Aöf İktisat Tarihi Ders Notları 8. Ünite

AOFDESTEK

ADMİN
Yönetici
Admin
Katılım
9 Şub 2011
Mesajlar
6,041
Tepkime puanı
25
Puanları
48
Bölüm:
İşletme
Şehir:
Bursa
İKTİSAT TARİHİ

8.ÜNİTE

Yirminci Yüzyılda Dünya Ekonomisi

20. yüzyılın başlarında dünya ölçeğinde güçlü 6 devlet bulunuyordu ve bunların tümü de Avrupa’daydı.
Ancak 20. yüzyılda Avrupa gücünü ve otonomisini kaybetti. 1914’ten sonra Avrupa tarihi, giderek daha fazla olarak Avrupa dışından gelen güçlerin etkisini yansıtmaya başladı. ABD’nin ve Sovyetler Birliği’nin birbirine rakip yeni süper güçler olarak ortaya çıkışıyla iki blok arasında Soğuk Savaş döneminin başlaması bu değişmenin bir yönünü,
Dünyanın Avrupalı olmayan milletlerinin Avrupa’nın siyasi ve ekonomik kontrolüne karşı başkaldırması sonucu Üçüncü Dünya ülkelerinin oluşması ise diğer yönünü teşkil ediyordu.
Ikınncı Dunya savaşından sonra barış yönü ağırlıkıydı ve Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği doğdu tamamen ekonomik amaçlarla ortaya çıkan Avrupa Ekonomik Topluluğu (EEC) daha sonra Avrupa Birliği (EU) şeklinde henüz tam anlamıyla gerçekleşmemiş olsa da daha geniş ve iddialı bir siyasal birlik projesine dönüştü.
**Yirminci yüzyılın sonlarına doğru Sovyetler Birliği’nin parçalanması ve Doğu Bloku’nun dağılması ile ABD, dünyanın tek süper gücü haline geldi.

Nüfus

19. yüzyılda Avrupa nüfusu ikiye katlandı.Sanayi öncesi Avrupa nüfusu, dünya nüfusu ile benzer şekilde yüksek doğum ve ölüm oranlarına sahipti. Avrupa dışında ortaya çıkan hızlı nüfus artışının nedeni, ölüm oranlarındaki büyük düşüştü.
*Ölüm oranlarındaki büyük düşüş, özellikle 1 yaşından küçük çocuklarda görülmektedir. Ölüm oranlarındaki düşüşün önemli bir sonucu, belirli bir yılda doğan insanların yaşamaları beklenen ortalama yıl sayısı olarak hesaplanan hayat ümidinin önemli ölçüde uzamış olmasıdır.
20. yüzyılın ortasında gelişmiş Batılı ülkelerde hayat süresi ümidi 60 yılı aşmıştır.
19. yüzyılda Avrupa’da hız kazanan ve 20. yüzyılda da devam eden şehirleşme hareketi dünyanın diğer bölgelerine yayılmıştır.
20. yüzyılda nüfusun hızla çoğalması ve dünyanın en azından bir bölümünde refahın artması ekonomik kaynaklara büyük bir talep yarattı.

Ekonomik Kaynaklar

20. yüzyılda ekonomik kaynaklar açısından en önemli gelişme, enerji alanında oldu.
On dokuzuncu yüzyılda kömür, sanayileşen ülkelerde temel enerji kaynağı iken 20. yüzyılda başta petrol ve doğal gaz olmak üzere yeni enerji kaynakları büyük ölçüde onun yerini aldı.Petrol ticari olarak 19. yüzyılda üretilmeye başlandığı halde yalnızca aydınlanma ve yağlama amacıyla kullanılmaktaydı.
On dokuzuncu yüzyılın sonunda motorlu araçların gelişmesi, petrolün kullanım imkânlarını olağanüstü ölçüde artırarak dünya ekonomisi için petrolü hayati bir enerji kaynağı haline getirdi.
**İlk önemli petrol rezervleri Rusya ve Kuzey Amerika’da bulundu. İki savaş arası dönemde İran ve Irak önemli üretim bölgeleri oldu. 1948’de Suudi Arabistan’da zengin petrol yataklarının keşfi, dünya enerji arzında İslam dünyasının jeopolitik yansımaları günümüzde de devam eden büyük bir önem kazanmasına neden oldu.
**Basra Körfezi’ni çevreleyen Ortadoğu ülkeleri, dünya pazarına en çok petrol arz eden bölgedir.
*20. yüzyılın başında enerji kaynağı olarak kömürün üstünlüğü tartışma götürmezdi.

