Aöf Türk Dili 1 Ders Notları 7. Ünite

AOFDESTEK

ADMİN
Yönetici
Admin
Katılım
9 Şub 2011
Mesajlar
6,041
Tepkime puanı
25
Puanları
48
Bölüm:
İşletme
Şehir:
Bursa
TÜRK DİLİ 1

VII. ÜNİTE

TÜRK DİLİNİN DİĞER DİLLERLE ETKİLEŞİMİ

TÜRK DİLİNİN ZENGİNLİK ALANLARI
Dilleri gelişmiş, az gelişmiş veya gelişmemiş gibi tanımlamalarla sınıflandırmak öznel bir tutumdur. Aslında dillerin zengin veya yoksul, gelişmiş veya az gelişmiş diye nitelendirilmesi, bilimsel bir yaklaşım değildir. Çünkü her dil kendi ölçeğinde gelişmiştir, her dil kendisine göre yeterlidir. Yeryüzündeki her dil, bilinen belirli sayıdaki yöntemle sonsuz sayıda sözcük, terim, deyim, kavram türetebilecek ve tümce üretebilecek yeteneğe sahiptir.

Diller arasında bir karşılaştırma yapılacaksa işlenmişlik açısından dillerin değerlendirilmesi daha doğrudur. Dillerin yazı diline sahip olup olmaması bir değerlendirme ölçütüdür. Yeryüzündeki 6.912 dilden ancak birkaç yüzü yazı dili özelliğine sahiptir. En eski dönemlerinden başlanarak tarihsel metinlerinin yayımlanmış ve işlenmiş olması, yaşayan söz varlığıyla birlikte tarihsel söz varlığının bütünüyle ortaya konulması, halk ağzındaki sözlerin derlenmesi, yeni kavramları karşılamak üzere sözcük ve terim türetme çalışmalarının yürütülmesi, anlatım gücünü gösterecek dil bilgisi ve dil bilimi araştırmalarının gerçekleştirilmesi, dil yetisinin geliştirilmesinde bilişim uygulamalarından yararlanılması vb. özellikleri göz önünde bulundurulmalıdır.


Yapı bakımından eklemeli dil olması dolayısıyla Türkçede yeni sözcükler, terimler türetmek çok daha kolaydır. Hiç kuşkusuz bu özellik, yalnız Türkçe için değil yapı bakımından aynı özelliğe sahip diğer diller için de geçerlidir. Yapım eklerinin sayıca çok ve işlevsel olduğu dillerde bu özellik daha güçlü iken daha az sayı da yapım ekine sahip olan dillerde ekler yoluyla türetilen sözcükler daha sınırlı sayıdadır. Çekimli dillerde ise çekim yoluyla çok sayıda yeni sözcük, terim türetmek mümkündür. Kısacası, her dilin yapısal özelliğine göre sözcük türetmesi söz konusudur. Yöntemler sınırlı olsa da bu yöntemlerle sınırsız sayıda sözcük, terim türetilebilir.


Ses uyumlarının güçlü oluşu, Türkçenin bir başka özelliğidir. Türkçe sözcüklerde kalınlık incelik açısından uyum (büyük ünlü uyumu) güçlüdür: ağaçlık, başarılı, dağcılık, doğaçlama, koruyucu, kuşatıcı gibi kalın bir ünlüyle başlayan sözcükteki ünlüler kalın sıradan devam eder; çiçekçilik, değerli, eğitici, öğretim, önderlik, üretim gibi ince ünlülü sözcüklerde ise bu ünlüleri yine ince ünlüler izler. Türkçe sözcüklerde düzlük yuvarlaklık açısından da bir uyum (küçük ünlü uyumu) bulunmaktadır. Düz bir ünlüyle başlayan sözcüklerde birbirini izleyen ünlüler de düz olur: yaşlılık, gecelik; yuvarlak bir ünlüyle başlayan sözcüklerde ise birbirini izleyen ünlüler ya düz geniş ya da yuvarlak dar niteliktedir: ocak, üzüm.


Türkçenin Gücü ve İç Zenginliği

Türkçenin güçlü yanları ve iç zenginliği olarak değerlendirebileceğimiz alanları, Türk dilinin tarihsel derinliği, coğrafi yaygınlığı, söz varlığının genişliği, ilişki ve nezaket sözlerinin yoğunluğu, akrabalık adlarının çeşitliliği, atasözlerinin çokluğu ve anlatım gücüdür.

