar zenginlerinin de destekleri sonunda, Kazan, İsterlitamak, Bügülme, Troitsk (Troysk)
ve Buzavlık şehirlerinde kız mektepleri açıldı.

*24-28 Nisan 1917’de Kazan’da yapılan Müslüman Kadınlar Kongresine Sibirya, Türkistan, Kazakistan, İdil Boyu, Litvanya, Kafkasya ve Kırım Müslümanlarından toplam 80 kadın katıldı.

*Vekiller bu toplantıda kadınların siyasi ve sosyal haklarını, aile hayatlarında yapılması gereken reformları, kadınların kurucu meclise seçme seçilme haklarını, kadınlara ait dernekler kurulması konularını görüştüler.
Toplantı sonunda şu kararları aldılar:
1. Müslüman kadınlar, siyasi ve medeni (grajdanski)bütün haklarda erkeklerle eşit olmalıdırlar.
2. Çok eşlilik insanlık ve adalete aykırı olduğundan, kesin bir şekilde ortadan kaldırılmalıdır.
3. Şeriatta kadının erkekten gizlenmesi (kaç-göç) yoktur.
*1917’de (1-11 Mayısta) Moskova’da toplanan Bütün Rusya Müslümanları Kongresinde
kadınlar önemli ölçüde temsil edildiler.
*Emine Muhiddinova, meselenin dinî açıdan değil, tarihî noktadan değerlendirilmesini gerektiğini söylüyordu. Ona göre, çokeşlilik yalnız İslam dininde değil, Avrupa’nın eski kavimlerinde de vardı;
medeniyetin ilerlemesiyle bu durum ortadan kalkmıştı.

*Reformist ulemadan Mûsa Cârullah, âyet ve hadislere dayanarak İslamiyette kadın ve erkeğin eşit olduğunu ileri sürdüğünde, bazı din adamları bu görüşe itiraz ettiler.

*Bu kongrede ilk defa olarak bir kadın (MUHLİSE BUBÎ) kadılık görevine seçildi.
 

Çevrimiçi üyeler

Şu anda çevrimiçi üye yok.

REKLAMLAR

Forum istatistikleri

Konular
17,414
Mesajlar
134,310
Kullanıcılar
90,716
Son üye
Abdullah Kara
Üst