Sınai Teknoloji ve Organizasyon Teknolojik Değişmelerin Hızlanması

On dokuzuncu yüzyılda sanayileşmenin ardındaki temel itici güç olan teknolojik değişme, 20. yüzyılda bu rolünü oynamaya devam etti
*Geçmiş çağlarda toplumların başarısının ölçüsü, çevrelerine uyabilme yetenekleriydi. Çevreye hükmetmenin temel aracı ise teknoloji ve özellikle de modern bilime dayalı teknolojiydi.
Yakın zamanlarda taşıma ve haberleşme alanındaki gelişmeler teknolojik değişmelerin hızlanmasının en canlı örneğidir. buharlı lokomotifler yolculukta etkilidir.Telefon,radyo,tv uzak mesafeli haberleşmelerdi.7
Modern sanayi ile 19. Yüzyılda, kimyacılar çok sayıda sentetik ilaç ve boya keşfetmişlerdi. 1898’de suni ipeğin keşfi ile başlayarak çeşitli suni dokuma ham maddeleri ortaya çıktı.
*İlk hesap makinesi 1830’larda icat edildi. Elektronik bilgisayarlar gelişti.
**Bilgisayar örneği, bilimsel araştırmanın ekonomik gelişmedeki rolünü ve bu araştırmaların finansman kaynağı problemini akla getirmektedir.

Bilimsel ve teknik ilerlemenin ön şartı eğitilmiş bir insan gücü yani beyin gücü havuzunun varlığıdır.

Bilime dayalı teknoloji, insan emeğinin verimini büyük ölçüde artırmıştır. Ekonomik etkinliğin en iyi ölçüsü, işçi başına ya da iş saati başına üretimdir.
Yirminci yüzyılın en karakteristik yeniliklerinden diğer ikisi de otomobil ve uçaklardı.
1960’tan itibaren jet motorlu uçaklar, ticari yolcu trafiğinin en önemli araçlarından biri oldu.
Bilimin teknolojiye uygulanmasının en çarpıcı son örneği uzayın keşfi oldu.
1969’da ilk kez insan aya ayak bastı. İnsanoğlu böylece yeni bir çağı başlattı.

Sınai Organizasyon Alanındaki Gelişmeler

Sınai ve ticari organizasyon alanında 19. yüzyılın sonlarında başlayan gelişmeler, 20. yüzyılda hızlanarak devam etti. Sınırlı sorumlu anonim şirket tipi 20. yüzyılın başında önde gelen sanayi ülkelerinde tam anlamıyla kurulmuştu.
Çok uluslu şirketler ne tamamen yeni, ne de bir Amerikan icadıydı. 15. yüzyıldaki Medici Bankası’nın merkezi Floransa’daydı, diğer Avrupa ülkelerinde ise pek çok şubesi vardı.
20. yüzyılda sanayi hayatıyla ilgili nihai bir gelişme de çoğu Batı ülkesinde işçilerin örgütlenme ve toplu pazarlık haklarının artık tanınmış olmasıydı. İngiltere ve Almanya gibi bazı ülkelerde örgütlenmiş iş gücü, emek piyasasında önemli bir güç haline gelmişti.

