Aöf XIX. Yüzyıl Türk Dünyası Ders Notları 4. Ünite

AOFDESTEK

ADMİN
Yönetici
Admin
Katılım
9 Şub 2011
Mesajlar
6,041
Tepkime puanı
25
Puanları
48
Bölüm:
İşletme
Şehir:
Bursa
XIX.YÜZYIL TÜRK DÜNYASI

4.ÜNİTE ÖZET


Rusya ve Osmanlı Türklerinin İlişkileri

TÜRKLERDE SOYDAŞLIK DUYGUSUNUN UYANMASI

*Rusya Türklerinin (veya Müslümanlarının) Osmanlılarla olan alaka ve sempatilerine kadar geriye gitmektedir?

*Bu sorularacevap ararken üç türlü yaklaşım ortaya çıkmaktadır.

1. Abartma: Türklük idealini benimseyen ve Türk topluluklarının birliğini temenni eden bazı yazarlar Türk toplulukları arasındaki yakınlık ve ortaklıkları abartma, farklılıkları ise göz ardı etme
eğilimindedirler.
2. Yok sayma: Bazı Batılı ve Türk yazarlar bu alaka ve ortaklıkları yok sayma veya küçültme temayülündedirler.
3. Tehdit olarak algılama:Çarlık yönetiminin son elli yılında Rusların tutucu çevreleri Türkiye ve Türk halkları arasındaki en ufak bir yakınlık ve sempatiye bile şüphe ile bakmakta ve bunu Rusya için bir tehdit olarak görmekteydiler

*1877-78 Osmanlı-Rus savaşı sırasında Türkmenler arasında seyahat eden Mehmed Emin Efendi Osmanlı padişahının ve Halifenin payitahtındangelmiş olduğu için büyük bir iltifatla karşılanmıştı.
Rusya Müslümanlarında Osmanlı ülkesine olan ilgi giderek artmaktaydı.

*Rusya Müslümanları arasında milliyet fikrinin gelişmesi de aydınları Osmanlı ülkesine yöneltti. Pan-Slavist fikirlere tepki duyarak milli duyguları uyanan İsmail Gaspıralı, 1867 yılında Girit isyanı sırasında bir arkadaşıyla beraber Osmanlı Türklerine yardım etmek niyetiyle yola çıktıysa da, Odessa’da durduruldu.

*Daha sonra İstanbul’a gelen Gaspıralı’nın yazarlığı da İstanbul’da başladı.

*Hac vesilesiyle Osmanlı payitahtına uğrayanlar içinde en tanınmışı Kazan’ın tanınmış ulemasından Şihabüddin Mercanî idi. 1880 yılındaki hac yolculuğu sırasında Mercanî İstanbul’a uğradı; burada Cevdet ve Münif Paşaları ziyaret etti.

Tatar Talebeler
*1892 yılında, Kazan vilayetinin Çistay şehrindeki bir medresede olan bir hadise,Rusya Müslümanlarının Osmanlılara olan ilgilerini açık bir şekilde göstermektedir.Rus yetkililer bu medreseyi teftiş ederken bütün muallimler ve talebeler sorguyaçektiler. Talebelere “hükümdarınız kim?” diye sorduklarında: “Sultan Abdülhamid”cevabını aldılar

*Rusyalı öğrencilerle ve aydınlarla yakından ilgilenen Ahmed Midhat Efendi 1908’de şunları söylüyordu: “İşte otuz seneden beri oralarda peyda olmağa başlayan bu terakki hep ora ahalisinin bize doğru gelişi ile hâsıl oldu. Onlar bize doğru geliyor, biz de onları nûr-ı maariften hisseyâb eyliyor idik. Bundan sonra biz deonlara doğru gidelim ve elimizde maariften her ne var ise onlara verelim”

*Ahmed Midhat Efendi OsmanlıTürkleri içinde RusyaMüslümanlarını etkileyen enönemli simadır. Onuneserleri sadece Rusyalıâlimler ve talebeler arasındadeğil, köylerdeki kadın vekızlar arasında da yayıldı.Kuzey Türklerinin tanınmışyazarı Rızaeddin b.Fahreddin onun TerbiyeliÇocuk adlı eserindenesinlenerek Terbiyeli Bala adlı bir kitapçık yazdı.

