Aöf Türkiye Ekonomisi Ders Notları 4. Ünite

AOFDESTEK

ADMİN
Yönetici
Admin
Katılım
9 Şub 2011
Mesajlar
6,041
Tepkime puanı
25
Puanları
48
Bölüm:
İşletme
Şehir:
Bursa
TÜRKİYE EKONOMİSİ

ÜNİTE 4

TEMEL SEKTÖRLERDE GELİŞMELER
1 : TARIM SEKTÖRÜ
Tarım sektörü, bitkisel ve hayvansal ürünlerin üretilmesini, bunların kalite ve verimlerinin yükseltilmesini, bu ürünlerin uygun koşullarda muhafazasını, işlenip değerlendirilmesini ve pazarlamasını kapsamaktadır. Diğer bir ifade ile tarım insan besini olabilecek ve ekonomik değeri olan her türlü bitkisel ve hayvansal ürünün bakım, besleme, yetiştirme, koruma ve mekanizasyon faaliyetlerinin yanı sıra durgun sularda veya özel alanlarda yapılan balıkçılık faaliyetlerinin tümünü kapsar. Genel olarak, ülkelerin ekonomik gelişme düzeyi yükseldikçe, tarımın milli gelir içindeki payı ve istihdama katkısı azalsa da önemi azalmamakta, hatta artmaktadır. Zira insanların hayatta kalmalarını sağlayan yeme içme faaliyeti ağırlıklı olarak tarımsal faaliyetin alanına girmektedir. Kaldı ki, insanların refah seviyesi hızla yükseldikçe, yaşam standardı da yükselmekte, buna b ağlı olarak da tarımsal faaliyetin niceliği kadar niteliğinden beklentiler de sürekli değişmektedir.

Dünya nüfusunun zamanla köyden kente göç etmesi , yaşam beklentisinin artması, dünya nüfusunun hızla yaşlanması ve refah seviyesinin pek çok bölgede yükselmesi, tarımsal faaliyete bakışı büyük ölçüde değiştirmiş, sektörü geleneksel üretim ve tüketim yapısından hızla diğer sektörlerde olduğu gibi kapitalist piyasa sürecine dahil etmiştir. Türk tarım sektörü de zamanla bundan nasibini almıştır ve almaya da devam etmektedir. Tarımsal faaliyet, ana yapı olarak bitkisel ve hayvansal üretimle balıkçılık faaliyetlerinden ibarettir. Bu kısımda alt üretim yapılarının her biri kendi içinde alt sektör ve ürünler üzerinden analiz edilmekte; böylece, ülkenin tarım alt sektörlerinde ve ürün bazında rekabet avantajları analiz edilmektedir. Analizler yapılırken, hem zaman içindeki gelişmeler hem de şu anda nispi durumları dikkate alınmıştır.
TARIMSAL FAALİYETİN İŞLEVLERİ VE ÖZELLİKLERİ: İktisat literatüründe 3 temel sektör arasında ‘’tarım’’ birincil, ‘’sanayi ‘’ ikincil ‘’hizmetler’’ ise üçüncül sektör olarak tanımlanır. Hemen hemen tüm ekonomilerde iktisadi kalkınmanın başlangıç aşamasında öncelikli sektör, tarımdır. Bunun sebebi, tarım sektörünün sahip olduğu istihdam ve katma değerin büyüklüğüdür. Tarım sektörü oluşturduğu bu değer ile diğer sektörleri besler ve kendi önemi zaman içerisinde giderek azalır. Günümüzde özellikle az gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkelerde tarım öncelikli sektör konumunda olduğu için, bu ülkelerde iktisadi kalkınma amacının gerçekleştirilmesinde tarım sektörünün çok önemli bir yeri vardır. İktisadi gelişme sürecinde tarım sektörünün önemine ilk kez sistematik olarak değinen iktisat ekolü fizyokrasidir. Fizyokrasi’nin kurucusu Fransız İktisatçı Quesnay’e göre , bir ekonomide tarım sektörü gelişmeden diğer üretim unsurlarının gelişmesi mümkün değildir. Serbest rekabet ve kişisel çıkar üzerine kurulu Fizyokreasiye göre, kıymetli madenler ve ticaret, iktisadi gelişme için o kadar önemli değildir.
Günümüzde tarım sektörü denilince akla, toprak ve veya suda yapılan bitkisel ya da hayvansal üretim faaliyetiyle uğraşan bir sektör gelmektedir
Dar anlamda tarım, ekim, dikim, bakım ve yetiştirme yoluyla bitki ve bitkisel ürünler , hayvan ve hayvansal ürünler üretilmesi veya bunların üreticileri tarafından işlenip değerlendirilmesi faaliyetlerini kapsar.
Geniş anlamda tarım ise bitkisel ve hayvansal ürün üretiminin yanı sıra, bu ürünlerin yetiştiricileri tarafından işlenmesini ormancılık ve balıkçılık faaliyetlerini, tarımsal ürünlerin taşınmasını ve saklanmasını, üreticiler tarafından satılmasını ve tarım alet ve makinelerinin üretim faaliyetlerinde bir bedel karşılığında kullandırılmasını kapsar.
Tarım Sektörünün İşlevleri:
• İnsanların besin gereksinimlerini karşılamak:
• Sürdürülebilir kalkınmanın sağlanmasına yardımcı olmak:
• Sanayi sektörüne hammadde sağlamak:
• Tarım dışı sektörlere istihdam sağlamak:
• Tarım dışı sektörlerde üretilen mal ve hizmetlere talep yaratmak:
• Çevre sağlığı ve toplumun ruhsal dengesini korumak

