Hukukun Temel Kavramları

umutbuldu

Yeni Üye
Katılım
4 Ocak 2013
Mesajlar
3
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Bölüm:
Uluslararası İlişkiler
Şehir:
İstanbul
Arkadaşlar Hukukun Temel Kavramları çıkmış soruları bulamıyorum forumda mevcut ise veya elinizde varsa yardımcı olabilirmisiniz?
 

mliks

Yeni Üye
Katılım
9 Kas 2012
Mesajlar
1,605
Tepkime puanı
5
Puanları
0
Hukukun Temel Kavramları Ders Özetleri
1. Sınıf Hukuk'a Giriş Ders Özeti
* Hukuk; sosyal hayatı düzenleyen maddi yaptırımlı kurallar bütünüdür.
* Sosyal ilişkiler; sosyal hayatta gelişen ilişkilerdir.
* Yaptırım(müeyide); sosyal kurallara uyulmadığında karşılaşılan tepkidir.
* Subjektif ahlak kuralları; kendi nefsimize karşı nasıl davranmamız gerektiğini belirten
ahlak kurallarıdır.
* Objektif ahlak kuralları; sosyal hayatta kişilerin birbirleri ile ilişkilerinde nasıl
davranmaları gerektiğini belirten ahlak kurallarıdır.
* Nafaka yükümlülüğü; yardım edilmediği takdirde yoksulluğa düşecek olan üstsoy,
altsoy ve kardeşlerine yardım etmekle yükümlü olmaktır.
* Nafaka alacaklısı; yoksulluk içinde bulunan altsoy, üstsoy ve kardeşlerdir.
* Yargı organı; Bir kimseyi hukuk kurallarına uymaya zorlayan devlet organıdırç.
* Cebri icra; Hukuk kurallarına uymayan bir kimsenin, devlet zoru ile bu kuralın gereğinin
yerine getirtmesidir.
* Hukuk, sosyal hayatı düzenleyen kurallardan sadece biridir. Diğer sosyal kurallar din,
ahlak ve görgü kuralları olarak sayabiliriz.
* Din kuralları; yüce güç tarafından konulmuş ve peygamberler vasıtası ile kişilere
ulaşmış bulunan bir takım emir ve yasaklardan oluşan kurallardır. Yaptırımı manevidir.
Kişileri bu kurallara uymaya zorlayamayız.
* Ahlak kuralları; sosyal hayatta gerek kişinin kendi nefsine karşı, gerekse kişilerin
birbirlerine karşı nasıl davranması gerektiğini gösteren kurallardır. Bu kuralların yaptırımı
da manevidir.
* Görgü kuralları; bir kimsenin belli bir olayda ne şekilde davranması gerektiğini gösteren
manevi yaptırımlı sosyal kurallardır.
* Hukuk kuralları; sosyal hayatta kişilerin birbirleri ile ve devletle olan ilişkilerini
düzenleyen maddi yaptırımlı, yani devlet gücü ile desteklenmiş kurallar olduğu için diğer
sosyal kurallardan ayrılmaktadır. Kişiler hukuk kurallarına uymak zorundadırlar. Oysaki
diğer sosyal kurallar manevi yaptırıma sahip oldukları için bu kurallara uymak
zorunlulukları bulunmamaktadır.
* Hukuk kuralları ile diğer sosyal kurallar arasında bir takım ilişkiler ve benzerlikler
vardır. Ahlak kuralları bunların başında gelir. Hukuk kurallarının toplumda geçerli ahlak
kurallarına aykırı olması düşünülemez.
* Yaptırım( müeyyide); herhangi bir kuralın koymuş olduğu emir ve yasaklara uygun
surette hareket etmeme, onun yap dediğini yapmama veya yapma dediğini yapma
halinde karşılaşılacak olan tepkidir.
* Manevi yaptırım; hukuk kuralları dışındaki diğer sosyal kurallara uyulmadığında
karşılaşılacak tepkidir.
* Maddi yaptırım; hukuk kurallarına uyulmadığında karşılaşılacak tepkidir.
* Ceza, kanunun suç işleyen kişiye uygulanmasını öngördüğü yaptırımdır.
* Disiplin cezaları; belli bir statü içerisinde bulunan kimselere hizmetle ve iç düzenle ilgili
kurallara aykırı davranmaları halinde uygulanan cezadır.
* Cebri icra; borcunu yerine getirmeyen kimseyi borcunu yerine getirmeye zorlama
biçiminde bir yaptırımdır.
* Tazminat; hukuka aykırı olarak başkalarına verilen zararların ödettirilmesi biçimindeki
yaptırımdır.
* Hükümsüzlük; bir hukuki işlemin, kanunun öngördüğü şekilde yapılmaması veya
kanuna aykırı olarak yapılması halinde hukuki sonuç doğurmamasıdır.
* İptal; hukuki kurallara aykırı olarak yapılmış bir idari işlemin yargı organı kararıyla
ortadan kaldırılmasıdır.
* Hukukun sistemi; kapsam ve özellikleri açısından birbirinden farklı olan çeşitli ilişkileri
hukuk kurallarını düzen ve ayırıma tabi tutmaktır.
* Hukuk; birisi kamu hukuku, diğeri Özel Hukuk olmak üzere iki ana gruba ayrılır. Bir kişi
ile diğer bir kişi arasındaki ilişkileri düzenleyen hukuk kurallarına Özel hukuk; bir kişi ile
devlet, veya bir devlet ile diğer bir devlet arasındaki ilişkileri düzenleyen hukuk
kurallarına da Kamu hukuku denir.
* Atatürk Milliyetçiği; ırk, din, dil ayrımı yapılmaksızın Türk vatan ve milletinin bölünmez
bir bütün olduğu, Türk devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkesin Türk
sayılmasıdır.
* Demokratik devlet; halkın devlet yönetimine katılması esasına dayanan devlettir.
* Laiklik; Dünya ve devlet işlerinin din işlerinden ve dini otoriteden arındırılarak bağımsız
hale getirilmesidir.
*Sosyal devlet; bireylerin sosyal durumları ile ilgilenen, onlara asgari hayat düzeyini
sağlamayı, sosyal adalet ve sosyal güvenliği gerçekleştirmeyi ödev bilen devlettir.
* Yasama organı; yasa yapma yetkisine sahip organdır.
* Yasama sorumsuzluğu; TBMM üyelerinin meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, ve
illeri sürdükleri düşüncelerinden ve bunların meclis dışında tekrarından ve
açıklanmasından sorumlu olmamasıdır.
* Yasama dokunulmazlığı; TBMM üyelerinin seçimden önce veya sonra işledikleri ileri
sürülen suçlar nedeniyle, meclis kararı olmaksızın tutulamamaları, sorguya
çekilememeleri, tutuklanamamaları ve yargılanamamalarıdır.
* Genel idare; bütün ülkeyi kapsayan idaredir.
* Mahalli idare; köy kasaba ve şehir adı verilen belli yerleşim alanlarındaki halkın yerel
ihtiyaçlarını gidermek üzere, çeşitli kamu hizmeti yürüten kuruluşlardır.
* Memur; kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevleri yapmak üzere atanmış
olan kişilerdir.
* İdari işlem; idarenin idare hukuku alanında bir hukuki sonuç doğurmak veya doğmuş
olan bir hukuki sonucu belirtmek üzere yaptığı tek taraflı bir işlemdir.
* İdari sözleşme; İdarenin idare hukukunca düzenlenen sözleşmeleridir.
* Suç; cezai yaptırıma bağlanış olan fiillerdir.
* İhmal; gereken ilgiyi göstermemedir.
* İcra; yapmak
* Kast; yasanın suç saydığı bir fiili bilerek isteyerek işleme iradesidir.
* Taksir; yasanın suç saydığı bir eylemi, onun sonuçlarını bilmeden ve istemeden
işlemedir.
* Ceza; Kanunun suç işleyen kimseye uygulanmasını öngördüğü yaptırımdır.
* Yargı; hukuk kurallarının bağımsız mahkemelerce belli bir olaya uygulanmasıdır.
* Adli yargı; mahkemelerdeki yargıdır.
* Davacı; mahkemeye başvurarak dava a.an taraftır.
* Davalı; davacı tarafından kendisine karşı dava açılan kişidir.
* İflas; İflasın açılması ile, müflisin haczi mümkün bütün mal ve haklarının oluşturduğu
bütündür.
* Müflis, İflasın açılması ile borçluya verilen addır.
* Vergi; devletin kamu harcamalarına halkın parasal katılımıdır.
* İşyeri; işin yapıldığı yerdir.
* İşçi; hizmet akdine dayanarak çalışan kişidir.
* İşveren; işçi sayılan kimseleri çalıştıran gerçek veya tüzel kişilere ve tüzel kişiliği
olmayan kamu kuruluşlarıdır.
* Sendika; işçilerin veya işverenlerin ortak ekonomi, sosyal hak ve menfaatini korumak
ve geliştirmek amacıyla oluşturulmuş tüzel kişiliğe sahip mesleki kuruluşlardır.
* Toplu iş sözleşmeleri, İşçi sendikaları ile işverenler veya işveren sendikaları arasında
akdedilen ve iş şartları ile tarafların hak ve borçlarını düzenleyen yazılı anlaşmadır.
* Grev; işçilerin bir iş yerinde veya iş kolunda hiç çalışmamak veya işin niteliğine göre
önemli ölçüde aksatmak amacıyla toplu olarak işi bırakmalarıdır.