Tarihsel Derinlik

Türk yazı dili, İkinci Göktürk Kağanlığı döneminde 8. yüzyılın ilk yarısında dikilen Orhon Yazıtları ile başlar. Ancak bu yazıtlarda kullanılan dil son derece gelişmiştir, işlektir. Henüz yazı dili niteliğini kazanmış, yeni yazı dili olmuş bir dil gibi değildir. Kurallı bir dil bilgisinin varlığı dikkati çeker. Sözcüklerin gerçek anlamlarının yanı sıra mecaz anlamları da gelişmiştir. Orhon Yazıtları’nda deyimler, atasözü niteliğini kazanmış söz kalıpları vardır. Bir dilde deyim ve atasözlerinin oluşabilmesi için yüzlerce yılın geçmesi gerekmektedir. Üslup son derece akıcı ve sürükleyicidir. Türk edebiyatında hitabet türünün ilk örneği olmasına karşın son derece etkileyici bir anlatım söz konusudur. Bütün bu özellikler, Türk dilinin tarihinin çok daha öncelere, tarihin karanlık dönemlerine kadar uzandığını gösteren kanıtlardır.
Türkçe tarihi boyunca pek çok dili etkilemiş, pek çok dilden etkilenmiştir. Başka dillerin egemenliği altına girdiği; edebiyat, bilim ve devlet dili olamadığı dönemleri de yaşamıştır. Bütün bu olumsuzluklar, âdeta Türkçenin direnç gücünü artırmıştır. Kültür ilişkileri sonucunda Türkçenin söz varlığı değişerek gelişmiş, zenginleşmiştir.

Coğrafi Yaygınlık

Tarihsel derinliğinin yanı sıra geçmişte yaşanmış olan göçler ve fetihler sonucunda büyük bir alana yayılan Türkçe, bugün geniş bir coğrafyada konuşulma niteliğini de kazanmıştır. Geçen yüzyılın ikinci yarısında çalışmak amacıyla Avrupa’nın çeşitli ülkelerine giden vatandaşlarımız, Türkçenin yaygınlık alanını daha da genişletmiştir. Bugün Avrupa’nın batısından Asya’nın doğusuna kadar uzanan yaklaşık on iki milyon kilometrekarelik bir alanda Türk dili konuşulmaktadır. İngilizce, Arapça, İspanyolca gibi çok az sayıda dil, bu kadar geniş bir coğrafyada konuşulma ayrıcalığına sahiptir.

Söz Varlığı ve Anlatım Gücü

Bir dildeki sözcüklerin bütünü, söz varlığını (söz dağarcığı, kelime hazinesi) oluşturur. Ölçünlü Türkçenin söz varlığının genel dildeki ögelerinin yer aldığı ve Türk Dil Kurumunun 2011 yılında yayımladığı on birinci baskı Türkçe Sözlük’te madde başı ve madde içi toplam 92.292 sözcük bulunmaktadır. Bu söz varlığına terimler, özel adlar, yerel sözcükler eklenmemiştir. Türkçedeki bu söz varlıklarının da bulunduğu sözlüğünü yayımlama çalışmalarını yürütmekte olan Türk Dil Kurumunun sanal ortamda kullanıma sunduğu Büyük Türkçe Sözlük’te yaklaşık 572.000 söz varlığı bulunmaktadır.
Dillerin söz varlığının genişliğinden daha çok, anlatım gücü bir zenginlik alanı olarak görülmektedir. Türkçe, dile getirilmesi en güç olan, ayrıntı sayılabilecek kavramları son derece canlı imgelerle anlatan, söz fırçasıyla insan zihninde canlı resimler çizebilen güçlü bir dildir.

Atasözleri ve Anlatım Gücü

Her dilin söz varlığında deyimler vardır. Kimi deyimler belirli dillere özgü olsa da bunların benzerleri başka dillerde de görülebilir. Ancak yeryüzündeki her dilin atasözü yoktur. Bir atasözünün oluşabilmesi için yüzyılların geçmesi gerekmektedir.
Başlangıçta bir kişi tarafından söylenen ancak dilin konuşurları tarafından benimsenen, yüzyıllarca tekrarlanarak belirli bir kalıba dökülen atasözleri dillerin yaşını da gösteren söz varlığı ögeleridir. Türkçede yaklaşık 4.500 atasözü bulunmaktadır. Bu atasözlerinden kimileri küçük ses farklılıkları dışında yüzyıllardır değişmeden günümüze gelirken kimilerinde az çok sözcük değişmeleri yaşanmıştır. Kâşgarlı Mahmud’un eseri Divanü Lügati’t-Türk’teki “aç ne yemes, tok ne temes; kanıg kan birle yumas; tag tagka kavuşmas, kişi kişige kavuşur” atasözleri küçük farklılıklarla bugün de aynen kullanılmaktadır. Endik üme evlikni agırlar biçimindeki atasözü bugün ahmak misafir ev sahibini ağırlar; kişi sözleşi yılkı yıdlaşu biçimindeki atasözü insanlar konuşa konuşa, hayvanlar koklaşa koklaşa hâlini almıştır.
Olayları bir öykü anlatır gibi ilgi çekici söz kalıbına dökerek akılda kalıcı hâle getiren atasözleri Türkçenin söz varlığının en ilgi çekici ögeleridir: Deveye inişi mi seversin yokuşu mu demişler, düze kıran mı girdi demiş.