Tarım Sektörünün Genel Özellikleri:
• Tarımsal üretim iklim şartlarına bağlıdır:
• Tarımsal üretim mevsimlerin ritmine bağlıdır:
• Tarım kesiminde üretim tekniklerini geliştirebilme imkânları sınırlıdır:
• Tarımsal mallar talebinin gelir esnekliği düşüktür:
• Tarım sektöründe üretim alanları dağınıktır:
• Tarımsal işletmelerin içerisinde bulundukları piyasa koşulları farklılık arz eder:
• Tarım sektöründe “azalan verimler kanunu” geçerlidir:
• Tarımsal ürün fiyatları istikrarsızdır:

TÜRK TARIM SEKTÖRÜNÜN ÜRETİM YAPISI VE ÜRÜN PROFİLİ:
Tarımsal üretim büyük ölçüde iklim ve doğa koşullarına bağlı bir iktisadi faaliyettir. Türkiye bu açıdan oldukça avantajlıdır. Zira Türkiye tarımsal üretim için elverişli bir iklim ve doğa yapısına sahiptir. . Büyük ölçüde Latin Amerika ve Güney Afrika ülkelerinde yetişen tropikal ürünler ve sadece dünyanın belirli bölgelerinde bulunan hayvansal ürünler dışında birçok tarımsal ürün Türkiye toprakları üzerinde yetiştirilebilmektedir. Türkiye’de tarım sektöründe doğrudan ve dolaylı olarak faaliyette bulunan iktisadi birimler arasında; özel sektör firma ve kuruluşları, devlet, KiT’ler, tarım satış kooperatif birlikleri, ticaret borsaları ve bazı tarımsal aracı kuruluşlar yer almaktadır. Sayılan bu birimler alım, satım, kontrol, koordinasyon, düzenleme, kısıtlama ve yönlendirme gibi çeşitli işlevleri yerine getirmektedir. Tarımsal Arazi Yapısı ve Tarım İşletmelerinin Durumu: Tarımsal üretim iki büyük alt sektörden oluşur, Bunlar Bitkisel ve Hayvansal Üretimdir. Bitkisel Üretim içerisinde, tahıllar, baklagiller, tohumlar, tekstil, hammaddeleri, sebzeler, meyveler ve içecek bitkileri yer alırken, Hayvansal üretim canlı hayvanlar, süt , et, yumurta, bal ve deri gibi ürünleri kapsar.Ekilen toplam tarım arazilerinin her yıl yaklaşık dörtte biri nadasa bırakılmaktadır.