* Lokavt; bir iş yerinde veya iş kolunda, faaliyetin tamamen durmasına neden olacak
şekilde, işçilerin işveren tarafından topluca uzaklaştırılmalarıdır.
* Doktrin, İlmi görüşlerdir.
* Miras (tereke); miras bırakanın malvarlığının toplamıdır.
* Ayni hak; Eşya üzerinde doğrudan doğruya mutlak egemenlik yetkisi veren ve herkese
karşı ileri sürülebilen haktır.
* Borç ilişkisi; iki taraf arasında doğan ve bunlarda birinin diğerine karşı bir edimi
yükümlendiği ilişkidir.
* Edim; borçlunun yerine getirmekle yükümlü bulunduğu davranış biçimidir.
* Tacir; bir ticari işletmeyi kısmen dahi olsa kendi adına işleten kimsedir.
* Esnaf; ister gezici, ister bir dükkan veya sokağın belli bir yerinde sabit olsun, iktisadi
faaliyeti nakdi, sermayeden çok bedeni çalışmasına dayanan ve kazancı ancak geçimini
sağlamaya yetecek derecede az olan sanat ve ticaret sahipleridir.
* Şirket; iki yada daha çok kişinin, emeklerini ve mallarını ortak bir amaca ulaşmak için
birleştirmeleridir.
* Kıymetli evrak; yazılı hakkın senede bağlandığı ve senetten ayrı olarak devredilmesinin
mümkün olmadığı senetlerdir.
* Kombiyo senedi; poliçe, çek ve bono
* Ciro; kıymetli evrakta hak sahibi tarafından senette yazılı hakkın devredilmesi,
rehnedilmesi veya tahsili için yapılan irade açıklamasıdır.
* Donatan; gemisini deniz ticaretinde kullanan gemi sahibidir.
* Navlun sözleşmesi; deniz yolu ile eşya taşımak üzere yapılan sözleşmedir.
* Sigorta; bir şeyin yada bir kimsenin, herhangi bir yönden ileride karşılaşabileceği zararı
gidermek için, önceden ödenen prim karşılığında bu işle uğraşan kuruluşla yapılan iki
taraflı sözleşmedir.
* Uyrukluk; Kişileri veya şeyleri devlete bağlayan hukuki bağdır.
*Vatandaşlık; gerçek kişileri devlete bağlayan siyasi bağdır.
* Medeni hukuk; kişilerin toplum halinde yaşaması bakımından bir hüküm ve değer
arzeden bütün eylem ve davranışlarını, işlemlerini ve ilişkilerini düzenleyen hukuk
kurallarının tümüdür. Medeni hukuk düzenlemekte olduğu ilişkilerin niteliğine göre beş
bölüme ayrılır.
******Bunlar; 1- Kişiler hukuku 2- aile hukuku 3- miras hukuku 4- eşya hukuku 5-
borçlar hukuku’dur.
* Ticaret hukuku; kişiler arasındaki ticari ilişkileri düzenleyen hukuk kurallarıdır. Ticaret
hukuku da 5 bölüme ayrılır.
******Bunlar; 1- Ticari işletme hukuku 2- Şirketler hukuku 3- Kıymetli evrak hukuku 4-
Deniz ticareti hukuku 5- Sigorta hukuku’dur.
* Devletler özel hukuku; çeşitli devletlere bağlı olan, aynı uyruklukta ( tabiiyette)
olmayan kişiler arasındaki özel hukuk ilişkilerine hangi devletin kanununun
uygulanacağını ve kişilerle şeylerin uyrukluğunu düzenleyen hukuk kurallarından oluşur.
* Mevzuat; yasa, tüzük, yönetmelik diğer hukuk kaynaklarının tümüdür.
*Kanun; yasama organı tarafından yazılı olarak çıkarılan genel, sürekli ve soyut hukuk
kurallarıdır.
* Kanun tasarısı; Bakanlar kurulunun hazırlayarak Türkiye Büyük Millet Meclisine
sunduğu kanun projeleridir.
* Kanun teklifi; Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin sundukları kanun projeleridir.
* Resmi gazete; Başbakanlık tarafından çıkarılan ve kanunların, kanun hükmünde
kararnamelerin, tüzüklerin ve bazı yönetmeliklerin yayımlandığı gazetedir.
* Kanun hükmünde kararname; Türkiye Büyük Millet Meclisinin çıkardığı yetki kanununa
dayanarak, Bakanlar kurulunca belli konuları düzenlemek üzere çıkarılan yazılı hukuk
kuralları.
* Tüzük; bir kanunun uygulamasını göstermek veya emrettiği işleri belirtmek üzere,
kanuna aykırı olmamak şartı ile ve Danıştay’ın incelemesinden geçirilerek Bakanlar
kurulunca çıkarılan yazılı hukuk kurallarıdır.
* Yönetmelik; devlet örgütü içerisinde bulunan çeşitli kurum ve kuruluşların daha çok
kendi alanlarını ilgilendiren, çalışma yöntemlerini düzenleyen hukuk kurallarıdır.
* Örf ve adet; topluluk içerisinde kök salmış olup, uyulması gerekli geleneklerdir.
* Paftos; başkasına ait bir arazide bağ yetiştirme.
* Bilimsel görüş; hukuk bilginlerinin hukuki sorunlarda ileri sürdükleri görüş, düşünce ve
kanatlardır.
* Yargısal karar; anlaşmazlık konusu hukuki bir olayın çözümü için mahkemece verilmiş
olan karar.
* Hukuku doğuran kaynaklar; hukuk kurallarının nasıl ve ne şekilde meydana geldiklerini,
nereden çıktıklarını ifade eder. Hukuku bildiren kaynaklar ise, hukuk kurallarının hangi
şekillerde göründüklerini gösteren kaynaktır ki, bunlara Hukukun şekli kaynakları denir.
Hukukun şekli kaynaklarını yazılı kaynaklar ve yazısız kaynaklar biçiminde bir ayırıma tabi
tutarız. Bunlara yardımcı kaynakları da ekleyebiliriz.
* Yazılı kaynaklar deyimi ile; hukuk kurallarının yazılı bir biçimde yer almış oldukları
metinler ifade edilmek istenir. Bunlar yazılı hukuk kurallarını içeren kaynaklardır. Yazılı
hukuk kuralları yetkili mercilerce konulmuşlardır. Yazılı kaynaklar; kanunlar, kanun
hükmünde kararnameler, tüzükler ve yönetmeliklerden oluşur.
* Yazısız kaynağı; örf ve adet ( gelenek) hukuku oluşturur. Bu kurallar yetkili bir merci
tarafından konulmazlar. Bunlar toplumda kendiliğinden doğarlar. Bir adetin, bir geleneğin
örf ve adet hukuku kuralı olabilmesi için üç unsurun bir arada olması gerekir. Bunlar;
maddi unsur, manevi unsur ve hukuki unsurdur.
* Yardımcı kaynaklar ise; bilimsel görüşler (doktrin) ile yargısal kaynaklardan oluşur.
*Hak; hukuken korunan yarardır.
* Mülkiyet hakkı; kişinin bir şey üzerinde egemenliğidir.
* Kamu hakları; kamu hukukundan doğan haktır.
* Özel haklar; özel hukuktan doğan haklardır.
* Kişisel hak; kişinin maddi ve manevi tüm varlığı ile ilgili olan ve bu varlığın serbestçe
geliştirilmesi amacına yönelik olan haktır.
* Mutlak hak; sahibine maddi ve maddi olmayan bütün mallar ile kişiler üzerinde en geniş
yetkiler veren ve herkese karşı ileri sürülebilen haktır.
*Eşya; maddi mallardır.
* İrtifak hakkı; bir eşyayı sadece kullanma ve ondan yararlanma yetkisi sağlayan ayni
haktır.
* İntifa hakkı; yararlanma hakkı; başkasına ait malları kullanma ve bunlardan
yararlanma yetkisi veren haktır.
* Rehin hakkı; bir alacağın yerine getirilmemesi durumunda, hak sahibine, belli bir malı
sattırma yetkisi veren haktır.
* Fikri hak; bir kimse tarafından yaratılan yapıt üzerindeki düşünsel haktır.
* Telif hakkı; yazar hakkıdır.
* Patent; bulgu belgesidir.
* Velayet hakkı; ergin olmayan çocuklar üzerinde ana ve babaya tanınmış olan mutlak
haktır.
* Haksız fiil; bir kimsenin hukuk kurallarına aykırı ve zarar verici davranışıdır.
* Mutlak haklar herkese karşı ileri sürülebildikleri halde, nisbi haklar belli bir kişiye veya
kişilere karşı ileri sürülebilirler.
* Hakkın kazanılması; bir hakkın bir kişiye bağlanması.
* Hukuki olay; hukuki sonuç doğuran ve insan iradesi dışında gerçekleşen olay.
* Hukuki fiil; hukuki sonuç doğuran ve insan iradesi ile gerçekleşen olaydır.
* Hukuki İşlem; bir veya birden fazla kimsenin hukuki bir sonuca yöneltilmiş irade
açıklamasıdır.
* Aslen kazanma; bir hakkın, kimseye ait olmayan bir hakkı kendi fiiliyle elde etmesidir.
* Devren kazanma; bir hakkın, sahibi bulunan kişiden elde edilmesidir.
