Aöf Örgüt Kuramı Ders Özeti 1.Ünite

AOFDESTEK

ADMİN
Yönetici
Admin
Katılım
9 Şub 2011
Mesajlar
6,041
Tepkime puanı
25
Puanları
48
Bölüm:
İşletme
Şehir:
Bursa
Açıköğretim fakültesi Örgüt Kuramı Dersi 1.Ünite Özeti aşağıda verilmiştir.

ÖRGÜT KURAMLARINA GİRİŞ
Örgüt kuramı, görece yeni fakat özellikle 1970‘lerin sonundan itibaren araştırma ve ilginin giderek yoğunlaştığı bir alandır.

Örgüt, Kuram ve Örgüt Kuramı
Örgüt: Belli bir amacı gerçekleştirmek üzere kurulan, belli bir yapıya ve devamlılığa sahip sosyal ilişki biçimidir. Örgütler üyelerinin farklı beklentileriyle şekillenen hedeflerine ulaşmak için çeşitli biçimlerde bir araya gelmiş, çevresel faktörlerin etkisi altında varlığını sürdürmeye yönelik çabalar gösteren sosyal yapılardır

Kuram ise çoğu kez anlaşılmaz, karmaşık, gereksiz, fazla akademik ve pratikte karşılığı olmayan bir kavram olarak kabul edilmektedir. Oysa Kurt Lewin'in ünlü sözünde belirttiği gibi “iyi bir teoriden daha pratik hiçbir şey yoktur”. Hepimiz gündelik hayatımızda hiç farkında olmadan pek çok kuramsal çıkarımdan yararlanırız. Kuramlar, doğal veya sosyal hayattaki olayların gerçekleşme biçimlerini anlamaya, düzenlilikleri keşfetmeye yönelik açıklamalardır. Dünyayı algılama ve yorumlama biçimimizi, yaşadıklarımıza verdiğimiz tepkileri şekillendirirler. Kuram (Teori): Belli bir olguyu, olgu kümesini ya da durumu, bağıntı ve ilişkileriyle açıklamaya çalışan kavramsal sistem; bilgiyi düzenleyerek ve basitleştirerek karmaşık sosyal dünyayı daha anlaşılır hâle getiren, birbiriyle bağlantılı düşünceler sistemi. Kuramsal açıklamaların pratik değeri olmadığına dair iddialara karşı ünlü iktisatçı Keynes’in şu sözleri anlamlıdır iktisatçıların ve siyaset felsefecilerinin fikirleri, ister doğru ister yanlış olsunlar, çoğu zaman sanıldığından daha güçlüdürler. Gerçekte dünyayı yöneten de onlardan başkası değildir. Her türlü entelektüel etkiden uzak olduğunu düşünen pratik adanı (uygulamacı), çoğu saman ölmüş bir iktisatçının kölesidir. Akıllarına durduk yerde yeni fikirler geldiğini zanneden çılgın girişimciler, parlak fikirlerini aslında kendilerinden birkaç yıl önce yaşamış araştırmacıların karalamalarına borçludurlar.

Kuramsal açıklamalar bizlerin basit gözlemlerle edindiğimiz izlenimlerin arka planındaki mekanizmaları açıklayarak mevcut bilgimizi geliştirmekte ve farklı durumlara uyum sağlamanın, dolayısıyla hayatta kalmanın yolunu göstermektedir.

NOT: Karara ve kanun kavramları genellikle karıştırılmaktadır. Kanun genellikle doğa bilimlerinde gözlenen bir olgunun gerçekleşmesiyle ilgili tamamen ispatlanmış bir durumu ifade eder. Yer çekimi kanunu gibi. Kuram ise birden fazla olgunun ilişkisiyle ilgili önermelerin güçlü biçimde destek bulmasıyla ortaya çıkan bir açıklamadır.

Örgüt Kuramı: Örgütlerin faaliyetlerini sürdürürken çeşitli çevresel faktörlerle olan ilişkilerini nasıl kurguladıklarını ve yönettiklerini açıklamak üzere geliştirilmiş önermeler bütününden oluşan araştırma alanı.

