Türkçe Sözlükte Anlam Geniş açıklamalı

yasarguner

Özel Üye
Katılım
25 Eyl 2007
Mesajlar
395
Tepkime puanı
2
Puanları
0
Bölüm:
Konaklama İşletmeciliği
Şehir:
İzmir
Sözcükte Anlam



Sözcük Nedir?

Sözcük : Bir kavram birimidir. Bir varlığın, bir nesnenin ya da bir durumun zihinde canlanabilmesi için onu karşılayan bir gösterimdir.

Sözcüklerin Anlam Açılımları

Temel Anlam : İlk Anlam (Temel Anlam)

Bir sözcük söylendiğinde aklımıza ilk gelen, kavrayışımızda ilk uyandırdığı anlamdır. Kısacası, bir sözcüğün biçimlenmesinde, kuruluşunda esas olan anlamdır. Örnek :

- Boğazımda bir yanma var. (Temel Anlam)

- Şişenin boğazı kırılmış.

- Çanakkale Boğazı'nda müthiş bir tipiye yakalandık.

- Babam yedi boğaza bakmaya çalışıyordu.

- Ali, boğazına düşkün bir çocuktur.

Bir sözcüğe temel anlamının dışında yeni yeni anlamlar yükledikçe anlamının da derece derece soyutlaştığı görülür. Örnek :

- Törende, Kurdeleyi köyün muhtarı kesti. (Somut temel anlam)

- Patates doğrarken parmağını kesti (Somut yan anlam)

- Oyun kağıdını ortadan kesti. (Somut yan anlam)

- Onunla olan bütün ilişkisini kesti. (Soyut mecaz anlam)

Bir sözcük tek başına kullanıldığında temel anlamını korur. Ancak cümle içinde temel anlamından uzaklaşabilir. Örnek :

"Kaçmak" sözcüğünün temel anlamı "bir yerden gizlice ve çabucak uzaklaşmak"tır.

- "Ben çalışmaktan hiçbir zaman kaçmam." cümlesinde temel anlamından uzaklaşmıştır.

Sözcüklerin Temel Anlamlarıyla İlgili Dikkat Edilecek Noktalar :

Temel anlamı somut olan sözcükler, öncelikle somut ve mecaz anlamlar kazanır. Örnek :

"ateş" sözcüğü, temel anlamıyla düşünüldüğünde "bir nesnenin etrafa ısı ve ışık yayarak yanması" biçiminde açıklanabilir, temel anlamı somuttur.

- Gençler, kumsalda büyük bir ateş yakmışlardı. (Temel anlam)

- Hastanın ateşi sabaha kadar düşmüştü. (Somut yan anlam)

- Şu yağan kar bile yüreğimdeki ateşi söndüremez. (Soyut mecaz anlam)

Yan Anlam :

Sözcüklerin ilk konuluş anlamına bağlı olarak zaman içinde kazandıkları yeni anlamlardır. Bu anlama, kullanılış anlamı ya da yan anlam adı verilir. Örnek :

- Çocuk kapıyı sessizce açtı. (açmak : Bir şeyi kapalı durumdan kurtarmak.)

- Gömleğinin düğmelerini yarıya kadar açtı. (açmak : Sarılmış, katlanmış, örtülmüş, buruşmuş

veya iliklenmiş olan şeyleri bu durumdan kurtarmak.)

- Okulun karşısına bir büfe daha açtı.(açmak : Bir kuruluş, bir işyerini işler duruma getirmek.)

- Annem çok güzel baklava açar. (açmak : Kalın bir nesneyi yayarak ince duruma getirmek.)

- Komşumuz tıkanan lavaboyu açtı. (açmak : Tıkalı bir şeyi, bu durumdan kurtarmak.)

Sözcüklerin Yan Anlamlarıyla İlgili Dikkat Edilecek Noktalar :

- Her sözcüğün genel olarak tek temel anlamı varken, birden çok yan anlamı olabilir.

- Bir sözcük, temel ya da yan anlamı verecek biçimde kullanıldığında gerçek anlamıyla kullanılmış olur. O halde gerçek anlam, hem temel hem de yan anlamı kapsayan genel bir addır.

- Yan anlamların bir bölümü mecazsız, somut anlam taşırken (ölü yan anlam) bir bölümü de mecazlı, soyut anlam taşır.

Mecaz Anlam :

Sözcüklerin cümle, dize veya deyim içine girdiklerinde, gerçek anlamlarından tamamen sıyrılarak başka bir sözcük ya da kavram yerine kullanılmasıyla kazandığı anlama mecaz (değişmece) anlam denir. Mecaz anlam, Sözcüğün sürekli olmayan, kullanım içinde geçici olarak üstlendiği anlamdır. Örnek :

- Müşteriden para sızdırmak için elinden geleni yapardı.

- Satıcının o ince ve tiz sesi kulaklarımızda patlıyordu.

- Bugünlerde havasından yanına varılmıyor.

- Bu hayırsız evlat için insan kendisini ateşe atar mı?

Mecaz Türleri

Benzetme (Teşbih) :

Aralarında benzerlik bulunan iki varlıktan (kavramdan) niteliği zayıf olanın, niteliği üstün, belirgin olana benzetilmesidir.