Türkiye’de tarım arazileriyle ilgili en önemli sorun, çoğunlukla arazilerin oldukça küçük birimlerden oluşması ve aşırı parçalılık durumudur.
Tarımsal üretim hala büyük oranda geleneksel aile işletmeciliği usulü ile yapılması ve arazi miras hukukunun nesilden nesile bu bölünmeye müsait olmasından dolayı, tarım arazileri miras yoluyla çok küçük birimlere kadar bölünmüş ve bir tarım işletmesini n sahip olduğu parça sayısı giderek artmıştır. Dolayısıyla, bu kadar çok parçalı bir arazi yapısıyla sektöründe verimli bir üretim ve etkin bir piyasa yapısının oluşturulması mümkün değildir. Bu sorunun giderilebilmesi için, değişik dönemlerde arazi toplulaştırmasına yönelik girişimlerde bulunulmuş, 1961 yılından bu yana bazı hükümetler döneminde toprak reformu yasaları çıkarılmış, ancak ülkenin geleneksel ekonomik, sosyal ve kültürel yapısının bir sonucu olarak istenen başarı bir türlü elde edilememiştir. Dolayısıyla, bu sorunun çözümü, miras hukukundan başlayarak oldukça kapsamlı bir çalışmayı gerektirmekte ve toplumun ikna edilmesinden geçmektedir.
Türk tarım sektörünün en büyük sorunlarından biride tarım işletmelerinin küçük geleneksel aile işletmeleri şeklinde olmasıdır.

Tarım Sektörünün GSYH içerisindeki Payı ve Tarımsal Üretim Değeri: Türkiye, iklim ve doğa koşulları bakımından tarımsal üretime oldukça uygun bir yapıya sahiptir. Bu durum tarım sektörünün Türk ekonomisi için temel sektör olması sonucunu beraberinde getirmiş ve sektör ülke ekonomisi için daima önemli bir sektör olmuştur. Türkiye’de üretilen tüm mal ve hizmetlerin piyasa fiyatları toplamını gösteren gayrisafi yurtiçi hasıla (GSYH) değeri incelendiğinde, sonuç daha da açık hale gelmektedir.
Bitkisel Tarım Sektörü ve Bitkisel Üretim: Tarım sektörünün birinci büyük alt bileşeni bitkisel tarım sektörü ve bitkisel üretim, diğeri ise hayvancılık sektörü ve hayvansal üretimdir. Türkiye’de toplam tarımsal üretim değerinin %48 i bitkisel üretime, kalan %52’si ise hayvansal üretime aittir.

Bitkisel üretim faaliyeti de temel alt üretim alanları itibarıyla 3 grupta toplanabilir.
*Tahıllar ve diğer bitkisel ürünler
*Sebzeler
*Meyveler, içecek ve baharat bitkileri.

Tahıllar ve Diğer Bitkisel Ürünler: Türkiye’de tahılların ve diğer bitkisel ürünlerin ekilen alan ve üretim bakımından dağılıma bakıldığında, en fazla ekili alanı bulunan bitkisel ürünlerin buğday, mısır, arpa, çavdar ve çeltik gibi bitki türlerini büny esinde barındıran tahıllar olduğu %74 anlaşılmaktadır. Ancak, üretim açısından en büyük pay tahıllar, kuru baklagiller, patates, yenilebilir kök ve yumrular ve son olarak yağlı tohumlar dışında kalan diğer bitkisel ürünlere %54 ve tahıllara %36 aittir.

Tahıllar, üretim miktarı açısından diğer bitkisel ürünlere kıyasla daha düşük bir paya sahip olmasına rağmen, Türk tarım sektörü açısından son derece önemlidir. Bu önem tahılların hem ara hem de nihai mal olarak kullanılabilme özelliğinden ileri gelmektedir. Türk tarım sektörü içerisinde bitkisel ürünler arasında tahıllar dışında, diğer bitkisel ürünler olarak gruplandırılabilecek ürünlere bakıldığında; Türkiye’nin bu alanda da önemli bir ürün profili ve üretim gücüne sahip olduğu anlaşılmaktadır. Bunlardan en önemlileri; kuru baklagiller, patates, yağlı tohumlar, tütün, şeker pancarı, pamuk ve yem bitkileridir. Bunlardan kuru baklagiller grubu içerisinde kuru fasulye, nohut ve mercimeğin önemli bir yeri bulunmaktadır.
Sebzeler: Türk tarım sektörü sebze ve meyve üretimi açısından son derece zengin bir potansiyele sahiptir. Türkiye’de bazı tropikal ürünler dışında hemen hemen tüm sebze ve meyve türlerini üretmek mümkündür.