*Örgütleri anlamak aslında insanların birbirleriyle ve çevreleriyle olan ilişkilerini, yani giriş bölümünde de anlaşıldığı gibi dünyayı anlamaktır. Örgütleri anlama konusunda yapılan araştırmalar genel olarak şu konular üzerinde durmaktadırlar
• Örgütlenme biçimlerinin örgütleri oluşturan bireylerin tutum ve davranışlarını nasıl etkilediği,
• Örgütü oluşturan bireylerin kişilik özellikleri ve eylemlerinin örgütün amaçlarına katkılarının liderlik vb. yollarla nasıl ortaya çıktığı ve örgütlenme biçimlerini nasıl etkilediği,
• Örgütlerin performans, başarı ve hayatta kalma konusundaki durumları,
• Örgütler ve örgütlerin kültürel, politik, teknolojik vb. çevre unsurları arasındaki karşılıklı etkiler,

Örgüt Kuramının İlgi Alanı

Tüm sosyal bilim araştırmalarında, ele alınan konunun nasıl analiz edileceği sorusu çok kritiktir.
Analiz Düzeyi: Bir araştırmanın bağımlı değişkeninin örgüt-içi, örgütler-üstü veya örgütler- arası hangi bağlamda ele alındığı.
Analiz Birimi: Bir araştırmanın, bulgularına ulaşmak için üzerinde çalıştığı insan, grup, olay, kurum, vb. en temel birimidir.

Örgüt araştırmaları alanının, biri örgütsel davranış diğeri de örgüt kuramları olmak üzere iki temel hat üzerinde geliştiği söylenebilir. Bu iki alan arasındaki en belirgin farklılık, odaklandıkları analiz birimleridir. Örgütsel davranış insan davranışlarını, içinde yaşadıkları çalışma ortamlarında ele alır ve bireyin örgütten ne şekilde etkilenerek davranış değişikliği gösterdiğini inceler. Başka bir deyişle örgütsel davranış, örgüt içindeki bireylerin ve grupların davranışlarına odaklanır: tutumlar, kişilik, motivasyon, iş tatmini, örgüte duyulan bağlılık, karar verme, liderlik vb. üzerinde yoğunlaştığı konulara örnektir. Daha çok psikoloji biliminden yararlanan bu araştırmalarda örgüt, bireylerin ve grupların davranışlarını etkileyen bir değişken olarak ele alınır. Örgüt Kuramları: Örgüt araştırmalarında analiz birimi olarak tek tek veya toplu hâlde örgütlerin davranışlarını inceleme konusu yapan sosyal bilim dalıdır. Genel olarak örgütsel davranış çalışmalarının örgüt-içi, yani mikro düzeyde, örgüt kuramı çalışmalarının ise makro düzeyde gerçekleştirildikleri kabul edilmektedir. Herhangi bir araştırmanın analiz düzeyinin belirlenmesinde genellikle araştırmanın bağımlı değişkeninin, yani açıklanmaya çalışılan olgunun analiz düzeyi dikkate alınmaktadır. Bu açıdan bakıldığında örgüt kuramı alanında üç temel analiz düzeyinden bahsedilebilir: Örgüt düzeyi, örgütler- arası düzey ve örgütler- üstü yani örgüt toplulukları düzeyi.

ÖRGÜT KURAMLARININ DOĞUŞU VE TARİHSEL GELİŞİMİ
Örgüt kuramı alanının doğuşu ve gelişimi dört evrede incelenebilir
1. Evre (1800'lerin sonlarından 1950'leıin başına kadar): Farklı disiplinlerde ve uygulamada örgütler ve yönetim üzerine yapılan çeşitli çalışmalar.
2. Evre (1950’lerin başından 1970'lerin sonuna kadar): Örgüt kuramının bir çalışma alanı olarak belirginleşmesi ve Koşul Bağımlılık Kuramı etrafındaki geçici uzlaşma.



3- Evre (1970’lerin sonundan 1990’ların sonuna kadar): Örgüt kuramlarında çeşitlenme.
4. Evre (1990’ların sonundan günümüze kadar): Çeşitlenmeyle birlikte bütünleştirme çabalarının artması.

BİRİNCİ EVRE
-1800’lerin sonlarına gelindiğinde hissettiren daha büyük ölçekli örgütlere geçildiği görülür.
-20. yüzyılın ilk yıllarında ise örgütler daha karmaşık olduğu için daha fazla soruya cevap aranması gerekmiştir.
-20. yüzyılın ilk yansında farklı sosyal bilim alanlarında belirli tip örgütleri konu alan çalışmalar yapılmıştır
-1950'Ierden sonra örgüt kuramı alanının belirginleşmesi sürecinde referans noktaları olarak kullanılmıştır. Bunların hareket noktası 3 ayrı disiplin köküdür.