Uluslararası Ekonomik İlişkiler

Savaş öncesinde küçük bir imparatorluk olan Japonya büyüdü ve önemli bir ekonomik güç haline geldi.
İkinci Dünya Savaşı da uluslararası ilişkilerde önemli değişimlere neden oldu Avrupa’nın büyük güçleri arasındaki rekabet yerini iki yeni süper güç olan ABD ve Sovyetler Birliği arasındaki Soğuk Savaş olarak adlandırılan ekonomik, siyasi ve askeri rekabete bıraktı. Bu rekabetin sonucunda Avrupa, Doğu ve Batı olarak ikiye bölündü. Doğu Bloku, Sovyetler’in egemenliği altına girerken demokratik Batı ülkeleri politik ve ekonomik olarak ABD’ye bağlandı. Parti iktidara geldi. Böylece komünist blok Orta Avrupa’dan Asya’nın en doğu ucuna kadar yayıldı.
Avrupa iki dünya savaşı sonunda politik ve ekonomik hegemonyasını önemli ölçüde kaybetti. Komünist yönetimler serbest mal ve üretim faktörleri piyasalarına karşıydılar.
Sovyet sistemi etkisi altındaki bölgede ağır sanayinin teşvik edilmesi sonucu, sanayi ürünleri karşılığında Doğu Avrupa’nın tarım ürünleri ihracatına dayalı Avrupa’nın geleneksel iş bölümü son buldu.
İkinci Dünya Savaşı sömürgeciliğe büyük bir darbe vurdu. 1960’ların ortalarına gelmeden Avrupalı sömürgeciler, Asya ve Afrika’daki tüm sömürgelerinin bağımsızlıklarını tanımak zorunda kaldılar.

**Sömürgelerin bağımsızlığını kazanması, yeni ulusların doğuşu ve Üçüncü Dünya milletlerinin modernleşme ve ekonomik gelişme çabaları, uluslararası ekonomik ilişkilerde Doğu-Batı çatışması yanında ekonomik açıdan gelişmişlerle gelişmemişlerin karşı karşıya geldiği Kuzey-Güney boyutunu ortaya çıkardı. Bu yeni iki grup arasında yapıcı iş birliğini geliştirmek için yeni uluslararası kuruluşlar

doğdu.
***Japonya gibi sınırlı sayıda ülkede sanayinin gelişmesine ve bazı gelişmekte olan ülkelerdeki ithal ikamesi gayretlerine rağmen 1945’te hala dünya ekonomisi, sanayileşmiş Kuzey ve sanayileşmemiş Güney ülkeleri şeklinde ikiye bölünmüştü.
**1960 ile 2000 arasında Doğu Asya’da, Kuzey Afrika’nın Müslüman ülkelerinde, Güneybatı ve
Güney Asya’da sanayinin istihdam içindeki payı önemli ölçüde arttı.
19. yüzyıl boyunca Avrupalı güçler Afrika ve Asya ülkelerine serbest ticaret politikalarını empoze etseler de, İngiltere dışında, kendileri korumacı politikaları sürdürdüler. Yirminci yüzyılın ortalarından itibaren zengin ülkeler ticaret rejimlerini giderek liberalleştirirken gelişmekte olan çevre ülkeler dışa kapalı kaldı.

**İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki 25 yılda dünya nüfusunun dörtte üçü dışa kapalı ekonomilerde yaşıyordu. İstisnalar Batı Avrupa, Kuzey Amerika, Avustralya, Malezya, Japonya ve çoğu Güneydoğu Asya’da bulunan az sayıdaki ülke idi.

1980’lerde ve özellikle de 1990’larda dünya ekonomisinde yeni bir globalleşme ve liberalleşme
dalgası görüldü. 19. yüzyıldaki globalleşme, taşıma maliyetlerini düşürerek mal piyasalarını birbirine yaklaştıran teknolojik nedenlerden kaynaklanırken 20. yüzyılın sonundaki globalleşme ise daha çok politik bir temele dayanıyordu.
1989-1991 arasında Sovyetler Birliği ve Doğu Bloku dağıldı. Çin 1978’de ekonomiyi serbestleştiren ve dış ticareti teşvik eden ekonomik bir reform programı başlattı.