Sebze türleri geleneksel olarak 3 grupta toplanabilir.
*Meyvesi için yetiştirilen sebzeler(domates, hıyar, acur,biber,patlıcan,kabak, kavun ve karpuz gibi)
*Yumru ve kök sebzeler (kuru soğan, pırasa, havuç ve turp gibi)
*Diğer sebzeler (Çoğunlukla lahana, marul, ıspanak ve maydanoz gibi yaprağı yenenler ve diğerleri)
Tek Tek alındığında en fazla üretilen sebzeler ise sırayla domatesi karpuz, biber, soğan, hıyar, kavun, patlıcan, lahana, fasulye ve maruldur. Bu ürünler büyük ölçüde pazara dönük olarak üretilmektedirler ve ülkenin bu alanda nispeten rekabet gücü daha yüksek ürünleridir. Ayrıca, sebze üretimi ülkenin hemen her yerinde gerçekleştirilebilen bir tarımsal üretim faaliyetidir. Fakat son yıllarda özellikle iç ve dış pazarlara yönelik profesyonel manada yapılan üretim ağırlıklı olarak Akdeniz bölgesinde yoğunlaşmaktadır.
Meyveler: Üretilen meyveleri üretim değerleri bakımından sırayla aşağıdaki başlıklar altında toplamak mümkündür.
*Trunçgiller (Portakal, mandalina ve limon gibi) *Yumuşak çekirdekli meyveler (elma, armut, ayva, vb)
*Taş çekirdekli meyveler (şeftali, erik, kayısı, kiraz, vişne , vb)
*Zeytin
*Çay
*Üzüm
*Sert kabuklu meyveler (badem, fındık, ceviz, kestane, antep fıstığı)
*Tropikal meyveler (İncir, muz, kivi, avokado vb)
*Baharat bitkileri (Kırmızı biber, anason, kimyon )

Ülkenin meyvecilikte rekabet gücünü daha da artırabileceğini göstermektedir. Son yıllarda üretim ve rekabet gücünde sağlanan artışın sebeplerinden bazıları aşağıdaki gibi sıralanabilir:
• Meyve üretimine eğitim ve girişimcilik düzeyi yüksek, daha nitelikli üreticilerin girmesi,
• Bu kişilerin uluslararası pazarların ihtiyaçlarını iyi analiz edebilmeleri,
• Asya ve tropikal bölgelerde üretilebilen meyvelerin üretilmesine başlanması ile ürün çeşitlemesine gidilmesi,
• Üreticilerin özellikle AB ülkeleri başta olmak üzere, satın alma gücü yüksek ülkelere yönelmeleri,
• İç pazarda da halkın eğitim ve gelir seviyesinin yükselmesi ile birlikte, daha sağlıklı ürün tüketme ihtiyacının artması,
• Küreselleşme olgusunun hızla yayılmasıyla birlikte, küresel sağlık ve tüketim kalıplarına yaklaşılması,
• Akdeniz-Ege havzasının bu ürünlerin üretimine müsait olması,
• Bazı ürünlerde örtü-altı (sera) üretim imkânlarının artması ve
•Genel olarak kentlilik ve gelir düzeyindeki artışa bağlı olarak, aynı ürünü dört mevsim tüketme alışkanlığının yaygınlaşmasıdır.


Söz konusu ürünlerin önemli bir özelliği de elma dışında hemen hepsinin büyük ölçüde ülkenin belli bölgelerine has olarak üretilmeleri, bazılarının ise sadece dar bir bölgede üretilmeleridir.
Türk tarımında bitkisel üretim başlığı altında ifade edilebilecek bir diğer konu organik bitkisel üretimdir. Özellikle gelir ve kentleşme seviyelerindeki artışa ve hane halklarının daha sağlıklı olduğu düşünülen bitkisel ürünleri tüketme eğilimlerine bağlı olarak son yıllarda hızla gelişen organik bitkisel üretim faaliyeti, Türk tarım sektöründe yeni bir pazarın oluşmasına neden olmuştur.

Bitkisel Tarım Sektöründe Tohumluk Üretimi: Bitkisel üretimin verimliliği için kalite onaylanmış (sertifikalı) tohumluk kullanımı son derece önemlidir.

Ülkeler geliştikçe , tarımsal faaliyetler daha az arazi , işgücü ve sermaye, ama daha ileri tekno loji ve daha kaliteli girdi ile yapılmaya başlanmaktadır. Başka bir ifade ile , diğer sektörlerde olduğu gibi, tarımda da aynı miktar girdi ile daha fazla hasıla (çıktı) alınmak isteniyor ise, sertifikalı tohumluk üretimi stratejik bir duruma gelmektedir.