1.Etkili ve verimli yönetimin nasıl olması gerektiği ile ilgili kurallar sunma amacı taşıyan ve genellikle Kuzey Amerika ile Avrupa’daki uygulayıcı kuramcıların çalışmalarından oluşan “idari" köken;( F.W. Taylor ve H. Fayol un tanınmış isimler olarak öne çıktığı fakat Unvick. Gulick, Mooney ve Reiley gibi isimlerin de temsilcisi olduğu idari köken) Taylor, bilimsel yönetimin gereklerini 1911 yılında bilimsel yönetim ilkeleri olarak çıkardığı kitapta dört temel ilkede toplamıştır; ona göre bu ilkeler, yöneticilerin görevi olarak tanımlanmalıdır. Ayrıca hareket ve zaman etüdünü geliştirmiş
*Çalışanların bilimsel yöntemlerle seçilmesi, eğitilmesi ve geliştirilmesi gereklidir
* Her iş için bilimsel yöntem ve ilkeler belirlenmelidir,
* Çalışanların da bu yöntemleri benimsemesi sağlanmalıdır,
*Yönetimle ilgili sorumluluklar çalışanlar üzerinden alınarak yönetim sorumluluğu hâline getirilmeli, çalışan ve yönetim arasında net bir iş ve sorumluluk bölümü yapılmalıdır

İdari işler üzerine ikinci çalışma yapan Fayoldur. Fayol, örgütlerde yer alan faaliyetleri teknik işler, ticari işler, mali işler, güvenlik işleri, muhasebe işlemleri ve idari işler olmak üzere altı grupta toplamıştır. Örgütlerin yapı ve işleyişi ile ilgili en önemli katkısı yönetimi bir süreç olarak ele alması ve “planlama”, “örgütleme", “kumanda'’, “koordinasyon' ve "kontrol” şeklinde isimlendirdiği beş işlevi, temel yönetim işlevleri olarak tanımlamasıdır. Fayol yöneticilere, yönetim sürecini yerine getirirken uymalarını önerdiği 14 ilke belirlemiştir (iş bölümü, otorite, disiplin-gözetim. ku- manda birliği, yürütme birliği, genel çıkarların özel çıkarlara üstünlüğü, personel ücretleri, merkeziyet, hiyerarşi, düzen, hakkaniyet-eşitlik, personel devamlılığı, inisiyatif, birlik ve beraberlik ruhu

2-Örgütlerdeki birey ve grup davranışlarını inceleyen ve daha sonra İnsan İlişkileri Yaklaşımı adıyla gelişen davranışçı çalışmaların yer aldığı “psikolojik” köken;
• 1950’lerden önce geliştirilen ve örgüt kuramı alanının belirginleşmesinde katkısı olan diğer bir disiplin psikolojidir. Psikolojik kökenin temsilcisi Roethlisberger, Dickson, Mayo, Barnard gibi isimler Taylor ve Fayol’un yönetim ilkelerine temel oluşturan hedeşeri yani etkinlik ve verimlilik arayışlarını sürdürmüşlerdir. Ancak bu hedeşere ulaşmada insanın rolüne odaklanırlar. “Örgüt yapısı içinde insan sadece rasyonel davranışlar mı sergi- ler?” sorusunu ele alan araştırmaların sonuçlan şöyle özetlenebilir
-Bireylerin birbirinden farklı olan becerileri ve kapasitelerinden yararlanabilmek için örgüt içi insan ilişkilerine eğilmek gerekir
• -İnsan örgüte sadece biyolojik bir mekanizma ve fizyolojik bir güç kaynağı olarak gelmez, psikolojik ve sosyal özelliklerini de beraberinde getirir,
-İnsanların tüm davranışları bir nedene dayanır,
-İnsan ve örgüt arasında karşılıklı bağımlı bir ilişki vardır
-İnsan diğer üretim faktörlerinden farklı olarak yaratıcıdır
- Örgüt sosyal bir sistemdir

3-Örgütlerin yapısal analizine odaklanan ve Kuzey Amerika'dan katkı sağlayan “sosyolojik” köken.
*1950 öncesi yönetim düşüncesini belirleyen önemli bir disiplin de sosyolojidir. Sosyolojik kökenin Kuzey Amerika'daki temsilcileri olan Selznick, Gouldner, Blau gibi isimler fikirlerini, Alman iktisatçı ve sosyolog Max Weber’i izleyerek geliştirmişlerdir. Weber, bürokratik örgütlenme biçiminin neden tarihin o döneminde Kuzey Avrupa’da ortaya çıktığını ekonomik, sosyolojik ve politik bağlamı temsil eden modernleşme ve rasyonelleşme süreçleri içinde anlamaya çalışmıştır
İKİNCİ EVRE

