Aöf İktisat Tarihi Ders Notları 7. Ünite

AOFDESTEK

ADMİN
Yönetici
Admin
Katılım
9 Şub 2011
Mesajlar
6,041
Tepkime puanı
25
Puanları
48
Bölüm:
İşletme
Şehir:
Bursa
İKTİSAT TARİHİ

7.ÜNİTE

SANAYİLEŞMENiN YAYILMASI

Sanayi Devrimi 18. yüzyılın ikinci yarısında İngiltere’de başladı ve 19. yüzyıl boyunca Avrupa’nın diğer kısımlarına yayıldı.1850’ye kadar Belçika, Fransa, Almanya, İsviçre ve ABD; 1900’lere doğru ise Kuzey İtalya, Rusya ile Japonya sanayileşmeye başladı. Böylece sanayileşmenin başlangıcından iki yüzyıl sonra dünya nüfusunun yarısı modern ekonomik büyüme ile tanışmış oldu.
19. yüzyılın ortalarına kadar sanayileşme açısından kömür kaynakları önemliydi. Nitekim Belçika’nın sanayileşmesi, kömür kaynaklarının zenginliği ile yakından ilgiliydi.
1870’lere doğru Almanya, İngiltere’ye rakip bir sınai güç olarak ortaya çıktı. Yüzyılın sonunda Alman
sanayii, pek çok alanda İngiltere’yi geride bıraktı ve sınai kapasite ve organizasyon bakımından Avrupa’da ilk sıraya yükseldi. ABD de, 1890’lara doğru Almanya gibi güçlü bir sanayi ülkesi haline geldi.
Çin ve Hindistan’da yerli sanayi 1750-1850 döneminde büyük ölçüde tasfiye oldu.
Hindistan’da sanayide çalışan iş gücünün oranı 1800’de %15-18 iken 1900’de %10’a düştü.
On dokuzuncu yüzyılda Avrupa’nın ve Kuzey Amerika’nın dünya sanayi üretimindeki payının büyük oranda artışı şeklinde giderek güçlenen bir eşitsizlik doğdu.

İngiltere

İlk sanayi devleti olan İngiltere, 19. yüzyılda dünyanın en önde gelen sınai ve ticari gücüydü
1880’lerde ABD ve 20. yüzyılın başında Almanya, toplam sınai üretimde İngiltere’yi geride bıraktı.
İngiliz refahının temelleri olan dokuma, kömür, demir ve makine imalatı sanayileri 19. yüzyıl boyunca önemlerini korudular.
Demir sanayiinde de İngiltere en doruk noktasına dünya ham demir üretiminin yarısından fazlasını ürettiği 1870’lerde ulaştı. Ancak 1890’larda ABD ve 20. yüzyılın başında da Almanya öne geçti
Demiryolları, 19. yüzyılda en önemli yeni sanayi idi. (İngiltere)
**İngiltere sınai üstünlüğünün en doruk noktasına 1850 ile 1870 arasında ulaştı
**Asıl açıklanması güç olan problem, İngiltere’de 1870’lerden sonra kişi başına üretimin de oldukça düşük bir oranda artmasıdır. İngiltere’nin bu nispi düşüşünün bir nedeni müteşebbis başarısızlığıdır
İngiliz sınai gelişme hızının yavaşlığı ve teşebbüs yetersizliği, kısmen İngiliz eğitim sisteminin geriliğiyle de alakalıydı