IMF: (1944)Dünya para sistemindeki dalgalanmaları önlemek ve kısa dönemli ödemeler dengesi problemlerini çözmekle görevlidir.


Dünya Bankası: (1944) Günümüzde esas amacı yoksul ülkelerin kalkınması için gerekli teknik ve mali destekleri sağlamaktır.


Devlet ve Ekonomik Hayat

19. yüzyılda Klasik İktisatçıların etkisiyle hükümetler genellikle ekonomiye müdahalelerini bilinçli olarak önemli ölçüde sınırlamışlardı. 19. yüzyılda mahalli idareler tarafından sular idaresi, hava gazı ve benzeri teşebbüsler kurulup işletilmişti. Milli hükümetler 20. yüzyılda pek çok demiryolu inşa ettiler ya da daha önce kurulmuş olanları devletleştirme yoluna gittiler,


Yirminci yüzyılda ise devletin ekonomide rolünün artması kısmen iki dünya savaşının mali gereklerinden kaynaklanıyordu. Ancak bu sebeplerden yalnızca biriydi. Sovyetler Birliği’nde ve diğer Sovyet tipi ekonomilerde, hükümetler geniş kapsamlı bir ekonomik planlama ve kontrol sistemi ile ekonominin tüm sorumluluğunu üstlendi
Kamunun büyümesinin diğer bir nedeni olan transfer ödemeleri de 19. yüzyılın sonlarında doğdu fakat İkinci Dünya Savaşı sonrasına kadar yaygınlaşmadı.
1880’lerde Almanya’da işçiler için zorunlu olarak hastalık ve kaza sigortası ile yaşlı ve sakatlar için emeklilik uygulaması başlatıldı. Kamu sektörünün büyümesinin istatistik ifadesi devlet harcamalarının artışıydı.

Ekonomik Planlama: Devletin iktisadi kaynakların dağılımını merkezi veya bölgesel birtakım kamu

kuruluşları aracılığıyla düzenlemesidir.
Karma Ekonomi: Üretim araçlarının bir kısmı devlet, bir kısmı da özel kuruluşların mülkiyetindedir.
Kaynakların tahsisi bakımından da ekonomik planlama kamu kesimi için emredici, özel kesim için ise
tavsiye edici niteliktedir.

Refah Devleti: Düşük gelirli vatandaşları için eğitim, sağlık, sosyal güvenlik gibi alanlarda asgari standartları sağlama yükümlülüğünü üzerine alan devlettir.

Birinci Dünya Savaşı’nın Ekonomik Sonuçları
a. Dünya tarımının ekonomik dengesinin bozulması
b. Uluslararası ticaretin kesintiye uğraması
c. Gemicilik faaliyetlerinin zarar görmesi
d. Dış yatırım gelirlerinin gerilemesi
İngiltere, Fransa ve Almanya önemli ölçüde dış yatırımı olan ülkelerdi. İngilizler Alman Gemilerine karşı ambargo koymuştur.

Barışın Ekonomik Sonucu

Savaş sonrasının önemli problemleri, ekonomik milliyetçiliğin doğuşuyla parasal ve mali problemlerdi.
Yeni-merkantilizm: Günümüzde devletin ekonomik canlanmayı veya kalkınmayı sağlamak amacıyla ihracatı artırmak için dış ticarete müdahale etmesidir.