Örgüt kuramlarının tarihsel gelişiminde 1950lerin başından 1970'lerin sonuna kadar devam eden dönem, uygulamacı-kuramcıların yönelim yaklaşımlarından bilimsel metotlarla üretilen örgüt ve yönelim bilgisine geçişe tanıklık eder.
-1950'ler Amerikasında ki işletme eğitiminde bilimleşme’ eğiliminin kendini göstermesi ile başlamıştır
- Bu dönemde de temel araştırma ilgisi örgütsel işleyişin verimliliğini ve etkinliğini artırmaya yönelmiştir
- Doğa bilimleri modelinin benimsenmesi ile birlikte örgüt kuramının -dar bir alanda da olsa- kurumsallaşmasının yolu açılmıştır
- Bu yeni uygulamalı çalışma alanı 'doğa bilimlerinin yöntemlerini kullanarak örgütlerin kuramını geliştirmek’ ve ‘bu



bilgilerden yararlanarak uygulamaya katkıda bulunmak’ amaçlarını aynı anda gerçekleştirmek niyetini taşımaktadır
- Koşul Bağımlılık Kuramı, geliştirildiği 1960'lı yıllardan önceki psikoloji kökenli bakış açısına ek olarak “örgütlerin yönetimi meselesini anlamak için onları, içinde bulundukları çevrenin koşullan ile birlikte ele almayı” salık veren sosyolojik bakış açısını getirmiştir.
ÜÇÜNCÜ EVRE
- Koşul Bağımlılık Kuramının örgütleri açıklamaya dönük tek kuram olduğu yönündeki “uzlaşma" hâli, 1970 lerle birlikte bozulmuştur
- sosyal bilimler ile doğa bilimlerinin birbirinden kesin olarak farklı olduklarını ve bu nedenle farklı araştırma yöntemleri ile ele alınmaları gerektiğini, örgüt araştırmalarında çok farklı kavramsal çerçevelerin ve kuramsal bakış açılarının olabileceğini savunan bir dizi çalışma kaleme alınmıştır.

-1970'lerin sonuna gelindiğinde “çok bakış açılı" bir bilim alanı geliştirilmeye çalışılmıştır
-1970’lerin ikinci yarısında, etkilerini bugün de gelişerek sürdüren dört araştırma programı, örgüt kuramı alanına dâhil olmuştur. Kaynak Bağımlılığı, . Örgütsel Ekoloji, işlem Maliyeti ve Kurumsal Kuram
-1980’li yıllardan itibaren örgüt kuramı alanında görülen ikinci bir çeşitlenme de özellikle Avrupa’da gelişen ve yankı uyandıran postmodern ve eleştirel çalışmaların yarattığı çeşitlenmedir Bu çalışmalarda örgütler, hakkında evrensel geçerlilik taşıyan, her toplum ve her kültürde geçerli bilgiler üretebileceğimiz olgular değildir; aksine, tüm üyelerinin katılımı ile üretilen ve dönüştürülen değerler ve söylemler içeren kültürel varlıklardır. Bu anlayışa göre örgüt, sabit biçimde var olan bir ‘şey' değil, toplumsal olarak inşa edilen ve üyelerinin geliştirdiği değerler ve öznelliklerle tanımlanan bir yapıdır.
DÖRDÜNCÜ EVRE

-1990’lı yıllarla birlikte örgüt kuramı alanı, ortaya çıkan kuramsal çeşitlenmenin yanı sıra, “çoklu bilimsel bakış açısı" durumunun sakıncalarının tartışılmasına da sahne olmuştur.
- Bu dönemde Kuzey Amerika cephesinde örgüt kuramları sadece yukarıda sözü edilen dört araştırma programı çerçevesinde ele alınmıştır. -Dağınık bir kuramsal görüntünün örgüt kuramı alanının diğer sosyal bilim disiplinleri içindeki meşruiyetini zedeleyeceği ve böyle giderse yöneticilere yarar sağlayacak nitelikte bilginin üretilemeyeceği yönündeki kaygılar, Avrupa’da geliştirilen düşüncelerin marjinal bulunmasına ve göz ardı edilmesine neden olmuştur. Avrupa cephesi ise postmodern ve eleştirel çalışmalar açısından farklılığını sürdürmüş ve araştırmalarda ‘çeşitliliğin’ ve farklılığın’ önemine vurgu yapılmıştır
-2000‘li yıllara gelindiğinde ,Amerika hala kuramsal düşüncelerin üretildiği ve nesnelci mantıkla bilim yapma geleneğinin izlendiği en önemli merkez olmaya devam etmektedir
-Avrupa ise son yıllarda yeni kuramsal yaklaşımlarının ve farklı bir araştırma mantığı sunan öznelci bakış açısının kaynağı olma rolüyle Amerika’ya bir ‘rakip’ olma özelliği kazanmıştır.

