Açıköğretim Eleştiri Kuramları Özeti Ünite 1

AOFDESTEK

ADMİN
Yönetici
Admin
Katılım
9 Şub 2011
Mesajlar
6,041
Tepkime puanı
25
Puanları
48
Bölüm:
İşletme
Şehir:
Bursa
Aöf Eleştiri Kuramları dersi 1.Ünite Ders Özetidir.

Eleştirinin Doğuşu ve Gelişimi


Antik dönemde kalıcı eserlerin güzel ve iyiyle ilişkili olduğuna dair görüş hakimdir. Sanat eseri, güzel ve iyi olanı varlığıyla hissedilir kılabildiği ölçüde değer görürdü.
Platon ve Aristoteles’in eserleriyle eleştiri hakkında temel teşkil edebilecek metinlere ulaşırız. Aristoteles’ten sonra Theophraste birçok eleştiri kitabı yazmıştır.
Platon ve Aristoteles’e göre sanat bir yaratma işidir. Ancak yoktan var etmez; var olanı taklit eder (mimesis), yansıtır.
Bu iki filozof yaratma ediminin niteliği konusunda farklı fikirlere sahiptirler.
Platon için idea temel kavramlardan biridir. İdea’yı kavranabilir olan her şeyin tahayyüle dayalı ebedi ve mükemmel formları, özleri olarak tanımlayabiliriz: Futbol hakkında zihnimizdeki hayale, mükemmel forma idea diyebilir, pratikte bunu icra eden niceliklerin tümünü de bu ideanın yansımaları sayabilir. Ancak Platon da bu kavram çok daha kapsayıcıdır: herhangi bir olgu için onun önerdiği idea, mutlak mükemmel formdur, göreceli değildir. Zaten Platon da Sofistlerle bu noktada ayrılır.
Duyular dünyasında algılanan her şey hakikatin, mutlak ideaların yansımalarıdır. Sanatçı, zaten bir yansıma olan duyulur dünyayı taklit ederek taklidin taklidini yapmaktadır. Bu nedenle de kıymeti yoktur.
İdealara akılla, zihin emeğiyle ulaşılabilir. Sanatçının yapıtı insanların zihnine değil duygularına seslenir. Bu nedenle de insanı hakikatten uzaklaştırır.
Sanat hakkında yazılmış ilk sistematik eser Aristoteles’in Poetika’sıdır. Eserin içeriği edebiyat ve eleştiri başlıklarının da temelini teşkil etmektedir.
Aristoteles’e göre sanatın yararı, eser karşısında yaşanacak arınmadır (catharsis). Eserde tragedya yazarının uygulaması gereken tekniklerden söz eder. Bu açıklamaları Fransa da klasisizmin temelini oluşturur. Aristoteles’e göre tragedya, bütünlüğü olan bir hareketin taklididir. Tragedyada bütünlüğü sağlayan bu harekettir (serim, düğüm, çözüm / giriş, gelişme, sonuç). Hikâye bir hareketin taklidi olmalıdır; fazlalıkların kompozisyonda yeri yoktur. Eser, olabilirlik ilkesi yani olasılık ve zorunluluk kanununa göre inşa edilmelidir.
Aristoteles, sanatın gerçeklikleri yansıttığını söyleyerek hocası Platon’dan ayrılır.
Sanatçı gerçekleri olduğu gibi vermez (zaten bu sanat adına anlamsızdır Aristoteles için), gerçekliği seçip kendi amacına göre sıralayarak taklit eder (tümevarım).
Olguların tasvirinde uyulacak yöntemler:
a) Ya nasıl idiyseler veya nasılsalar, (realizm)
b) Ya insanların inançlarına / mitoslarına göre, (hayalcilik)
c) Ya da nasıl olmaları gerekiyorsa (idealizm) öyle anlatılmalıdır.


Özetle, sanatta taklit üç şekilde karşımıza çıkar:
a) Sanat görünüş dünyasını yansıtır.
b) Sanat geneli yansıtır.
c) Sanat ideali yansıtır.


Platonun aşkın bir gerçekliğe (trenscendental) ulaşmayı amaç edinen düşüncesi önce Yeni Platonculuk ardından da Rönesans İtalya’sında yeniden ortaya çıkar.


Eleştiri çalışmaları daha sonra retorik etrafında gelişmeye devam etti.