Savaş Borçlanmalarının Geri Ödenmesi ve Savaş Tazminatı Problemleri

1917’ye kadar İngiltere, müttefiklerin yürüttüğü savaşın en büyük finansman kaynağıydı. Bu yıla kadar İngiltere, müttefiklerine 4 milyar dolar borç vermişti. ABD savaşa girince savaşın finansmanında İngiltere’nin yerini aldı. Savaş sona erdiğinde müttefiklerin 20 milyar doları bulan toplam borcunun yarısı ABD’den alınmıştı.
Fransa ve İngiltere, Almanya’dan yalnız sivil şahıslara verilen zararları değil, müttefik hükümetlerin tüm savaş masraflarını da ödemesini istiyorlardı. Almanya’nın ödeyeceği tazminat miktarı 33 milyar dolar olarak belirlendi. Bu miktar Alman milli gelirinin iki katı civarındaydı. Almanya tazminat ödemesine 1919 Ağustos’unda başladı.
Avrupa ekonomilerinin zayıflığı ve uluslararası ekonominin kritik durumu nedeniyle Fransa, İngiltere ve diğer müttefik ülkelerin, ABD’ye olan borçlarını ödeyebilmeleri tazminat olarak alacakları miktarlara, Almanya’nın tazminat ödeme kapasitesi ise ödemelerini yapabileceği dövizi ve altını elde edeceği ihracat fazlasına bağlıydı.

Fransa ve Belçika orduları 1923 Ocak ayında Ruhr bölgesini işgal ederek kömür madenleri ile demiryollarını kontrollerine aldılar ve Alman maden sahiplerini ve işçileri kömür teslim etmeye zorladılar

15 Kasım 1923’te son resmi işlemde doların değişim kuru 4.2 trilyon marktı. Alman otoriteleri markın yerine 1 trilyon marka eşit olan yeni bir para birimi çıkardılar. Enflasyon Alman toplumunda derin yaralar açtı.
Amerikan sermayesinin özel yatırımlar şeklinde Almanya’ya akışını sağladı. Alman sanayii teknik olarak modernleşirken Alman hükümeti de tazminatları ödemek için gerekli dövizi elde etti.

İngiltere’nin Altın Standardına Dönüşü

Savaş sonrası İngiltere’de ekonomik problemler büyüdü. İşsizliğe karşı başvurulan tedbir yoksulluk ödemeleriydi. Bu ödemeler bütçeye büyük yük getirmesine karşılık işsiz ailelerin desteklenmesinde
yetersiz kaldı. Hükümetin bir başka uygulaması da bütçe harcamalarını kısmaktı. Bu ise ülkenin şiddetle ihtiyaç duyduğu kamu hizmetlerindeki genişleme ve modernleşmeden yoksun kalmasına neden oldu.İngiltere savaşın finansmanı için bir önlem olarak 1914’te altın standardını terk etmişti.
Altın Standardı: Para değerinin altın karşılığının yasa ile tespit edildiği ve milli paraların sabit bir kur
üzerinden altın cinsinden tanımlandığı para sistemidir
Çoğu İngiliz dış yatırımı altın ya da sterlin olarak yapılmış olduğundan daha düşük parite ile altın standardına dönmek, bu yatırımların önemli ölçüde değer kaybetmesine neden olacaktı.
**1925’te İngiltere savaş öncesi parite ile altın standardına döndü. İngiliz sanayiinin rekabet gücünü zayıflatmamak için ücretlerin %10 civarında düşürülmesi gerekli oldu.

