Açıköğretim Eleştiri Kuramları Özeti Ünite 4

AOFDESTEK

ADMİN
Yönetici
Admin
Katılım
9 Şub 2011
Mesajlar
6,041
Tepkime puanı
25
Puanları
48
Bölüm:
İşletme
Şehir:
Bursa
Aöf Eleştiri Kuramları dersi 4.Ünite Ders Özetidir.

Ruhçözümleyici Eleştiri / Psikanalitik Eleştiri


Tanım ve Temel
Psikanalitik çözümleme; Freud, Jung ve Lacan’ın öğretilerinin yazınsal yapıtların çözümünde kullanılmasıdır.
İlk örnekleri sürrealist akımın Avrupa’da etkin olduğu 1930’lu yıllarda görüldü. Bu tür eleştirinin gerçekleştirmek istediği şey yapıtın oluşumunun yazarın ruhsal oluşumunun bir yansıması olduğunu ortaya koymaktır.
Akımın etkisiyle heyecanlanan Charles Baudoin, Sanatın Ruhçözümleyimi(1929) ve Victor Hugo’nun Ruhçözümleyimi (1943) gibi eserleriyle yazarın yaşamöyküsünü ve yapıtı inceleyerek ortak öğelerini (gizli içerik) ortaya koymaya çalışır.
Charles Mauron, Baudoin’in çalışmalarını geliştirerek 1948’de psikanalitik eleştirinin kuramını ortaya çıkarır.
Yazarın bilinçdışının yapıtın yaratma sürecinin güdümleyicisi olduğu yönündeki görüş edebiyat çevrelerinde çok fazla destek görmez. Edebiyat ve psikoloji tarih boyunca birbirlerinin alanına girmişlerdir (Freud’un kavramlarını hatırla). Sanat yapıtının egonun dışavurumu olarak veya bilinçdışının veya bilinçaltının dışavurumu olarak düşünülmesi akla uzak değildir. Keskin çizgilerle bu iki alanı birbirinden ayırmak doğru olmaz.


Freud
Psikanalizin kurucusu olan hekim, 1856’da Avusturya’da doğdu. Psikanaliz, “konuşan tedavi” olarak doğmuştur. Kavramın isim babası Josef Breuer’in kadın hastalarından biridir.
Hastanın sırf konuşmakla bile kendini rahat hissettiğini ifade etmesi üzerine iki hekim bu uygulamaya “konuşan tedavi” adını verdiler.
1895’te iki hekim Histeri Üzerine İnceleme adlı bir kitap yayımlar. Tıp çevreleri bu çalışmaya tepki gösterir. Psikanalizin bazı kavramları (bilinçdışı, değiştirme, dışavurum, bastırma) bu eserde mevcuttur.
Nevrozun kökenini cinsellikle açıklamaya çalışan Freud, bu konuda kendisiyle ters düşen Breuer’la ilişkisini keser.
1901’de Rüyaların Yorumları yayımlanır. Rüya ilk kez bu eserle bilimsel incelemenin konusu olmuştur.
Eserde, rüyanın görünen içeriği üzerinden genel anlamı bir arzunun gerçekleştirilmesi olan örtük içeriği ortaya çıkarmaya çalışır.
1905’te Cinsellik Üzerine Üç Deneme yayımlanır. Bu eserle birlikte psikanaliz bilinçdışının işleyişi inceleyen kuram oldu.
1920’de Haz İlkesinin Ötesine yayımlanır. Bu eserde; Eros ile Thanatos kavramlarını gerçeklik ilkesi ile haz ilkesini ortaya koyarak, ruhsal mekanizmanın işleyişinde altben, ben ve üstben kavramlarını çevrime sokarak yeni bir model önerir.
Freud’a göre bilinçdışı (veya ruhsal mekanizma); id/es (bu/altben), ego (ben) ve süperego’dan (üstben) oluşur.


Bir dönem gözden düşen psikanaliz, 50’li yıllardan sonra yeniden popüler oldu. Yeni dönemde dil ve bilinçdışı arasındaki ilişki sorgulanmaya başlandı. Acaba bilinçdışı da dil gibi mi örgütlenir; dil, bilinçdışının varlık koşulu mudur yoksa bilinçdışı mı dili yarattı?
Bu durum psikanalizi kullanışlı olmaktan uzaklaştırır.
Lacan, “Freudgil şey” kavramıyla genel olarak bilinçdışını ve de psikanalizin kendi bilinçdışını ifade eder.
Psikanaliz kuramı refleksif düşünme esasına dayanır.
Refleksif düşünce, bir şey üzerinde düşünürken aynı zamanda kendi üzerinde düşünen düşünce demektir. Bilinçdışının keşfi, Freud’un başkasının söyleminde, kendi içindeki bir şeyi, kendi kendine yorumlamaya, anlamlandırmaya çalışan düşüncenin keşfi olarak ifade edilebilir.