RUSYA’YA GİDEN OSMANLI MUALLİMLERİ
*Rusya’da Meşrutiyet döneminin başlamasıyla birlikte bazı idealist Osmanlı muallimlerinin Rusya’daki din kardeşlerine yöneldikleri görülmektedir. Bunlardan biri Ömer Sami adında bir muallimdi.

*Daha önce öğütlendikleri için, mutaassıp mollaların tepkisini çekmemeye gayret ettiler; fesi çıkarıp sarıkla dolaştılar.

*Mollalar: Rusya Müslümanlarında “din adamları” veya “ulema” sınıfı anlamında kullanılan genel bir tanımlamaydı.

*Müslüman din âlimleri (diğer adıyla “ruhanîler”) üç derecede sınırlandırılmaktaydı.
*En üst derecede müftü, kadı, nâib ve âli medreselerin müderrisleri yer almaktaydı.
*Orta derecede âhund,müderris ve hatib;
*Alt derecede ise imam ve müezzin bulunmaktaydı.

*Osmanlı muallimlerinin çabaları sonunda, Akmescit Merkez Rüştiyesi başarılı oldu; okulun ünü Kırım’ın her tarafına yayıldı.

*Osmanlı muallimini asıl şaşırtan şey Rus okullarında gördüğü nizam ve intizamdı; Halil Sami, Rus okullarının binalarının güzelliğine ve temizliğine hayran kaldı.

RUSYA’DA BASKI DÖNEMİNİN GERİ GELMESİ

*Rusyalı hacıların Pan-İslamizm “mikrobunu” ülkede yayacakları endişesine kapılan hükûmet, Müslümanları bir araya getirmemek ve onları ayırmak için her türlü tedbirlere başvuruyordu


II. MEŞRUTİYET VE RUSYA’DAN GELEN TÜRK AYDINLARI

YUSUF AKÇURA
*İstanbul’a gelip yerleşen Rusyalı aydınlar içinde en tanınmışı Yusuf Akçura’dır Aile içinde Kazanlılık bilinciyle yetişti; ana yurdu ile olan bağlarını devam ettirdi. Bu iki dünya arasında gidip gelirken,
Kazanlı aydınların ileri düzeydeki bilgi birikimini İstanbul’da tanıtmak, Kuzey Türklüğünün fikir hareketlerini Osmanlı kardeşlerine anlatmak gereğini duydu.

*Y. Akçura, “Rusya Müslümanları İttifakı” adlı siyasi oluşumun ortaya çıkmasında başat bir rol oynadı.

*Akçura’nın en önemli girişimi Türk Yurdu adındaki ilim ve kültür dergisini çıkarmak oldu.

KAZANLI AYAZ İSHAKÎ
*Edebiyatçı ve eylem adamı olan Kazanlı Ayaz İshakî’nin ayrı bir yeri vardır. Ayaz İshakî, 1900’lü yılların başından beri inkılâpçı bir oluşumun liderliğini yaptı.
*Çıkardığı gazete ve etrafına topladığı genç aydınlarla birlikte sosyalist ve aynı zamanda Tatar milli çıkarlarını savunan yönelişe öncülük etti.

*Onun asıl amacı, Çarlık döneminde sindirilmiş olan Tatar halkını sarsmak ve harekete geçirmekti.


SİBİRYALI ABDÜRREŞİD İBRAHİM

*1910 yılı başında, Rusya Müslümanlarının tanınmış seyyahlarından Sibiryalı Abdürreşid
İbrahim İstanbul’a geldi. Gezip gördüğü yerler hakkında verdiği konferanslarla büyük ilgi topladı.

*Abdürreşid İbrahim’in de Rusya’daki halkçılık akımından etkilenmiş olduğu açıktır. Oldukça sade bir Türkçe ile yazmaya özen gösteren Abdürreşid İbrahim, Türk toplulukları arasında birlik oluşturmak gerektiği fikrindeydi.

* Abdürreşid İbrahim I. Dünya Savaşı sırasında Enver Paşa tarafından Almanya’ya gönderildi ve Almanlara esir düşen Müslüman esirlerin Osmanlı saşarına katılmalarını sağlamakla görevlendirildi. Onun çabaları sayesinde çok sayıdaki esirden oluşan bir “ASYA TABURU” meydana getirildi.