Büyük Bunalım

Savaştan çok daha güçlü olarak çıkan ABD, ekonomik olarak net borç alan bir ülke iken net borç veren bir ülke durumuna geldi. 1928 yılı ortalarında Amerikan bankaları ve yatırımcıları, yabancı tahvil almaktan vazgeçerek mali fonlarını New York borsasında değerlendirmeye başlayınca borsada hızlı bir yükselme oldu. Bu spekülatif hareketten yararlanmak isteyenler, kredi ile hisse senedi alma yarışına girdiler. 1929 yılı ortalarına gelmeden Avrupa,
Amerikan yatırımlarının kesilmesinin sancısını hissetmeye başladı. Amerikan ekonomisinde de genişleme durmuştu. Nitekim ABD’nin gayrisafi milli hasılası 1929’un ilk çeyreğinde en yüksek noktasına ulaştı ve daha sonra düşmeye başladı. Avrupa’da pek çok ülke bunalımın eşiğindeydi. 1929 Ekim’inde New York borsasında yaşanan kriz hisse senedi fiyatlarının düşmesine neden oldu
Borsa krizi depresyonun sebebi değildi, fakat depresyonun açık bir işaretiydi. 1931 Mayıs’ında Viyana’da, Orta Avrupa’nın en büyük ve önemli bankalarından biri ödemelerini durdurdu. Panik Macaristan, Çekoslovakya, Romanya, Polonya ve özellikle de Almanya’yı etkisi altına aldı.
Panik İngiltere’ye sıçradı ve 21 Eylül’de Merkez Bankası altın ödemelerini durdurdu. 1931’de pek çok Latin Amerika ülkesi döviz kontrollerini devreye soktu. 1931 Eylül’ü ile 1932 Nisan’ı arasında 24 ülke altın standardını terk etti..


Bunalımın Nedeni ve Sonuçları
-1929 krizini başlatan ülke ABD oldu. Fakat krizin yayılmasında uluslararası sorumluluk da söz konusuydu. Bazılarına göre sebep, başta ABD olmak üzere sanayi ekonomilerindeki para arzında görülen büyük düşme idi. Diğerlerine göre tüketim ve yatırım harcamalarındaki otonom bir düşüş ekonomileri bunalıma götürmüştü. Diğer bazılarına göre ise bunalımın nedenleri tarımda daha önce başlayan bir daralma, Üçüncü Dünya ülkelerinin temel malları için istikrarsız bir pazara aşırı şekilde bağımlılığı ve dünya altın stoklarının kıtlığı ya da dengesiz dağılımıydı. Uzlaşmacı bir yaklaşımla parasal ve para dışı faktörlerin bir araya gelmeleriyle bunalımın doğduğu ve olayın sebeplerinin Birinci Dünya Savaşı’na kadar götürülebileceği söylenebilir. Altın standardından vazgeçilmesi, uluslararası ticaretin büyük ölçüde kesintiye uğraması ve 1920 sonlarının milliyetçi ekonomik politikaları da bunalımın göstergeleridir.
Krizin kaynağı konusunda ihtilaf varsa da onun şiddetinin ve uzun sürmesinin nedenleri üzerinde uyuşma vardır: Bu neden İngiltere ve ABD’nin politikalarının farklılığı idi.

Savaştan sonra İngiltere böyle bir liderlik rolünü oynayabilecek durumda değildi. ABD ise bu rolü üstlenmeye isteksizdi. Eğer ABD daha açık politikalar izleseydi, bunalım daha kısa süreli ve hafif olabilirdi. Kriz sonrasında döviz rezervlerinin korunması, ithalat talebinin kısılması ve sermaye kaçışının önlenmesi amacıyla uluslararası sermaye hareketlerine 1980’lere kadar devam edecek olan sınırlamalar getirildi. Bu politikanın uygulama araçları ise döviz kontrolleri ile ithalat kotaları oldu.

Bunalımın uzun dönemdeki en önemli sonucu ise, ekonomide devletin rolünün artması ve Üçüncü Dünya ülkelerinde ithal ikamesine dönük sanayilerin geliştirilmesi çabaları oldu.
İkinci Dünya Savaşı ve Dünya Ekonomisinin Yeniden İnşası

1930’ların parasal ve mali kargaşasında pek çok ülke döviz kontrolü uygulamaya başlamıştı:

Döviz Kontrolü: Ödemeler sıkıntısı çeken ülkelerde dış ticaretin ve sermaye transferlerinde dövizin alım ve satımının belirli kısıtlamalara tabi olmasıdır. Kıtlıkların çaresi ise Kuzey ve Güney Amerika’da bulunuyordu. Fakat bunların satın alınabilmesi için dolar gerekliydi ve Avrupa’daki en büyük kıtlık ise dolar kıtlığıydı. Problemin çözümünü Marshall Planı çerçevesinde Avrupa Ekonomik İşbirliği Örgütü (OEEC) aracılığıyla Avrupa’ya akan yardımlar sağladı.