ABD

19. yüzyıldaki en çarpıcı ekonomik büyüme örneklerinden birisi ABD’nin ekonomik gelişmesiydi. 1790’da 4 milyon insanın yaşadığı bu ülke 1870’te 40 milyon nüfusa ulaşmıştı.
1500-1820 döneminde Kuzey Amerika dünyada kişi başına gelirlerin en hızlı arttığı bölge olarak Batı Avrupa’nın gelir düzeyini yakaladı
*Hızlı teknolojik gelişme ve artan bölgesel ihtisaslaşma, ABD’nin ekonomik büyüme oranı itibariyle de Avrupa’yı geride bırakmasına yol açtı.
**Amerikalılar, kıt işgüçleri ve göçmen bir toplumun özelliği olan müteşebbis tutumlarıyla emekten tasarruf sağlayıcı gelişmeleri kabule son derece yatkındılar
**Emeğin kıtlığı ve yüksek maliyeti, iş gücünden tasarruf sağlayıcı yeni tekniklerin sanayide olduğu kadar tarımda da benimsenmesini kolaylaştırıyordu.
*Sanayinin gösterdiği hızlı gelişmeye rağmen 19. yüzyılda ABD bir tarım ülkesi olma özelliğini sürdürdü. Şehirli nüfusun sayısı Birinci Dünya Savaşı sonrasına kadar kırsal nüfusun altında idi. Bunun kısmi bir nedeni, sanayi faaliyetlerinin büyük ölçüde kırsal bölgelerde cereyan etmesiydi
Tarım Amerikan sanayileşme sürecinde pek çok şekilde dinamik bir rol oynamıştır. Amerikan tarımının önemli bir özelliği Avrupa tarımına göre olağanüstü yüksek bir iş gücü verimliliğine sahip olmasıydı.
ABD de demiryolu da gelişmiştir
19. yüzyıl boyunca zirai ürünler Amerikan ihracatına hakimdi
**1890’larda ABD dünyanın en güçlü sanayi ülkesiydi

Almanya

Almanya; İngiltere, ABD, Belçika ve Fransa’dan daha sonra sanayileşme yarışına giren bir ülkeydi. Yoksul tarım bölgesine sahıptı.. 19.yy da Almanya 40 civarında gümrük tarifesi bölgesine ayrılmıştı.
19. yüzyıl Alman ekonomik tarihi kabaca üç döneme ayrılabilir.
1- İlki yüzyılın başından 1833’te Zollverein’in teşekkülüne kadar süren dönemdir. Bu dönemde İngiltere,
Fransa ve Belçika’da olan ekonomik değişmelerin farkına varıldı ve modern sınai düzene geçişin Fikri ve hukuki şartları oluşturuldu.
2-İkinci döneme yabancı sermaye, teknoloji ve teşebbüs akışı damgasını vurdu.
3-Son dönemde ise Alman sınai gelişmesinin yabancı pazarları etkilemesi söz konusuydu.


1833 te Almanyada Prusya önderliğinde gümrük birliği anlamına gelen Zollverein’in kurulmasıydı. Bu sayede ülke içinde tüm iç gümrük engelleri kaldırılmıştır.
Birleşik bir Alman ekonomisini mümkün kılan Zollverein’di. Ancak onu Şilen gerçekleştiren demiryollarıydı.
Almanya’nın ekonomik gelişmesinde yaygın ilkokul eğitimi ile sanayi işletmelerindeki laboratuvarlar
ve araştırma merkezleriyle desteklenmiş eğitim kurumları ve teknik üniversiteler önemli rol oynamıştır.
Alsace-Lorraine bölgesinin ele geçirilmesi Alman ekonomik gelişmesine önemli katkı sağladı.
**1870-1913 arasında Almanya Kıta Avrupa’sının en hızlı büyüyen ekonomisi oldu.
*1871’de 207 ve 1872’de 479 yeni anonim ortaklık kuruldu.

Alman Sanayiinin Özellikleri

1-Alman sanayiinin en dinamik sektörleri yatırım ve ara malları üreten sektörlerdi.
2-Alman sanayiinin bir diğer özelliği de işletmelerin büyüklüğüydü.
3-Alman sanayiinin nihai bir özelliği de kartellerin ekonomiye hakim olmasıydı.
4-Birinci Dünya Savaşı arifesinde birleşmiş Alman İmparatorluğu, Avrupa’nın en güçlü sanayi ülkesiydi. Almanya demir, çelik, elektrik, makine ve kimya gibi alanlarda en geniş ve modern sanayilere sahipti
**Karteller Fiyatların tespiti, üretimin sınırlandırılması, pazarların paylaşılması gibi tekelci uygulamaların
gerçekleştirilebilmesi için bağımsız Firmalar arasında
yapılmış anlaşmalardı.
** Kartel anlaşmaları ve tekeller Almanya’da tamamen hukuki idi. Kartellerin sayısı 1875’te 4 iken
1914’te de yaklaşık olarak 1.000’e yükseldi. Kartellerin iç piyasada elde ettikleri yüksek kazançlar
dış pazarlarda en azından bir süre maliyetin bile altında satışlara imkân vererek Alman sanayiine büyük bir rekabet gücü kazandırdı.