-Kara Avrupası’nın belli bölümlerinde nesnelci mantığın ve nicel araştırma yöntemlerinin egemenliği devam etmekle birlikte, özellikle İngiltere’de örgüt çalışmalarındaki anaakım yaklaşımlara eleştirel bakan ve farklı araştırma yöntemlerini benimseyen araştırmaların güç kazandığı görülmektedir
ÖRGÜT KURAMINDA TEMEL TARTIŞMA KONULARI
Bu bölümde örgüt kuramı alanındaki en önemli tartışmalar üç başlık altında özetlenmiştir:
-Örgüt-çevre tanışmaları,
-paradigma tartışmaları ve
-yönetimcilik-bilimcilik tartışmaları.

1-Örgüt - Çevre Tartışmaları
- Örgüt-çevre tartışmalarının temelini sosyal bilimlerin en temel tartışmalarından birisi olan aktör-vapı tartışması oluşturmaktadır
-Aktör: Belli amaçlarla eylemde bulunan bireyler veya örgütlerdir.
- Yapı: Belli bir biçime ve düzene sahip toplumsal davranış örüntüleridir
- Yorumsamacılık: Nesnelerin veya olayların anlamlarının kendi özlerinde var olan bir özellik olmayıp onu yorumlayanlarca ortaya çıkartıldığını kabul eden yaklaşım.
- Yapısalcılık: Yapısalcılık: Birbiriyle etkileşim içerisinde bulunan parçalardan oluşan sistemin, kendisini oluşturan öğelerden üstün ve onlara egemen olduğunu, sistemin yapısının bu öğeler arasındaki ilişkilerden çıkarılabileceğini kabul eden yaklaşım



- İşlevselcilik: Sistemi oluşturan unsurların her birinin değerinin sisteme olan katkıları oranında olduğunu kabul eden anlayış.
- Belirlenimcilik: Evrendeki her olay ve olgunun nedensellik zinciri çerçevesinde belirli kanunlar ya da kurallara bağlı olarak meydana geldiğini, doğada bulunan her şeyin birbirine kırılmaz bir neden-sonuç zinciriyle bağlı bulunduğunu kabul eden anlayış.
- İradecilik: İnsan iradesinin karar alma ve uygulamada akıldan daha üstün olduğunu, her türlü toplumsal ve psikolojik sınırlandırma ve koşullanmaları aşabileceğini kabul eden anlayış
-Yapılanma: Giddens tarafından geliştirilen ve toplumsal hayatın içerisinde yapı ve eylemin ardışık- eşzamanlı veya statik- dinamik gibi ayırımlara tabi olmadan birbirine bağımlı, bir diğerini engellemekten ziyade birbirine besleyen unsurlar olduğunu kabul eden anlayış
-Aktör-yapı tartışmasının temelinde doğa-yetiştirme tartışmasının yattığı iddia edilmektedir
-Sosyolojide yorumsamacı yaklaşım aktörlerin etkisini öne çıkaran iradeci yaklaşımlara örnek teşkil ederken, çevrenin aktörler üzerindeki sınırlandırıcı etkisini vurgulayan belirlenimci yaklaşım yapısalcı ve işlevselci sosyolojide baskın olan yaklaşımdır.
2.Paradigma

Yaklaşık yüz yıllık bir geçmişe sahip olan örgüt kuramı, son dönemde paradigma tartışmalarının yoğun olarak yaşandığı bir alan hâline gelmiştir.
Paradigma kavramı ilk kez Thomas S. Kuhn tarafından 1962 yılında yayımlanan Bilimsel Devrimle- rin Yapısı adlı kitapta ortaya atılmıştır. Kuhn, bu kavramı, “bilim insanlarına neye inanılacağını ve nasıl çalışılacağım tam olarak öğreten yöntem ya da fikirlerin tam olarak toplamı”nı ifade etmek için kullanmıştır.
Paradigma: Bir bilimsel ve meta fiziksel inançlar kümesinin oluşturduğu, içinde bilimsel kuramların test edilebildiği, değerlendirilebildiği ve eğer gerekirse yenilenebildiği kuramsal bir çerçevedir.