* İyiniyet; bir hakkın kazanılmasında, buna ait engeli bilmemektir.
* Taşınır eşya; bir yerden başka bir yere taşınabilen ve taşınmaz mülkiyetine girmeyen
ve edinilebilen doğal güçlerdir.
* Hakkın kaybedilmesi; bir hakkın hak sahibinden ayrılması, onun elinden çıkması.
* Dürüst davranma; bir hak sahibinin hakkını kullanırken veya bir borçlunun borcunu
yerine getirirken iyi ve doğru hareket etmesi, yani dürüst, namuslu, aklı başında
davranışının sonucunu bilen, orta zekalı her insanın benzer olaylarda izleyecek olduğu
yolda hareket etmesidir.
* Hakkın kötüye kullanılması; bir hakkın kullanılmasında dürüst davranılmamsıdır.
* Dava hakkı; bir kimsenin devletin bağımsız ve tarafsız yargı organlarına yani
mahkemelere başvurarak hakkının elde edilmesidir.
* Talep hakkı; bir kişinin hakkını elde etmek veya hakkına saygı gösterilmesini sağlamak
üzere karşısındaki kişiye yönelttiği isteme yetkisidir.
* Meşru müdafaa; bir kimsenin, kendisine veya başkasına ya da mallarına yönelen, halen
var olan haksız saldırıdan doğacak zararı önlemek için yapmak zorunda kaldığı eylemdir.
* Zaruret hali; kendisini ve başkasını bilerek sebebiyet vermediği zarardan ya da derhal
ortaya çıkabilecek bir tehlikeden kurtarmak için başkasının mallarına zarar vermedir.
* Savunma; davalının, kendisine karşı ileri sürülmüş olan talebin tamamen veya kısmen
doğru olmadığını ileri sürmesidir.
* İnkar; kabul etmemedir.
* İtiraz; bir hakkın doğumuna engel olan veya o hakkı sona erdiren olgulardır.
* Karine; bilinen bir durumdan bilinmeyen bir durumun varlığını çıkarmadır.
* Resmi sicil; resmi makamlar tarafından tutulan sicildir.
*Resmi senet; Noterler veya resmi makamlar tarafından düzenlenen belgedir.
* Hakkın kötüye kullanılması; bir hakkın dürüstlük kurallarına apaçık derecede aykırı
surette özellikle amacı dışında kullanılmış olması ve bundan da başkalarının zarar görmüş
veya zarar görme tehlikesi ile karşılaşılmış bulunmaları demektir.
* Kişi; haklara ve borçlara sahip olabilen varlıklardır.
*Gerçek kişi; insanlardır.
* Tüzel kişi; başlı başına bir varlığı olmak üzere örgütlenmiş kişi toplulukları ve belli bir
amaca örgütlenmiş olan bağımsız mal topluluklarıdır.
* Cenin kendisine gebe kalınmış ve doğumu beklenilen çocuktur.
* Ölüm gerçek kişiliği sona erdiren hukuki bir olaydır.
* Hukuki olay; hukuk düzeninin kendilerine bir sonuç bağladığı olaylardır.
* Ölüm karinesi; bir kimsenin ölümüne kesin gözle bakılacak bir durumda kaybolması
halinde, ölmüş sayılması ve o yerin en büyük mülkiye amirinin emriyle kütüğüne ölüm
kaydının düşülmesidir.
* Birlikte ölüm karinesi; birden fazla kişiden hangisinin önce veya sonra öldüğünün ispat
edilememesi durumunda hepsinin aynı anda ölmüş sayılmasıdır.
* Gaip; yok olan kişidir.

Hukuk Kavramı(ünite 1)
Hukuk kavramını, doğasını oluşturan iki temel öğeyi kullanarak tanımlayabilmek
Hukuk, bir toplum içindeki kişilerin birbirleri ile ve toplumla olan ilişkilerini düzenleyen,
uyulması zorunlu, yani maddi yaptırımı bulunan kurallar bütünüdür. Hukukun gerekliliğini
kanıtlayan bir örnek türetebilmek
Sosyal hayatın bir düzen içinde olması için kişilerin gerek birbirleriyle gerek toplumla olan
ilişkilerinde uyacakları birtakım kuralların varlığı zorunludur. Kişiler sosyal hayattaki
ilişkilerinde bu kuralların koymuş olduğu "emir" ve "yasaklar"a uygun biçimde davranmak
zorundadırlar. Aksi halde, bir takım tepkilerle karşılaşırlar. Bu tepkiye yaptırım
(müeyyide) diyoruz. Sosyal hayatı düzenleyen kuralların kaynaklarını ve bunlar
arasındaki temel farklılıkları sıralayabilmek
Hukuk, sosyal hayatı düzenleyen kurallardan sadece biridir. Diğer sosyal kuralları din,
ahlak ve görgü kuralları olarak sayabiliriz.
Din kuralları, yüce güç tarafından konulmuş ve peygamberler vasıtası ile kişilere ulaşmış
bulunan birtakım emir ve yasaklardan oluşan kurallardır. Yaptırımı manevidir. Kişiyi bu
kurallara uymaya zorlayamayız.
Ahlâk kuralları, sosyal hayatta gerek kişinin kendi nefsine karşı, gerekse kişilerin
birbirlerine karşı nasıl davranması gerektiğini gösteren kurallardır. Bu kuralların yaptırımı
da manevidir.
Görgü kuralları, bir kimsenin belli bir olayda ne şekilde davranması gerektiğini gösteren
manevi yaptırımlı sosyal kurallardır.
Hukuk kuralları, sosyal hayatta kişilerin birbirleri ile ve devletle olan ilişkilerini düzenleyen
maddi yaptırımlı, yani devlet gücü ile desteklenmiş kurallar olduğu için diğer sosyal
kurallardan ayrılmaktadır. Kişiler hukuk kurallarına uymak zorundadırlar. Oysaki diğer
sosyal kurallar manevi yaptırıma sahip oldukları için bu kurallara uymak zorunlulukları
bulunmamaktadır.
Hukuk Kurallarının Özelliği (Hukukun Yaptırımı)(ünite 2)
Yaptırım ve hukuki yaptırım türlerini tanımlayabilmek ve örnekleyebilmek
Hukuk kuralları maddi yaptırımlı, yani uyulması zorunlu kurallardır. Hukuk kurallarına
uymayanlar, diğer sosyal kurallardan farklı olarak birtakım maddi yaptırımlarla
karşılaşırlar. Bu maddi yaptırımlar bazen ceza biçiminde; bazen cebri icra, yani zorla
yaptırma biçiminde; bazen verilen maddi veya manevi zararın ödetilmesi (tazminat)
biçiminde ortaya çıkarlar.
Aynı şekilde, hukuk kurallarına uymamanın sonucu, bazen yapılan bir hukuki işlemin
hükümsüzlüğü, bazen de o işlemin ortadan kaldırılması (iptal) biçiminde gerçekleşir.
Hukuk sistematiğinin ne olduğunu, hangi açılardan yapıldığını ve önemini kavrayabilmek
Hukukun sistemi denilince, mahiyetleri ve özellikleri bakımından birbirlerinden çok farklı
olan çeşitli ilişkileri düzenleyen hukuk kurallarının bir tertibe, bir düzene tabi tutulması
anlaşılır. Böylece az çok birbirine benzeyen ilişkileri düzenlemekte olan hukuk kuralları bir
isim altında bir araya toplanmış olur. Hukuk, birisi Kamu Hukuku, diğeri Özel Hukuk
olmak üzere başlıca iki ana gruba ayrılmaktadır.
Bir kişi ile diğer bir kişi arasındaki ilişkileri düzenleyen hukuk kurallarına özel hukuk; bir
kişi ile devlet, veya bir devlet ile diğer bir devlet arasındaki ilişkileri düzenleyen hukuk
kurallarına da "kamu hukuku" denir.
Kamu Hukukunun Dalları(ünite 3)
Devlet örgütünü ve devlet örgütü içindeki organların görev ve yetkileri ile ilişkilerini
saptayabilmek
Kamu hukuku bir üst kavram olup çeşitli dallardan oluşmaktadır. Kamu hukukunun
dalları: Anayasa Hukuku, Ceza Hukuku, Yargılama Hukuku, Devletler Umumi Hukuku,
Vergi Hukuku ve İş Hukukundan ibarettir. Anayasa Hukuku, devletin şeklini, yapısını,
organlarının görev ve yetkilerini, vatandaşları n temel hak ve ödevlerini düzenleyen
hukuk kurallarının tümüdür. Devlet idaresinin yapısını, işleyişini ve kişilerle olan ilişkilerini
kavramak, bunlara ilişkin örnek türetebilmek
İdare Hukuku, Devlet idaresinin örgüt ve işleyişini, kişilerin İdare ile olan ilişkilerini ve
anlaşmazlıklarını ve kamu hizmetlerinin görülmesi gibi konuları düzenleyen hukuk
kurallarının tümüdür. Hangi eylem ve davranışların suç oluşturacağını ve bunlara hangi
cezaların verilebileceğini kavrayabilmek
Ceza Hukuku, suç teşkil eden eylem ve davranışların nelerden ibaret bulunduğunu, suç
işleyenlere ne gibi cezaların verileceğini belirleyen hukuk kurallarından oluşmaktadır.