Fransa

Sanayileşmenin Başlangıcı
-Fransa’da modern ekonomik büyüme 18. yüzyılda başladı.
-On dokuzuncu yüzyılın büyük bölümünde iki ekonomi arasındaki nispi performans farkının temel nedeni Fransız İhtilali ve buna bağlı gelişmelerdi.
**1790’dan 1815’e kadar Fransa büyük insan gücüne ihtiyaç gösteren ilk ‘modern’ savaşla karşı karşıya kaldı.
--Demir sanayiinde yeni teknolojiler yaygınlaşırken enerji kaynağı olarak odun kömürünün yerini kok almaya başladı.
On dokuzuncu yüzyılın ortasında değer olarak makine ihracatı ithalatının üç katını aştı. Yeni makinelerin büyük bölümü özellikle de istihdam ve katma değer itibariyle en önemli sanayiler olan yünlü ve pamuklu dokuma tesislerine kuruldu.
**1882’de başlayan durgunluktan muhtemelen en fazla etkilenen ülke Fransa oldu. Mali bir panikle başlayan krizin derinleşmesinde koruyuculuğa dönüş, yabancı yatırımlarda uğranılan büyük kayıplar, 20 yıl boyunca ipek ve şarap üretimini olumsuz etkileyen hastalıklar gibi nedenler etkili oldu.
Nüfus artış hızının daha düşük olması Fransız ekonomisinin yavaş büyümesinin en önemli nedenlerinden biriydi.
--Birinci Dünya Savaşı öncesi Fransa için maddi refah ve kültürel canlanma dönemi oldu. (1913 yüksek hayat standardı)

Fransız Ekonomisinin Özellikleri

1--Fransa sanayileşen ülkeler arasında en düşük şehirleşme oranına sahip olanıdır. Bunun temel nedeni, nüfus artış hızının yavaşlığı olmakla birlikte tarımsal iş gücü oranının yüksekliği ve sınai teşebbüslerin yeri gibi faktörlerin de rol oynamasıydı.
-20. yüzyılın başında Fransa gıda maddeleri açısından Avrupa’da kendine yeterli ve hatta ihracat için fazlası olan tek sanayi ülkesiydi
2-Fransız ekonomisinin ikinci özelliği işletmelerin ölçeğiyle ilgiliydi. 1906 sayımına göre sanayi işletmelerinin %71’i ücretli işçi istihdam etmiyordu.
3-Fransız ekonomisinin son bir özelliği de doğal kaynaklar açısından nispeten yoksul olmasıydı.
4-Fransız sanayileşmesi açısından su gücü önemli olmakla birlikte işletmelerin küçüklüğü ve coğrafi olarak dağınıklığı ile düşük şehirleşme oranının önemli bir nedeniydi.

Rusya

20. yüzyılın başında Rus İmparatorluğu, nüfus ve toprakları itibariyle Avrupa’nın en önde gelen ülkesiydi. Toplam sınai üretim bakımından dünyada ABD, Almanya, İngiltere ve Fransa’nın ardından beşinci sırada bulunuyordu. Başta pamuk ve keten olmak üzere yaygın bir dokuma sanayii yanında
kömür, ham demir ve çelik gibi ağır sanayilere sahipti. Petrol üretiminde ABD’nin hemen ardından geliyordu. Bu mutlak büyüklükler, Rusya’nın ekonomik gücünün yanıltıcı bir göstergesiydi.
Rusya tüm alanlarda kişi başına üretim ve tüketim rakamları itibariyle çok gerideydi. Rusya hala bir tarım ülkesiydi: İşgücünün üçte ikisi tarımla uğraşıyor ve milli gelirin yarısından fazlasını tarım sağlıyordu.
Rus sanayileşmesinin başlangıçları 18. yüzyıla kadar götürülebilir. Urallar’daki demir sanayii dışında bu ilk sınai teşebbüslerin büyük bölümü, devletin ihtiyaçlarından kaynaklanan verimsiz ve iğreti kuruluşlardı.
Kırım Savaşı’nda uğranılan yenilgi, Rus sanayi ve tarımının geriliğini ortaya koydu ve başta 1861’de serfliğin kaldırılması olmak üzere pek çok reformun başlatılmasına neden oldu. Aynı tarihlerde hükümet yabancı sermaye ve teknoloji yardımıyla bir demiryolu inşa programı başlattı. Bu büyük sınai patlamanın temelinde, demiryolu inşası programları ve bundan kaynaklanan madencilik ve metalürji sanayilerindeki büyük genişleme yatıyordu


