Aöf Hukukun Temel Kavramları Dersi 8.Ünite Ders Notları

tremendous

Forum Yöneticisi
Katılım
11 Ara 2012
Mesajlar
1,781
Tepkime puanı
8
Puanları
0
Bölüm:
MEZUN
Şehir:
İstanbul
Aöf Hukukun Temel Kavramları Dersi 8.Ünite Ders Notları


KAMU HUKUKU VE DALLARI

Hukuk sistemi bir devletin sınırları içerisinde geçerli olan tüm hukuk kurallarının oluşturulmasını ve uygulanmasını ifade eder. Hukuk bir bütün olmakla birlikte, düzenlediği toplumsal ilişkilerin çeşitliliği nedeniyle hukukun uzmanlık alanlarına ayrılması ve çeşitli başlıklar altında incelenmesi söz konusudur.

Bu tür ayımlar, hukuk kurallarını incelemeyi, yorumlamayı ve nihayetinde bu kuralların öğretilmesini kolaylaştırır. Bu bağlamda, karşımıza çıkan en eski ayrımlardan biri “kamu hukuku-özel hukuk” ayrımıdır.

Kökenleri Roma hukukuna kadar götürülebilecek olan bu ayrım, bazı noktalarda eleştirilmekle birlikte, günümüzde hâlâ geçerliğini korumaktadır.

Kamu hukuku-özel hukuk ayrımının ortaya çıkması, devlet-vatandaş veya yöneten-yönetilen ayrımının ortaya çıkmasıyla yakından ilgilidir.

Peki, biz bir hukuki ilişkinin kamu hukuku ilişkisi mi, yoksa özel hukuk ilişkisi mi olduğuna nasıl karar verebiliriz? Bir başka ifadeyle hangi ölçütlerle bir hukuki ilişkinin kamu hukuku ilişkisi olduğunu anlarız? Günümüze kadar bu konuyla ilgilenen yazarlar farklı noktalardan hareket ederek kamu hukuku-özel hukuk ayrımını yapmayı denemişlerdir.Bu konuda ortaya konan teorilerden biri “menfaat” kavramıyla ilgilidir.

Menfaat ölçütüne göre kamu hukuku - özel hukuk ayırımı yapıldığında,
• Kamu hukuku devlete ait menfaatleri,
• Özel hukuk ise özel kişilere ait menfaatleri düzenleyen hukuk alanları olarak değerlendirilir.

Bir başka teori, hukuki ilişkinin taraflarına göre bir ayrım önerir;
• Eğer hukuki ilişkinin taraflarından biri devletse bu ilişki kamu hukuku ilişkisi,
• Hukuki ilişkinin tarafları bireylerse bu ilişki özel hukuk ilişkisidir.

Buna göre,

• Yönetenler ve yönetilenler arasındaki ilişkileri düzenleyen hukuk kuralları kamu hukuku kuralları,
• Bireyler arasındaki ilişkileri düzenleyen hukuk kuralları özel hukuk kurallarıdır.

Bir başka teoriye göre,

• Kamu hukuku kuralları emredicidir, yani bu kurallar hukuki ilişkinin taraflarınca değiştirilemez veya aksi kararlaştırılamaz.

Özel hukuk ise esas olarak irade serbestisine dayanır, yani bu alanda taraflar hukuki ilişkinin içeriğini ve şartlarını serbestçe kararlaştırırlar.

Benzer bir teoriye göre ise

• Kamu hukuku ilişkisinde kamu, yani devlet tarafı üstün konumdadır ve güç kullanarak zorlama dahil egemenlik yetkilerine sahiptir,
• Özel hukuk ilişkisinde ise taraflar eşit konumdadır ve birinin diğer üzerinde herhangi bir üstünlüğü söz konusu değildir.

Klasik olarak bazı hukuk alanlarının hangi kategori içinde değerlendirileceği tartışmalıdır.