Aristarque de Samothrace, antik dönemin en meşhur eleştirmen ve gramercisidir.
Denys d’Halicarnasse, üslup ve dilbilgisi çalışmalarını derinleştirdi. Hitabet sanatını sistematikleştirmeye çalıştı.
Plutarque, ahlakçı bir eleştirinin örneklerini verdi.


MÖ. 1. yüzyılda yazılan, yazarı bilinmeyen, Yüce Üzerine (Traite de Sublime), önemli bir eleştiri kitabıdır. Kitap eski Yunanistan’da ortaya çıkan eleştiriler ve üsluplar hakkındadır. Eserin etkileri günümüze kadar ulaşmıştır.


Roma döneminde eleştiri çalışmaları, Elius Stilo, Varron ve Julius Cesargibi isimlerle devam etti. Bu isimler daha çok dilbilgisi alanına odaklandılar.
Cicero, Quintilien ve Tacitus daha çok söylev sanatı hakkında çalıştılar.


Ortaçağ boyunca önemli bir eleştiri çalışması yapılmaz. Biyografi alanında bazı gelişmeler gözlenir. Daha çok dini metinlerin yorumlanması / tefsir çalışmaları yapılır. Yorumlanacak eserin orijinalini bulmak üzere metin inceleme çalışmaları yapılır ki bu yöndeki çalışmaların birikimi metin eleştirisi (critique textuel) biliminin temelini teşkil eder.
Yazıt bilimi (epigrafi) ve eski yazıları okuma (paleografi), metin eleştirisine yardımcı bilim dallarıdır.


Rönesans döneminde klasik metinlere ilgi arttı. Dolayısıyla filoloji çalışmaları gelişti. Matbaanın icadıyla birlikte edebiyat dünyası hızlı bir değişim sürecine girdi. Eleştiri bilimi bu dönemde kurumsallaşmak zorunda kaldı.
Rönesans dönemi eleştirmenlerinden Sir Philip Sidney’e göre edebiyat, sadece eğlendirmez, onun eğitici yönü de vardır.


Klasisizm, 17. yüzyılda Fransa’da ortaya çıkar. Mutlak monarşinin ideolojik ve estetik görüşlerini yansıtır. Fikri temellerini Descartes atmıştır. Eserinde, hakikati kavramada insan aklını araç olarak yüceltmiştir.
Boileau, Şiir Sanatı adlı kitabında klasik akımın kuramını ortaya koyar. Aklı, tabiatı, sağduyuyu sanatın hareket noktası olarak alır. Ona göre sanatın amacı herkeste aynı olan insan tabiatını taklit etmektir. Mükemmel kabul ettiği Yunan ve Roma sanatını taklit etmek gerektiğini belirtir.
Klasik yazarlar ahlak ile estetik arasında yakınlık gördüler. Boileau için mükemmel eser, içerik ile biçimin uyumundan doğar (ki bu genel anlamda kabul edilebilir bir denklemdir: içerik ile biçim uyumluysa o her ne ise o dur, o olmuştur, yani doğrudur). Sanatın kuralları sezgi ile bulunur. Eleştiri de seçme, sezme ve iyiyi kötüden ayırma yetisine dayanır.


17. yüzyılda oluşmaya başlayan sanat çevrelerinde sözlü eleştiri ortaya çıkmaya başlamıştır.
Thomas Rymer, edebiyatın gerçeklere uygun olması gerektiğini savunur. Ona göre yazarlar, tip yaratırlarken gerçeklere uygun hareket etmelidirler.


17 ve 18 yüzyıllarda Fransa’da idealist ya da kuramsal bir eleştiri anlayışı hâkimdi: Sanatta ahenk, kurallar, ölçü, ahlak ve efendilik vazgeçilmez niteliklerdi.
Bu kuralcı yaklaşım bir tartışmaya yol açtı: Eskiler – Yeniler kavgası başladı. Yenilerin temsilcisi Charles Perrault, eski Yunan sanatını aşılamaz örnekler olarak kabul etmez. Fontenelle ve Corneille bu görüşe destek verir.Boileau, La Fontaine ve La Bruyere ise eskileri savunmaya devam ederler. Bu tartışma yenilerin zaferiyle sonuçlandı.
18. yüzyıl düşünce ürünlerinin arttığı bir dönemdir. Felsefeyle yoğrulmuş edebiyat bütün Avrupa’ya yayıldı. Fransız Devriminden etkilenen edebiyatta romantizm rüzgârları esmeye başladı.
Almanya’da Jena’da Hegel, Schlegel, Schelling ve Novalis’in başlattığı romantizm akımı çok güçlü ve yeni bir eleştiri anlayışının doğmasına yol açtı.
Madame de Stael ve Chateaubriand yeni eleştiri akımının kurucusu oldular.Tarihi eleştiri yöntemine göre edebiyat, sosyal kurumlarla ilişkisi içinde ele alınmalıydı.