Atasözlerimizin anlatım gücü, ifade edilmesi zor duygu ve düşünceleri açık bir biçimde ortaya koyabilmesindedir: Hiçbir girişimde bulunmadan, bir çaba harcamadan yalnızca tatlı sözlerle oyalama tutumu üzerine “bal bal demekle ağız tatlı olmaz”; bozuklukları düzeltecek etkenlerin bulunduğunu ama bu etkenin de bozulması durumunda yapacak bir şey kalmadığını ifade eden “et kokarsa tuzlanır, ya tuz kokarsa ne yapılır”; elde etmek istediklerini aşırı bir biçimde arzulayan kişilere bu uğurda katlanacakları sıkıntıların önemli olmadığını anlatan dervişe “Bağdat’ta pilav var” demişler, “yalan değilse ırak değil” demiş; büyük ve zengin kişilerle dost olmayı tasarlayan kişilerin kendi yaşayışını da ona göre ayarlamak zorunda olduğunu belirten “deveci ile görüşen kapısını büyük açmalı”; başkalarını ilgilendirmeyen bir işi herkesin düşüncesini bildirmesine meydan verecek bir biçimde yapmaya kalkanlara “eşeğin kuyruğunu kalabalıkta kesme, kimi uzun der kimi kısa”...


Akrabalık Adlarında Çeşitlilik

Türklerde aile bağlarının ve ilişkilerinin güçlü olması, akrabalıkla ilgili adların zenginleşmesini sağlamıştır. Türkçede en yakın akrabadan en uzak akrabaya kadar her birine farklı bir ad verilmiştir. Pek çok dilde amca ile dayıyı, hala ile teyzeyi ayırt edecek sözcük bulunmazken, bu akrabalıklar birer sözcükle karşılanırken Türk dilinde baldız, bacanak, elti, görümce, yenge gibi en uzak akrabaya kadar ayrı ayrı akrabalık adları bulunmaktadır. Dört ayrı akraba baldız, elti, görümce, yenge için Türkçede ayrı ayrı sözcükler kullanılırken bu kavramlar İngilizcede sister-in-law, Almancada schwägerin, Fransızcada belle-soeur gibi pek çok dilde birer sözcükle karşılanmaktadır.


İlişki ve Nezaket Sözleri
Türk kültürünün söz varlığına yansıyan boyutu pek çok kavram alanında kendisini gösterir. En açık örneklerinden biri, ilişki sözlerinin Türkçedeki çeşitliliği ve zenginliğidir. Hayatın her anında yaşanan olaylar için Türkçede ayrı ayrı ilişki sözleri bulunmaktadır: Tıraş olana, yıkanana sıhhatler olsun, bir işle uğraşana kolay gelsin, evlenenlere bir yastıkta kocayın, çocuğu olana Allah analı babalı büyütsün, Allah dört gözden ayırmasın, çocuğa ad konulduğunda adıyla yaşasın, yolcusunu uğurlayana Allah kavuştursun vb.
Gıyabında bir kişiden övgü ile söz edileceği zaman dinleyenlerin alınmaması için sizden iyi olmasın, olumsuz davranışları bulunanları örnek verirken sizi tenzih ederim, sözüm meclisten dışarı türünden nezaket sözleri de başka dillerde örneği pek görülmeyen ifadelerdir.

Sonuç olarak, Türk dilinin genel özelliklerinin yanı sıra zenginlik alanlarının bilinmesi, dile verdiğimiz değerin ve önemin daha da artmasını, Türkçeye duyduğumuz güvenin güçlenmesini sağlayacaktır. Türkçenin zenginlik alanlarından biri olan söz varlığındaki sözcükleri, deyimleri, terimleri, atasözlerini kişisel söz varlığımıza kazandırarak yerli yerinde kullanmak, anlatımımızı güçlendirip etkili hâle getireceği gibi bir kültür zenginliği olan bu değerlerimizin binlerce yıl yaşamasına da katkıda bulunacaktır.

Türkçede akrabalık, renkler ve kimi kavram alanlarında olağanüstü bir zenginlik görülür. Bunda Türklerde akrabalık bağlarının sıkı oluşu, doğadaki renklerin anlatımında ayrıntıları iyi gözleme gibi nedenlerin etkili olduğu belirtilmektedir.

DÜNYA DİLLERİNİN TÜRK DİLİNE ETKİSİ

İnsanoğlunun var oluşundan başlayıp avcılık-toplayıcılık, tarımcılık aşamalarında kurdukları ilişkilerle dilleri de etkilenmeye başlamıştır. Ticari ilişkiler, savaşlar, barışlar, buluşlar, felaketler kısacası yeryüzünde yaşanan her olay, dillerin birbirini etkilemesinde pay sahibi olmuştur. Bir inanca girme, bir uygarlık dairesine katılma da dillerin etkilenmesinde bir başka etkendir.
Dillerin etkileşimi genellikle sözcük alışverişi ile sınırlı kalabildiği gibi kimi zaman dil bilgisi ögelerinin bulaşmasına, söz diziminin etkilenmesine de yol açabilmiştir. Dillerin etkisi aslında kültürlerin, uygarlıkların etkisi olarak kendisini gösterir. Bilimde, teknolojide, uygarlıkta üretken olan toplumlar verici dil olarak başka dillerin söz varlığına sözcükler aktarır. Bir kültür dairesine giren toplumlar da o kültürle ilgili sözcükleri, deyimleri alırlar.