Benzetme, Sözü daha etkili ve gözle görünür kılmak amacıyla kullanılan bir mecaz türüdür. Benzetmenin dört öğesi vardır :

1- Benzeyen (niteliği zayıf olan)

2- Benzetilen (niteliği, üstün, belirgin olan)

3- Benzetme yönü (benzerlik ilgisi gösteren)

4- Benzetme edatı (gibi, kadar, sanki, misali)

Örnek :

Kızın deniz gibi masmavi gözleri vardı.

Benzetilen Benzetme Benzetme Benzeyen

Edatı Yönü

Benzetmeyle İlgili Uyarılar :

Benzetmenin oluşabilmesi için benzeyen ve kendisine benzetilenin kullanılması şarttır.

Bunlar, benzetmenin temel öğeleridir.

Dört öğesinin dördünün de kullanıldığı benzetmelere ayrıntılı benzetme,

benzetme edatının olmadığı benzetmelere kısaltılmış benzetme,

yalnızca temel öğelerin kullanıldığı benzetmelere teşbih-i beliğ denir.

Örnek :

Sular öyle temiz ki annemin yüzü gibi. (Ayrıntılı Benzetme)

Benzeyen Benzetme Benzetilen Benzetme

Yönü Edatı

Adam cesurlukta aslandı. (Pekiştirilmiş Benzetme)

Benzeyen Benzetme Benzetilen

Yönü

Bin Atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik. (Kısaltılmış benzetme)

Benzetilen Benzetme Benzeyen

Edatı

Gider oldum kömür gözlüm elveda. (Teşbih-i beliğ)

Benzetilen Benzeyen

Eğretileme (İstiare) :

İstiare : Arapça bir sözcük olup "bir şeyi iğreti, ödünç alma" anlamındadır. Ya benzeyenle ya da benzetilenle yapılan benzetmedir. Örnek :

- Aslan gibi güçlü bir adamdı. (benzetme)

- Soruyu doğru yanıtlayınca "Aslan be!" dedi. (eğretileme)

Eğretileme üç çeşittir.

Açık Eğretileme : Yalnızca kendisine benzetilenin kullanılmasıyla yapılan eğretilemedir. Örnek :

- Havada bir dost eli okşuyor tenimizi. Benzeyen:Rüzgar(yok) Benzetilen:Bir dost eli

- Kurban olam kurban olam

Beşikte yatan kuzuya Benzeyen : Bebek, çocuk (yok) Benzetilen : Kuzu

Kapalı Eğretileme : Yalnızca benzeyen ile yapılan, benzetilenin de bir özelliğinin belirtildiği (genel olarak benzetme yönü) eğretilemedir. Örnek :

- Oğlu büyüyünce yuvadan uçup gitti.

Benzeyen : Oğul Benzetilen : Kuş (yok) Benzetme yönü : Uçup gitmek

- Ay zeytin ağaçlarının arasından yere damlıyordu.

Benzeyen : ay Benzetilen : su (yok) Benzetme yönü : yere damlaması

Yaygın (Temsili) Eğretileme : Benzetmenin temel öğeleriyle birlikte, birden çok benzetme yönünün bulunduğu eğretilemedir. Yaygın eğretilemede bir "gizleme" vardır. Açıkça söylenmeyen ya da söylenmek istenmeyen sözler, benzetme yoluyla ve sözlük anlamına gizlenerek söylenir, şairler bunu çoğu kez güzel ve etkili bir anlatım için kullanırlar. Örnek :

Artık demir almak günü gelmişse zamandan

Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan

Eğretileme Yolları

İnsana özgü kavramların, doğaya (dış dünyadaki varlıklara) aktarılmasıyla;

Örnek :

İnsan Derinden derine ırmaklar ağlar. Kapalı Eğretileme

Benzetilen Benzeyen

Doğaya özgü kavramların insana aktarılmasıyla;

Örnek :

Askerin ölümü Bir hilal uğruna ya Rab ne güneşler batıyor. Açık Eğretileme

Benzeyen Benzetilen

Doğadaki bir varlığa ait özelliğin, bir başka varlığa aktarılmasıyla;

Örnek :

Bulut Yüce dağ başında bir top pamuk var. Kapalı Eğretileme

Benzeyen Benzetilen

Bir duyuya ait bir kavramın bir başka duyuya aktarılmasıyla;

Örnek :

Sıcak bakışlarıyla ısıtırdı içimizi. Kapalı Eğretileme

Ad Aktarması : (Mürsel Mecaz)

Bir sözü benzetme amacı gütmeden bir başka söz yerine kullanmaktır.

Sözcüklerin yeni anlamlar yüklenmesinde bir etken de ad aktarmasıdır. Örnek :

- "Sinema" için "beyaz perde"

- "seçime katılmak" yerine "sandık başına gitmek"

Ad aktarması şu ilişkiler çerçevesinde kurulabilir :

- Sanatçı verilir, yapıtı anlatılır. Örnek :

Yaşar Kemal'i lise yıllarımda okudum. (Yaşar Kemal'in romanlarını)

- İçteki varlık verilir, dışındaki anlatılır ya da dıştaki varlık verilir içindeki anlatılır. Örnek : Haberi duyunca bütün ev ayağa kalktı. (Evin içindeki insanlar)

Ayağını çıkarmadan içeri girme. (Ayakkabını)

- Parça verilir, bütün anlatılır ya da bütün verilir, parça anlatılır. Örnek :