Başlıca Eleştiri Kavramları
Edebi eser veren sanatçılarda bulunması gereken temel nitelikler, zihinsel güç, duyarlılık, hayal ve zevk…
Aynı niteliklerin eleştirmenlerde de bulunması gerekir.
a) Zihin: Eser, düşünceye dayanır. Düşünce, zihnin kavradığı iki fikir arasında ilişki kurması ve bir hükme varmasıdır. Düşünce doğru, yanlış, açık, basit, eski, ince, parlak olabilir. Bunlar düşüncenin nitelikleridir.
b) Duyarlılık: Kişinin duyularının ve duygularının kuvvetli ve hassas olmasını ifade eder. Eserde yansıtılmaya çalışılan duyguların gerçek ve inandırıcı olması önemlidir. Bunda başarılı olmak içtenliğe bağlıdır. Zariflik, soyluluk ve yücelik duygulara atfedilen niteliklerdir.
c) Hayal: Nesneleri, olguları belirgin nitelikleriyle zihinde canlandırma yetisidir. Hayaller üç ayrı kategoride ele alınır: 1) Pasif hayaller: önceden görülmüş bir ağacı hatırlama halini işaret eder. 2) Yaratıcı, şairane hayaller: Var olan, mevcut unsurlara zihinde yeni, başka, farklı nitelikler ekleyen hayallerdir (Sfenks gibi). 3) Üslup hayalleri: Soyut olanın maddi olanla ifade edilmesi (Gençlik için hayatın baharı demek buna örnektir).
4) Zevk: Eseri güzel ya da kötü olarak niteleyebilme yetisidir. Eleştirmenlere göre zevk, sağlam bir yargılama, gelişmiş duyarlılık ve hayal gücüne dayanmalıdır. İnsanda doğal olarak var olan zevk, eğitimle incelir ve estetik zevke ulaşılabilir. Zevk, çağa ve kişiye göre değiştiği için bunun hakkında bir kuramdan söz edilemez. Ahlak nasıl iyi ile kötüyü tefrik ediyorsa zevk de güzel ile çirkini tefrik eder.


Üslubun Genel Nitelikleri
Üslup, düşünceyi ifade etme biçimidir. Buffon’a göre üslup bizzat insanı yansıtır.
1) Açıklık: İfade edilen düşüncenin hemen ve zahmetsizce anlaşılmasıdır. Eebi ifadenin temel kuralı açıklıktır. Retorikçi Quintilien ve divan şairiAhmet Paşa bu fikirdedir. Açık bir anlatımın ilk şartı anlatan kişininanlattığını çok iyi bilmesidir. Anlatımdaki kararsızlık ve tereddütler okuyucuya muhakkak yansır. Anlatılan fikirlerin doğal ve mantıklı bir düzen içinde sunulması da önemlidir. Fikirler sebep-sonuç ilişkisi içerisinde verilmelidir. Cümleler ne kadar kısa olursa anlatım o kadar açık olur. Kelime seçimleri anlatımı hem güzelleştirir hem de kolaylaştırır. Bu nedenle konuya yabancı kelimelerden sakınmak gerekir.
2) Saflık: Dili doğru kullanmaktır. Bunun için dilde bilinen kelimeleri kullanmak, kelimeleri bilinen anlamları içerisinde kullanmak, sözdizim kurallarına uymak dikkat edilmesi gereken hususlardır.
3) Tabiîlik: Düşünceleri abartıya kaçmadan, düşünüldüğü formlarında ifade etmektir. İddialı cümleler, olağandışı ve abartılı ifadelerden kaçınmaktır. Bu hatalara düşen yazarların üslubu, tumturaklı, gösterişli, şişkin veya yapmacıklı olarak nitelenir.
4) Vecizlik: Düşüncenin en kısa, tam ve açık ifadesidir. Gereksiz söz ve süsten arınmış söze veciz denir.
5) Asalet: Üslupta bayağı ifadelere, kaba sözlere yer vermemektir.
6) Ahenk: Kulağa hoş gelen seslerin bir arada kullanılmasıdır. İki çeşit ahenk vardır; a) Mekanik Ahenk: kelimelerin ifade ettikleri düşüncelere bakılmadan yapılan sözcük seçimidir. Mekanik ahenkte birbirine uyumlu seslerin bir araya getirilmesine dikkat edilir. Anlamdan ziyade sesler önemlidir. b) Taklide Dayalı Ahenk: İfade edilmeye çalışılan şey ile kullanılan kelimeler arasında benzerlik kurulmaya çalışılır. Bir çağlayanı anlatırken gürül gürül kelimelerinin kullanılması buna örnektir.
7) Çeşitlilik: Anlatımın sıkıcı olmaması için farklı üslup türlerinin kullanılmasıdır.
8) Uygunluk: Üslubun anlatına konuya uygun düşmesidir. Üslubun tonunun, ritminin anlatılan şeyin doğasıyla uyumlu olmasıdır. La Fontainebu konuda üstattır.