Japonya
Japonya’yı sanayileşme tecrübesi açısından ilginç kılan önemli özelliği tamamen Batı geleneği dışında olduğu halde oldukça erken bir tarihte sanayileşmeyi başaran tek ülke olmasıydı.
19. Yüzyıl Öncesindeki Gelişmeler
Japonya’nın ekonomik gelişmesi Tokugawa döneminde (1603-1868) başladı. Tokugawa Şogunları
1615’ten itibaren askeri elitin üyeleri arasında denetim ve dengelere dayanan bir sistem kurarak rakipsiz bir yönetme gücüne sahip oldular.
ipek böceği beslenmesinde büyük artış oldu. Japonya’da tarım dışı sektörler de oldukça gelişmiş olmasına rağmen, vergi gelirlerinin %97’si tarım kesiminden elde ediliyordu. Nüfuslarının yarısı samuray olan 200’den fazla şato şehir bulunuyordu.
Eğitimde ve kitap yayınında da önemli gelişmeler söz konusuydu. 1700’e gelmeden kitaplar 10 bin adet baskı yapmaya başlamıştı.1770’lerden sonra bilim alanında Japon merakı Çin yerine Batı’ya yöneldi. Tokugawa döneminde olumlu gelişmelerin yanında olumsuzluklar da vardı. Tokugawa yönetim sistemi yüksek maliyetliydi. Liyakat esasına dayanmayan kalıtımsal bir yönetim sistemi yeteneklerin israfına yol açıyordu.

Meiji Dönemi ve Japonya’nın Sanayileşmesi

1853 ve 1854’te ABD’nin askeri tehdidiyle Japonya, dışa kapalılık politikasını değiştirerek Batı ülkeleriyle diplomatik ve ticari ilişki kurmak zorunda kaldı. Bu ülkelere tanınan imtiyazlar, Japon hükümetinin %5’ten daha fazla gümrük vergisi koymasını yasaklıyor ve yabancılara Japon yasalarına tabi olmama imkânını tanıyordu.
**1867’de genç, ihtiraslı ve akıllı bir imparator olan Mutsihito iktidarı eline geçirdi. Modern Japonya, 1912’ye kadar hüküm süren bu imparatorun yönetiminde (Meiji dönemi ) doğdu.
Japon hükümetinin bu çabaları özel teşebbüsü sınırlayıcı bir amaç gütmedi. Aksine hükümet sanayiyi geliştirirken özel teşebbüsü de destekledi.
Pirinç, temel tarım ürünüydü. Pirinç, balık ve diğer deniz ürünleri temel beslenme araçlarıydı.
Ancak sanayileşme için gerekli ithalatı karşılayacak ihracat gelirlerini sağlama yükü daha çok tarım sektörüne düştü.
Tarım, sanayileşmede başka hiçbir ülkede Japonya’da olduğu kadar önemli bir rol oynamamıştır.
Japonya’nın yerli ham maddelere dayalı geleneksel iki sanayi kolu ipekli ve pamuklu dokumaydı.
Pamuklu dokuma sanayii de kısa süre sonra hızla gelişerek çöken yerli sanayinin yerini aldı.
Demir, çelik, makine ve kimyevi maddeler gibi bazı temel sanayiler, büyük miktarlara varan devlet sübvansiyonları ve gümrük korumalarıyla daha yavaş olarak gelişti.

ON DOKUZUNCU YÜZYILDA OSMANLI EKONOMİSİYLE İLGİLİ GELİŞMELER

Osmanlı Devleti’nin son 150 yıllık siyasal tarihini iki etki şekillendirmiştir:
1-Türk olmayan unsurların milli bağımsızlık hareketleri
2-Büyük güçlerin sürekli baskıları.
Savaşlar sürekli yenilgi ile sonuçlandı. Bu ayakta kalma mücadelesinde Osmanlılar kurtuluşu modernleşme ve merkezileşmede buldular.