Hukuk kurallarının bağımsız ve tarafsız mahkemelerce belli bir olaya ne şekilde
uygulandığını anlayabilmek
Yargılama Hukuku, hukuk ve ceza davalarının görülmesinde uyulacak yöntemleri
belirleyen hukuk kurallarından oluşmaktadır. Türk yargı sistemi; Anayasa yargısı, İdari
yargı, Askeri yargı ve Adli yargı olmak üzere başlı dört yargı sistemi tanımaktadır.
Bağımsız devletlerin birbirleriyle ve uluslararası kuruluşlarla olan ilişkilerini kavrayabilmek
Devletler genel hukuku, egemen devletlerin birbirleriyle olan devletlerarası ilişkilerini
veya devletler ile uluslar arası kuruluşların birbirleriyle olan ilişkilerini düzenleyen hukuk
dalıdır. Devlet ile kişiler arasında vergi ilişkisinin nasıl kurulduğunu, bu ilişkide devletin ve
kişilerin hak ve yükümlülüklerinin ne olduğunu ortaya koyabilmek
Vergi Hukuku, Devlet ile kişiler arasındaki mali ilişkileri düzenleyen hukuk kurallarından
oluşmaktadır. Vergi hukukunun temel ilkelerinden birisi, vergide genellik ve adalet
ilkesidir. Vergi hukukunda kanunilik esası geçerlidir. Hizmet sözleşmesinin tarafı olan işçi
ve işverenin ilişkilerinin niteliğini anlayabilmek
İş Hukuku, işçi ile işveren arasındaki ilişkileri düzenleyen hukuk kurallarının tümünden
oluşmaktadır.
Özel Hukukun Dalları(ünite 4)
Kişilerin toplum içinde yaşamaları nedeniyle bir hüküm ve değer ifade eden eylem ve
davranışlarını, işlem ve ilişkilerini düzenleyen hukuk kurallarının neler olduğunu ve
bunların önemini kavrayabilmek Medeni Hukuk, kişilerin toplum halinde yaşaması
bakımından bir hüküm ve değer arz eden bütün eylem ve davranışlarını, işlemlerini ve
ilişkilerini düzenleyen hukuk kurallarının tümüdür. Medeni hukuk düzenlemekte olduğu
ilişkilerin niteliğine göre, beş bölüme ayrılır. Bunlar, "kişiler hukuku", "aile hukuku",
"miras hukuku", "eşya hukuku" ve "borçlar hukuku"dur. Kişiler arasındaki ticari ilişkilerin
türlerini; şirket, kıymetli evrak, sigorta kavramlarını ve bunlara iliş- kin örnekler
türetebilmek Ticaret hukuku, kişiler arasındaki "ticari ilişkileri" düzenleyen hukuk
kurallarıdır. Ticaret Hukuku ile medeni hukuk arasında çok sıkı bir bağ vardır.
Medeni hukuk kişiler arasında günlük yaşamdaki ticari işletme ile ilgili olmayan ilişkileri,
ticaret hukuku ise, ticari işletme ile ilgili olanları düzenler. Ticaret hukuku, "ticari işletme
hukuku", "şirketler hukuku", "kıymetli evrak hukuku", "deniz ticareti hukuku" ve "sigorta
hukuku olmak üzere beş bölüme ayrılır. Aynı uyrukluğa sahip olmayan kişiler arasındaki
özel ilişkilerin niteliğini anlayabilmek ve bunlara uygulanabilecek hukuk kurallarını ne
şekilde belirleneceğini anlayabilmek Devletler Özel Hukuku, çeşitli devletlere bağlı olan,
aynı uyruklukta (tabiiyette) olmayan kişiler arasındaki özel hukuk ilişkilerine hangi
devletin kanununun uygulanacağını ve kişilerle şeylerin uyrukluğunu düzenleyen hukuk
kurallarından oluşur.
Devletler özel hukukunun düzenlediği ilişkiler daima bir yabancı unsur karışmıştır. Bu
yabancı unsur "kişi" veya "yer" unsuru olabilir.
Hukukun Kaynakları(ünite 5)
Hukuk kaynağından ne anlaşılması gerektiğini ortaya koyabilmek
Hukukun kaynakları denilince "hukuku doğuran kaynaklar" ve "hukuku bildiren
kaynaklar" akla gelir. Hukuku doğuran kaynaklar, hukuk kurallarının nasıl ve ne şekilde
meydana geldiklerini, nereden çıktıklarını ifade eder. Hukuku bildiren kaynaklar ise,
hukuk kurallarının hangi şekillerde göründüklerini gösteren kaynaktır ki, bunlara
"hukukun şekli kaynakları" denir. Hukukun şekli kaynaklarını "yazılı kaynaklar" ve "yazısız
kaynaklar" biçiminde bir ayırıma tabi tutarız. Bunlara "yardımcı kaynaklar"ı da
ekleyebiliriz. Hukukun yazılı kaynaklarının neler olduğunu ve bunların hangi makam
tarafından çıkarılarak ne şekilde yürürlüğe girdiğini saptayabilmek
Yazılı kaynaklar deyimi ile, hukuk kurallarının yazılı bir biçimde yer almış oldukları
metinler ifade edilmek istenir. Bunlar yazılı hukuk kurallarını içeren kaynaklardır.Yazılı
hukuk kuralları yetkili mercilerce konulmuşlardır.Yazılı kaynaklar; kanunlar, kanun
hükmünde kararnameler, tüzükler ve yönetmeliklerden oluşur. Hukukun yazılı olmayan
kaynaklarının ne şekilde oluştuğunu ve hukuk kaynağı şekline nasıl dönüştüğünü
kavrayabilmek
Yazısız kaynağı örf ve adet (gelenek) hukuku oluşturur. Bu kurallar, yetkili bir organ
tarafından bilerek ve istenerek konulmazlar. Bunlar toplumda kendiliğinden doğarlar. Örf
ve adet hukuku kuralları herhangi bir yerde yazılı olmayıp, toplumun ruhunda vicdanında
yer alırlar. Bir adetin bir geleneğin örf ve adet hukuku kuralı olabilmesi için üç unsurun
bir arada bulunması gerekir. Bunlar, "maddi unsur", "manevi unsur" ve "hukuki
unsur"dur. Hukukun yardımcı kaynaklarının neden ibaret bulunduğunu ve bunların bir
olaya uygulanmaktaki etkilerinin ne olduğunu ortaya koyabilmek
Yardımcı kaynaklar ise bilimsel görüşler (doktrin) ile yargısal kararlardan oluşur. Hakim
önüne gelmiş olan bir anlaşmazlığı çözümlerken bu kaynaklara mutlaka başvurmak
zorunda olmayıp, dilerse bunlardan faydalanabilir.
Hakkın Tanımı ve Türleri(ünite 6)
Hakkın ne anlama geldiğini saptayabilmek ve tanımını yapabilmek
Hak, hukuk düzeni tarafından kişilere tanınmış olan yetkilerdir. Her hak mutlaka bir
hukuk kuralına dayandığı gibi, her hakkın mutlaka bir sahibi de vardır; sahipsiz hak
olmaz. Hakkın türlerini ve bunlar arasındaki farklılıkları kavrayabilmek, hangi haklara
sahip olduğumuzu ve bunları kimlere karşı ne şekilde ileri sürebileceğimizi
saptayabilmek ve bunlara örnekler türetebilmek.
Haklar, doğdukları hukuk kuralına göre "kamu hakları" ve "özel haklar" şeklinde bir
ayırıma uğrarlar. Kamu hakları, kamu hukukundan doğan haklardır. Kamu haklarını kendi
aralarında "kişisel haklar", "sosyal ve ekonomik haklar" ve "siyasi haklar" olmak üzere
üçe ayırırız. Özel haklar ise, özel hukuktan doğan haklar olup, mahiyetlerine, konularına,
kullanılmalarına ve nihayet amaçlarına göre çeşitli türlere ayrılırlar. Bunlar içinde en
önemli ayırım "mutlak haklar" "nisbi haklar" ayırımıdır. Mutlak haklar, herkese karşı ileri
sürülebildikleri halde, nisbi haklar ancak belli bir kişiye veya kişilere karşı ileri
sürülebilirler.
Hakkın Kazanılması, Kaybedilmesi, Kullanılması ve Korunmasıünite 7)
Hakları doğuran olguların neler olduğunu, kişilerin hakları ne şekilde kazandıklarını ve
hakların kazanılmasında iyiniyetin işlevini kavrayabilmek
Hakkın kazanılması, bir hakkın bir kişiye bağlanmasını, bir hak ile bir kişi arasında bir
bağlantı kurulmasını ifade eder. Bir hakkın bir kişiye bağlanmasıyla hukuki olay ya hukuki
fiil ya da hukuki işlem yollarıyla gerçekleşir. Haklar biri aslen, diğeri devren olmak üzere
başlıca iki türlü kazanılır. Bir hakkın aslen kazanılması demek, bir kimsenin o zamana
kadar hiç kimseye ait olmayan bir hakkı kendi fiiliyle elde etmesi demektir. Bir hakkın
devren kazanılması ise, bir kimsenin o hakkı o zamana kadar sahibi bulunan kişiden elde
etmesi demektir. Hakkın kazanılmasında iyiniyetin de rolü vardır. İyiniyet, bir hak
kazanılırken hakkın kazanılmasına engel olan bir hususun varlığı veya kazanma için
gerekli bir unsurun yokluğu hakkında kişide mevcut, mazur görülebilen bir bilgisizlik veya
yanlış bir bilgidir. Hakların kaybedilmesi ve hakların kaybedilmesine neden olan olguların
nelerden ibaret bulunduğunu saptayabilmek ve bunları örneklendirebilmek
Hakkın kaybedilmesi, bir hakkın sahibinden ayrılması, onun elinden çıkması demektir.