Bu acılı haberi ona hangi dil söyleyebilir? (İnsan)

Gemi Mersin'e yanaştı. (Mersin Limanı)

- Bir yer adı verilir, o yerde yaşayan insanlar anlatılır. Örnek :

Bütün köy meydanda toplandı. (köy halkı)

Erzurum, Mustafa Kemal'e kucak açtı. (Erzurum Halkı)

- Bir yön adı verilir, o yöndeki bölgeler ya da ülkeler anlatılmak istenir. Örnek :

Batı bu duruma müdahale etmedi. (Batı ülkeleri)

- Bir eşya adı verilir, onu kullananlar anlatılmak istenir. Örnek :

Koştu, yokuş aşağı bir şapka. (İnsan)

- Soyut bir ad verilip, somut bir varlık anlatılır. Örnek :

Bu sonucu Türk gençliğine armağan ediyorum. (Genç insanlar)

Gurbet çeken gönüller kuşatmıştı ocağı. (insanlar)

- Sonuç verilir, bunun nedeni kastedilir. Örnek :

Gökten sicim gibi bereket yağıyor. (bereket, sonuçtur, nedeni yağmur anlatılmıştır)

Kinaye (Dolaylı Söz Söyleme) : Sözcüklerin çok anlamlı olarak kullanılmasında kinayenin de büyük bir önemi vardır. Kinaye bir sözün hem gerçek hem de mecaz anlamını düşündürecek bir biçimde kullanılmasıdır. Kinayede gerçek anlam verilir, mecaz anlam kastedilir. Örnek :

- Bu çocuğun elinden tutsan ne kaybedersin?

- Bulmadım dünyada gönüle mekan

Nerde gül bitse etrafı diken

- Şu karşıma göğüs geren

Taş bağırlı dağlar mısın?

Tariz (Taşlama) : Bir kimseyi iğnelemek, onunla alay etmek amacıyla bir sözü gerçek anlamının tam karşıtı bir anlamda kullanmaktır. Örnek :

- Randevuna sadıkmışsın, beklemekten kök saldık.

- O kadar çok konuştu ki söylediklerinden hiçbir şey anlamadık.

- Biraz daha hızlı yürürsen karıncalar bile bizi geçecek.

Teşhis - İntak (Kişileştirme - Konuşturma) :

İnsana özgü nitelikleri insan dışındaki varlıklara aktarmaya kişileştirme denirken, bu varlıkların insan gibi konuşturulmasına da konuşturma denir. Örnek :

- Güneş ışığında yağmurunu döken bulutlar sanki gülüyordu. (Teşhis)

- Ufukta günün boynu büküldü. (Teşhis)

- Dal, bir gün dedi ki tomurcuğuna :

Tenimde bir yara işler gibisin. (İntak)



Abartma (Mübalağa) :

Bir durumu olduğundan çok ya da az göstermektir. Örnek :

- Bütün gün çalışmaktan iğne ipliğe döndü.

- Alem sele gitti gözüm yaşından

- Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?

Gömelim gel seni tarihe desem sığmazsın.

Sözcüklerin Terim Anlamı : Bilim, Sanat, Meslek ve bir spor dalıyla ilgili kesin anlamı olan özel bir kavramı gösteren gerçek anlamlı sözcüklere terim denir. Örnek :

- Bu sınıfa yirmi sıra yerleştirelim

Toplumsal sınıflar arasındaki çelişkileri inceliyor.

- Bu çiçeğin kökü tamamen kurumuş.

Sözcük köklerini ve gövdelerini tanıyalım.

İkilemeler : Anlamı ve anlatımı güçlendirip pekiştirmek amacıyla aynı ya da sesleri birbirine benzeyen sözcüklerin art arda yinelenmesiyle oluşan söz gruplarına ikileme denir.

İkilemelerin anlamsal özellikleri şöyle sıralanabilir:

- Anlamı güçlendirip pekiştirmek, anlamı abartmak. Örnek :

Güzel mi güzel kız

Demet demet çiçek

Çuval çuval fındık

Çıtır çıtır simit

Ağlaya sızlaya bir hal olmak

Güle güle ölmek

Varını yoğunu ortaya çıkartmak

- "Şöyle böyle, yaklaşık olma" anlamı vermek. Örnek :

İyi kötü (bilmek)

Aşağı yukarı (anlamak)

Hemen hemen (bitirmek)

İkilemelerin Kuruluş (Yapılış) Özellikleri :

- Aynı sözcüğün tekrarıyla oluşan ikilemeler. Örnek :

İri iri - Koca koca - Yavaş yavaş - Uslu uslu

- Yakın anlamlı sözcüklerin tekrarıyla oluşanlar. Örnek :

Börek çörek - Derli toplu - Sorgu sual - Doğru dürüst - Sağ salim

- Biri anlamlı diğeri anlamsız sözcüklerin bir araya gelmesinden oluşanlar. Örnek :

Çalı çırpı - Konu komşu - Yırtık pırtık - Eğri büğrü

- Her ikisi de anlamsız sözcüklerin yan yana gelmesiyle oluşanlar. Örnek :

Ivır zıvır - Abur cubur - Eciş bücüş - Dangıl dungul

- Karşıt anlamlı sözcüklerden oluşanlar. Örnek :

İyi kötü - Er geç - Düşe kalka - İleri geri

- Yansıma sözcüklerin tekrarlanmasıyla oluşanlar. Örnek :

Vızır vızır - Şırıl şırıl - Tıkır tıkır - Horul horul

UYARI

İkilemeler daima ayrı yazılır ve ikilemelerin arasına virgül işareti KONULMAZ.