Nüfus

Nüfus bütün dönem boyunca yılda binde 8 civarında büyüdü. Dönem içinde şehirlerde yaşayan nüfus, genel artış oranıyla aynı oranda büyüdü. Ancak önemli bir şehirleşme olmadı.Nüfus artışını tayin eden faktörlerden biri olan doğum oranları yüksekti. Ancak ölüm oranları da yüksekti. Savaş, kıtlık ve salgınlar nüfus artışını tamamen durdurmasa bile sınırlıyordu. Ölüm oranları, gayri-müslim gruplarda daha düşüktü. Buna rağmen toplum içinde Müslümanların oranı göçler nedeniyle daha hızlı arttı.1870’lerden sonra taşıma imkânlarının gelişmesi ve yiyecek üretiminin artışı açlık olaylarını azalttı. Öte yandan
modern eğitimin yaygınlaşması silahlı kuvvetlerde, yönetimde ve devlet işletmelerinde gerek duyulan profesyonel bir idareci grubun yetişmesini sağladı.
19. yüzyılın başlarında mesleki nitelikli askeri okullar yanında tıp, mühendislik, tarım, veterinerlik ve öğretmen okulları açıldı. 1840’lardan sonra Avrupai metotlarla eğitim yapan okullar kuruldu. Gayri-müslim gruplar içinde eğitim oranı daha yüksekti. Ancak ekonomide Müslümanların oynadığı rol de önemliydi

Taşımacılık

İç kısımlarda Anadolu’yu boydan boya geçen uzun kervan yollarında yapılan deve taşımacılığı önem kazanmıştı. Buharlı taşıma 1820’lerin sonlarında geldi ve 20 yıl içinde çok sayıda buharlı Gemi ülkeyi birbirne bağladı. İlk buharlı gemiler kömür depoları dışında özel bir liman düzenlemesine gerek göstermiyordu. Dar bir kıyı bölgesi dışında yüksek taşıma maliyetleri hububat ve maden gibi ağır malların ihracını önlüyordu.
-İlk telgraf hattı Kırım savaşı sırasında İstanbul-Edirne arasına döşendi.
-Telefon ilk kez 1881’degeldi.
-Modern bir posta hizmeti 1834’te başlatıldı.

Tarım

Ekonominin bütün sektörleri içinde en az değişme göstereni tarımdı.
**19. yüzyıl boyunca ekim alanlarının genişlemesi, pazara dönük ürünler üretiminin artışı, pazara arz edilen ürün oranının artışı, tarımda daha kapitalist nitelikli ilişkilerin yaygınlaşması gibi önemli değişmeler de oldu.
--19. yüzyıl boyunca tarımsal üretim yapısı geleneksel özelliğini sürdürdü.
Sermayenin kıt bir faktör olması tarımda emekten tasarruf sağlayıcı teknolojilerin benimsenmesini
güçleştirmiştir.
1913-14’te bugünkü Türkiye sınırları içinde tüm ekili alanların %80’i tahıllara, %7’si baklagillerle köklü bitkilere, diğer bir %7’si sanayi ürünlerine ve %6’sı ise çayırlara ayrılıyordu.
Toprak mülkiyeti ile ilgili gelişmeler açık değildir. Bu alanda iki faktör etkili olmuştur:
pazar güçleri ve hükümet politikaları.
**Toprak mülkiyeti ile ilgili bir gelişme, 1858’de esas olarak bütün toprakları vergilendirmeyi amaçlayan Arazi Kanunnamesi’nin kabul edilmesiydi.
--Anadolu’da mülkiyet de olduğu gibi işletme tipi de küçüktü.
II. Abdulhamit Döneminde
1-Okullar, örnek tarlalar ve diğer uygulamalar bu dönemde başlatıldı.
2-Ziraat Bankası kuruldu.
3-Düyun-u Umumiyye İdaresi de ipek üretiminin, Reji ise tütün üretiminin gelişmesine katkıda bulundu.
4-Anadolu demiryolları da geçtiği bölgelerde zirai gelişmeye büyük bir hız kazandırdı.