Türkiye’de de uzun yıllar önce kurulan ve hâlâ en büyük tohumluk üreticisi kurum olan Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü’ne (TİGEM) bağlı çok sayıda işletme bu işlevi yerine getiren en büyük kuruluştur. Tohum ıslah politikaları Cumhuriyetin başından beri küçük çaplı olarak yürütülse de ciddi politikaların geliştirilmesi 1980’li yılların başlarına rastlar. Aynı yıllarda ekonomide başlayan serbestleşme eğilimine paralel olarak, bu sektörde de benimsenen teşvik edici politikalar sayesinde özel sektör bu alana hızla yatırım yapmaya başlamış ve bugün ulusal ihtiyaçlar ve küresel rekabet gücü bakımından çok tatmin edici bir seviye olmasa da tohumculuk önemli bir noktaya gelmiştir.

Hayvancılık Sektörü ve Hayvansal Üretim: Hayvansal üretim, canlı hayvanların ve bu hayvanlardan elde edilen hayvansal ürünlerin üretimidir. Türkiye’de canlı hayvan üretimi; sığır, koyun, keçi, kümes hayvanları, arıcılık ve ipek böcekçiliğinden oluşur.

Ülkenin toplam hayvan stokuna bakıldığında; %56’sının koyun, yaklaşık %28’inin sığır ve %15’inin de keçiden oluştuğu anlaşılmaktadır.

Canlı Hayvan Üretimi: Ülkemizde sığır stokuna bakıldığında, bunları üç ana grupta toplamak mümkündür: Kültür, yerli ve kültür melezi. Son 20 yılda oluşan sığır stoku verileri incelendiğinde; yerli sığır sayısı oldukça baskın iken hızla azalmıştır. Coğrafi olarak sığır üretiminin yoğun olarak yapıldığı bölgelere bakıldığında; üretim hemen hemen ülkenin her bölgesinde yoğun olarak yapılmaktadır. Türkiye’de 150 binin üzerinde sığır stokuna sahip iller hemen her bölgeye dağılmış durumdadır. Sığır varlığı dışında ülkemizde manda, at, eşek ve katır sayılarında aynı dönemde köyden kente göçün hızlanması ve yaşam biçiminde meydana gelen hızlı değişimin bir sonucu olarak büyük bir azalma olmuştur. Son 20 yılda küçükbaş hayvancılık olarak adlandırılan koyun ve keçi sayısında ciddi bir azalma yaşanmaktadır.

Hayvansal Ürünler Üretimi: Canlı hayvan üretimi ile bunlardan elde edilen ürünler arasında temel bir fark vardır. Canlı hayvan üretimi pür tarımsal bir faaliyet iken, bunlardan elde edilen ürünlerin üretimi daha ziyade endüstriyel bir faaliyeti gerektirir. Özellikle tarımda modern işletmeciliğin ve buna bağlı üretim sistemlerinin yaygınlaşmasıyla birlikte başlı başına bir sektör haline gelen gıda sektörü, aynı zamanda imalat sanayinin ilk sırada yer alan önemli bir sektörüdür. Dolayısıyla, tarımsal ürünler denildiğinde, salt bir tarımsal faaliyetin değil, aynı zamanda endüstriyel /mühendislikle ilgili bir faaliyetten de bahsedildiğinin anlaşılması gerekir.
Kırmızı Et (Sığır Eti) Üretimi: Dünya süt üretiminin tamamına yakınını, et üretiminin ise %24 ünü tek başına sağlayan sığır, besin maddesi üretiminde büyük paya sahiptir. Bu durum sığırın biyolojik avantajlarından kaynaklanmaktadır.

Sonuç Olarak,
• Türkiye’de koyun ve keçi eti üretiminin genellikle modern işletmecilik usullerine uygun olarak yapılmaması,
• Buna bağlı olarak (biraz da doğası gereği), hastalıkların yıldan yıla hayvan sayılarını ve üretimi sık sık değiştirmesi,
• Üretimde ölçeğin çok küçük, etkinsiz, dolayısıyla maliyetlerin yüksek olması,
• Üretici ile tüketici arasındaki aracıların rekabetçi bir yapıya sahip olmamasından ötürü, yüksek üretici rantını ellerinde bulundurmaları,
• Tarımsal nüfusun hızla şehre göç etmesinden dolayı, köyde yetiştirici nüfusun azalması,
• Mera arazilerin giderek azalması ve kalitesinin zayıflaması; buna karşılık ciddi bir ıslah politikasının devreye sokulamamış olması,
• Çoğunlukla aile işletmeciliği şeklinde yürüdüğü ve kayıtların itinalı bir şekilde tutulmadığı için, istatistiklerin güvenirlilik düzeyinin zayıf olması