* Örgüt kuramında paradigma tartışmalarını alevlendiren ve hâlâ bu tartışmalarda en çok atıf yapılan kaynak, Burrell ve Morgan tarafından yazılan ve ilk olarak 1979'da yayımlanan Sosyolojik Paradigmalar ve Örgütsel Analiz adlı kitaptır. Burrell ve Morgan bu kitapta bütün örgüt kuramlarının bir bilim felsefesi ve bir toplum kuramı üzerine inşa edildiklerini iddia etmektedirler. Dolayısıyla genel olarak sosyal bilimlerde, özelde de örgüt kuramlarında paradigma farklılıkları, araştırmacıların konularına yaklaşırken benimsedikleri sosyal dünyanın doğası ve nasıl araştırılacağı ile ilgili açık ya da örtülü kabullerdeki farklılıklardan kaynaklanmaktadır.

Paradigma tartışmaları genellikle araştırmacıların benimsedikleri ontolojik ve epistemolojik tutumlardaki farklılıklardan kaynaklanmaktadır.

Epistemoloji, yani bilgibilim ise “Bilgi nedir?” sorusuna cevap bulmaya çalışan bir felsefi disiplindir. Doğma bilgi diye bir şeyin var olup olmadığı, bilgiye nasıl ulaşılacağı, bilginin doğma oluşunun ölçütünün ne olduğu, bilginin sınırlan ve kapsamı gibi konular epistemolojinin ilgi alanına girmektedir.
Ontoloji: Varlık ya da varoluş ile bunların temel kategorilerini araştıran, gerçekliğin yapısını ve doğasını açıklamaya çalışan felsefî disiplin
Ontolojik açıdan birbirine zıt iki farklı tutum bulunmaktadır: Gerçekçilik ve nominalizm. Gerçekçilik insandan bağımsız bir gerçekliğin var olduğunu, insanın ancak bu gerçekliği keşfedebileceğini ama değiştiremeyeceğini varsaymaktadır. Türkçede adcılık olarak da isimlendirilen nominalizm ise insandan bağımsız bir gerçekliğin bulunmadığını, gerçeklerin insanlar tarafından onlara verilmiş adlardan ibaret olduğunu kabul etmektedir. Bir insan neye gerçek derse gerçek o olmaktadır. Bu çerçevede nominalizm asında gerçek diye bir şey olmadığı anlamına da gelmektedir. Gerçekçilik ve nominalizmin arasını bulmaya çalışan bir yaklaşım ise etkileşimciliktir. Etkileşimcilik de insandan bağımsız bir gerçeklik olduğunu kabul etmez. Ancak insanların kendi aralarında etkileşimde bulunarak belli bazı gerçeklikler üzerinde anlaşabileceklerini kabul eder.
*Örgüt kuramı açısından değerlendirildiğinde ontolojik farklılıklar özellikle yukarıda dile getirilen en iyi örgütlenme biçimi veya en iyi yönetim stratejisi gibi yaklaşımlar açısından önem taşımaktadır. Gerçekçi yaklaşım nesnel gerçeklik anlayışına dayandığı için örgütleri yönetmenin en iyi yöntemleri bulunduğunu, bu yöntemlerin insandan bağımsız birer gerçeklik olarak orada bir yerlerde keşfedilmeyi beklemekte olduğunu kabul eder. Bu çerçevede örgütler birer nesnel gerçeklik olarak ele alınıp incelenebilir ve en doğru şekilde yönetilebilirler. Öznel gerçeklik yaklaşımına dayanan nominalist yaklaşım ise insanlardan bağımsız bir en iyi anlayışını kabul etmez.

Pozitivizm ve anti-pozitivizm birbirine tamamen zıt iki farklı episteruolojik yaklaşımı ifade etmektedir.

Pozitivizm: Doğa bilimleri yöntemlerinin sosyal bilimler için kullanılması; doğa bilimlerinin keşfettiği evrensel yasalarla paralellik gösteren toplumsal yasaları keşfetme yaklaşımıdır. Bir epistemoloji olarak pozitivizm içinde yaşadığımız dünyada neler olup bittiğini genel geçer kurallar ve nedensel ilişkiler aracılığıyla açıklamaya çalışır.