Dış Ticaret

**Geleneksel olarak Osmanlı yönetimi ithalatı teşvik edici, buna karşılık ihracatı engelleyici bir politika izliyordu. İster merkantilist ister serbest ticaret taraftarı olsun çağdaş kişileri şaşırtan bu politika ordu ile bürokrasinin menfaatlerinin çiftçi, esnaf ve tüccarın çıkarlarından daha üstün tutulmasının bir sonucuydu
--On sekizinci yüzyılın sonlarına kadar ithalat ve ihracat üzerinde %3’lük ortak bir sabit vergi tarifesi uygulanıyordu.
--1838’de İngiltere ile imzalanan ticaret anlaşması tüm tekelleri kaldırırken İngiliz tüccarına imparatorluğun tümünde her malı satın alma izni verdi. Anlaşma ithalatın %3, ihracatın %12 ve transit ticaretin %3 oranında vergilendirilmesi esasını getirdi. Ayrıca İngiliz tüccar, ithalatçılar tarafından ödenen diğer iç gümrüklere karşılık olmak üzere %2 ek bir vergi ödeyecekti

1838’den sonra diğer Avrupa ülkeleriyle de benzer anlaşmalar imzalandı.

Anlaşma ile ihracata getirilen gümrük vergilerinin ithalat vergilerinden daha yüksek olması ithalatın ihracattan daha çok teşvik edilmesi şeklindeki geleneksel politikanın bir devamı niteliğindeydi. Hatta ithalat vergisi %3’ten %5’e çıkarılmıştı. Amaç artan dış ticaretten daha yüksek vergi geliri sağlamaktı.
**Tekellerin kaldırılması ile hükümet önemli miktarda gelir kaybına uğradı. Ayrıca hükümet, imparatorluk içinde mal akışı üzerindeki kontrolünü de kaybetti. Yabancı ürünler imparatorluk içinde
serbest dolaşıma kavuşurken yerli el sanayii Avrupa ürünleri rekabetinin tam bir taarruzuna uğradı.
1838’den sonra Osmanlı dış ticaret rejimi, dünyanın en liberal ticaret rejimlerinden biriydi.

-- İthalat, ihracattan daha hızlı yükseldiğinden aleyhte bir dış ticaret dengesi

söz konusuydu. 1907-1913 dönemi için bu açığın 7 milyon sterlin olduğu tahmin edilmiştir
İhracatın bileşimi çok az değişme göstermiştir. Halı tek önemli mamul maldı.
İthalat açısından dönemin ilk yarısındaki en çarpıcı artış dokuma ürünlerinde, özellikle pamuklu dokumalardaydı.
Yakıt ve yatırım malları ithalatının payı ise sırasıyla %5 ve %10 olarak sabit kaldı.
Ticaretin büyümesi coğrafi dağılımında da değişmelere yol açtı. Halep, Antalya, Edirne, Sayda, Tarablusgarb ve İskenderun gibi bazı liman şehirleri ile iç bölgelerde bulunan şehirlerin ticaretleri, Doğu Akdeniz’in önemli limanları haline gelen İskenderiye, Beyrut, İzmir, İstanbul ve Selanik’e kaydı.
Geleneksel olarak en önemli ticaret ortağı olan Fransa, Devrim ve Napolyon savaşları sırasında hemen hemen tamamen silindiyse de 1840’dan 1880’e kadar süratle eski durumuna döndü.
--Ticaretleri en hızlı artan iki ülke ise Almanya ve İtalya idi.

Sanayi

Yabancı makine imalatı malların rekabeti karşısında geleneksel el sanayiinin çöküşü hızlandı. Ancak Birinci Dünya Savaşı öncesindeki 20-30 yıl içinde gelişen bir fabrika sanayii çöken el sanayiinin yerini almaya başladı. Maden kaynaklarının geliştirilmesi de aynı tarihlere rastlar
Sanayileşmeye elverişli ekonomik şartlara karşı ana engeller sosyal ve politikti.
Gerekli sermaye, teşebbüs ve idari yeteneklere sahip yerli bir Türk orta sınıfının bulunmayışı ilk önemli engeldi. Bu boşluk kısmen gayri-müslimler ve yabancılar tarafından dolduruluyordu.
Osmanlı Devleti krom, borasit, bakır, kömür ve diğer madenlerin önemli bir üreticisi oldu. Madenler toplam üretimin %5’ini meydana getiriyordu.