Örneğin iş hukuku, işçi ve işveren arasındaki ilişkileri ilgilendirdiği ölçüde özel hukuk alanına girmekte, ancak devletin işverenin karşısında işçiyi korumak için bu alandaki hukuki ilişkileri düzenlemesi veya söz konusu bu ilişkilere müdahale ediyor olması dolayısıyla kamu hukukuna yaklaşmaktadır.

Medeni usul hukuku ve icra iflas hukuku da aslında devletin müdahalesi olan ve zorlayıcı gücünü kullandığı hukuk alanları olduğu için kamu hukukuna dâhil edilebilir.

Ancak, bu alanlar esas olarak özel hukuk uyuşmazlıklarının çözümüne ilişkin olduğundan özel hukuk içerisinde değerlendirilir ve bu bölümler hukuk fakültelerinde özel hukuk bölümleri içerisinde yer alır.

Günümüzde hukuki ilişkilerin daha karmaşık hale gelmesi ve
• Çevre hukuku,
• İnternet hukuku,
• Fikir ve sanat eserleri hukuku gibi yeni hukuk alanlarının ortaya çıkmasıyla birlikte kamu hukuku-özel hukuk ayrımı büyük ölçüde anlamını yitirmiş bulunmaktadır.

Kamu hukukunun dalları;
• Uluslararası hukuk, • Anayasa hukuku, • İdare hukuku,• Vergi hukuku ve • Ceza hukukudur.

1. ULUSLARARASI HUKUK

Uluslararası hukuk (Uluslararası kamu hukuku veya Devletler hukuku olarak da anılır), uluslararası toplum üyeleri arasındaki ilişkileri düzenler. Buna göre, uluslararası hukuk süjeleri veya uluslararası toplumun üyeleri esas olarak devletler ve uluslararası örgütlerdir. Bununla birlikte, günümüzde, devlet niteliği kazanmamış örgütlenmiş topluluklar ve hatta uluslararası toplumu ilgilendirdiği ölçüde ve devletler hukukunun çerçevesini çizdiği koruma alanları içerisinde bireylerin de uluslararasıkamu hukukunun süjesi olabileceği kabul edilmektedir.

Uluslararası hukuk, devletlerin birbirleriyle ve diğer devletler hukuku süjeleriyle olan ilişkilerini düzenleyen hukuk alanı olarak tanımlanabilir.

Uluslararası hukukun “hukuk” olma niteliği;

• Milletlerarası üstün bir otoritenin mevcut olmaması,
• Milletlerarası düzeyde,
• Millî düzeydekine benzer bir yasama veya yargı organının bulunmaması ve
• Uygulamada bu hukuk alanında sistemli bir yaptırım düzeninin eksikliği gibi gerekçelerle geçmişte sorgulanmış olmakla birlikte, günümüzde bu hukuk alanı kendine özgü kavram, ilke ve yöntemleriyle kamu hukuku içerinde alt-alan olarak kabul edilmektedir.

Uluslararası hukukun inceleme alanlarının başında uluslararası hukukun kaynakları gelmektedir. Buna göre, uluslararası hukukunun kaynakları arasında uluslararası andlaşmalar başta gelir.

Uluslararası hukuk kişileri arasında yapılan ve uluslararası hukuk çerçevesinde sonuçlar doğurmaya yönelik olarak yapılan bu andlaşmalar tarafların irade uyuşması neticesinde ortaya çıkar.

Uluslararası antlaşmalar ikili veya çok taraflı olabilir. Uluslararası antlaşmaların iç hukuktaki etkisi çeşitli hukuk sistemlerinde farklı biçimde karşımıza çıkar.

Bu bağlamda iki modelden söz edilebilir:

• “Düalist (ikici) model” ve • “Monist (tekçi) model”

Düalist modelde, uluslararası hukuk ile iç hukukun ayrı hukuk sistemleri olduğu, Monist modelde ise, uluslararası hukuk ile iç hukukun aynı hukuk sistemi içerisinde yer aldığı kabul edilir.