Hakkın kazanılmasında olduğu gibi, kaybedilmesinde de hukuki olaylar, hukuki fiiller ve
hukuki işlemler rol oynar. Kişilerin sahip olduğu hakları hangi sınırlar içinde ve ne şekilde
kullanabileceklerini belirleyebilmek.
Bir hakka sahip bulunan kimse, bu hakkını nasıl kullanacaktır? Anayasamız ve Medeni
Kanunumuz bu konuda özel hükümler koymuşlardır. Ancak, bir hakkın nasıl kullanılması
gerektiği yolunda Medeni Kanunumuz genel bir kural getirmiştir ki, bu kurala "dürüstlük
kuralı" diyoruz. Dürüstlük kuralı, bir hak sahibinin hakkını kullanırken veya bir borçlunun
borcunu yerine getirirken iyi ve doğru hareket etmesi, yani dürüst, namuslu, aklı başında,
davranışının sonucunu bilen, orta zekalı her insanın benzer olaylarda izleyecek olduğu
yolda hareket etmesi demektir. Bir hak, sahibi tarafından iyiye kullanıldığı sürece hukuk
düzeni tarafından korunur. Hak sahibi hakkını kötüye kullanırsa, hukuk düzeni onu
korumaz. Hakkın kötüye kullanılması demek, bir hakkın dürüstlük kurallarına apaçık
derecede aykırı surette ve özellikle amacı dışında kullanılmış olması ve bundan da
başkalarının zarar görmüş veya zarar görme tehlikesiyle karşılaşmış bulunmaları
demektir. Kişilerin sahip oldukları hakları korumanın yollarını saptayabilmek
Hakkın korunması modern hukuk sistemlerinde devlet eliyle olmaktadır. Hak sahibi
hakkının devlet eliyle korunması için dava açar. İstisnai olarak haklar bazen bizzat
sahipleri tarafından da korunur. Örneğin meşru müdafaa ve zaruret halinde durum
böyledir. Hakkın korunmasında ispat sorunu da önem kazanır. Acaba bir davada iddiaları
kim ispat edecektir? Buna "ispat yükü" denir. Medeni Kanunumuz aksi belirtilmedikçe
taraflardan her birinin kendi iddiasını ispatla yükümlü olduğunu belirtmiştir. Ancak,
iddiasını kanuni bir karineye dayandıran kimse ispat yükünden kurtulur.
Kişi, Kişi Türleri ve Gerçek Kişilerin Ehliyeti(ünite
Kişi ve kişilik kavramlarının tanımını yapabilmek
Hukukta kişi terimi, haklara ve borçlara sahip olabilen, yani hakları ve borçları
bulunabilen varlıkları ifade eder. Başka bir söyleyişle, hak sahibi, borç sahibi olabilen
varlıklar hukuk açısından birer kişidir. Hukuk düzenince hangi varlıkların kişi olarak kabul
edildiklerini kavrayabilmek
Hukuk düzeni biri gerçek kişi, diğeri tüzel kişi olmak üzere iki türlü kişi kabul etmektedir.
Gerçek kişiler sadece insanlardan ibarettir. Tüzel kişiler ise, belli bir amacı
gerçekleştirmek üzere kurulmuş ve hukuk düzeninin aradığı koşullara sahip bulunan kişi
toplulukları ile mal topluluklarıdır. Gerçek kişiliğin başlangıç anını saptayabilmek
Gerçek kişilik, çocuğun sağ olarak tamamen doğduğu anda başlar; çocuk ölü doğarsa
kişilik kazanamaz. Ancak, kendisine gebe kalınan ve doğumu beklenilmekte olan çocuk
(cenin) da, sağ doğmak koşuluyla kendisine gebe kalındığı andan itibaren hak ve borç
sahibi olabilir. Gerçek kişiliğe son veren durumları belirleyebilmek
Gerçek kişilik biri ölüm, diğeri gaiplik olmak üzere iki halde sona erer. Gaipliğe, bir
kimsenin ölüm tehlikesi içinde kaybolması veya kendisinden uzun zamandan beri haber
alınamaması halinde, ilgilinin talebi üzerine mahkemece karar verilir. Hak ehliyetinin ne
olduğunu ve bu ehliyete sahip olmanın koşullarını ortaya koyabilmek
Hak ehliyeti, bir kimsenin hak ve borç sahibi olabilme, yani hakların ve borçların süjesi
olabilme iktidarıdır. Hak ve borç sahibi olabilme iktidarına sahip bulunan varlıklar hukukta
kişi sayıldıklarına göre hak ehliyeti ile kişi kavramları aynı anlama gelmektedir. Hak
ehliyetinden hiçbir ayırım gözetilmeksizin herkes yararlanır. Haklara ve borçlara sahip
olma ehliyeti bakımından kişiler arasında genellik ve eşitlik ilkesi geçerlidir. Fiil ehliyetinin
ne olduğunu ve bu ehliyete sahip olmanın koşullarını ortaya koyabilmek
Fiil ehliyeti ise, bir kimsenin, kendi fiilleriyle hak edinebilmesi ve borç altına
girebilmesidir. Fiil ehliyetinin ikisi olumlu, biri olumsuz olmak üzere başlıca üç koşulu
vardır ki, bunlar da ayırt etme gücüne sahip olmak, ergin olmak ve kısıtlı olmamaktır. Fiil
ehliyetinin içeriğine, hukuki işlem ehliyeti, haksız fiillerden sorumlu olma ehliyeti ve dava
ehliyeti girmektedir. Fiil ehliyeti açısından, gerçek kişilerin hukuki durumlarını ve fiil
ehliyetinin koşullarının tamamına veya bir kısmına sahip olan kişilerin hukuki durumunu
ortaya koyabilmek Fiil ehliyetine göre gerçek kişilerin hukuki durumu aynı değildir.
Gerçekten, ayırt etme gücüne sahip ve ergin olan ve aynı zamanda kısıtlı da bulunmayan
bir kişinin hukuki durumu ile ayırt etme gücüne sahip olmayan bir kişinin hukuki durumu
birbirinden çok farklıdır. Öte yandan, ayırt etme gücüne sahip olmayan kişilerin hukuki
durumu ile ayırt etme gücüne sahip olan fakat ergin olmayan veya kısıtlı bulunan kişilerin
durumu da aynı değildir. Bu itibarladır ki, fiil ehliyetinin koşullarına sahip olup olmamaları
veya bunlardan bazılarına sahip olup, bazılarına sahip olmamaları bakımından gerçek
kişileri dört kategoriye (gruba) ayırmak mümkündür: tam ehliyetliler, sınırlı ehliyetliler,
sınırlı ehliyetsizler ve tam ehliyetsizler.
Kişiliğin Korunması ve Tüzel Kişilik(ünite 9)
Kişilik hakkı kavramının ne anlama geldiğini ortaya koyabilmek
Kişilik hakları, bir kişinin maddi, manevi ve iktisadi bütünlüğü ve varlıkları üzerindeki
mutlak haklardı r.O halde bir kimse, kişiliğine dahil olan unsurlara örneğin sağlığına,
vücut tamlığına, şeref ve haysiyetine, sırlarına, ismine, resmine ve özgürlüklerine karşı
hukuka aykırı saldırılarda bulunmaktan kaçınılmasını herkesten ister.Kişilik hakları kişiye
bağlı hak olduklarından, başkalarına devredilemedikleri gibi, mirasçılara da geçmezler.