SERVET-İ FÜNÛN AKIMI:
*Toplumsal problemlere ilişkin “tehlikeli” fikirlerin kısıtlandığı ve bastırıldığı II. Abdülhamid dönemindeedebiyatçılar rejimin serbest bıraktığı zararsız konulara yöneldiler.

*Servet-i Fünûn dergisi çevresinde toplanan edebiyatçılar, Batı edebiyatından etkilenerek yeni bir akım (Edebiyat-ı Cedide) oluşturdular. Sanat için sanat yapma eğiliminde olan bu kesim, seçkinlere ait bir edebiyat geliştirdiler;

*Hüseyin Cahid, Hâlid Ziya,Tevfik Fikret ve Cenab Şehabeddin gibi sanatçılar bu akımın en tanınmış
temsilcileridir.

TROYSKİLİ AHMED TACEDDİN

Hakkında fazla bir şey bilinmeyen Troyskili Ahmed Taceddin’in Ural taraşarından gelen bir Tatar aydını olduğu anlaşılmaktadır

FATİH KERİMÎ VE OSMANLI ÜLKESİNDEKİ GÖZLEMLERİ

*Tatar aydınları içinde Meşrutiyet dönemi İstanbul’unu en iyi gözlemleyen kişi Fatih Kerimî’dir

* İstanbul Mektubları adıyla kitaplaştırdığı izlenimleri, Türk aydınlarının ve toplumunun felaket yıllarındaki ruh halini çok iyi bir şekilde yansıtmaktadır.

*Uğranılan felaketler karşısında İstanbul halkında ve özellikle aydınlarda gördüğü duyarsızlık Fatih Kerimî’yi rahatsız ediyordu. Ona göre, İstanbul’daki iki-üç yüzaydın ve siyaset adamı sürekli bir parti oyunu oynuyorlardı.

*Osmanlı yazarları, dil konusunda ikiye ayrılmıştı. Süleyman Nazif, kardeşi Ali Faik ve Cenap Şahabeddin gibi bir kısım aydınlar halkın seviyesine inerek yazmayıedebiyatı bozmak olarak görüyorlardı; onların fikrince halkın bu edebiyatı anlayıp anlamaması önemli değildi.

*Yusuf Akçura, Kazanlı Ayaz İshakî ve Celal Sahir gibi halkçı görüşü savunan aydınlar ise halkın anlayacağı bir dille yazmak gerektiğini savunuyorlardı. Onlarla aynı görüşü paylaşan Kerimî, edebiyatın halk tarafındananlaşılması gerektiğini savunanların azınlıkta olduğunu belirtiyor,

DİNÎ ISLAHAT FİKİRLERİNİN İSTANBUL’DAKİ ETKİLERİ
*Dinî reform fikirleri Osmanlı ülkesine bundan epey sonra,1910’lu yıllarda kuzeyden, Kazan Tatarlarından geldi.
*Mahmud Esad Efendi banka muameleleri ve faiz konularında cesurfikirler söylese de, bunları açıkça yazamıyordu; Sebebi sorulduğunda halkın bu gibi sözleri anlayacak dereceye gelmediğini ve İstanbul’daki ortamın bu gibi fikirleri kaldıracak durumda olmadığını söylüyordu

*İslam Mecmuası adlı dergi, kuzeyinıslahçı ulemasından kadı Rızaeddin b. Fahreddin ve Musa Cârullah’ın eserlerinedayanarak, İslam açısından kadınların özgürlüklerini savunma cesaretini
gösterdi.

*Bu dergiyi çıkaran Kazanlı Halim Sabit ilim tahsil etmek niyetiyle İstanbul’a
gelip daha sonra burada yerleşip kalan Tatar aydınlardandır.

KAFKASYA’DAN GELEN AYDINLAR

HÜSEYİNZÂDE ALİ BEY
*Kafkasya’dangelenler içinde belki de en önemlisi Hüseyinzâde Ali Bey’dir Hüseyinzade Ali Bey çok iyi bir eğitim almıştı. Batı düşüncesini, edebiyatını ve medeniyetini çok iyi biliyordu. Ayrıca, sanatkâr ruhlu bir insandı; ressamdı ve keman çalıyordu. “Sessiz, mütefekkir haliyle, esrarengiz yalnızlığı ile” arkadaşları üzerinde büyük bir etki yaratıyordu.