Dünden Bugüne Yabancı Dillerin Etkisi


Eski Türkçe Döneminde Yabancı Dillerin Etkisi

Orhon Yazıtları’nda Çince (totok ‘askerî vali’), Sanskritçe (çıntan ‘sandal ağacı’), Soğdca (ıgar ‘güçlü, kudretli’), Hintçe (makaraç ‘bir unvan veya kişi adı’), Tibetçe (bölün ‘yüksek görevli’) gibi birkaç dilden alınma çok az sayıdaki sözcükle başlayan etkileşim, daha sonraki dönemlerde çeşitli coğrafyalarda kullanılan Türk yazı dillerinde artmaya başlamıştır.
Budizm, Maniheizm, Nasturilik gibi çeşitli inançları benimseyen Uygurların söz varlığında Çinceden (buşi ‘sadaka’, toyın ‘rahip’, tıtsı ‘öğrenci’), Soğdcadan (ajun ‘hayat; dünya’, frişti ‘melek, elçi’, tamu ‘cehennem’), Sanskritçeden (çambudiwip ‘dünya’, çatik ‘Buda’nın önceki yaşamlarından birinin öyküsü’, paramit ‘erdem’),
Toharca (künçit ‘susam’, lesp ‘vücudun bir usaresi’, nayvazik ‘cin’) gibi çeşitli dillerden alıntılarla yabancı sözlerin oranında ve kullanım sıklığında Göktürkçeye göre artış görülür.

Orhon Yazıtlarında yabancı kökenli sözcüklerin oranı %1’in altında iken Uygur metinlerinde %2 ile %5 arasında değiştiğini, kimi yerlerde %12’ye kadar yükseldiğini belirtir. Türklerin İslam dinine girmesiyle birlikte bu kez de Arapça, Farsça sözcükler Karahanlı dönemi eserlerinden itibaren Türk yazı dillerinde görülmeye başlanır. Bu dönemin ilk eserlerinden Yusuf Has Hacib’in yazdığı Kutadgu Bilig’de Arapçadan alınma haber, hacet, fitne, kudret, mezalim, nefs, Rab, rahmet, sohbet; Farsçadan alınma namaz, pend (öğüt), ruze (oruç) vb. yabancı sözlerin oranının %1,9 iken yaklaşık iki yüzyıl sonra yazılan Atabetü’l-Hakayık’ta %26’ya kadar çıktığı belirlenmiştir.


Türkiye Türkçesine Yabancı Dillerin Etkisi

16. yüzyıl başlarından itibaren edebî eserlerin söz varlığında Arapçadan, Farsçadan alıntılarda artış gözlenir. Özellikle divan şiirinin Fars ve Arap edebiyatından esinlenmesinin sonucunda söz varlığının Arapça, Farsça alıntılarla görünümü de değişmeye başlar. Türkçede karşılığı bulunan sözcüklerin yerine de alıntı sözlerin kullanılması halk dilinden kopuk bir yüksek zümre dilinin doğuşuna yol açmıştır: göz varken dide; kaş varken ebru; dudak varken leb; ağız varken dehen~dehan veya fem; yıldız varken necm, kevkeb, ahter veya sitare; güneş varken şems, aftab, mihr veya hurşid; ay varken kamer veya mah gibi, edebî eserlerde yabancı ögelerin oranının da gittikçe arttığı görülür. Süleyman Çelebi’nin Mevlid’inde %26 dolayındaki yabancı ögelerin oranı Baki’nin şiirlerinde %65’e, Nef´i’de %60’a, Nabi’de %54’e yükselir. Mahallileşme akımının öncülerinden Nedim’de ise bu oran %41’e kadar gerilemiştir.

Osmanlı Türkçesinde Yabancı Dillerin Etkisi

Her dilde alıntı sözler bulunur ancak dil bilgisi ögeleri, kuralları kolay kolay bir dilden bir başka dile geçmez. Osmanlı Türkçesi olarak adlandırdığımız Türkçenin 16. yüzyıldan 20. yüzyılın başlarına kadar olan döneminde Arapça, Farsça dil bilgisi kuralları ve ögeleri de dilin yapısına etki etmeye başlamıştır.
Alıntı sözcüklerin çokluklarının Türkçedeki çokluk ekiyle değil Arapçadaki, Farsçadaki özgün çokluk biçimleriyle kullanılması: kitaplar yerine kütüb, şairler yerine şuara, yetimler yerine eytam, memurlar yerine memurin, şahlar yerine şahan, mürgler yerine mürgân ‘kuşlar’, bendeler yerine bendegân ‘köleler’...

Türkçede ikili çokluk bulunmamasına, bu durumun sayı sıfatlarıyla kurulan tamlamalarla ifade edilmesine karşın Arapçadan ikili çokluk biçimin de alıntılanması: iki devlet yerine devleteyn, iki taraf yerine tarafeyn vb.