Monist modelde uluslararası antlaşmalar;

• yasa düzeyinde, • yasaların üzerinde, • anayasa düzeyinde, • hatta bazı sistemlerde anayasanın üzerinde olabilir.

Türkiye Cumhuriyeti hukuk sisteminde, uluslararası andlaşmalar kural olarak yasa hükmündedir (Anayasa, m. 90).

Bununla birlikte, usulüne göre yürürlüğe konulmuş uluslararası andlaşmalar hakkında anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. Türkiye Cumhuriyeti hukuk sisteminde, usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası andlaşmalarla yasaların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda ise uluslararası andlaşma hükümleri esas alınır.

Uluslararası hukukun asli kaynakları; uluslararası örf ve adet ile iyi niyet ilkesi gibi genel hukuk ilkeleri veiyi komşuluk ilişkileri gibi uluslararası hukuka özgü genel ilkelerdir.

Uluslararası hukukun yardımcı kaynakları ise yargısal kararlar (içtihat) ve doktrin (öğreti) olarak karşımıza çıkar.

Devlet; ülke, insan topluluğu ve egemenlik unsurlarından oluşur.Bu bağlamda, devletin çeşitli boyutları uluslararası hukukun inceleme alanına dahildir.İncelenen konular arasında;

• Ülkenin sınırlarının belirlenmesi, • Halkların geleceklerini tayin etme hakkı, • Devletin egemenlik yetkileri, • Egemenliğin korunması,• Devletlerin ve hükümetlerin tanınması gibi konular sayılabilir.

Uluslararası örgütler ise esas olarak bir kurucu andlaşmaya dayanan ve hukuki kişiliğe sahip örgütlenmelerdir.Birleşmiş Milletler Örgütü ve benzeri uluslararası örgütlere ilişkin meseleler uluslararası hukuk alanında ağırlıklı bir yer tutar.

Uluslararası hukuk kişileri arasındaki ilişkiler uluslararası hukuk alanı içinde karşımıza çıkan bir diğer büyük başlık olarak anılabilir.

Bu bağlamda

• Diplomatik ilişkiler, • Diplomasi örgütü, • Diplomatik ayrıcalık ve bağışıklıklar, • Konsolosluk ilişkileri ve konsolosluk ayrıcalık ve bağışıklıkları inceleme konusudur.

Uluslararası hukuk kişileri arasındaki ilişkiler bağlamında,

• Devletlerin uluslararası sorumluluğunun içeriği ve şartları,
• Kuvvete başvurma yasağı, bu yasağın sınırları ve istisnaları,
• Silahlı çatışma kuralları ve
• Savaş esirlerinin, yaralıların ve sivillerin korunmasına yönelik insancıl hukuk kuralları önem kazanır.

Son olarak; deniz, göl, kanal ve akarsuların ve hava ve uzayın uluslararası statüsü de uluslararası hukuk alanı içerisinde ayrıca incelenmektedir.

2. ANAYASA HUKUKU

Anayasa bir hukuk sistemindeki en “üstün” yasadır.

1982 Anayasası’nın 11. Maddesine göre: “Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır.Kanunlar Anayasa’ya aykırı olamaz.”

Buna göre, “Anayasa’nın üstünlüğü”, en başta yasaların Anayasa’ya aykırı olmaması gerektiğini, yani Türkiye Büyük Millet Meclisinin (TBMM) yaptığı yasaların Anayasa’ya uygun olması gerektiğini ifade eder.

Dünyada birçok anayasal sistemde, yasaların Anayasa’ya uygun olup olmadığı yargı organı tarafından denetlenmektedir. Bizim anayasal sistemimizde bu görev Anayasa Mahkemesi’ne verilmiştir. Anayasa Mahkemesi, başka görevleri yanında, Anayasa’ya aykırı yasaları iptal ederek “Anayasa’nın üstünlüğü” ilkesini hayata geçirir.