Deyim Anlamı :

Belli bir durumu, belli bir kavramı göstermek için kullanılan öz anlamından az çok ayrı bir anlam taşıyan, kalıplaşmış, halkın ortak dil ürünü olan sözlere deyim denir. Örnek :

- İçine ateş düşmek

- Pabucu dama atılmak

- Yüreği ağzına gelmek

- İki gözü iki çeşme

Deyimlerin Özellikleri

- Deyimler, kalıplaşmış sözlerdir. Sözcüklerin yerleri değiştirilemez ve bir sözcüğün yerine eş anlamlısı getirilemez. Örnek :

Sözgelimi "Ayıkla pirincin taşını" yerine "Seç pirincin taşını" denmez ya da "Pirincin taşını ayıkla" gibi deyimi oluşturan sözcüklerin yerleri değiştirilemez.

- Deyimler, değişik kip ve kişi ekleriyle çekime girebilirler. Örnek :

Kendini naza çek(mek)

Kendini naza çek(iyor)

Kendimi naza çek(tim)

Kendilerini naza çek(erler)



- Deyimi oluşturan sözcüklerin arasına başka söz grupları girebilir. Bu tip kullanımlarda deyim gözden kaçırılmamalıdır. Örnek :

Gözü vitrinde duran kırmızı elbiseye takıldı.

- Deyimler genel kural bildirmez, yol gösterip öğüt vermez. Yalnızca bir durumu en kısa yoldan ve en etkili bir biçimde anlatmaya yarar. Deyim, bu yönüyle atasözünden ayrılır. Örnek :

İşleyen demir ışıldar.

Akacak kan damarda durmaz Atasözüdür, kural bildirir.

Mum dibine ışık vermez.

Armut piş, ağzıma düş.

Ne kokar, ne bulaşır. Deyimdir, kural bildirmez.

Atı alan Üsküdar'ı geçti.

Deyimler Anlamları ve Kuruluşları (Biçimleri) yönünden iki gurupta incelenir.

Anlamlarına Göre Deyimler

- Gerçek Anlamlı Deyimler

Bazı deyimlerde sözcükler gerçek anlamlıdır. Deyimin iletmek istediği durumu, deyimi oluşturan sözcüklerin anlamlarıyla düşünürüz. Bu tür deyimlerde anlatım güzelliği düşünülmez. Bunlar, Bir kavramı belirtir. Örnek :

Alan razı satan razı - Ne var ne yok? - Olur şey değil! - Nerde akşam orda sabah.

İsmi var cismi yok - Yükte hafif pahada ağır.

- Mecaz Anlamlı Deyimler

Deyimlerde genel olarak deyimi oluşturan sözcüklerin çoğu ya da tümü gerçek anlamından uzaklaşarak tamamen farklı bir durumu ya da kavramı anlatmak üzere kullanılır. Dilimizde deyimler genel olarak mecaz anlam taşır.

Mecaz anlamlı deyimler iki şekilde karşımıza çıkabilir.

1. İliştirme Anlamlı Deyimler: Deyimi oluşturan sözcüklerden bir ya da ikisiyle, deyimin ilettiği durum arasında dolaylı bir bağlantı vardır. Böyle deyimlere "iliştirme anlamlı" deyimler denir. Örnek :

Diline dolamak (sürekli aynı şeyi söylemekle, dil arasında bir bağlantı var.)

Kulak misafiri olmak (dinlemek)

Göz gezdirmek (bakmak)

Ayaklarına kara sular inmek (yürümekten yorulmak)

2. Yummaca Anlamlı Deyimler: Deyimi oluşturan sözcüklerin anlamları ile deyimin iletmek istediği durum arasında hiçbir anlam bağlantısı olmayabilir. Bu tip deyimlere "yummaca anlamlı" deyim denir. Örnek :

Baş göz etmek (evlendirmek)

Burnu sürtülmek (taşkın davranışların cezasını çekip ılımlı olmak)

Can damarına basmak (bir şeyin en önemli noktası üzerinde durmak)

Burnunun direği sızlamak (çok üzülüp acımak)

Çamur atmak (Bir kimseyi lekelemeye çalışmak)

Yaş tahtaya basmak (tedbirsizlik edip sonu tehlikeli işe girişmek)

Yapılarına (Biçimlenişlerine Göre) Deyimler

Deyimler kalıplaşmıştır. Belli bir söyleyiş biçimi kazanmışlardır. Bir deyimin söylenişi her yerde aynıdır. Hem biçimce hem anlamca son söyleyiş biçimini almışlardır.

- Kimi deyimler yargı (cümle) biçiminde ya da ikili yargılı olarak kurulmuştur. Örnek :

Atı alan Üsküdar'ı geçti.

Hamama gider kurnaya, düğüne gider zurnaya aşık olur.

Hem suçlu hem güçlü

Geçti Bor'un pazarı, sür eşeğini Niğde'ye

- Kimi deyimler öykücük ya da konuşma biçimindedir. Örnek :

Deveye, "Boynun eğri" demişler, "Nerem doğru ki!" demiş.