Tamlamalarda tamlayanın tamlanandan önce gelmesi kuralı Türkçenin en belirgin özelliği iken Farsçadan ve Arapçadan geçen tamlamalarda tamlananın önce tamlayanın ise sonra gelmesi: İslam dini yerine din-i İslam, İstanbul şehri yerine şehr-i İstanbul, Osmanlı Devleti yerine Devlet-i Osmaniye; mülkün maliki yerine
malikü’l-mülk vb.
Türkçede sözcüklerin cinsiyeti bulunmamasına karşın Arapçadan geçen sözcüklerde erilliklerin ve dişilliklerin korunması, tamlamaların da sözcüklerin cinsiyeti gözetilerek yapılması: hikâye-i garibe ‘garip hikâye’, hadise-i müessife ‘üzücü olay’ vb.

Eklemeli bir dil olan Türkçede bütün eklerin son ek olmasına, ön ek bulunmamasına karşın Farsçadan, Arapçadan ön ek ve edatların alıntılanması: bî-baht ‘bahtsız’, na-mert ‘mert olmayan, alçak’, hem-cins ‘türdeş’; la-mekân ‘mekânsız’, mabeyn ‘iki şeyin arası’, gayrimenkul ‘taşınmaz’ vb.

Türkçede tek /s/ sesi olmasına karşın Arap alfabesinde üç ayrı harf; Türkçede tek /z/ sesine karşılık Arap alfabesinde dört ayrı harf bulunması, bu harfleri taşıyan sözcüklerin de özgün biçimiyle yazılması kuralını yerleştirmiştir. Ancak bu durum, sözcüklerin söylenişte Türkçeleşmesini önleyememiştir. Arap alfabesindeki üç farklı /s/ sesi için üç farklı harfin kullanıldığı mebus, hasret, basiret sözcüklerindeki bu harfler, Türkçedeki tek ses değeri ile karşılanmıştır.
Söyleyişte Türkçeleşen beyhude, iştah, tercüme gibi alıntı sözcüklerin bu kullanışlarının yanlış olduğunu; bîhûde, iştihâ, terceme gibi özgün biçimleriyle söylenmesi gerektiğini savunanlar da çıkmıştır. Bu sözcüklerle birlikte benzer durumda olan âbnûs, dîvâr, enbâr, nerdübân sözleri abanoz, duvar, ambar, merdiven gibi alıntılar, bütün ısrarlara karşın halkın benimsediği biçimlerle söz varlığımıza yerleşmiştir.

Batı Dillerinin Etkisi

Tanzimat Fermanı ile birlikte Batı’ya yöneliş, Türkçenin söz varlığında bu kez de Fransızcanın etkisini başlatmıştır. Önceleri denizcilik, ticaret gibi belirli alanlardaki İtalyanca acente, banka, bono, borda, iskele, güverte vb. sözcüklerle başlayan Batı dillerinden alıntılar Fransızca ile ilişkiler sonucunda artmıştır: abone, balkon, balon, bilet, jandarma, jüri, kabine, konferans, lamba, manto, moda, palto, rapor, salon, torpil. Bir dönem, Fransızcadan hitap biçimleri, ilişki sözcükleri de alıntılanmıştır: bonjur, madam, matmazel, mösyö, mersi vb.
Fransızca sözcüklerin Türkçeleştirilmesi yöntemi yakın dönemde İngilizceden alıntılanan sözcüklere de uygulanmıştır. Örneğin Amerikan İngilizcesinden Türkçeye geçen ve Türkçe karşılığı yenileşim olan innovation sözü, basın yayın organlarında ve kitle iletişim araçlarında inovasyon biçiminde kullanılmaktadır.

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Anglosakson kültürün egemenlik alanının artmasıyla birlikte İngilizce pek çok dili etkilediği gibi Türkçeyi de etkilemeye başlamıştır. Gündelik hayatta, sağlık bilimlerinde, ticarette, sporda, bilişimde, müzikte ve çeşitli alanlarda kullanılan blender, boarding card, bodyguard, by-pass, bestseller, billboard, catering, center, dribbling, e-mail, format, rating, single, self-service, server gibi İngilizce kökenli sözcükler, Türkçenin söz varlığını olumsuz bir biçimde etkilemektedir.


Türkçenin söz varlığında eğilim, yönelim, gelişme, çizgi gibi birden çok seçeneği bulunan trend sözünün Türkçedeki karşılıklarının göz ardı edilerek kullanılması hem söz varlığımızı yabancılaştırmakta hem Türkçe sözlerin kullanım sıklığını azaltmakta hem de bu sözcükler arasındaki ince anlam ayrılıklarını yok etmektedir.

Olumsuzluklar bununla da sınırlı kalmamakta Türkçenin yazım ve söyleyiş kurallarını sarsan kullanımlar görülmektedir. Aynı alfabeyi kullanmanın yanı sıra yabancı dil olarak İngilizcenin yaygın bir biçimde öğretilmesinin sonucu olarak İngilizce alıntılar özgün biçimleriyle yazılmaktadır. İngilizcenin söyleyiş kurallarına göre söylenilen bu sözcüklere gelen Türkçe eklerin de söylenişe uydurulması sonucunda blender’da, bestseller’lar, center’ımızda, single’ını, server’a gibi tuhaf yazılış biçimleri ortaya çıkmıştır.