Süt Üretimi: Büyükbaş ve küçükbaş hayvanlardan üretilen bir diğer hayvansal ürün süttür. Son 20 yıllık döneme bakıldığında; toplam süt üretimi %30 oranında artmıştır. Bu artış tamamen inek sütünden kaynaklanmaktadır. Zira söz konusu dönemde koyun ve keçiden elde edilen süt üretimi yıllar içinde sürekli azalırken, sadece inek sütünde bir artış yaşanmıştır.

Tavukçuluk: Yumurta ve Beyaz Et Üretimi: Kümes hayvanları, et ve yumurta tavuğu, hindi , ördek ve kazdan ibarettir. Türkiye’de toplam sayı içerisinde en büyük pay et tavuğuna , ardından yumurta tavuğuna aittir. D iğerleri çok ciddi bir üretim ve piyasa payına sahip olmadığı için, burada sadece tavukçuluk üzerinde durulacaktır.

Bal ve Yaş İpek Kozası Üretimi: Hayvansal üretim başlığı altında yer verilecek bir diğer konu arıcılık ve ipek böcekçiliğidir. Arıcılık açısından bakıldığında, Türkiye’de özellikle son yıllarda önemli değişikliklerin olduğu gözlemlenebilir. Geleneksel arıcılık yerini modern arıcılığa bırakmış ve bal üretimi miktarında ciddi artışlar yaşanmıştır.

Damızlık üretimi: Osmanlı Döneminden 1984 yılına kadar Türkiye’de hayvancılığın gelişmesinde en etkin görevi Hara ve İnekhanelerle birlikte Devlet Üretme Çiftlikleri, o tarihten (1984) itibaren de TİGEM üstlenmiştir. TİGEM’in en önemli görevlerinden birisi “ülkenin hayvansal üretimini artırmak, çeşitlendirmek ve ürün kalitesini iyileştirmek amacıyla yetiştirdiği damızlık hayvan ve spermaları yetiştiricilere intikal ettirmek” olarak belirlenmiştir. Hara ve İnekhaneler ile Devlet Üretme Çiftlikleri zamanında sığır, koyun, keçi, safkan Arap atı, tavuk ve hindi yetiştiriciliği şeklinde olan hayvancılık faaliyetlerinin tamamı ülkenin hayvancılık sektörünün ihtiyacı olan üstün vasıflı ve hastalıklardan arî damızlık taleplerinin karşılanmasına yönelik olarak sürdürülmüştür. Ancak, günümüzde damızlık faaliyetleri hala esas olarak TİGEM eliyle yürütülse de hayvancılık sektöründe özel sektör de yerini almıştır. Türkiye’de hayvancılığın gelişmesi için üstün nitelikli damızlık üretiminde başarılı olunması büyük bir öneme sahiptir.

Su Ürünleri Üretimi: Tarımsal üretim anlatılırken su ürünleri çok defa ihmal edilir. Her ne kadar bitkisel ve hayvansal faaliyetler kadar bir büyüklüğe sahip olmasa da Türkiye gibi 3 tarafı denizle çevrili bir ülke için su ürünlerinin üretimi ve piyasası ön emlidir. Hele de gelir ve eğitim düzeyi ile birlikte sağlık bilinci yükselen bir toplum için su ürünlerinin önemi daha da artacaktır. Kaldı ki , Türkiye de balık yetiştirilen göller , barajlar ve öze tatlı su balığı üretim tesisleri giderek yaygınlaşmaktadır.

Tarımsal İstihdam: Aslında arzu edilen, tarımsal GSYH payı ile tarımsal istihdam payının birbirine yakın seyretmesidir. Bir başka ifade ile, oransal olarak tarımın milli gelire katkısı taşıdığı istihdam hacmine nispetle yaklaşık üçte bir dolayındadır.