Tencere dibin kara

Seninki benden kara

- Deyimler genel olarak mastar biçimindedir. Örnek :

Gönül koymak - İçi burkulmak - Kapı dışarı etmek - Muradına ermek - Ödü patlamak

Öküzün altında buzağı aramak



- Bazı deyimler, sözcük öbeği (tamlama) biçiminde kalıplaşmıştır. Örnek :

Kara çalı - Püsküllü bela - Para canlısı - Para babası - Elinin körü - Ömür törpüsü

- Deyimler, genel olarak birden çok sözcüğün kalıplaşmasından oluşur. Ancak tek sözcükten oluşan deyimler de vardır. Örnek :

Akşamcı - gedikli - kılkuyruk - kaşarlanmış

- Kimi deyimler ise ikileme biçiminde kurulurlar. Örnek :

Abur cubur - Açık saçık - Ağır aksak - Ak pak - Apar topar - Az çok - Bata çıka

Atasözleri : Uzun deneyimler ve gözlemler sonucu oluşmuş, yol gösterici, genel kural biçiminde kalıplaşan, toplumca benimsenen ve anonim bir nitelik taşıyan özlü sözlerdir.

Atasözlerinin Biçim Özellikleri :

- Deyimler gibi atasözleri de kalıplaşmıştır. Sözcüklerin yerleri değiştirilmez ve bir sözcüğün yerine eş anlamlısı getirilemez. Örnek :

Ak akçe kara gün içindir. - Kız beşikte, çeyiz sandıkta.

- Atasözleri kısa ve özlüdür, az sözle geniş bir düşünce ifade edilir. Örnek :

Aç ayı oynamaz. - Su yatağını bulur. - Baş kes, yaş kesme. - Boğaz kırk boğumdur.

Çivi çiviyi söker.

- Atasözleri genel olarak bir yargı (cümle) biçiminde kurulmuştur. Örnek :

İt ürür kervan yürür. - İyilik eden, iyilik bulur. - Ölmüş eşek kurttan korkmaz.

Kardeş kardeşi bıçaklamış, dönmüş yine kucaklamış. - Kavgada yumruk sayılmaz.

- Atasözleri genel olarak geniş zaman kipinin üçüncü tekil kişisiyle ya da emir kipinin ikinci tekil kişisiyle çekimlenmiştir. Örnek :

Önce düşün, sonra söyle. (II. tekil kişi emir kipi)

Pilav yiyen kaşığını yanında taşır. (Geniş zaman kipi, III. tekil kişi)

- Atasözlerinde genel olarak uyaklı ve uyumlu sesler ve sözcükler vardır. Örnek :

Pekmezi küpten, kadını kökten al. - Sabreden derviş, muradına ermiş.

Sen dede ben dede, bu atı kim tımar ede?

Atasözlerinin Anlam Özellikleri

- Atasözlerinin bir bölümü gerçek anlamlıdır. Yani atasözünün iletmek istediği düşünceyi onu oluşturan sözcüklerin anlamları düşündürür. Örnek :

Çok yaşayan bilmez, çok gezen bilir. - Allah bilir ama kul da sezer.

Al malın iyisini çekme tasasını. - Bugünün işini yarına bırakma. - At, yiğidin yoldaşıdır.

- Atasözlerinin bir bölümü mecaz anlamlıdır. Yani atasözlerinin iletmek istediği anlam, sözcüklerin gerçek anlamlarından tamamen bağımsızdır. Örnek :

Mum, dibine ışık vermez. - Altın, eli bıçak kesmez. - Kaynayan kazan kapak tutmaz.

Göç dönüşü topal eşek öne geçer. - Etle tırnak arasına girilmez.

Eşeği dama çıkartan yine kendi indirir.

- Bazı atasözleri ilettiği yargı yönünden karşıtlık ya da çelişki gösterir. Örnek :

İyilik eden iyilik bulur.

karşıtlık

İyiliğe iyilik olsaydı, koca öküze bıçak olmazdı.



İyi insan lafının üstüne gelir.

çelişki

İti an çomağı hazırla.

- Atasözlerinde ahenk ve söz sanatları da vardır. Örnek :

Alet işler, el övünür. (mürsel-mecaz)

Güvenme varlığa, düşersin darlığa (tezat-karşıtlık)

Elin ağzı torba değil ki büzesin. (benzetme)

El eli yıkar, iki elde yüzü yıkar. (tekrir)

Dökme suyla değirmen dönmez. (kinaye)

Anlam Özelliklerine Göre Sözcükler

Somut ve Soyut Anlamlı Sözcükler :

Bir sözcük, duyu organlarından biri yoluyla algılanabilen bir varlığı gösterirse "somut anlamlı", duyu organları yoluyla algılanamayıp da zihinde var olan kavramları gösterirse "soyut anlamlı" sözcük adını alır. Örnek :

- Ağaç, taş, hava, ses, koku, çiçek. (somut anlam)

- Mutluluk, Sevgi, korku, kin, dostluk, insanlık. (soyut anlam)

Somut ve Soyut Anlamla İlgili Uyarılar :

- Bir sözcük temel anlamıyla somutken cümlede kazandığı anlamıyla soyut olabilir.