Söz varlığındaki bu etkinin yanı sıra Batı dillerinin etkisiyle Türkçenin söz diziminde tamlananın tamlayandan önce geldiği örnekler de görülmeye başlanmıştır. Derman Eczanesi yerine Eczane Derman, Divan Oteli yerine Otel Divan vb. kullanımların Osmanlı Türkçesi dönemindeki Farsça tamlamalardan tek farkı, tamlama -i’sinin kullanılmamasıdır.
Her Yabancı Sözcük Olumsuz Bir Etkilenme midir?
Türk dilinin tarihsel gelişimi içerisinde ilişkide bulunduğu başka pek çok dil bulunmaktadır. Çeşitli dönemlerde yaşanan etkileşim sonucunda sözcük alışverişi kaçınılmaz bir gerçektir. İlk kez karşılaşılan ve kullanılan aygıtları, ürünleri, kavramları gösteren radyo, telefon; patates, kivi; kravat, broş; döviz, enflasyon gibi sözcükler ister istemez dilin söz varlığına girmektedir. Dilin öz kaynaklarıyla karşılanamayan bu tür bilgi alıntıları, dillerin kazancı ve zenginliği olarak görülmektedir.

Toplumun kavram dünyasında bulunmayan bu sözcükler dile yerleşirken kimi zaman özel bir anlam ve işlev de kazanır. Türkçedeki üzüntü, acı, sıkıntı sözlerinin yanı sıra Arapça veya Farsça kökenli hüzün, keder, dert, yeis, gam, teessür, ızdırap, elem gibi alıntı sözcükler, ince anlam farklılıklarıyla söz varlığımızın kazancı olmuştur. Türkçede oda varken Fransızca salon “konukları ağırlamakta kullanılan en geniş oda; sergi ve toplantı yeri” anlamlarıyla Türkçeye geçmiştir. Bununla da kalmamış salon adamı, salon bitkileri, güzellik salonu, oyun salonu, yolcu salonu gibi birleşik sözcüklerde özel kullanım alanı oluşturmuştur.

Kimi zaman bir marka adı bile söz varlığına girebilmiştir: Aydınlatma ölçü birimi lux, pompalı gaz lambası markası olarak kullanılırken bir dönem en yaygın aydınlatma aracının adı olmuştur. Lüks lambası zamanla lüks olmuş, halk dilinde de lüküs biçimine dönüşmüştür.

Sözlüklerimize de geçen bu sözcükler artık Türkçenin malı olmuştur. Türk Dil Kurumu tarafından 2011 yılında yayımlanan on birinci baskı Türkçe Sözlük’teki bu türden alıntı sözcüklerin dillere göre sayıları şöyledir: Arapça 6.512, Fransızca 5.537, Farsça 1.375, İtalyanca 606, İngilizce 513, Rumca 447, Almanca 105, Latince 68, Rusça 39, Yunanca 35, İspanyolca 31, Ermenice 24, Bulgarca 22, Macarca 15, Moğolca 12, Japonca 12, İbranice 8, Fince 2, Malay dili 2, Portekizce 2, Soğdca 2, Arnavutça 1, Korece 1, Sırpça 1, Slavca 1. Çeşitli diller aracılığıyla Amerika, Brezilya, Madagaskar, Maldivler yerlilerinin dilinden geçme çok az sayıda sözcük de Türkçenin söz varlığında yer alır.


TÜRK DİLİNİN DÜNYA DİLLERİNE ETKİSİ

Türklerin de bilimde, kültürde, uygarlıkta üretken oldukları dönemlerde dünya dillerine katkıda bulundukları somut örneklerden görülmektedir. Türk kültürünün ve Türkçenin çekim merkezi olduğu çeşitli dönemlerde Türkçe sözcükler başka dillere geçmiştir. En eski dönemlerde ilişkide bulunduğumuz Çinceden başlayarak Macarcaya, Finceye, Farsçaya, Urducaya, Arapçaya, Rusçaya, Ukraynacaya, Ermeniceye, Yunancaya, Rumenceye, Bulgarcaya, Sırpçaya, Arnavutçaya, Çekçeye, İtalyancaya, Fransızcaya, İngilizceye, Almancaya sözcükler vermiştir.

Dünya Dillerine Türkçeden Geçen Sözcükler

Dünya dillerinin söz varlığına Türkçenin verdiği sözlerden en çok bilineni yoğurt olmakla birlikte bacanak, çakal, damga, dolma, düğme, kayık, kazan, köşk, ocak, sarma gibi çok sayıda sözcük başka dillere geçmiştir. Çeşitli dillerden alıntıların Türkçeleşmiş biçimleriyle ve Türkçe aracılığıyla başka dillere geçen divan, kahve, kervansaray, kubbe, sultan gibi sözcüklerin de eklenmesiyle dünya dillerine verintilerimizin on binin üzerinde olduğu ortaya konulmuştur.