Yasama organı gibi, yürütme organı da Anayasa ile bağlıdır. İdari yargı, idarenin eylem ve işlemlerinin hukuka uygunluğunu denetlerken aynı zamanda idarenin anayasaya uygun hareket etmesini sağlar. Yargı organı açısından da hukuk sistemindeki en üstün yasa Anayasa’dır. Yargıçlar, yargı yetkisini kullanırlarken Anayasa’nın çizdiği çerçeve içinde hareket ederler.

Bütün bunların ötesinde, Anayasa’nın üstünlüğü, Anayasa’nın yasalardan daha zor değiştirileceği anlamına da gelir. Bunun için Anayasaların bazı maddelerinin değiştirilmesi yasaklanabilir örneğin, 1982 Anayasası’nın 4. maddesiyle ilk üç maddesinin değiştirilmesi yasaklanmıştır.

Anayasada değişiklik yapılması için yasama organında yasaları değiştirmek için aranan çoğunluktan daha fazla bir çoğunluk aranabilir. örneğin, 1982 Anayasası’nın değiştirilebilmesi için beşte üç, üçte iki gibi nitelikli çoğunluklar öngörülmüştür.

Veya Anayasa değişikliklerinin yürürlüğe girmeleri için halkoylamasına sunulmaları şartı getirilebilir örneğin, 1982 Anayasası’nın değiştirilme usulünde, TBMM’de Anayasa değişikliğinin kabul oranına göre söz konusu değişiklik Cumhurbaşkanı tarafından halkoylamasına sunulabilir.Anayasaların çoğunda bir başlangıç bölümü bulunur. Başlangıçlarda,

• Anayasa’nın felsefesi,
• Yapıldığı dönemin siyasal ve toplumsal koşulları,• Yapılış nedenleri,• Dayandığı temel ilke ve değerler ortaya konur.

Çağdaş Anayasaların bazılarında başlangıç bölümünün ardından genel esaslar bölümü gelir. Genel esaslar bölümünde devletin temel nitelikleri ve anayasal rejimin temel ilkeleri tanımlanır. Örneğin

• Devlet modeli (üniter, federal ya da bölgeli),• Din-devlet ilişkileri ve bireylerin devlet karşısındaki konumuna ilişkin ilkeler bu bölümde açıklanır.

1982 Anayasası’nın 1-11 maddeleri de “Genel Esaslar” başlığını taşımaktadır. Bu bölümde;

• Devletin şekli, • Cumhuriyetin nitelikleri, • Devletin bütünlüğü, • Resmî dili, bayrağı, millî marşı ve başkenti, değiştirilemeyecek hükümler,• Devletin temel amaç ve görevleri, • Egemenlik, yasama yetkisi, yürütme yetkisi ve görevi, yargı yetkisi, • Kanun önünde eşitlik ve Anayasa’nın bağlayıcılığı ve üstünlüğüne ilişkin esaslara yer verilmektedir.

TEMEL HAK VE ÖZGÜRLÜKLER

• Negatif Statü ( Koruyucu) Hakları • Pozitif Statü ( İsteme) Hakları• Aktif Statü ( Katılma) Hakları

Anayasalarda yer alan özgürlüklerin bir kısmı,

Konut dokunulmazlığı, İfade özgürlüğü, Din ve vicdan özgürlüğü, Kişi güvenliği……… gibi devletin karışamayacağı, dokunamayacağı, kişiyi devlete ve topluma karşı koruyan haklardır.

Negatif Statü Hakları devlete;

• Dokunmama, • Karışmama, • Müdahale etmeme…… gibi olumsuz anlamda bir görev yükleyen haklardır.Bu hakları güvence altına alan Anayasa bireyleri diğer bireylere ve bireyleri devlete karşı koruyan hukuki birkalkan işlevi görür.