Bu yüzden sözcükler somutluk soyutluk yönünden değerlendirilirken cümle içinde kazandığı anlama göre değerlendirilir. Örnek :

Sözgelimi "hava" sözcüğü dokunma duyusuyla ilgili somut bir anlam taşırken "Eski eşyalar salona ayrı bir hava vermiş." cümlesinde soyut bir anlam kazanacak şekilde kullanılmıştır.



- Aktarma yoluyla somut anlamlı bir sözcük bir somut anlam daha kazanarak kullanılabilir. Örnek :

Organ adı olan somut anlamlı "ayak" sözcüğü, "sıranın ayağı, masanın ayağı, köprünün ayağı" gibi kullanımlarda yeni bir somut anlam kazanmıştır.



- Soyut bir kavramın gözle görünür kılınması için somut anlamlı bir sözcükle anlatılması söz konusu olabilir. Bu duruma somutlama denir. Örnek :

Bu sözlerin onu kırmış. ("Üzmek","kırmak" la somutlaştırılmıştır.)

Sanki bakışlarıyla bizi eziyordu. ("aşağılayıp, küçümsemek","ezmek" le somutlaştırılmıştır.)

Kanunları çiğnemek suçtur.

("ihlal edip, uymamak", "çiğnemek" sözcüğüyle somutlaştırılmıştır.)

- Deyimlerimizin bir bölümü somutlamaya örnektir. Örnek :

Öküz altında buzağı aramak (Akla uymayan bahanelerle suç ve suçlu bulma çabası)

Öp babanın elini (beklenmedik bir durum)

Örümcek kafalı (geri düşünceli, yenilikleri kabul etmeyen)

- Soyut anlamlı bir sözcük cümle içinde bir soyut anlam daha kazanarak kullanılabilir. Örnek :

Karnım henüz doymuş değil. (soyut-temel anlam)

Ömrü boyunca okudu, hala okumaya doydu diyemem. (Soyut-mecaz anlam)

Eş ve Yakın Anlamlı Sözcükler :

Eş Anlamlı Sözcükler (Anlamdaş Sözcükler)

Aynı varlığı, nesneyi ya da kavramı gösteren sözcüklerdir. Aslında hiçbir dilde birbirinin tıpatıp aynısı olan eş anlamlı sözcük yoktur. Bu tür sözcüklerin ilk bakışta anlamlarının aynı olduğu sanılır. Fakat çok ince bir anlam ayrılığı vardır. Bugün dilimizdeki "çevirmek, döndürmek", "yollamak, göndermek", "bıkmak, usanmak" sözcükleri görünüşte eş anlamlı sayılabilir. Fakat aslında bu sözler ayrı köklerden türemiş ve anlamca birbirine çok yaklaşmış olan sözcüklerdir. Örnek : İri - büyük - kocaman / Bitmek - tükenmek / Cihan - dünya - alem

Üzüntü - gam - keder / Diyar - ülke

Yakın Anlamlı Sözcükler

Anlamca aynı değil de birbirine benzer ve yakın olan sözcüklerdir. Dilimizde eş anlamlılıktan çok yakın anlamlılık daha yaygın bir kullanıma sahiptir. Eş anlamlı sözcüklerde anlam eşitliği varken (sesteş-eşsesli, uğraşmak-didinmek vb.) yakın anlamlı sözcüklerde anlamca yakın olma özelliği vardır. Örnek: Sözünü onaylamadığım için bana darıldı.

Toplantıya çağrılmazsa bize gücenir.

UYARI

Sözcüklerin eş ya da yakın anlamlı olup olmadıkları cümle içindeki kullanımlarıyla belirlenir. Örneğin, "ak-beyaz" ve "siyah-kara" sözcükleri tek başlarına kullanıldıklarında eş anlamlıdırlar. Fakat "Ak akçe kara gün içindir." gibi bir kullanımda "ak ve kara" sözcüklerinin eş anlamlısı "beyaz ve siyah" değildir.

Karşıt (Zıt) Anlamlı Sözcükler :

Anlamları birbirine karşıt olan kavramları bildiren sözcüklerdir. Birbirine karşıt yargılar verilirken karşıt anlamlı sözcüklerden yararlanılır. Bu açıklamadan şu anlam çıkar. Karşıtlığın oluşabilmesi için, sözcüklerin uç noktalarda bulunma zorunluluğu vardır.

Sözgelimi "yaşam - ölüm" iki uç noktada bulunduğu için karşıt anlamlıyken "zayıf - dolgun" yaklaşık karşılığı gösterir ve uzak anlamlı olarak kabul edilir. Örnek :

Gülmek - ağlamak / Dar - geniş / Er - geç / Alçak - yüksek / Sert - yumuşak

UYARI

- Bir sözcüğün olumsuz kullanılmış şekli onun karşıt anlamını oluşturmaz.

Sözgelimi "oturmak" sözcüğünün karşıtı "oturmamak" değil "kalmak" tır.

- Bir sözcüğün karşıt anlamlısını o sözcüğün cümle içinde kazandığı anlam belirler.

"zor - kolay"

Midesinden zoru var. (Bu cümlede "kolay" ın karşıtı değildir.)

Bu ders oldukça zormuş. (Bu cümlede "kolay"ın karşıtıdır.)

- Karşıt anlamlılık ilişkisi "ad, sıfat, zarf ve eylem" türündeki sözcükler arasında olabilir.