Türkçeden en fazla sözcüğün geçtiği dil Sırpçadır. Bir zamanlar dokuz bine yakın sözcüğün bulunduğu belirlenmiştir. Bugün Sırpçada sayısı yedi bine yaklaşan Türkçe alıntıdan badžànak ‘bacanak’, bàlta ‘balta’, dùšek ‘döşek’, jòrgan ‘yorgan’, kàjmak ‘kaymak’, òdžak ‘ocak’ bunlardan yalnızca birkaçıdır. Sırp Türkolog Dr. Mirjana Marinkoviç, 2008 yılında Belgrad’da çıkan bir dergide Türkçe sözlerin Sırpçadaki yoğunluğunu ve kullanım sıklığını ele almıştır.

Bulgarcadan Türkçeye geçen yirmi iki söze karşılık Bulgarcada ajràn ‘ayran’, bej ‘bey’, boyadžiya ‘boyacı’, gjuvèč ‘güveç’, djuzen ‘düzen’, djušeme ‘döşeme’ gibi yaklaşık altı yüz Türkçe alıntı kullanılmaktadır.

Türkçedeki bir Arnavutça alıntı söze karşılık Arnavutçada birkaç yüz Türkçe alıntı belirlenmiştir: arpaxhik ‘arpacık’, ashik ‘aşık kemiği’, bullgur ‘bulgur’, dizgjin ‘dizgin’, gjerdek ~ gjurdek ‘gerdek’, jufkë yufka’.

Macarca on beş alıntıya karşın Türkçenin bu dile verdiği sözcük sayısı bine yakındır: àcs ‘ağaççı, dülger’, àrok ‘ark’, èrdem ‘erdem’, kecske ‘keçi’, szakál ‘sakal’, teve ‘deve’.
Alıntıladığımız herhangi bir sözcük olmamasına karşın Rumenceye verdiğimiz Türkçe sözlerin sayısı da birkaç yüzdür: abá ‘aba’, bairac ‘bayrak’, caic, caica ‘kayık, sandal’, caragios, caraghios ‘kukla oyunu, Karagöz’, iavaş ‘yavaş’, odabáş ‘odabaşı’.


Rusçadan Türkiye Türkçesine geçen otuz dokuz söze karşılık Rusçanın Türk yazı dillerinden ve lehçelerinden alıntılarının sayısı bin beş yüzün üzerindedir. Bu söz varlığının bir bölümü aynı coğrafyada yaşayan Türk yazı dillerinden ve lehçelerinden Rusçaya geçmiştir. ajva ‘ayva’, burčak ‘burçak’, iserga ‘ısırga, küpe’, kurdjuk ‘kuyruk’, tamga ‘damga’, utjug ‘ütü’.
Günümüz Türkçesindeki bin üç yüz yetmiş beş alıntıya karşın Farsçada iki bine yakın Türkçe sözün kullanıldığı belirlenmiştir. Bu sözlerin bir bölümü İran’da hüküm süren Türk hanedanları döneminde ve İran’da yaşamakta olan Türk soylu topluluklardan alıntılamadır: bayrak ‘bayrak’, gelengiden ‘mekanizma’, kaşuk kaşık’, urdek ‘ördek’, yagi ‘yağı, düşman’.

Türkiye Türkçesinde bugün alıntı bulunmasa da Hintçe ve Urducadaki birkaç yüz Türkçe sözcük içerisinde begum ‘bir unvan’, bulak ‘pınar’, khazanchi ‘kazancı’, kiyma ‘kıyma’, tamancha ‘tabanca’, top ‘top’ gibi örnekler dikkat çeker.

En fazla sözcük aldığımız dil olan Arapçanın çeşitli ülkelerdeki lehçelerinde kullanıldığı belirlenen binbāşī ‘binbaşı’, çālgī ‘çalgı, müzik aleti’, doşag ‘döşek’, sincak çoğulu sanacik ‘sancak’, tūmān ‘tümen, on bin’, gibi sözcükler Türkçe alıntılardan yalnızca birkaçıdır.

Türkçe Sözlük’teki beş yüz on üç alıntıya karşın İngilizcedeki Türkçe alıntıların sayısı dört yüzün üzerindedir. Ancak bu sayının bir bölümünü Türkçe aracılığıyla geçen Arapça, Farsça kökenli sözcükler oluşturur. Türkçe kökenli alıntıların sayısı ise yüze yakındır: bosh ‘saçma; değersiz’, caique ‘kayık’, dolma ‘dolma’, döner ‘döner kebabı’, jackal ‘çakal’, kilim ‘kilim’.

Türkçedeki 5.500 ’ün üzerindeki Fransızca alıntıya karşılık bu dile geçen Türkçe kökenli sözcük sayısı yüze yakındır: agha, aga ‘ağa’, doliman ‘dolama, yenleri düğmeli ve dar manşetli uzun elbise’, khan ‘han’, kiosque ‘köşk’, koumys ‘kımız’, odalique ‘odalık’.
Almancadaki Türkçe kökenli birkaç sözcüğe Dolmetscher ‘dilmaç, çevirmen’, Dolmusch ‘dolmuş’, Joghurt ‘yoğurt’, Kajak ‘kayak’ örnekleri verilebilir.