Bilgi nesnesi olarak sadece olguları kabul ederek metafiziği reddeder. Bilimsel bilginin de sadece olgularla ilgili araştırmalarla ortaya çıkacağını savunur. Genellikle doğa bilimlerinin yöntemlerini sosyal bilimlere aktarmaya çalışır ve en iyi toplumsal düzenin ancak doğa düzenine benzemekle gerçekleşeceğini iddia ederek evrensel toplum yasalan keşfetmeyi hedeşer

Anti-pozitivizm ise adından da anlaşılacağı gibi pozitivizmin temel kabullerini reddeder. Anti-pozitivizme göre evrensel yasalar keşfetmeye çalışmak boşunadır. Sosyal dünyada tabiat kuralları geçerli olamaz. Anti-pozitivizm yorumsamacı bir ontolojiye yaslanır. Bilgi görecelidir. Dünvanın işleyişi onu anlamaya çalışan insanların bakış açılarına göre farklılık gösterir
Bilimcilik-Yönetimcilik Tartışmaları
Bilimcilik: Doğa bilimleri yöntemlerinin tek gerçek bilgi kaynağı olduğunu savunan ve bu yöntemleri toplum bilimleri için de geçerli sayan görüş. Buna göre, sosyal bilimlerin “gerçek bilim” olmasının tek yolu doğa bilimlerinin yöntemlerini kullanmaktır.

Yönetimcilik: Yönetim ve örgüt araştırmaları alanında üretilen bilginin daha çok yöneticilerin ihtiyaçlarına ve onların sorunlarını çözme amacına yönelik olması gerektiğini düşünen yaklaşım
Yönetim Gurusu: Yönetim modalarını yaymaya çalışan, uygulamaya yakın, akademik yada danışman kökenli kişiler Yönetim Modası: İşletmelerin belli dönemlerde faaliyetlerini yürütmede hep birlikte benimsedikleri yönetim felsefesi veya örgütlenme biçimleri. Yönetim guruları tarafından ortaya atılan yönetim modaları bir dönem popüler olsalar da kısa süre sonra terk edilmeleriyle bilinirler
Kanıtlara Dayalı Yaklaşım: Yöneticilerin karar almada popüler yaklaşımlardan çok bilimsel araştırma bulgularını temel almalarını öneren yaklaşımdır
Katılımcı Akademisyenlik: Sosyal bilimler alanında çalışan akademisyenlerin bilimsel araştırmaların tasarım, uygulama ve bulguları yorumlama aşamalarında araştırma sonuçlarından yararlanacak kesimlerin de görüşlerine başvurmalarını öneren yaklaşım.

KARŞILAŞTIRMALI ÖRGÜT KURAMLARI
Koşul bağımlılık kuramı temel olarak örgütlerin çevresel koşullara en iyi uyum sağlayacak şekilde tasarlanması ile ilgilenmektedir. Kaynak bağımlılık kuramı ise örgütlerin faaliyetlerini sürdürmek için ihtiyaç duydukları, dolayısıyla bağımlı bulundukları kaynakları daha uygun koşullarla elde etmek için izledikleri stratejilere odaklanmaktadır. Örgütsel ekoloji kuramı genel olarak örgütlerin çevrelerinde yaşanan büyük çaplı değişimlerin örgüt kurulma ve kapanma oranlarına etkileri üzerinde durmaktadır. İktisadi kuramlardan işlem maliyeti kuramı, örgütlerin belli ürünlerin örgüt içinde veya dışında üretilmesi ile ilgili kararlarını analiz ederken; vekâlet kuramı ise işletme sahipleri ile yöneticiler arasındaki bilgi asimetrisinden kaynaklanan güven problemlerinin yönetilmesi üzerinde durmaktadır. Yeni kurumsal kuramın temel sorusu belli bir alanda örgütlerin yapı ve uygulamalarında neden giderek birbirlerine benzemeye başladıklarıdır. Postmodern örgüt kuramı dönemsel yorumuyla modern sonrası dönemde yönetim ve örgüt yapılarındaki değişimleri analiz ederken, felsefi yorumuyla da işletmelerdeki modernist amaçların açığa çıkarılmasına ve örgüt araştırmalarında daha önce ihmal edilmiş konuların gündeme getirilmesine odaklanmaktadır. Eleştirel yönetim çalışmaları da benzer şekilde modernist yönetim ve örgütlenme anlayışını eleştirmekte ve örtülü biçimde yürütülen sömürü, ayırımcılık, eşitsizlik ve yönetsel kontrol gibi kavramlar üzerinde durmaktadır.