Sesteş (Eş Sesli) Sözcükler :

Yazılışları ve okunuşları aynı olduğu halde, anlamları tamamen farklı olan sözcüklere "sesteş" sözcükler denir. Örnek :

Yüzünde kan lekesi vardı. - Sen hala onun söylediklerine kan.

Ay'a bu ay yeni bir uzay aracı gönderilecekmiş. - Yüzünü asma, öbür sınavda yüz alırsın.

Gül sen, gülün olayım. - Köyün ortasından geçen çay, çay bahçelerini suluyor.





Sesteş Sözcüklerle İlgili Uyarılar :

- Sesteş, sözcüklerde kimi zaman yalnızca anlam ayrılığı, kimi zaman da hem anlam hem de tür ayrılığı söz konusu olur. Örnek :

Saçındaki kır çektiği acıları gösteriyor. Hem anlam, hem de tür

Elindeki bardağı düşürüp kırdı. farklılığı söz konusudur.



Ayakkabısının bağı çözülmüş. Yalnızca anlam farklılığı

Bağa girdik, üzüm topladık. söz konusudur.

- Eş seslilik çoğu kez çok anlamlılıkla karıştırılmaktadır. Oysa sesteşlikte, sözcüğün kazandığı her farklı anlam temel anlam olup bu temel anlamlardan birine bağlı olarak ortaya çıkan yan ya da mecaz anlamlar sesteşlik değil çok anlamlılık olarak adlandırılır. Örnek : Gemideki tayfalardan biri kara göründü diye bağırdı.

Kara gecede bir tek yıldız bile yoktu.

Cümlelerinde geçen "kara" sözcükleri eş seslidir.

"Kara yazım gene değişmedi" cümlesinde "kara" sözcüğü bunların sesteşi değil, renk "kara" ya bağlı olarak yapılmış bir çok anlamlılıktır.

- Eş sesli sözcüklerle "ortak kökler" karıştırılmamalıdır. Çünkü ortak kökler arasında bir anlam yakınlığı varken, sesteş sözcükler arasında hiçbir anlam yakınlığı yoktur. Örnek :

boya Renkli boya, Duvarı boyadı. Al bir ata binmişti.

eski Eski elbise, Araba eskidi. Ortak kök Bana da gömlek al. Sesteş

Barış Barış yapıldı, Yakında barışırlar. Kır at yarışmaya giremedi.

Şunu da çöpe at.

- Sesteş bir sözcüğün iki farklı anlamını da düşündürecek biçimde kullanılmasıyla oluşan sanata tevriye denir. Örnek :

Ak gerdana bir ben gerek. (Siyah nokta, I. Tekil kişi)

Ulusun, korkma nasıl böyle bir imanı boğar. (Yüce - büyük, bağırıp ulumak)

- Sesteş sözcüklerin bir arada kullanılmasıyla oluşan sanata cinas denir. Örnek :

Geçtikçe bembeyaz giyinenler üçer beşer

Gördüm ki ahiret denilen yerdedir beşer.

Özel ve Genel Anlamlı Sözcükler :

Sözcüklerin özel ve genel anlamlığı karşıladıkları kavramların kapsamlılığıyla ilgilidir. Anlamları sınırlı olan, kavramları tek tek ya da küçük parçalar halinde gösteren sözcükler özel anlamlıyken, aralarındaki ortak özelliklere göre daha çok varlığı gösteren, aynı türden kavramları topluca düşündüren sözcükler genel anlamlıdır.

UYARI

Genel anlamlı bir sözcük, cümle içinde genel anlamıyla da dar anlamıyla da kullanılabilir.

- Çocuğun bilinçlenmesinde kitap önemlidir. (genel anlamlı)

- Elinde kalın bir kitap vardı. (dar anlamlı)

Nicel ve Nitel Anlamlı Sözcükler :

- Bir sözcük, herhangi bir şeyin, sayılabilen, ölçülebilen, artıp azalabilen durumunu bildirirse nicelik anlamlı olur.

Sözgelimi "Elinde büyük bir paket vardı." cümlesinde "büyük" sözcüğü paketin ölçülebilen durumunu gösterdiği için nicel anlam taşır. Örnek :

Bu işten iyi para kazandı. (Paranın miktarını gösterir, nicel anlamlıdır.)

Evin geniş bir salonu vardı. (Salonun ölçülebilen özelliğini gösterir.)

Bahçede büyük bir kalabalık vardı. (Kalabalığın sayılabilen durumunu gösterir.)

- Bir sözcük herhangi bir şeyin nasıl olduğunu, ne durumda bulunduğunu özelliğini gösterirse nitel anlamlı olur. Örneğin :

"Kapıda kırmızı bir araba vardı." cümlesinde " kırmızı sözcüğü arabanın sayılabilen, ölçülebilen durumunu değil de"nasıl olduğunu, rengini, özelliğini" gösterir, nitel anlam taşır.

UYARI

Aynı sözcük farklı cümlelerde nicelik ya da nitelik gösterebilir. Bu değişme çok anlamlılığın bir sonucudur.

- Kapıyı küçük bir kız açtı. (nicel anlamlı)

- Beni küçük düşürmekle ne kazandın? (nitel anlamlı)

- Derin bir kuyudan su çekerdik. (nicel anlamlı)

- Edebiyatımızın derin bir yazarıydı o. (nitel anlamlı)



Anlam Değişimlerine Göre Sözcükler

Anlam Daralması :

Sözcükler, anlamda daralma ya da genişleme yoluyla başka bir anlama geçerek yan anlamlar kazanabilir.