Türkiye’de bunu engelleyen faktörlere bakıldığında, sektörün yapısal geri kalmışlığının olduğu anlaşılacaktır. Zira tarımsal işgücünün vasıf (nitelik) birikimi, verimlilik düzeyi çok düşük, sektörde sermaye birikimi, teknolojiden yararlanma ve teşebbüs kapasitesi nispeten zayıf, arazi yapısının bir kısmı modern tarıma elverişli olmayacak kadar küçük parçalara ayrılmış, dağlık, kurak, verimsiz, bakımsız ve dağınık bir görünüm arz etmektedir. İstihdam edilen işgücünün önemli bir kısmının gizli işsiz konumunda olması, sektörün iktisadi katkısının sınırlı kalmasının önemli bir sebebidir. Türk tarım sektöründe istihdam hacminin giderek azalmasının ardında, yukarıda sıralanan unsurlara ilave olarak; ulusal ve uluslararası pazarlara yönelik mal üretebilme kapasitesinin son derece sınırlı olması nedeniyle sektörde gelir artışının diğer sektörlere nispetle düşük düzeyde kalması gibi ekonomik faktörlerin yanı sıra, sosyal ve kültürel imkânların yetersizliği, dolayısıyla topyekûn bir hayat standardının düşük olması yatmaktadır.

Tarımsal Dış Ticaret: 1980 öncesi dönemde tarımsal ürünlerin ihracatı Türkiye’nin dış ticaretinde önemli yer tutmakta idi. Türk ekonomisi 1980 yılından sonra yönünü sınırları dışına çevirmiş ve ekonomik gelişimini dış ticarete (ihracata) dayalı bir büyüme stratejisine bağlamıştır. Buna rağmen hem coğrafyası, hem doğa koşulları hem de iklimi açısından tarımsal üretime son derece uygun olan Türkiye’de, günümüzde tarımın ihracat açısından güçlü bir sektör olmadığı görülmektedir.
Özellikle son yıllarda tarımsal ürünlerde dış ticaret açığının hızla arttığı dikkat çekmektedir.

TÜRKİYE’DE TARIMSAL DESTEKLEME POLİTİKALARI: Türkiye’de tarım politikasının uygulanma şekli kalkınma planları ile gerçekleştirilmektedir. Söz konusu planlara göre uygulanan politikaların temel hedefi, kaynakları etkin bir biçimde kullanarak ekonomik, sosyal, çevresel ve uluslararası gelişmeler boyutunu bütün olarak ele alan örgütlü, rekabet gücü yüksek, sürdürülebilir bir tarım sektörü oluşturmaktır. Bununla birlikte, kalkınma planlarında tarım politikaları ile gerçekleştirilmek istenen amaçlar aşağıdaki gibi sıralanabilir:
• Tarımsal üretim seviyesini ve verimliliği arttırmak, sektörün gelişme hızını sürdürülebilir kılmak,
• Tarımsal üretimde mümkün olduğunca kendine yeterli bir düzeye ulaşmak ve toplumun dengeli bir flekilde beslenmesini sağlamak, • Tarıma dayalı sanayinin, tarımsal girdi ihtiyacını yurtiçinden karşılamak,
• Sektörde gelir düzeyini yükselterek, sektörler arasındaki gelir farklılıklarını gidermek,
• Tarımsal istihdamı verimli hâle getirmek ve buradan başka sektörlere işgücünü göçünü kontrol etmek, • Sektörün teknoloji düzeyini yükselterek, tarımsal üretimin doğal koşullara bağımlılığını azaltmak,
• Tarımda verimlilik düzeyinin arttırılması amacıyla modern girdi kullanımını (sertifikalı tohumculuk ve damızlık) teşvik etmek, sulama faaliyetlerini geliştirmek,
• Tarım ürünlerinin uluslararası rekabet gücünü artırmak ve
• Tarımda destekleme politikasını etkin bir araç olarak kullanmak.

Ülkeler, tarım sektöründe faaliyet gösteren üretici ve tüketicileri fiyat istikrarsızlıklarından korumak, bunlar arasındaki gelirin adil dağılımını gerçekleştirmek, tarımsal-kırsal kalkınmayı hızlandırmak, tarımda üretimi çeşitlendirmek, tarım ürünleri ticaretini özendirmek ve ülke tarımının dünya piyasasından daha büyük bir pay almasını sağlamak gibi amaçlarla tarım sektörünü desteklerler.
Türkiye için de ziyadesiyle doğru olan bu durum neticesinde, devlet uzun yıllardır tarım sektörü üzerinde müdahil olmuş ve çeşitli yöntemlerle tarım sektörünü desteklemiştir.