Marshall Planı: 1947 yılında ABD dışişleri Bakanı George Marshall’ın Harvard Üniversitesi’nde yaptığı bir konuşmada temelleri atılan ve Avrupa’da savaştan zarar gören ülkelerin ekonomilerinin ayağa kalkması için tek taraşı olarak yapılan yardımları kapsayan programın adıdır.

Avrupa’ya 1947 sonu ile 1952 başları arasında ABD’den borç ve hibe şeklinde fiilen yapılan yardım 13 milyar dolar oldu. Programın uygulanmaya başladığı ilk yılda bu malların üçte biri yiyecek, yem ve gübreydi. Daha sonra ağırlık Avrupa sanayilerinin yeniden kurulmasını sağlayacak sermaye mallarına, ham maddelere ve yakıta kaydı.
Marshall Planı 1952’de sona erdi. Plan sayesinde Batı Avrupa’nın ekonomik canlanması başarıldı ve ekonomik gelişmeleri teşvik edecek yeni kurumlar oluşturuldu.
Bu kurumlar arasında en önemlisi Avrupa Ödemeler Birliği (EPU) idi.

Savaş sonrası ticaretin gelişmesinin ana engeli döviz, özellikle de dolar kıtlığı ve dolayısıyla ticaretin iki ülke arasında karşılıklı olarak dengelenmesinin yarattığı zorluklardı. 1950’de kurulan EPU, OEEC

ülkeleri arasında ticaretin çok taraşı dengelenmesini sağlayarak bu ülkelerin birbirlerine ihracatlarını artırmalarına ve ABD’ye ve diğer ülkelere bağımlıklarını azaltmalarına imkân verdi.
EPU’nun kurulmasından sonraki 20 yıl içinde dünya ticareti yıllık olarak %8 büyüdü. Bu oranlar 1860’larda ticaret anlaşmalarından sonraki birkaç yıl bir yana bırakılırsa tarihteki en yüksek oranlardı. EPU o denli başarılı oldu ki, 1958’de OEEC ülkeleri paralarının konvertibilitesini yeniden kurabildiler. 1961’de OEEC, ABD ve Kanada’yı ve daha sonra da Japonya ve Avustralya’yı içine alarak Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) şekline dönüştü
Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü: Amacı ileri sanayi ülkelerinin az gelişmiş ülkelere yardımlarını koordine etmek, makro ekonomik politikalar üzerinde uzlaşma imkânları aramaktır.
Avrupa ekonomisinin bir mucize olarak adlandırılan bu yeniden inşasında rol oynayan ilk önemli faktör Amerikan yardımlarıydı. Diğer önemli bir faktör, hükümetlerin yapıcı tutum ve rolleriydi.

Ekonomik Mucize: İkinci Dünya Savaşı’nda yıkıma uğrayan Avrupa ülkelerinin Marshall Planı’nın da katkısıyla 10 yıl içinde ekonomilerini yeniden inşa etmeleridir.

**Uzun dönemde Avrupa’nın beşeri sermaye gücü de önemliydi.

20. YÜZYILIN İKİNCİ YARISINDA DÜNYA EKONOMİSİNDEKİ GELİŞMELER

Dünya Ekonomisinin Performansı
20. yüzyılın ikinci yarısı dünya ekonomisinin geçmişte gösterdiği en yüksek ekonomik performansa şahit oldu. 1950 ile 1998 arasında yılda %3.9 büyüyen dünya gayrisafi hasılası 6’ya katlandı.
Yabancı sermayenin Afrika, Asya (Japonya hariç) ve Latin Amerika gibi yoksul bölgelere akışı 20. yüzyılın ilk yarısına göre çok hızlı bir şekilde artmıştır.