TÜRK DİLİNİN YAYILMA ALANLARI

Türkiye Türkçesinin de içinde yer aldığı Türk yazı dilleri, lehçeleri ve ağızları, bugün Kuzey Buz Denizi kıyılarından başlayıp Hindistan’ın kuzeyine, Kuzey Batı Avrupa’nın Atlas Okyanusu’ndaki kıyılarından başlayıp Çin’in içlerine kadar olan geniş alanda yazı, konuşma, bilim, sanat ve kültür dili olarak yayılmış bulunmaktadır. Türkçenin bu coğrafi yaygınlığını dile getiren ilk kişilerden biri Macar Türkoloğu Armin Vambery’dir. Balkanlardan Mançurya’ya kadar yolculuk yapacak bir kişinin yalnızca Türkçe bilmesi hâlinde bu yolculuğunu çok kolay bir biçimde gerçekleştireceğini söyleyen Vambery, böyle bir yolculuğu kendisi de gerçekleştirmiştir.

Türk dilinin yayılma alanlarını belirlerken öncelikle bütün bu yazı dillerini, lehçelerini ve ağızlarını değerlendirmek gerekir. Türkiye Türkçesiyle birlikte Azerbaycan, Türkmen, Gagavuz, Özbek, Uygur, Kazak, Tatar, Başkurt, Kırgız, Karakalpak, Karaçay, Balkar, Nogay, Kumuk, Tuva, Hakas, Altay Türkçeleri ile çeşitli özellikleri bakımından Türk yazı dillerinden farklılaşarak bağımsız birer dil durumuna gelen Çuvaşça ve Yakutça, yirmi yazı dili hâlinde bu geniş coğrafyada devlet dili, resmî dil veya özerk dil olarak kullanılmaktadır.

Bu yazı dillerinin yanı sıra yazı dili olamamış veya bir dönem yazı dili iken sonradan bu niteliğini yitirmesi yüzünden yalnızca konuşma dili olarak kalmış Afşar, Ahıska, Horasan, Kaşkay, Karayim, Salar, Sarı Uygur, Şor, Teleüt gibi Türk dilinin çeşitli kollarıyla en eski Türkçeden izler taşıyan Halaçça da bu coğrafyada varlığını sürdürmektedir. Söz konusu konuşma dillerinden bazılarıyla yayımlanmış eserler de bulunmaktadır.

Bütün bu yazı dilleri ve ağızlarıyla birlikte Türk dili konuşurlarının iki yüz yirmi milyona ulaştığı tahmin edilmektedir.

Türkçe, Osmanlı Devleti döneminde “imparatorluk dili” niteliğini kazanmıştır. Osmanlı Devleti’nin dağılmasından sonra Türkiye Cumhuriyeti sınırları dışında Türkçe varlığını azalarak da olsa korumuştur. Bugün Bulgaristan, Yunanistan, Romanya, Makedonya, Kosova, Karadağ, Gürcistan, Suriye, Irak vb. ülkelerde Türkiye Türkçesi konuşurları bulunmaktadır. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin de resmî dili Türkçedir.
Uydudan yapılan radyo ve televizyon yayınları, ağ ortamındaki yayımcılık, yurt dışında da yayımlanan gazeteler ve dergiler, yabancı ülkelerde açılan öğretim kurumları ve kurslar aracılığıyla bugün Türk dili geniş bir coğrafyada, etkin bir biçimde varlığını sürdürmektedir.

Pek çok ülkede yabancı dil olarak öğretilmesi Türkçeye yeni bir boyut kazandırmıştır. Türkçe, seksen yedi ülkede en az bir ortaöğretim kurumunda yabancı dil olarak okutulmaktadır. Kırk altı ülkede ise özel kurslarda Türkçe yabancı dil olarak öğretilmektedir. Dokuz ülkede Türkçe öğretim yapan üniversite; yirmi sekiz ülkede de Türkçenin öğretildiği, dil bilgisi ve dil bilimi çalışmalarının yürütüldüğü enstitü, bölüm veya merkez bulunmaktadır.



Bu bilgiler doğrultusunda ana dili, ikinci dil veya yabancı dil bakımından herhangi bir ayrıma gidilmeden ve konuşur sayıları verilmeden Türk yazı dillerinin, lehçelerinin ve ağızlarının kullanıldığı ülkelere göre alfabetik olarak sıralaması aşağıda verilmektedir. Ülkelerin sıralamasında yazı dilinin veya lehçenin resmî dil olduğu ülkeler ile özerk cumhuriyetler ilk sırada gösterilmiş, sonra da en çok konuşulduğu yerler sıralanmıştır.
 

Çevrimiçi üyeler

Şu anda çevrimiçi üye yok.

REKLAMLAR

Forum istatistikleri

Konular
17,414
Mesajlar
134,310
Kullanıcılar
90,716
Son üye
Abdullah Kara
Üst