**İmalat sanayiyle ilgili olarak uzun sürede en önemli değişme yerli el sanayinin çöküşüydü Hint kumaşlarının rekabeti de söz konusuydu.

1815’ten sonra yerli el sanayii öldürücü darbelere maruz kaldı. Makine imalatı dokumalar ve diğer mallar, uluslararası ticareti serbestleştiren anlaşmaların ve taşıma maliyetlerini düşüren buharlı taşımacılığın etkisiyle, artan ölçüde yerli mallara rakip olmaya başladı. Yeni şartlar karşısında yalnızca halı sanayii ayakta kalabildi,
Devlet fabrikaları kurma teşebbüsleri 1830’larda başladı. Ancak sınırlı ölçüde başarılı olabildi. İlk özel fabrikalar ham madde işlemeye yönelikti.
1900’lere gelindiğinde hükümet, sanayii belirgin şekilde teşvik etmeye başladı. Makine ithalatına gümrük muafiyeti tanındı. İthalat vergileri 1907’de % 11’e ve 1914’te de % 15’e yükseltildi

Maliye

Bürokratlar dış borçlanmanın beraberinde siyasal bağımlılığı getireceğinin bilincinde olduklarından devlet gelirlerini artırma konusundaki başarısızlık durumunda bile dış borç alma Fikrine yanaşmadılar. Ancak sonunda Kırım Savaşı giderleri iç kaynaklarla karşılanamaz düzeye
ulaşınca Osmanlı hükümeti 1856’da Avrupa piyasalarından ilk borcunu almak zorunda kaldı.
1860 ve 1870 arasında dış yükümlülükleri aşırı boyutlara ulaşan Osmanlı Devleti 1876’da iflasını
ilan etmek zorunda kaldı. 1881’de Düyun-u Umumiyye İdaresi kuruldu. Düyun-u Umumiyye’nin onayıyla demiryolları için ve diğer amaçlarla yeni borç sözleşmeleri yapıldı. 1881’de 116 milyon sterlin olarak bağlanan dış borçlar 1914’te 139 milyon sterline ulaştı.

Düyun-u Umumiyye’nin amacı Osmanlı hükümeti tarafından kendisine devredilen gelir kaynaklarından imparatorluğun dış borçlarının ve faizlerinin geri ödenebileceği fonları oluşturmaktı. 1881 yılından Birinci Dünya Savaşı’na kadar Düyun-u Umumiyye devlet gelirlerinin dörtte biri ile üçte biri arasında değişen bir oranını denetimi altında tuttu

Düyunu Umumiyye para istikrarının sağlanmasına katkıda bulundu; Avrupa’da devletin kredi itibarını yükselterek daha elverişli koşullarla borçlanmasını sağladı ve iyi işleyen bürokrasisiyle öşür gelirlerinin artırılmasında önemli rol oynadı.
-On dokuzuncu yüzyıl boyunca devlet gelirlerinde önemli artışlar oldu
-Vergi yükünün milli gelire oranı %10 dolaylarındaydı.
-19. yüzyılın ilk yarısında 16. yüzyılda başlamış olan paranın ayarının düşürülmesi ve Fiyatların hızla yükselmesi eğilimi devam etti
-19. yüzyılın ilk yarısında 16. yüzyılda başlamış olan paranın ayarının düşürülmesi
ve Fiyatların hızla yükselmesi eğilimi devam etti.
-Bankacılık fonksiyonu uzun zamandır Galata bankerleri ve sarrafları tarafından icra edilmekteydi. Ancak Kırım Savaşı’ndan sonra bu alanda önemli bir değişme oldu. Yabancı sermaye ile Osmanlı Bankası ve diğer bankalar kuruldu. Büyük Avrupa bankaları da şubeler açtı. Diğer mali kurumlar da doğdu. 1873’te İstanbul’da bir Sermaye Borsası kuruldu. Ancak borsada işlem hacmi çok küçüktü.
 

Çevrimiçi üyeler

Şu anda çevrimiçi üye yok.

REKLAMLAR

Forum istatistikleri

Konular
17,414
Mesajlar
134,310
Kullanıcılar
90,716
Son üye
Abdullah Kara
Üst