Örgüt düzeyinde gerçekleştirilen analizler bir bütün olarak örgütsel süreçler, örgütün sınırları, faaliyet sistemi ve örgütün genel stratejileri üzerinde durmaktadır. Örneğin koşul bağımlılık kuramı çevreye en iyi uyum sağlayacak örgütsel yapı ve süreçler üzerine durmaktadır. Yine iktisadi örgüt kuramlarından işlem maliyetleri kuramı çerçevesinde bazı işlemlerin örgüt içinde veya piyasada gerçekleştirilmesiyle ilgili kararlar veya vekâlet kuramı çerçevesinde yöneticilerin seçimi ve izlenmesinde uygulanan yöntemlerin seçimi örgüt düzeyinde yapılan analizlere örnek verilebilir. Benzer şekilde eleştirel yönetim çalışmalarının örgütlerdeki güç ilişkileri konusundaki analizleri ve postmodern örgüt kuramının söylem analizleri de örgüt düzeyindeki analizlere örnek verilebilir.

Örgütler-arası analiz düzeyi ise bir örgütün diğer örgütlerle ilişkilerinin analizini kapsamaktadır.

Örgüt-Çevre İlişkileri Açısından Örgüt Kuramları
Kaynak bağımlılık kuramı ise çevrenin örgütler üzerindeki etkisini kabul etmekle birlikte, örgütlerin de çevreyi etkileme şansları olabileceğini iddia ederek, analizlerini ağırlıklı olarak iradeci bakış açısıyla gerçekleştirmektedir. İktisadi kuramlar, postmodern örgüt kuramı ve eleştirel yönetim çalışmaları da daha çok yöneticilerin ve yönetenlerin kararlarına odaklandıkları için iradeci yaklaşıma sahiptirler. Bu kuramlardan kaynak bağımlılık dışındaki üçünün aynı zamanda analiz düzeyi olarak örgüt düzeyine odaklanmış oldukları da dikkate alınmalıdır. Analiz düzeyi olarak örgüt düzeyine odaklanan kuramların çoğu iradeci bir yaklaşıma sahiptir. Örgütsel ekoloji kuramında ise örgütlerin çevreye uyum sağlama çabalarında bulunmalarının bile mümkün olmadığı, çevrenin tek belirleyici olduğu kabul edilmektedir.



Dayandıkları Paradigmalar Açısından Örgüt Kuramları
Modernizme yönelik Avrupa kökenli eleştirilerin örgüt kuramı alanında Kuzey Amerika’daki tek olumlu yansıması, yeni kurumsal kuramda görülmüştür. Yeni kurumsal kuram da tıpkı Avrupa’da ortaya çıkan postmodern örgüt kuramı ve eleştirel yönetim araştırmaları gibi, pozitivist epistemolojiye karşı anti-pozitivist epistemolojiye yakın durmaktadır. Aralarındaki tek farklılık Kuzey Amerika kökenli bir kuram olarak yeni kurumsal kuramın anti-pozitivizme alan açmakla birlikte pozitivizme de kapılarını tam olarak kapatmamasıdır. Paradigmalar örgüt kuramlarının felsefi temellerini oluşturmaktadır.

Araştırma Niyetleri Açısından Örgüt Kuramları
Örgüt kuramlarını klasik ve neo klasik dönemlerde yönetim alanında yapılmış diğer çalışmalardan ayıran en temel özellik, örgütler üzerinde yapılan araştırmaların uygulamacılara yol göstermekten çok bilimsel bilgi üretimini artırmayı hedeşeme tek tek değerlendirmek gerekirse koşul bağımlılık, kaynak bağımlılığı ve iktisadi örgüt kuramlarının hem bilim yapmak (bilimcilik) hem de örgütleri etkili ve verimli kılacak öneriler geliştirmek (yönetimcilik) amacı taşıdığı söylenebilir. Koşul bağımlılık kuramı örgütsel başarı için çevresel koşullara uyumlu bir örgütsel tasarıma ulaşmayı önerirken, kaynak bağımlılığı kuramı örgütlerin kaynak bağımlılıklarını en uygun şekilde yönetebilecekleri stratejiler tavsiye eder . İktisadi kuramlar ise bir yandan işlem maliyetlerini en düşük kılacak karar modellerini geliştirirken, diğer yandan da işletme sahipleriyle yöneticiler arasındaki vekâlet ilişkilerinin en uygun formları üzerinde çalışır. Örgütsel ekoloji ve yeni kurumsal kuram ise temelde, örgütsel ve yönetsel olguları anlamayı ve/veya açıklamayı sağlayacak modeller ve bakış açıları geliştirmeye çalışan bilimci bir anlayışa sahiptirler.

 

Çevrimiçi üyeler

Şu anda çevrimiçi üye yok.

REKLAMLAR

Forum istatistikleri

Konular
17,414
Mesajlar
134,310
Kullanıcılar
90,716
Son üye
Abdullah Kara
Üst