Uluslararası göç hareketleri yeniden hız kazanmıştır. 1949’a kadar Batı Avrupa göç veren bir bölge iken 1950’den sonra bu durum tersine dönmüştür. 1950 ile 1998 arasında Batı Avrupa ülkelerine 20; ABD, Kanada, Avustralya ve Yeni Zelanda’ya 34 milyon insan göç etmiştir. Kişi başına gelirlerin ortalama olarak yılda %2.9 oranında arttığı 1950-1973 dönemi, dünya ekonomisinin en yüksek büyüme performansını gösterdiği dönem oldu.

Bir bütün olarak sanayileşmiş ülkelerde (OEEC ülkeleri, ABD, Kanada ve Japonya) çalışan kişi başına gayrisafi yurtiçi hasıla 1950’den 1973’e kadar her yıl ortalama %4.5 civarında arttı. Sanayileşmiş ülkeler arasında ABD, Kanada ve İngiltere gibi savaş sonunda en yüksek kişi başına gelir düzeyine sahip ülkelere göre Avrupa ülkeleri ve Japonya gibi kişi başına geliri daha düşük ülkeler, daha yüksek bir büyüme hızı gerçekleştirdiler.
1950-1973 döneminde en yoksul (Afrika) ve en zengin (Kuzey Amerika) bölge arasındaki kişi başına gelir düzeyi farkı 15:1’den 13:1’e inmiştir.


1973’ten yüzyılın sonuna kadar devam eden ve neoliberal düzenin uygulandığı yıllar dünya ekonomisinin ikinci en iyi ekonomik performans dönemidir.
En zengin ve en yoksul bölge arasındaki kişi başına gelir düzeyi farkı 1973-1998 döneminde 13:1’den 19:1’e kadar yükselmiştir.
20. Yüzyılın Sonunda Dünya Ekonomisinin Genel Görünümü 1998 yılı itibariyle dünya ekonomisinin 34 gelişmiş ekonomisi (ABD, Kanada, Japonya, Avustralya, Yeni Zelanda ve Batı Avrupa ülkeleri) dünya üretiminin yarı- dan fazlasını (%53.4) gerçekleştirirler.
1973 sonrasında önemli bir nispi kötüleşme söz konusudur. 1973-1998 döneminde kişi başına gelirlerin %1.1 düzeyinde düştüğü eski Sovyetler Birliği’nin yerini alan ülkelerde ekonomik durum daha da kötüleşmiştir.

Dünya Ekonomisini Sarsan Şoklar

1-İlk şok 1970’lerde hızla yükselen enflasyondan, uluslararası para düzeninin çöküşünden ve OPEC’in ham petrol fiyatlarını 3-4 katına yükseltmesinden kaynaklanmış ve özellikle de gelişmiş ülke ekonomilerini önemli ölçüde etkilemiştir.
2- İkinci şokun nedeni 1980’lerin başlarında Latin Amerika ekonomilerini sarsan borç kriziydi.
3-Üçüncü şok 1990’larda Japon senetlerinin fiyatlarının düşmesinin dünyanın bu en dinamik ekonomisinde yarattığı deflasyonist etkiden doğmuştu.
4-Sonuncu şoka ise 1991’de Doğu Avrupa ülkeleri üzerindeki Sovyet kontrolünün son bulması, COMECOM ticaret anlaşmalarının geçerliğini yitirmesi, Varşova Paktı’nın dağılması ve yı- kılan Sovyetler Birliği’nin yerine 15 ayrı devletin kurulması neden olmuştu.
*20. yüzyılda dış ticarette devletlerin uyguladığı korumacı politikalar Yeni-Merkantilizm dir
*Refah devleti, Karma Ekonomi ye daha yakındı
 

Çevrimiçi üyeler

Şu anda çevrimiçi üye yok.

REKLAMLAR

Forum istatistikleri

Konular
17,414
Mesajlar
134,310
Kullanıcılar
90,716
Son üye
Abdullah Kara
Üst