Sözcüğün eskiden anlattığı şeyin ancak bir bölümünü, bir türünü anlatır duruma gelmesine anlam daralması denir.

Sözgelimi "oğul" sözcüğü başlangıçta kız ve erkek anlamlarını içerirken sonradan yalnızca erkek çocukları için kullanılarak anlam daralmasına uğramıştır.

"Erik" sözcüğü, şeftali, kayısı, zerdali anlamını içerirken, sonradan bir tür meyve için kullanılarak anlam daralmasına uğramıştır.

Anlam Genişlemesi :

Bir varlığın bir türünü ya da tekini anlatan, kullanım alanları dar olan şeyleri gösteren sözcüklerin zamanla o varlığın bütün türlerini birden anlatır duruma gelmesine anlam genişlemesi denir. Örneğin ; "alan" sözcüğü, "düz ve açık yer" anlamını içerirken anlam genişlemesine uğrayarak "iş, meslek, araştırma-inceleme" anlamlarını da kazanmıştır.

Başka Anlama Geçiş (Anlam Kayması)

Sözcüğün eskiden yansıttığı kavramdan bütünüyle farklı, yeni bir kavramı karşılar duruma gelmesine başka anlama geçiş denir. Örneğin :

"sakınmak" sözcüğü Eski Türkçe de "düşünmek, üzerinde durmak, yaslanmak, kederlenmek" anlamını içerirken sonraları "tehlikeden uzak durmak" anlamına geçmiştir.

Başka anlama geçişin bir türü de anlam iyileşmesi ya da anlam kötülenmesidir. Kötü anlamı olan bir sözcüğün zamanla iyi bir anlam kazanmasına anlam-kötülenmesi denir. Örnek :

Kötü İyi .

Mareşal (nalbant) Mareşal (Ordudaki en yüksek rütbe)

İyi Kötü .

Canavar (Canlı) Canavar (cana kıyan, yaban hayvanı, acımasız)

Deyim Aktarmaları

Aralarında çeşitli yönlerden ilgi bulunan iki şey arasında benzerlik ilişkisi yoluyla, birinin adını diğerine veren anlamlandırmaya deyim aktarması denir.

Deyim Aktarması şu yollarla yapılır :

1. Vücut parçaları ve organ adlarının doğaya aktarılmasıyla. Örnek :

- Baş (vücut parçası, organ adı temel anlam)

Yokuşun başı - Toplu iğnenin başı - İki baş soğan - Dağ başı - Başa güreşmek

2. İnsanla ilgili özelliklerin insan dışındaki varlıklara aktarılması yoluyla. Örnek :

- Ağlamak (gözyaşı dökmek temel anlam)

Gökyüzündeki bulutlar, ağlıyordu bu ölüme.

3. Doğayla ilgili özelliklerin insana aktarılmasıyla. Örnek :

- Değnek (bir tür sopa temel anlam)

Kıyman a zalımlar kıyman

- Kör karının bir değneği (oğul)

4. Doğayla ilgili özelliklerin yine doğaya aktarılması yoluyla. Örnek :

- Minik fare kükredi. (Aslana ait "kükreme" özelliği fareye aktarılmış.)

Deniz bütün gece kudurdu. (Köpeğe ait "kudurma" özelliği denize aktarılmış.)

5. Duyu aktarması yoluyla. Örnek :

- Acı (tadı ağzı yakan, tatma duyusuna ait olan)

acı soğuk (dokunma duyusuna aktarılmış)

acı çığlık (işitme duyusuna aktarılmış)

sıcak (dokunma duyusuyla ilgilidir)

sıcak bakış (görme duyusuna aktarılmış)

sıcak konuşma (işitme duyusuna aktarılmış)

Ad Aktarması

Bir sözcük ya da sözün, benzetme amacı güdülmeden, anlamca ilgili olduğu başka bir sözcük ya da söz yerine kullanılmasıdır. Bu mecaz türüne, "düz değişmece" de denir. Örnek :

- Beyaz Saray bu olaya sıcak bakmıyor. (Amerika Birleşik Devletleri Başkanlığı)

- Soba yandı (İçindeki odun - kömür)

- Çankaya bu yasayı onaylamaz (Cumhurbaşkanlığı)

- Okul geziye gitti. (Okuldaki öğrenciler)

- Mozart'ı severim. (Mozart'ın bestelerini)

- Doğu kan ağlıyor. (Doğu yönündeki bölgeler)

Argo

Genel dilin sözcüklerine yan anlamlar kazandırarak genel dilden ayrılan, bir meslek ya da topluluk arasında kullanılan özel dile argo denir. Argo, tek sözcükten oluşabileceği gibi söz öbekleri ve deyimlerden de oluşabilir. Örnek :

- Okutmak (elden çıkarıp - satmak)

- racon (adet - usül)

- şabanlık (aptallık - sersemlik)

- keklemek (kandırmak - aldatmak)


 

Çevrimiçi üyeler

Şu anda çevrimiçi üye yok.

REKLAMLAR

Forum istatistikleri

Konular
17,414
Mesajlar
134,310
Kullanıcılar
90,716
Son üye
Abdullah Kara
Üst