Jung ve Lacan’ın Freud’a Yaklaşımları
Jung, 1912 yılında yayınladığı Libido’nun Değişimleri ve Simgeleri başlıklı yapıtında, ilk kez freudçu savlardan, libido’nun yapısı konusunda ayrı düşer. Jung’a göre, libido “yaşamsal enerji” nin ruhsal düzeydeki anlatımıydı ve yalnızca cinsel kökenli değildi. Oidupus ve Elektra karmaşalarını tanımayarak, rahatsızlıkları kişi ile dünya arasındaki diyalektiğe göre tanımlar.
1913 yılında Freud’dan kesin olarak kopan Jung, kendi yöntemine “çözümleyici ruhbilim” adını verdi.
Jung, bireysel bilinçdışından farklı olarak kolektif bilinçdışından söz eder. 1920 tarihli Ruh Tipleri adlı eserinde insanlık tarihi kadar eski olan ortak imgeleri açıklar (düşsel imge).
1944’te çıkan Ruhbilim ve Simya adlı eserinden sonra klinik çalışmaları bırakarak simya ve din felsefesiyle ilgilenmeye başlar.
Freud çizgisindeki Lacan, 1966’da kendi okulunu kurdu. Öğretisini iki temel üzerine kurdu: “bilinçdışı öteki’nin söylemidir” ve “bilinçdışı bir dil ile kurulur.”
Düşüncesini üç ilke çerçevesinde kurar:
1- İstek, ötekini istemektir. İnsanoğlu ancak ötekinde kendini bulur.
2- Simgesel düzen, söz alanıdır. Bu insanın var olabildiği kendi öz düzenidir.
3- İstek, bilinçdışının kilit taşıdır. İsteğin nedeni eksikliktir. Özne ancak bu eksiklikle var olmaya olanak tanır.
Ne var ki bilinçdışı sadece bir dil değildir. Freud, cinsellik ağırlıklı yaşam enerjisinden, libidodan da söz etmişti.


Psikanaliz ve Yazınsal Eleştiri
Freud, sanatçının yaratma eylemi ile nevroz arasında ilişki bulur. Yaratma, bilinci aşan içsel bir gücün dışavurumudur. Toplum içindeki insan her isteğinin karşılığını bulamaz ve birçoğunu bastırır. Bastırdığı arzularını hayal kurma (düşleme / imgelem) yoluyla tatmin etmeye çalışır. Bu hayal ortamında aşırıya kaçarsa nevrozlar ortaya çıkar. Freud, sanatçının dehasını gündüz düşleri olarak yorumlar. Yazarın eserini bastırılmış arzuların dışavurum olarak yorumlamakla eser incelenerek, arzuların sembolleri bulunabilir demeye getirmiş olur. Hülasası sanat yapıtı ruhsal bozukluğun ürünü olmuştur. Ne var ki sanatsal deha bir hastalık değil yetenektir. Psikanalitik eleştirinin yetersiz kaldığı nokta budur.
Her imgenin bir anlamı vardır. Sanat yapıtında görünen simge, onun ardındaki gizli anlamlar ise imge olarak tanımlanabilir.
Her yapıt tıpkı bir düş gibi, ruhsal bir derinliğin ürünüdür, bir açık bir de gizli içeriğe sahiptir.


Psikanalitik Eleştiride Yazar/Yapıt Denklemi
Yazınsallık ve Psikanaliz
Bir nesneyi görmek onu şöyle ya da böyle adlandırmak demektir. İmgeleyen dil olduğu için bu böyledir. Yazarın imgelem evrenini yansıtan bu dil estetik değer yüklü, eğretilemeli, simgesel bir dildir. Psikanalizci yöntemde simgelerin kaynağı bilinçdışıdır. O halde çözümlemenin ortaya koyduğu nedir? Freud’a göre çocukluk deneyimleri.
Lacan, edebi metindeki sözcükleri imge olarak değerlendirir. Edebi metnin bütünü bu durumda metnin bilincini oluştururlar. Böylece bilinçdışı dilin dışında değil, içinde, inceleme yapanın önündedir.
Düşlerin yorumunda da düş anlatılırken ki söylemin düzeninin incelemesi bir anlamda metin incelemesidir; burada da bilinçdışı dile gelmiştir.