Üslup Türleri
1) Basit Üslup
Doğal, sanatsız anlatım tarzıdır. Duygu ve düşüncelerin samimi dille ifadesidir. Masal, komedi, fabl, fabl, diyalog ve tarih yazımında tercih edilir. Nitelikleri sadelik, incelik ve duyarlılıktır.
2) Orta Üslup
Seçkin, zarif düşüncelerle ifade etme tarzıdır. Edebi sanatlardan yararlanır. Şiir, şiirsel roman ve bazı tarih ve fabl kitaplarında kullanılmıştır.
3) Yüksek Üslup
Yüksek heyecanları ifade etmek için kullanılan tarzdır. Amacı duygulandırmak, etkilemektir. Dili düzgün ve hatasız kullanmak, açık ve kolay anlaşılır olmak, zarafet başlıca nitelikleridir. Her türden eserde kullanılabilir.


Kompozisyon
Her türlü yazma etkinliğinde yazara düşen üç görev vardır:
1) Yazar, öncelikle yazacağı şeyleri bulmalıdır. Buna edebiyatta icat denir.
2) Bulduklarını düzene sokmalı, sıralamalıdır.
3) Elindeki malzemeye uygun ifade tarzını bulmalıdır (Üslup).
Bu basit ayrım retorik biliminin de temel kategorileridir.


Kompozisyon Türleri
Nesir Sanatı (Prose)
Nesir/düzyazı türünde yazılmış eserde amaç hikâye etmek, bilgi vermek veya ikna etmektir. Anlatı (narratif), öğretici (didaktik) ve hitabet/söylev (orataire) olmak üzere üç sınıfa ayrılır.
a) Anlatı türü (narratif): Gerçek ya da hayali bütün eserler anlatı türüne aittir. Hikâye, roman, biyografi ve tarih bu türe aittir.
b) Öğretici tür (didaktik): Ahlaki, edebi, ilmi ve dini bütün eserler bu türe aittir. Kuramsal, bilimsel içerikli bütün türleri kapsar.
c) Hitabet ya da Söylev türü (orataire): İkna etmek, inandırmak amacıyla söylenen bütün sözleri kapsar. Vaazlar, bilimsel bildiriler, iddianameler, siyasi ve adli söylevler vs.


Şiir Sanatı (poetika)
Poetika, şiire has kurallar bütününü içerir. Şiir sanatıyla ilgili başlıca kategoriler: A) Büyük türler; lirik, epik ve dramatik olmak üzere üçe ayrılır. B) Orta türler; eğitici, felsefi veya pastoral içerikleri kapsar. Öğretici türler arasında fabl, masal ve satirler yer alır. C) Küçük türler; koşma, balad ve sone tarzı şiirleri içerir.


Estetik ve Eleştiri
Eleştiri tarihi boyunca eserler beş ayrı estetik anlayışına göre değerlendirilmiştir: nesnel, pozitif, negatif, öznel ve doğrulama estetiği.


1) Nesnel Estetik
Sanat eserlerini düşüncelerimizin dışındaki nesnel gerçekliği yansıtabilme yetkinliğine göre değerlendirir. Eser, içerik ve biçimden oluşur. Gerçekçilikakımı, edebi eserlerin içeriğine, temalarına bağlı nesnel bir estetiğe yöneldi. İçeriğin gerçekçi olup olmadığı araştırıldı. Biçimcilik (formalizm) edebi eserin biçimine, anlatımına yöneldi; konunun değil biçimin nesnelliği ile ilgilendi.