Aktif Statü Hakları ( katılma hakları, birinci kuşak haklar),

• Seçme, • Seçilme, • Siyasal parti kurma, • Siyasal partiye üye olma……… gibi vatandaşların siyasal süreçlere katılmalarını sağlayan haklardır.

Anayasalarda düzenlenir. Kişi hakları ve siyasal haklar tarihsel olarak ilk ortaya çıkan haklar oldukları için bu haklara “birinci kuşak haklar” ismi de verilir.

İsteme Hakları (pozitif statü hakları, ikinci kuşak haklar),

• Bireye devletten bir hizmet ya da edim isteme olanağı tanır.
• Çalışma, sağlık, sosyal güvenlik hakkı gibi sosyal ve ekonomik nitelikli söz konusu haklar,
• Devlete, sosyo-ekonomik anlamda vatandaşların yararına sorumluluklar yükler,
• Olumlu anlamda bir şeyler yapma görevi verir.

Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra ortaya çıkan ve İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra yapılan anayasaların çoğunda yer alan bu haklar “ikinci kuşak haklar” olarak da tanımlanır.

!!! Üçüncü Kuşak Haklar, bazı anayasalarda yer alan, çevre, barış, gelişme hakkı gibi son yıllarda güncel hale gelen haklardır.

1982 Anayasası’nın İkinci Kısmı “Temel Haklar ve Ödevler” başlığını taşır. Bu kısım içerisinde temel hak ve özgürlüklere ilişkin “Genel Hükümler” yanında,

• “Kişinin Hakları ve Ödevleri”, • “Sosyal ve Ekonomik Haklar ve Ödevler” ve • “Siyasi Haklar ve Ödevler” yer alır.

Bu üç hak kategorisi, sırasıyla yukarıda açıkladığımız

• “Negatif statü hakları”, • “Pozitif statü hakları” ve • “Aktif statü hakları” olarak bilinen haklara tekabül eder.

Anayasa, siyasal iktidarı organize eden hukuki belge olma özelliğine sahiptir.Yasama, yürütme ve yargı organlarının kuruluşu, işleyişi ve birbirleriyle ilişkileri Anayasa’da düzenlenir.

!!! Çağdaş anayasaların birçoğunda temel hak ve özgürlükler geniş bir yer tutmaktadır. Günümüz anayasaları, belirtilen hak ve özgürlükleri sıralamanın ötesinde, bu hakların bireyler tarafından kullanımını sağlayacak güvenceleri de içinde barındırır. Anayasa temel hak ve özgürlükleri güvence altına alması yanında, devletin temel yapısını da kurar.

Devletin temel organlarından “yasama”, yasa yapma işlevini yerine getirir. 1982 Anayasası’na göre yasama organı TBMM’nindir. TBMM milletin temsilcilerinden oluşan bir organ olarak millet adına egemenlik yetkisini kullanır. Mevcut anayasal düzenlemeye göre TBMM 550 milletvekilinden oluşan tek meclisli bir yapıdadır.

ANAYASA’YA GÖRE DEVLET ORGANLARI

YASAMA YÜRÜTME YARGI TBMM Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu Bağımsız Mahkemeler

“Yürütme” esas olarak yasalar› uygulamakla ve yasaların verdiği yetki çerçevesinde ülke yönetimine ilişkin siyasal kararları almakla görevli organdır.

1982 Anayasası iki parçalı bir yürütme organı öngörmektedir: Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu, yani Başbakan ve bakanlar.

2007 yılında halkoylaması ile kabul edilen anayasa değişikliği sonrasında şu anda görevde olan Cumhurbaşkanından sonraki Cumhurbaşkanı 2014 yılında doğrudan halk tarafından seçilecektir.