Kişilik haklarının konusunu tespit edebilmek
Kişilik hakları, bir kişinin "maddi", "manevi" ve "iktisadi" bütünlüğü üzerindeki mutlak
haklarıdır. Kişilik haklarının konusunu üç noktada toplayabiliriz; "maddi bütünlük
üzerindeki haklar", "manevi bütünlük üzerindeki haklar" ve "iktisadi bütünlük üzerindeki
haklar". Hukuk düzenince kişiliğin içe karşı nasıl korunduğunu saptayabilmek
Hukuk düzeni kişiliğin korunması için gerekli önlemleri almıştır.Kişilik içe ve dışa karşı
olmak üzere iki türlü korunmaktadır. Kişiliğin içe karşı korunması demek, bir kişinin kişilik
haklarının bizzat kendisine karşı korunması demektir.Bu da, kimsenin kısmen bile olsa
hak ve fiil ehliyetlerinden vazgeçmesinin ve özgürlüklerini hukuka veya ahlâka aykırı
biçimde kısıtlamasının önlenmesi şeklinde olmaktadır. Hukuk düzenince kişiliğin dışa karşı
nasıl korunduğunu ve bunun için hangi hukuki yollara başvurulabildiğini saptayabilmek
Kişiliğin dışa karşı korunması ise, kişilik haklarına başkaları tarafından yapılacak hukuka
aykırı saldırılara karşı bir kimsenin çeşitli dâvalarla korunmasıdır.Bu dâvalar; tespit,
saldırıya son verilmesi, önlemeve tazminat dâvalarıdır.Tazminat dâvaları da maddi ve
manevi tazminat dâvaları olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Tüzel kişilik kavramından ne
anlamamız gerektiğini kavrayabilmek Hukuk düzeni, gerçek kişilerin yanında bir kişi türü
olarak tüzel kişilere da yer vermiştir. Bazı hizmetlerin gerçek kişiler tarafından
yürütülmesine imkan bulunamamış olması, tüzel kişilerin kabul edilmesi zorunluluğunu
doğurmuştur. Tüzel kişilik, belli bir amacı gerçekleştirmek üzere bağımsız bir varlık
halinde örgütlenmiş olup haklara ve borçlara sahip olma iktidarı hukuk düzenince
tanınmış bulunan kişi ve mal topluluklarıdır. Tüzel kişilik türlerini belirleyebilmek
Tüzel kişiler bünyeleri itibariyle "kişi topluluğu" ve "mal topluluğu" biçiminde olabilir. Tabi
oldukları hukuka göre tüzel kişileri biri "özel hukuk tüzel kişileri", diğeri "kamu hukuku
tüzel kişileri" olmak üzere ikiye ayırırız. Tüzel kişiliğin başlangıcını belirleyebilmek
Tüzel kişilerin insanlar gibi fizyolojik varlığı olmadığından onların kişiliğinin başlangıç anını
doğum gibi biyolojik bir olaya bağlamaya olanak yoktur. O halde, bu anın hukuk
düzenince belirlenmesi bir zorunluluktur. Tüzel kişilerin hangi anda kişilik kazandıklarını
tespit eden sistemler, "serbest kuruluş sistemi", "izin sistemi" ve "tescil sistemi" olmak
üzere üçe ayrılır. Türk hukukunda bu sistemlerden birinin benimsemesi yoluna
gidilmeyerek her üç sisteme de yer verilmiştir. Tüzel kişilerin sahip olduğu ehliyetleri
kavrayabilmek
Tüzel kişilerin da hak ve fiil ehliyetleri vardır. Tüzel kişilerin de hak ehliyeti olmasına
karşın; cins, yaş, hısımlık gibi yaradılış icabı sadece insanlara özgü medeni haklar pek
tabii tüzel kişiler hakkında söz konusu olmaz. Aynı şekilde, fiil ehliyetinin koşulları, ayırt
etme gücüne sahip olmak, ergin olmak ve kısıtlı olmamak, tüzel kişiler için geçerli
değildir. Tüzel kişilerin hangi hallerde sona ereceğini ortaya koyabilmek
Tüzel kişilerin sona ermesi, biri "infisah (dağılma)", diğeri "fesih (dağıtılma)" olmak üzere
başlıca iki yoldan gerçekleşir.
Borç İlişkisi, Sorumluluk, Borcun Kaynakları(ünite 10)
Borç sözcüğünün hangi anlamda kullanıldığını kavrayabilmek
Borç deyiminin çeşitli anlamları vardır. Dar anlamda borç bir taraftan sadece para
borcunu, diğer taraftan iki kişiden birinin diğerine karşı yerine getirmekle yükümlü olduğu
bir davranışı ifade eder. Geniş anlamda borç deyimi ise, alacaklı ve borçlu diye
isimlendirilen iki taraf arasında mevcut bulunan hukuki bir bağı ifade eder ki, buna "borç
ilişkisi" denir. Borç ilişkisinin tanımını verebilmek ve unsurlarını ortaya koyabilmek
Borç ilişkisi, iki taraf arasında mevcut olan ve bunlardan birini (borçlu) diğerine (alacaklı)
karşı belli bir davranış biçiminde (edim) bulunmakla yükümlü kılan hukuki bir bağdır.
Borç ilişkisinin üç unsuru vardır: Alacaklı, borçlu ve edim. Alacaklı ve borçlu, borç
ilişkisinin taraflarıdır. Edim, aralarındaki borç ilişkisi dolayısıyla alacaklının borçludan
isteyebileceği, borçlunun da yerine getirmekle yükümlü bulunduğu bir davranış biçimidir.
Edimin konusu; vermek,yapmak veya yapmamak olabilir. Edimin konusunun hukuka,
ahlaka ve adaba aykırı olmaması ve imkansız bulunmaması gerekir. Borç ilişkisinde,
borçlunun alacaklıya karşı yükümlülüğünü ve bu yükümlülüğün türlerini saptayabilmek
Edimler, müspet edim-menfi edim; kişisel edim maddi edim; ani edim-sürekli edim ve
nihayet bölünebilen edim bölünmez edim gibi ayırımlara uğrarlar. Sorumluluk, borçlunun
edimini yerine getirmemesi halinde alacaklının borçlunun malvarlığına el koyabilme
imkanı demektir. Sorumluluğun, kişi ile sorumluluk ve mal ile sorumluluk türleri vardır.
Mal ile sorumluluk da sınırsız sorumluluk ve sınırlı sorumluluk biçiminde ikiye ayrılır.
Sınırlı sorumluluk, belli mallarla veya belli miktarlarla sınırlandırılmış olabilir. Borç
ilişkisinin doğmasına neden olan olguları belirleyebilmek, tanımını verebilmek, şartlarını
tespit edebilmek ve örnekler türetebilmek • Borcun kaynakları deyimi, taraflar arasında
bir borç ilişkisini doğuran olguları ifade eder. Bir borç ilişkisinin doğmasına sebep olan
olgular başlıca üç tanedir: "hukuki işlemler", "haksız fiiller" ve "sebepsiz zenginleşme".
Sözleşmenin tanımını verebilmek ve sözleşmenin meydana gelebilmesi için hangi
unsurları kapsaması gerektiğini kavrayabilmek
Sözleşme, iki tarafın bir hukuki sonucu elde etmek üzere iradelerini karşılıklı ve birbirine
uygun surette açıklamaları demektir. Bir sözleşmenin meydana gelebilmesi için iki irade
açıklamasına ihtiyaç vardır. Bunlardan zaman bakımından önce yapılanına icap, sonra
yapılan ve icaba olumlu bir cevap niteliğinde olanına ise, kabul denir. İcapta bulunan
taraf (icapçı) kural olarak bu icabı ile bağlıdır. Fakat icapçı, kanunda belirlenen hallerde
icabından dönebilir. Aynı şekilde, kabulcü de kabulü ile bağlı olmakla beraber, kanunda
belirlenen hallerde bundan cayabilir. Kabul beyanı açık olabileceği gibi, örtülü de olabilir.
Haksız fiilin tanımını verebilmek, taraflarını tespit edebilmek ve hükümlerinin neler
olduğunu ortaya koyabilmek
; Haksız fiiller, hukuk düzeninin uygun bulmadığı zarar verici fiillerdir. Haksız fiil işlenince,
fiili işleyen (fail) ile zarara uğrayan (mağdur) arasında bir borç ilişkisi doğar ve fail
mağdurun uğramış olduğu zararı tazmin etme borcu altına girer. Sebepsiz
zenginleşmenin tanımını verebilmek, şartlarını tespit edebilmek ve örnekler türetebilmek
• Sebepsiz zenginleşme ise, bir kimsenin malvarlığının haklı bir sebep olmaksızın diğer bir
kimsenin malvarlığı aleyhine çoğalması demektir. Sebepsiz zenginleşme sonucunda,
zenginleşen ile fakirleşen arasında bir borç ilişkisi doğar ve zenginleşen taraf zenginleştiği
miktarı fakirleşen tarafa geri verme borcu altına girmiş olur.
Sözleşmelerde Şekil ve Uygunsuzluk(ünite 11)
Şekil, iradenin belli bir biçimde veya belli araçlar ile açıklanması demektir. şekil,
kaynaklarına göre kanuni şekil ve iradi şekil, amaçlarına göre ise, geçerlilik şekli ve ispat
şekli olmak üzere çeşitli türlere ayrılmaktadır. Kanuni şekil, bizzat kanun tarafından
öngörülen şekildir. İradi şekil ise, kanunun şekle tabi tutmadığı bir sözleşmeyi tarafların
kendi istekleri ile şekle tabi tutmalarıdır. Geçerlilik şekli, bir sözleşmenin geçerli olarak
meydana gelebilmesi için uyulması gereken şekildir. İspat şekli ise, bir sözleşmenin
varlığını ispat etmek üzere öngörülmüş olan şekildir. Geçerlilik şekli olarak, sözlü, yazılı
ve resmi şekil türleri vardır. Yazılı şekil, tarafların el yazısı, daktilo veya diğer bir araç ile
bir senet düzenleyerek altını imzalamalarıdır. Resmi şekil ise, hukuki işlemin yetkili resmi
bir makam önünde yapılmasını ifade eder ki, bizim hukukumuzda resmi makam, noterler
ile tapu memurlarıdır. Bir hukuki işlem şekle uyulmadan yapılırsa geçerli olmaz. İrade ile
irade açıklaması arasında uygunsuzluk ya bilerek ve istenerek yaratılır-ki buna muvazaa
denir- veya istenmeyerek gelebilir ki buna da irade bozukluğu adı verilir-. Muvazaanın
mutlak muvazaa ve nisbi muvazaa olmak üzere iki türü vardır. İrade bozukluğunu
doğuran durumlar ise; hata, hile ve ikrah (korkutma) olmak üzere üç tanedir. İradesi
hata, hile veya tehdit yoluyla bozulan taraf, yaptığı sözleşme ile bağlı olmadığını bir yıl
içinde karşı tarafa bildirebilir; bildirmez ise sözleşme geçerli hale gelir.