*Turancı ve Türkçü olmakla beraber, Turancılığı ısrarla müdafaa eden biri değildi. Onun şairane Turancılığı diğer Türkçüleri ve Ziya Gökalp’i etkiledi

AĞAOĞLU AHMED

*İstanbul’a gelen aydınlardan biri de Azerbaycan Türklerinden Ağaoğlu Ahmed idi.

* Ağaoğlu Ahmed göre, Türk dünyasının dağınık ve birbirinden kopuk olmaları üç temel zaaftan
kaynaklanıyordu:
*Türk halklarının birinci zaafı dinî bağlılıklarında aşırıya gitmeleri,belli inançlara bağnazlık derecesinde sarılmalarıydı.
*İkinci sebep Türklerin diğer kültürlerdenkolay etkilenmeleri (asimilasyona yatkın olmaları) idi;
*Üçüncüsü ise milli bilinç yokluğuydu; bu zaaf, öncekilerin hem sonucu hem de sebebiydi. Sonucuydu,

Türkistanlı Aydınlar

*Üsküdar’daki Özbekler Tekkesi Şeyhi Buharalı Süleyman Efendi 1877-78 Osmanlı-Rus harbi sırasında elçilik göreviyle Buhara ve Hive hanlıklarınagönderildi.

*Bu seyahatten sonra, Türkistanlılarla Osmanlıları birbirine tanıştırmak amacıyla Lügât-ı Çağatay ve Türkî-iOsmanî adlı sözlüğü kaleme aldı.

RUSYALI AYDINLAR VE EĞİTİM REFORMU

İsmail Gaspıralı’nın Tavsiyeleri İsmail Gaspıralı’nınmekteplerde uyguladığıkolay okuma metodu olan

USÛL-İ CEDİD,
*Tedricî ve savtî idi. Kolaylığı da bu iki özelliğinden geliyordu.Tedricîden maksat, çocuklara önce üç harf vermek, sonra birer harf ilave ederek devam etmekti.

*Savtî (fonetik) demekten maksat ise harşeri değil sesleri öğretmekti.
*Gaspıralı, 1911’de yazdığı bir makalesinde Osmanlı ilk mekteplerinde yapılabilecek reformları bir kere daha tekrarladı.
*Fonetik metot (usûli savtiye) kullanılarak çocuklara 40-50 gün içinde okuma-yazma öğretilebileceğini söyledi.
* Yeni öğretim metodunu öğretmek için İstanbul’da kurs açtı; bu derslere katılmak isteyen öğretmenlerin Ayasofya’daki Türk Yurdu idaresine başvurmalarını istedi


YUSUF AKÇURA VE OSMANLI EĞİTİM SİSTEMİNİN ELEŞTİRİSİ

Osmanlı eğitim sistemine en esaslısı eleştirileri yönelten kişi Yusuf Akçura oldu.

*Onun eleştirilerini dört noktada toplamak mümkündür:
1-Osmanlıların eğitim konusunda yazdıkları ve çabaları yetersizdi

2-Osmanlıların medreseleri ihmal etmelerini bir hata idi.

3-Osmanlı okullarının çoğu skolastik tarzın etkisi altındaydı.

4-Osmanlı okullarındaki en önemli noksanlardan biri de ideal eksikliğiydi.

Skolastik, öğrenme, düşünme ve öğretme tarzında daima kitaplara, üstatlara ve otoritelere
dayanmak ve onların buldukları doğrular dairesinde sınırlı ve bağlı kalmaktır

ABDÜRREŞİD İBRAHİM VE DARÜLFÜNUN ÖĞRENCİLERİ

*Osmanlı eğitim sistemine en acı eleştirileri yazan Sibiryalı seyyah Abdürreşid İbrahim
idi.

*İstanbul’ageldiğinde Osmanlı üniversite öğrencilerinin ülke sorunlarına ilgisiz kalmaları
dikkatini çekmişti. Ona göre, üniversite öğrencisinin görevi, ilim yolunda büyük
bir ciddiyetle çalışmak olduğu gibi, bir yandan da yaşadıkları ülkenin sorunlarına
kafa yormaktı.

*Abdürreşid İbrahim’in gözlemlerine göre, Osmanlı eğitimindeki bir diğer noksan
ise bilimsel kişilik ve tavır noksanlığı idi.