Çünkü;
i) tarım doğa koşullarına fazlasıyla bağımlı olduğu için negatif arz şoklarına ziyadesiyle açıktır, o nedenle risk ve belirsizlik fazladır;
ii) arazi yapısı genellikle çok parçalıdır ve dağınıktır, dolayısıyla üretimde ölçek dezavantajı vardır; iii) tarımsal ürünlerin arz ve talep esneklikleri genel olarak düşüktür;
iv) tarımsal ürünlerin saklanması ve pazarlanması hem daha zor hem de daha maliyetlidir.

Tarım sektörüne uygulanan destekler fiyat, gelir ve diğer destekler olarak üç temel kategoriye ayrılır.
Gelir destekleri, kendi içerisinde dolaylı ve doğrudan gelir desteği olarak ikiye ayrılmaktadır.
Fiyat destekleri içerisinde teşvikler, primler, kota ve tarifeler, vergiler ve ihracat iadeleri sayılabilir. Doğal afetler karşılığında yapılan bitkisel ve hayvansal zarar ödemeleri doğrudan gelir desteği kapsamında yer alırken, tarımsal hammadde alımı, tarımsal üretim kredileri, hayvan sigortası ve depolama gibi üretim maliyetlerini azaltan destekler dolaylı gelir destekleri içerisinde sayılabilir. Son destek kalemi olan diğer destekleri içerisinde ise eğitim, araştırma-geliştirme (AR-GE), pazarlama, dağıtım ve yayım gibi destekler bulunmaktadır. Türkiye’de uygulanan tarımsal destekleme politikaları, dünyadaki uygulamalarla büyük ölçüde örtüşmektedir.
Türkiye’de destekleme alımları, girdi destekleri, düşük faizli tarımsal kredi, süt teşvik primi ödemeleri, doğal afet ödemeleri, ekim alanları sınırlandırılması ve destekleme primleri gibi birtakım destekleme faaliyetleri yürütülmektedir. Ayrıca, AR-GE, yatırım, pazarlama ve dış ticarete yönelik destekleme faaliyetler de bulunmaktadır.

TÜRK TARIM SEKTÖRÜNÜN AB ORTAK TARIM POLİTİKASINA UYUMU:
Avrupa Birliği (AB) Ortak Tarım Politikası’nın (OTP) temelleri 1958 yılında atılmış ve Birliğin ilk ortak politikası olmuştur. Üye ülkelerin tarım politikalarını siyasal ve ekonomik anlamda bütünleştirmek olan bu politika demetinin amaçları aşağıdaki gibi sıralanabilir.
• Üretim standartlarını ve tarım teknolojisini geliştirmek,
• Tarımsal üretim araçlarının etkili kullanımını sağlamak,
• Avrupa’daki tarımsal üretimin verimliliğini artırmak,
• Piyasalarda istikrarı sağlamak,
• Ürün arzının güvenliğini sağlamak,
• İşgücünün optimum kullanımını sağlamak,
• Gelir artışı sağlamak, • Fiyata dayalı haksız rekabetin önüne geçmek.

Bununla birlikte OTP üç temel ilke üzerine inşa edilmiştir. Bu ilkeler ve ilkelerin kapsamı ise şu şekilde özetlenebilir . • Tek tarım pazarı ilkesi: Bunun anlamı, AB’ye üye ülkeler arasında tarım ürünlerinin serbest dolaşımı önündeki tüm engellerin kaldırılması ve tarımsal ürünlerin piyasa koşulları içerisinde alınıp satılabileceği tek bir pazarın oluşturulmasıdır.
• Topluluk tercihi ilkesi: Bu ilke ile ithal ikameci bir anlayış içerisinde, öncelikle AB’ye üye ülkelerin tarım ürünlerinin tüketilmesi ve söz konusu yerli ürünlerin ithalata karşı korunmasını sağlayarak AB tarım ürünleri ihracatının geliştirilmesi hedeflenmektedir.
• Ortak mali sorumluluk ilkesi: Bu ilke doğrultusunda AB’de OTP’ye ilişkin tüm harcamalar, üye ülkeler tarafından ortaklaşa karşılanacaktır. Bu amaçla, 1962 yılında AB bütçesi içerisinde Tarımsal Garanti ve Yön Verme Fonu (FEOGA) oluşturulmuştur Formun Üstü Formun Altır.
 

Çevrimiçi üyeler

Şu anda çevrimiçi üye yok.

REKLAMLAR

Forum istatistikleri

Konular
17,414
Mesajlar
134,310
Kullanıcılar
90,716
Son üye
Abdullah Kara
Üst