Yazar/Yapıt Denklemi
Yapıttan hareketle yazarı açıklamaya çalışan yöntem; edebi metindeki her sözü klinik tedavideki hastanın sözü gibi ele alır. Bu yolla yazarın yaşamöyküsünü oluşturur, yapıttan ve yapıtın derin anlamından söz etmez.
Freud, yöntemin nasıl kullanılacağını örneklerle göstermiştir.
Yaşamöyküsel veriler elde etmenin ötesinde yapıtın derin anlamlarına ulaşmaya çalışan yöntem, edebiyat eleştirisine konu olur.


Charles Mauron ve Psikanalitik Eleştiri (Psikokritik) Yöntemi
Mauron, ele aldığı eser ve yazarlarda metnin derin yapısını oluşturan olguları ve durumları saptar; çocukluk, cinsellik vb. Yazarın sürekli tekrar ettiği sözcükler, eğretilemeler ve simgeler araştırmanın temel hareket noktalarını oluşturur.
Bachelard’ın Köktenlik Eleştirisi
İmgelerin devingen niteliğini yeniden canlandıracak bir ruhbilimsel eleştiri önerir. Bu yolla okurun yazınsal imgeleri yaşamasının olanaklarını arar. Psikanalitik eleştirinin ya yapıt ya da yazar üzerinden çözümleme yapar. Araştırma nesnesini sürekli olarak birbirine karıştırır.


Psikanalizci Eleştiriye Yeni Bakışlar
Dominique Fernandez ve Ruhsalyaşamöykücü Eleştiri
Ruhçözümcünün kaygısı sanatsal kavrayışı engeller.
Jean-Michel Garet, Yazınsal Tipte Estetik Bir İnceleme: Robinson Crusoe(1973) adlı eserinde Daniel Defoe ile Robinson karakteri arasında ilişki kurar ve yazarın yaşamöyküsünün eserdeki yansımalarını belirler.
Fernandez, Ruhçözümleyimin Yansımaları (1970) adlı incelemesinde ruhsalyaşamöyküsü adını verdiği yöntemini ortaya koyar. Yazarın, eserinde iç çatışmalarını aşmaya çalıştığını kabul ederken bu iç çatışmaların yaratım kaynağı olduğu görüşünü önemsemez.
Ruhsalyaşamöyküsü Freudcu şemaları genelleştirmeyecek, yapıttaki travma yansımalarını inceleyecektir. İnsan yapıtın kaynağı ise yapıtta bulunacak olan da yine insandır. Kısacası, insanla yapıt arasındaki etkileşimi incelemeyi amaçlar. Çözümlemeyi yapan kişinin yazarın çocukluğuyla ilgilenmesi zaruridir. Eserde bulunacak simgelerin ancak çocukluk dönemine ait bastırılmış dürtüler, travmalardan kaynaklanabileceğini öne sürer.
Psikanaliz yapıtın biçimine değil içeriğine ulaşır. Bunun da yazınsal eleştiriyle ilgisi çok zayıftır. Düş ya da nevrozlara dair bilgi esere değil yazara götürür.


Yeni Yönelimler
Anne Clancier, Psikanaliz ve Yazınsal Eleştiri (1973) adlı eserinde bilinçdışı kişilikle yazınsal dilin simgeselliği arasındaki bağıntıyı değerlendirir. Okuyucunun metin karşısındaki pozisyonunu inceler.


Jean-Bellemin-Noel ve Metin Bilinçdışı
İçkin metin çözümlemesine ağırlık verir. Çözümlemeleri ikili boyutuyla ele alır: kuram ve yöntem. Yazmanlığın bilinçdışını inceleme alanı olarak önerir.
Ferdinand de Saussure’le başlayan dilbilim alanındaki devrim sonucu ortaya çıkan yeni kuramlar yazınsal eleştiriye de yansır.
Roland Barthes, Bachelard’ın imgesel çözümlemesiyle ruhçözümleyimin birikiminden “izlek” dediği yeni bir yöntem üretir. İzleklerle “yapı”ortaya koyar.
S/Z (1970) adlı eseriyle yapısaldan göstergebilimsele geçer. Julia Kristeva’nın göstergeçözümleyim kuramına odaklanır.
Göstergeçözümleyim, bir dil üretimi olan metinlere uygulanan, Freud’un “gösteren kuramı”na dayandırılarak bir ruhçözümleyim olmaya yönelen eleştirinin temelini oluşturur.
Eleştirinin geçerliliği imge evreninin kendi kendisiyle uyumuyla mümkündür.
Çağdaş eleştiride asıl amaç metnin yapısını, dilini, gizli anlamlarını ortaya çıkarmaktır.




 

Çevrimiçi üyeler

Şu anda çevrimiçi üye yok.

REKLAMLAR

Forum istatistikleri

Konular
17,414
Mesajlar
134,310
Kullanıcılar
90,716
Son üye
Abdullah Kara
Üst