Cumhurbaşkanının görev ve yetkileri;

• Cezai, siyasal ve hukuki sorumluluğu;
• Bakanlar kurulunun kuruluşu ve görevinin sona ermesi;
• Görev ve yetkileri;
• Başbakanın atanması, görev ve yetkileri;
• Başbakanın ve bakanların siyasal, cezai ve hukuki sorumluluğu;
• Yürütme organının yaptığı kanun hükmünde kararname, tüzük ve yönetmelik gibi düzenleyici işlemler;
• Yürütme organının istisnai olarak başvurabileceği olağanüstü hal, sıkıyönetim, seferberlik ve savaş hali gibi olağanüstü yönetim usullerine ilişkin düzenlemeler anayasa hukukunun bu başlığı altında incelenir.

Türkiye’de, yürürlükteki 1982 Anayasası’nın orijinal halinde öngörülen hükûmet sistemi esas olarak “parlamenter sistem”dir.

1982 Anayasası’nın orijinal halindeki parlamenter sistemde, klasik parlamenter sistemden farklı olarak, yürütmenin, yürütme içerisinde de cumhurbaşkanının yetkilerinin arttırıldığı gözlenmektedir.

Bazı yazarlar, Türkiye’deki hükûmet sisteminin; “yarı-başkanlık” sistemine, bazıları ise (klasik parlamenter sisteme halk tarafından seçilen cumhurbaşkanı unsurunun eklenmesiyle ortaya çıkan) “başkanlı parlamenter sistem”e dönüştüğünü savunmaktadır.

Yargı organı yöneticilerin ve yönetilenlerin hukuka uygun davranıp davranmadıklarını denetleyen ve eğer bir hukuka aykırılık varsa buna ilişkin yaptırımı tespit eden organdır.

Yargı organının anayasal konumu bağlamında öncelikle yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığına ilişkin meseleler karşımıza çıkmaktadır.

1982 Anayasası’na göre:

• “Hâkimler, görevlerinde bağımsızdırlar;
• Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanî kanaatlerine göre hüküm verirler.
• Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere talimat veremez; Genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz.” (m. 138).

Yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı yanında Anayasa hukukunda ilk derece mahkemeleri ve yüksek mahkemelere ilişkin esaslar da bu başlık içinde düzenlenir.

Yasaların Anayasa’ya uygunluğunu denetlemekte görevli Anayasa Mahkemesi ve bununla bağlantılı olarak Anayasa yargısı ise Anayasa hukuku içerisinde ağırlıklı bir yer tutar.

1982 Anayasası’na göre, anayasa değişikliği TBMM’nin üye tam sayısının en az üçte biri (1/3) tarafından yazıyla teklif edilebilir.

Değiştirme teklifinin TBMM’de kabul oranına göre (üye tam sayısının üçte ikisi veya beşte üçü) değişikliğe ilişkin yasa Cumhurbaşkanı tarafından TBMM’ye geri gönderilebilir veya (mecburi veya ihtiyari olarak) halk oylamasına sunulabilir.

Sonuç olarak şunun altını çizmemiz gerekir: devletin kendisine yüklenen görevleri yerine getirmesi için kullanması gereken yetkilerin kaynağı da Anayasa’dır.

1982 Anayasası’nın 6. maddesinde yer alan şu düzenleme Anayasa’nın bu niteliğini açıkça ifade eder: “Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz.”

OSMANLI-TÜRKİYE TARİHİNDE ANAYASALAR

• 1876 Kanun-i Esasi• 1921 Teşkilat-ı Esasiye Kanunu• 1924 Anayasası• 1961 Anayasası• 1982 Anayasası

!!! Anayasa, devletin kendisine yüklenen görevleri yerine getirmesi için kullanması gereken yetkilerin kaynağıdır.