*Abdürreşid İbrahim, İstanbul Üniversitesi ile Petersburg Üniversitesini de karşı-
laştırmaktadır. Rus üniversitesinin ileri durumunu göstererek Osmanlı öğrencilerinin
onlardan ibret almalarını istiyordu.
*Abdürreşid İbrahim, Osmanlı Devletinin epey bir zamandan beri Avrupa’ya öğ-
renci gönderdiğine, fakat bunlardan beklenen faydanın tam olarak görülmediğine
de dikkat çekti.

İLİŞKİLERİN ZAYIŞAMASI VE KESİNTİYE UĞRAMASI
*I. Dünya Savaşının başlamasıyla Osmanlı ve Rusya Türkleri arasındaki ilişkiler sı- kıntılı bir döneme girdi.

*Fransız Araştırmacı Paul Dumont, Rusya Müslümanlarının büyük çoğunluğunun kendilerini Türkiye’den çok Rusya İmparatorluğu’na bağlı hissettiklerini, I. Dünya Savaşında tereddüt etmeksizin Çar’ın yanında savaştıklarını iddia etmektedir.

*Ukraynalı tarihçi Serge A. Zenkovsky ise Rusya Müslümanlarının her iki tarafa da bağlılık duyduklarını, fakat genelde mütereddit kaldıklarını yazmıştır.

*Kazanlı Ayaz İshakî Rusya Türklerinin, bazı zorunluluklar dışında, tereddütsüz
Osmanlı Türklerinin yanında yer aldıkları görüşündedir.

İDİL-URAL’DA BOLŞEVİK SİYASETİ

*1918 yılından başlayarak Bolşevik yönetimi Kuzey Türklerinin milli kazanımlarına büyük bir darbe vurdu.
*Bolşevik yönetiminin İdil-Ural’daki uygulamaları Çarlık dönemini mumla aratacak durumdaydı. Çarlık döneminde devlet baskıcı olsa da, hiç olmazsa gazete, dergi veya kitap yayınlanmak ve milli okullar açmakgibi faaliyetler tamamen yasaklanmıyordu.
* Çarlık yönetiminin asırlarca yapamadığını Bolşevikler 6 yıl içinde gerçekleştirdiler. Milli olan ne varsa ortadan kaldırmaya
çalıştılar

*1920’lerin ortalarına doğru Sovyet yönetimi Türk kavimlerini ayrıştırma siyasetine
girişti. Bunun ilk adımı, reform edilmiş Arap alfabesinin kullanılmaya başlamasıydı.

*Alfabe meselesi Türk dünyasının birliği açısından çok önemliydi. Arap alfabesi
farklı Türk boylarının şive farklılıklarını gizlemek gibi bir avantaja sahipti:

*Rusya’da Arap harflerinin Türk dillerine uygun olmadığını meydana atan şahsiyet,
meşhur misyoner N. İ. İlminski idi.

*1926 yılındaki en önemli mesele Rusya’daki Türk topluluklarının Latin harşerine
geçirilmesi tartışmalarıydı.

*1920’lerin sonunda Sovyetlerin talimatıyla alfabe konusu kesinleştirildi; her bir Türk boyu ayrı Latin alfabeleri kullanmaya başladı. Fakat bu durum sadece 10 yıl sürdü. 1939-40 yıllarında bütün Türk halkları (yine birbirinden bazı farklılıklar taşıyan) Rus alfabesine geçirildiler.

*Böylece Sovyetler asıl amacına erişti: Hem Türkiye ile olan kültürel ayrışma sağlandı, hem de Sovyetlerdeki Türk topluluklarının kendi aralarında anlaşmaları güçleşti. Rus alfabesinin kabulü Rusçanın yayılmasını da kolaylaştırdı.

TÜRKİYE’DEKİ GELİŞMELER
*Birinci Dünya Savaşından sonra İstanbul, hızla Türk dünyasının cazibe merkezi olma özelliğini kaybetti.
*Savaşın yenilgiyle bitmesi ve İttihat ve Terakkinin dağılması yla Türkçü aydınlar sıkıntılı bir döneme girdiler. Türk dünyasına ilgi duyan aydınlardan birçoğu Malta’ya sürgün edildiler. Ülkenin içinde bulunduğu durumdan sorumlu tutuldular.
 

Çevrimiçi üyeler

Şu anda çevrimiçi üye yok.

REKLAMLAR

Forum istatistikleri

Konular
17,414
Mesajlar
134,310
Kullanıcılar
90,716
Son üye
Abdullah Kara
Üst