Temsil(ünite 12)
Temsil, bir hukuki işlemin bir kimsenin adına ve hesabına bir başkası tarafından
yapılmasıdır. Temsil ilişkisinde daima üç kişi vardır; Temsilci, temsil olunan ve üçüncü
kişi. Temsil türlerini sıralayabilmek, bunları birbirleriyle karşılaştırabilmek, farklılıklarını
ayırt edebilmek ve bunlara örnekler türetebilmek
Temsilin dolaylı temsil-dorudan doğruya temsil ve yetkili temsil-yetkisiz temsil türleri
vardır. Dolaylı temsilde, kendisine yetki verilmiş olan temsilci hukuki işlemi yaparken
bunu başkasının adına ve hesabına yapmakta olduğunu karşısındaki üçüncü kişiye
söylemez. Bu tür temsilde temsilci hukuki işlemi başkası hesabına kendi adına yaptığı
içindir ki, bu işlemden doğan hak ve borçlar da kendisine ait olur.
Doğrudan doğruya temsilde ise, kendisine yetki verilmiş olan temsilcinin yapmış olduğu
hukuki işlemin hüküm ve sonuçları işlemin yapıldığı andan itibaren doğrudan doğruya
temsil olunana ait olur. Doğrudan doğruya temsilin söz konusu olabilmesi için, temsilcinin
temsil yetkisine sahip olması ve temsil olunan adına ve hesabına hareket etmesi gerekir.
Temsil yetkisi, ya doğrudan doğruya kanundan veya temsil olunanın iradesinden
doğabilir. Temsil yetkisi temsil olunan tarafından şekle tâbi olmadan tek taraşı bir irade
açıklaması ile verilebilir. Temsil yetkisi özel ve genel yetki niteliğinde olabilir.
Yetkisiz temsil, bir kimsenin gerekli olan yetkiye sahip olmaksızın bir başkasının adına ve
hesabına hukuki işlemler yapması demektir. Bu işlemlerden doğan hak ve borçlar temsil
olunanı bağlamaz, yani temsil olunana ait olmaz, temsil olunana ait olabilmesi için onun
tarafından onaylanması gerekir.
Borcun İfası, İfa Edilmemesi ve Sona Ermesi(ünite 13)
İfa kavramını tanımlamak; borcun türlerine göre ifa edilmesi gereken yeri belirlemek
İfa, borç ilişkisinin konusu olan edimin borçlu tarafından alacaklıya karşı yerine getirilmesi
ve böylece borcun sona erdirilmesidir. Böylece borçlu borcundan kurtulmakta, alacaklı
alacağını almakta ve sonuçta taraflar arasındaki borç ilişkisi de ortadan kalkmaktadır. İfa,
her borç ilişkisinin amacıdır. İfanın sonuç doğurabilmesi için, borçlunun üstlenmiş
olduğu edimi belirlenen yer ve zamanda yerine getirmiş olması gerekir. İfa yeri, borcun
ifa edilmesi gereken yerdir. İfa yerini taraflar kendi aralarında serbestçe belirleyebilirler.
Taraflar ifa yerini kendi aralarında belirlememişlerse, para borcu ödeme zamanında
alacaklının yerleşim yerinde (ikametgahında), belli bir şeyin teslimi borcu sözleşme
yapılırken o şeyin bulunduğu yerde, diğer borçlar ise borçlunun yerleşim yerinde
(ikametgahında) yerine getirilirler.
İfa zamanı, borcun ifa edilmesi gereken andır. Borçlunun edimini yerine getirmekle
yükümlü olduğu, alacaklının ise edimin yerine getirilmesini istemeye hakkı olduğu bu ana
muacceliyet denir. Kural olarak her borç, doğduğu anda muaccel olur. Borcun ifa
edilmemesi kavramını tanımlamak; borcun ifa edilmemesinin sonuçlarını kavramak
Borcun ifa edilmemesi (ademi ifa), borçlunun üstlenmiş olduğu edimi hiç veya gereği gibi
yerine getirmemesi demektir. Borcun ifa edilmemesinin çeşitli sonuçları vardır. Alacaklı,
ifa etmeme halinin niteliğine göre çeşitli yollara başvurma olanağına
sahiptir. Borçlunun temerrüdünü kavramak; şartlarını ve sonuçlarını belirlemek Borçlunun
temerrüdü (direnimi), borcun ifa edilmemesi hallerinden biridir. Borcun ifa edilmemesi iki
biçimde ortaya çıkabilir. Borçlu edimi kendi kusuruyla imkansız hale getirdiği için ifada
bulunamaz ki buna kusurlu imkansızlık denir. İkinci olarak, borçlu ifası halen mümkün
olmasına karşın muaccel olan borcunu alacaklının ihtarına karşın zamanında yerine
getirmemektedir ki, buna da "borçlunun temerrüdü (direnmesi)" denir. Borcun genel
olarak sona ermesini saptayabilmek
Borcun sona ermesi deyimi bir taraftan borç ilişkisinin ortadan kalkmasını, diğer taraftan
iki taraf arasında kurulmuş borç ilişkisinden doğmuş olan tek bir borcun sona ermesini
ifade etmektedir. Kural olarak asıl borcun sona ermesi halinde, buna
bağlı olan faiz ve cezai şart gibi yan borçlar da sona erer. Borcu sona erdiren sebeplerin
başında ifa gelir. Bunun yanında yenileme, birleşme, kusursuz imkansızlık, takas,
zamanaşımı ve ibra da borcu sona erdiren sebeplerdir.
Takas kavramını tanımlamak; türlerini, şartlarını ve hükümlerini kavramak
Takas, bir borcun bir karşı alacağın feda edilmesi suretiyle sona erdirilmesidir. Takasın
söz konusu olabilmesi için, borçların karşılıklı, benzer ve muaccel olması ve taraşardan
birinin takas açıklamasında bulunması gerekir. Borçların takas yoluyla ortadan
kaldırılabilmesi için, karşı tarafın bunu kabul etmesi gerekmemekle beraber, bazı
borçların takas edilebilmesi için karşı tarafın da rızası gerekir. Takasın hükümleri kesindir,
taraşarın anlaşmasıyla ortadan kaldırılamaz. Zamanaşımı kavramını tanımlamak,
şartlarını tespit edebilmek ve hükümlerini belirlemek
Borcu sona erdiren sebeplerden biri de zamanaşımıdır. Zamanaşımı, kanun tarafından
belirlenmiş şartlar altında ve belli süre içinde alacaklının hareketsiz
kalması sonucu alacağın ifasını isteme yetkisinin sona ermesidir. Bir borcun
zamanaşımına uğraması için, borcun muaccel olması, kanunun belirlediği sürenin geçmiş
olması, zamanaşımının durmamış ve kesilmemiş bulunması gerekir. Kanunlarda çeşitli
zamanaşımı süreleri öngörülmüştür. Genel zamanaşımı süresi on yıldır. Zamanaşımına
uğramış olan borç ortadan kalkmaz ancak, dava yoluyla isteme yetkisi sona erer; bu
borca eksik borç denir.
Sözleşme Türleri (ÜNİTE 14-15)
II Vekalet Sözleşmesi, Kefalet Sözleşmesi, Finansal Kiralama Sözleşmesi, Franchise
Sözleşmesi, Factoring Sözleşmesi
Vekalet Sözleşmesinin tanımını verebilmek, Vekalet sözleşmesinin taraflarını ve bunların
yükümlülüklerini kavrayabilmek, Sözleşmenin sona erme nedenlerini saptayabilmek
Vekalet sözleşmesiyle vekil, vekalet verene karşı bir işin idaresini veya bir hizmetin
görülmesini üstlenir. Vekalet sözleşmesi ücretli olabileceği gibi ücretsiz de olabilir. Vekil
kural olarak üstlendiği işi bizzat yapmak zorundadır, başkasına yaptıramaz. Ancak
kanunda belirlenen ayrık durumlarda, o işi başkasına yaptırabilir. Vekalet sözleşmesi,
diğer sözleşmeler gibi normal sona erme sebepleriyle ortadan kalkabilir. Ayrıca vekalet
sözleşmesine özgü sona erme sebebi olan azil veya istifa sebebiyle de vekalet sözleşmesi
sona erebilir. İstifa, vekilin tek taraşı irade açıklaması ile sözleşmeyi sona erdirmesidir.
Azil ise, vekalet verenin tek taraşı irade açıklaması ile vekilin görevine son vermesidir.
Kefalet Sözleşmesinin tanımını verebilmek, Kefalet sözleşmesinin taraflarını ve bunların
yükümlülüklerini kavrayabilmek, Sözleşmenin sona erme nedenlerini saptayabilmek
Kefalet, teminat (güvence) amacını güden sözleş melerdendir.