2) Pozitif Estetik
Bu anlayışa göre sanat eseri bağlı olduğu çevrenin ve dönemin ürünüdür. Dolayısıyla sanat eseri kendi dönemini ve çevresini yansıtır. Bu yansıtmada benzeşimden çok bir türdeşlik ilişkisi öne çıkar. Sanattaki değişim ve gelişmeler, zihin değişimine, tarihin akışına göre biçimlenir. Hegel, sanatı tarih içinde oluşmuş bir hiyerarşi içinde ele alır. Sanat tarihi maddi olandan manevi olana, somuttan soyuta doğru bir ilerleme sergilemiştir. Sanat tarihinin diyalektik seyri; somut, maddi ve sembolik olan mimari ile başlar, bunu klasik heykel sanatı takip eder. Senteze ise şiir ve müzikle ulaşır.Lukacs ve Goldmann temel olarak Hegel’i izleyen estetik kuramcılardır.
Auguste Comte’a göre bilginin gelişim çizgisi insanın geçirdiği üç evreyi yansıtır:
1) Tanrıbilimsel dönem: Bu dönemde sanat hayal gücüne dayalıdır. Putçuluk, Çoktanrıcılık ve Tektanrıcılık bunun alt kategorileridir.
2) Metafizik dönem: Olayların nedeni soyut fikirlerde veya maddi nedenlerde aranır. Metafizik dönemde her şeyin başlangıç nedeni, oluş nedeni aranır. Hayal gücünün yerine ispatlara değer verilir.
3) Pozitif dönem: Deneysel evreyi temsil eder. Mutlak nedenler yerine bilimsel kanunların peşine düşer. Bacon, Galilei ve Descartes pozitif bilimlerin kurucularıdır.


3) Negatif Estetik
Adorno ve Horkheimer’ın öncüsü olduğu kuram, Kant’ın eleştirel kuramına dayanır; Şu farkla ki, Kant’ın “yüce olanın aşkın estetiği” önermesini kabul etmez. Adorno’ya göre sanatın gerçeklik değeri hür oluşunda, gerçeği, toplumu, yabancılaşmayı ve aşırı akımları inkârında aranmalıdır.


4) Öznel Estetik
Herbert Marcuse’un kuramıdır. Sanat nesnelliğin dönüşümünü ifade ettiği ölçüde devrimcidir der Marcuse.


5) Doğrulama Estetiği
Nietzsche, Lyotard ve Deleuze tarafından geliştirilmiştir. Bu kurama göre sanat bir amaç değil amaçlılıktır. Sanat, arzunun, libidonun, kuvvetin, yapma iradesinin doğrulanması gücüdür. Hem Platon’un nesnel estetiğine hem de Hegel’in pozitif estetiğine karşıdır. Diğer akımlara da mesafelidir.


Eleştirinin Temel Eğilimleri
Macherey’e göre bütün edebi eleştiriler üç tip kuruntuya, vehme veya saplantıya dayanır; görgücü, kuralcı ve yorumlayıcı anlayış.
1) Görgücü anlayış: Tümevarıma dayanır. Edebiyatı metin olarak algılar ve eseri yazarla açıklar. Doğal eleştiri taraftarlarına göre edebiyatı yaratan yazar ve eseridir. Asılda ise eseri yaratan edebiyat geleneğidir.
2) Kuralcı anlayış: Tümdengelime dayanır. Eser, ahlaki ya da ideolojik bir modele göre değerlendirilir. Eleştiri bir ölçüte, bir kipe dayanılarak yapılır. Bu yolla edebiyat ideolojiye indirgenirken eleştiri kurumsallaşır, yazarın efendisi olur.
3) Yorumlayıcı anlayış/kültürel anlayış: İçerik-biçim yahut iç-dış gibi kategorilerle eseri eser aracılığıyla ele alır. Tefsirler, göstergebilimsel ve psikolojik yorumlamalar bu tip eleştirinin kategorileridir.
 

Çevrimiçi üyeler

Şu anda çevrimiçi üye yok.

REKLAMLAR

Forum istatistikleri

Konular
17,414
Mesajlar
134,310
Kullanıcılar
90,716
Son üye
Abdullah Kara
Üst