Kefalet sözleşmesiyle kefil borçlunun borcunu ifa etmemesi halinde bundan şahsen
sorumlu olmayı alacaklıya taahhüt eder. Kefalet borcu ancak geçerli bir asli borcun
mevcudiyeti halinde hüküm ifade ettiğinden "fer’i" borçtur. Kefalet borcu aynı zamanda
"tali" bir borçtur; zira önce asıl borçlunun takip edilmesi ve borç asıl borçlu tarafından
ödenmezse ondan sonra kefile başvurulması gerekir. Kefalet sözleşmesinin geçerli olarak
doğabilmesi için, geçerli bir asli borcun mevcut olması, kefilin ehliyeti, sözleşmenin yazılı
olarak yapılması ve kefilin sorumlu olacağı tutarın belirtilmiş bulunması gerekir. Kefil asıl
borçlu ile birlikte, borçlunun kusur veya temerrüdünün kanuni sonuçlarından, dava ve
takip masraflarından ve faizlerden sorumludur. Finansal kiralama sözleşmesinin tanımını
verebilmek, finansal kiralama sözleşmesinin taraflarını ve bunların yükümlülüklerini
kavrayabilmek, sözleşmenin sona erme nedenlerini saptayabilmek
Finansal kiralama sözleşmesinin esası, malın mülkiyet hakkı ile ekonomik olarak işe
yararlılığının birbirinden ayrılması, malın hukuki sahibi ile ekonomik sahibinin farklı kişiler
olmasıdır. Finansal kiralama sözleşmesi kiralayanın, kiracının istemi ve seçimi üzerine
üçüncü kişiden satın aldığı veya başka şekilde sağladığı malın zilyetliğini, her türlü
faydayı sağlamak üzere ve belli bir süre feshetmemek şartı ile bedeli karşılığında, kiracıya
bırakmayı öngördüğü bir sözleşmedir. Finansal kiralama sözleşmesinin esaslı unsurları;
finansal kiralama konusu mal, finansal kiralama bedeli, feshedilmezlik süresi ve taraflar
arasındaki anlaşmadır. Kiracının temel borcu, kiralama bedelini ödemek, kiralayanın
temel borcu ise, sözleşme konusu malı satın alarak veya başka şekilde sağlayarak zilyetli
ğini kiracıya bırakmaktır. Finansal kiralama sözleşmesi, süreli ise kendiliğinden sona
erebileceği gibi, taraflardan birinin feshi ve sözleşmeden dönmesi gibi nedenlerle sona
erer. Franchise sözleşmesinin tanımını verebilmek, franchise sözleşmesinin taraflarını ve
bunların yükümlülüklerini kavrayabilmek, Sözleşmenin sona erme nedenlerini
saptayabilmek Franchising, bir kimsenin, başkasının ilke ve buyruklarına uyarak ve bir
bedel karşılığında onun ürününü ya da hizmetini değerlendirerek pazarlama imtiyazı
sağlamasıdır. Franchise verenin borçları, malları franchise alana kullandırma ve franchise
alanı desteklemektir. Franchise alanın borçları ise; mal ya da hizmetin sürümünü yapmak
ve artırmak, kendisine sunulan maddi olmayan malları kullanmak, işletme pazarlama
ilkelerine uymak ve ücret ödemektir. Franchise sözleşmesi, sürenin sona ermesi, olağan
fesih, olağanüstü fesih, taraflardan birinin ölümü, işası ve ehliyetini kaybetmesi hallerinde
sona erer. Factoring sözleşmesinin tanımını verebilmek, factoring sözleşmesinin
taraflarını ve bunların yükümlülüklerini kavrayabilmek, sözleşmenin sona erme
nedenlerini saptayabilmek Factoring, müşterinin üçüncü kişilerden olan alacaklarının,
factoring şirketi tarafından bedeli peşin ödenerek satın alınmasıdır. Mal ve hizmet satışı
yapan bir ticari işletmenin vadeli alacaklarının factor denilen bir mali kuruluş tarafından,
alacaklıya başvuru hakkı olmaksızın satın alındığı finansal hizmettir. Verilen tanımdan da
anlaşılacağı gibi factoring işleminde üç ilgili taraf bulunmaktadır:Müşterinin alacaklarını,
karşılığını peşin olarak ödeyerek devir ve satın alan şirket (factor), alacaklarını factoring
şirketine devreden işletme (satıcı) ve müşterinin alacaklı olduğu işletme ya da kişi
(borçlu)
Yargı(ÜNİTE 16)
Genel Olarak yargı kavramının ne anlama geldiğini kavrayabilmek, yargı türlerini
saptayabilmek Yargı yetkisi, Anayasamızdaki "yasama" ve "yürütme" yetkilerinin yanında
yer alan üçüncü yetkidir. Yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız mahkemelerce
kullanılır. Maddi anlamda yargı demek, hukuk kurallarının bağımsız mahkemeler
tarafından belli bir olaya uygulanması faaliyeti demektir. Ülkemizdeki yargı türlerini,
"Anayasa yargısı", "İdari yargı", "Askeri yargı" ve "Adli yargı" (Adalet yargısı) biçiminde
bir ayırıma tabi tutarız. Anayasa yargısı kavramının tanımını verebilmek, Anayasa
Mahkemesi’nin kuruluşunu, görevlerini belirleyebilmek ve Anayasaya uygunluğun
denetim yollarını saptayabilmek Anayasa yargısı, Anayasa Mahkemesinin bu sıfatla
baktığı işler ile Yüce Divan sıfatıyla gördüğü işlerdeki faaliyetleri kapsayan yargı türü veya
koludur. Anayasa Mahkemesi, kanunların, kanun hükmünde kararnamelerin ve
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün esas ve şekil bakımından, Anayasa
değişikliklerinin sadece şekil bakımından Anayasaya uygunluğunu denetlediği gibi,
Cumhurbaşkanını, Bakanlar Kurulu üyeleri ile yüksek yargı organlarının başkan ve
üyelerini görevleriyle ilgili suçlardan dolayı Yüce Divan sıfatıyla yargılayan bir yüksek
yargı organıdır. İdari yargı kavramının tanımını verebilmek, idari yargı yerlerinin hangileri
olduğunu ve bunların görevlerini saptayabilmek İdari yargı ise, idari makamların idare
hukuku alanındaki faaliyetleri dolayısıyla ortaya çıkan uyuşmazlıkların çözümlenmesini
konu alan bir yargı türü veya koludur. İdari yargıyı, "Genel İdari Yargı" ve "Askeri İdari
Yargı" olmak üzere ikiye ayırırız Genel İdari Yargı alanında, idare mahkemeleri, vergi
mahkemeleri ve bölge idare mahkemelerinin yanında bir yüksek idare mahkemesi olan
Danıştay yer alır. Danıştay, idari mahkemelerce verilen ve kanunun başka bir idari yargı
merciine bırakmadığı karar ve hükümlerin son inceleme yeridir. Kanunla gösterilen belli
davalara da ilk ve son derece mahkemesi olarak bakar. Askeri yargı kavramını
tanımlayabilmek, askeri yargı türlerini belirleyebilmek ve bunların görevlerini
saptayabilmek Askeri yargı, askeri mahkemelerin askeri ceza hukuku alanındaki yargısal
faaliyetleri ile asker kişileri ilgilendiren ve askeri hizmete ilişkin bulunan idari işlem ve
eylemlerden doğan uyuşmazlıkların çözümlenmesindeki yargısal faaliyetler olarak
tanımlanabilir. Askeri yargı, askeri mahkemeler ve disiplin mahkemeleri tarafından
yürütülür. Askeri yargının, "Askeri ceza yargısı" ve "askeri idari yargı" olmak üzere iki
türü vardır. Askeri ceza yargısı, askeri mahkemelerin askeri ceza hukuku alanındaki
yargısal faaliyetleridir. İlk derece (hüküm) mahkemeleri olan askeri mahkemeler ve
disiplin mahkemelerinin yanında kontrol mahkemesi olarak Askeri Yargıtay, askeri
mahkemelerden verilen karar ve hükümlerin temyiz yoluyla son inceleme yeri olduğu
kadar, belli davalara ilk ve son derece mahkemesi olarak da bakan bir yargı organıdır.
Askeri idari yargıda yargısal faaliyetleri yürüten yargı yeri, Askeri Yüksek İdare
Mahkemesidir. Adli yargı kavramının tanımını verebilmek, adli yargı türlerini
belirleyebilmek ve bunların görevlerini saptayabilmek Adli yargı, diğer yargı türleri dışında
kalan yargısal faaliyetleri, yani adliye mahkemeleri tarafından yürütülmekte olan yargısal
faaliyetleri kapsayan yargı türüdür. Adli yargının "ceza yargısı" ve "medeni yargı" olmak
üzere iki türü vardır. Ceza yargısı, ceza mahkemelerinin ceza hukuku alanındaki yargısal
faaliyetlerini; medeni yargı ise, hukuk mahkemelerinin özel hukuk alanındaki yargısal
faaliyetlerini kapsar. Ceza yargısındaki ilk derece (hüküm) mahkemeleri, sulh ceza, asliye
ceza ve ağır ceza mahkemeleri; medeni yargıdaki ilk derece (hüküm) mahkemeleri ise,
sulh hukuk ve asliye hukuk (ve asliye ticaret) mahkemeleridir. Adli yargıda yüksek
mahkeme Yargıtaydır. Yargıtay, adliye mahkemeleri tarafından verilen ve kanunun başka
bir adli yargı merciine bırakmadığı karar ve hükümlerin son inceleme mercii olduğu
kadar, belli davalara ilk ve son derece mahkemesi olarak bakan bir yargı organıdır
 

Çevrimiçi üyeler

Şu anda çevrimiçi üye yok.

REKLAMLAR

Forum istatistikleri

Konular
17,414
Mesajlar
134,310
Kullanıcılar
90,716
Son üye
Abdullah Kara
Üst