1876 Kanun-i Esasisi:

• Osmanlı İmparatorluğunda ilan edilen ilk Anayasa’dır.
• Padişahın tek taraflı iradesiyle yapılmış bir ferman Anayasa’dır.
• Anayasa, devletin monarşik ve teokratik yapısını korumaktadır.
• Anayasa ile iki kanatlı bir yasama organı oluşturulmuş (Heyet-i Ayan ve Heyet-i Mebusan).
• Heyet-i Ayan üyeleri Padişah tarafından seçilip atanır,
• Heyet-i Mebusan üyeleri ise Halk tarafından seçilir.
• Anayasa ile ilk kez -kısmen de olsa- halkı temsil eden bir parlamento kurulmuştur.
• Heyet-i Mebusana ne yasama süreci ne hükûmeti denetleme açısından önemli bir yetki verilmemiştir.
• Padişahın sorumsuzluğu ve kutsallığı anlayışı ile yasama-yürütme ilişkilerindeki üstünlüğü bu anayasada sürdürülmüştür.

• Padişahın Heyet-i Ayan üyelerini ve Meclis başkanlarını seçmesi;
• Meclis-i Umuminin ancak Padişahın izniyle yasa önerebilmesi;
• İki Meclis tarafından kabul edilen bir yasayı Padişahın mutlak olarak veto edebilmesi;
• Meclisi toplantıya çağırma ve feshetme yetkisinin Padişaha ait olması;
• Hükümet üyelerinin Padişah tarafından seçilmesi ve bunların yalnızca Padişaha karşı sorumlu olması;
• Meclisin Hükümeti denetleme yetkisinin olmaması...Padişahın sistem içindeki ağırlığını gösteren düzenlemelerdir.

!!! Bu hükümlere bakıldığında 1876 Anayasası’nın anayasal monarşiyi benimsediğini söylemek güçtür.

1876 Anayasası’nı temel hak ve özgürlükler açısından değerlendirdiğimizde ise şu noktaların altını çizebiliriz:

1876 Anayasası yasa önünde eşitlik, kişi özgürlüğü ve dokunulmazlığı, basın özgürlüğü, eziyet, işkence, müsadere ve angarya yasağı gibi çok sayıda hak ve özgürlükle önemli yargısal güvenceleri tanımıştır.

Ne var ki, tanınan bu hak ve güvenceler Anayasa’da Padişaha tanınan sürgün yetkisiyle etkisiz kılınmıştır.

II. Meşrutiyet’in ilanının ardından toplanan Meclis-i Umumi 8 Ağustos 1909 tarihli yasayla Kanun-i Esasi’de çok önemli değişiklikler yapmıştır. Bu nedenle Kanun-i Esasi’nin yeni biçimi bazı yazarlarca “1909 Anayasası” olarak da adlandırılmaktadır.

ÖNEMLİ: 1909 değişiklikleri, 1876 Anayasası’nın ilk biçiminden farklı olarak, Padişahın tek taraflı iradesiyle değil, Meclisin girişimi ve katılımıyla gerçekleştirilmiştir.

Artık bu düzenlemelerle Osmanlı İmparatorluğunda temel esaslarıyla anayasal monarşinin benimsendiği söylenebilir. Söz konusu değişikliklerle Padişahın yetkileri önemli ölçüde sınırlanmıştır.

• Sadrazam ve onun seçtiği Heyet-i Vükela üyeleri Padişah tarafından atanmalarına rağmen Heyet-i Vükela bireysel ve toplu olarak Meclis-i Mebusana karşı sorumlu tutulmuş;
• Bir konuyu görüşmek için Padişahtan izin alma zorunluluğu kaldırılmıştır.
• Meclisin Padişahın daveti olmaksızın kendiliğinden toplanması ve Padişahın iznine gerek olmadan yasa önerebilmesi mümkün hale getirilmiştir.
• Padişahın “mutlak veto” yetkisi “geciktirici veto”ya dönüştürülmüştür.
• 1909 değişiklikleri, Meclisin siyasal sistemde ağırlık kazanmasını sağlamanın yanı sıra toplantı ve dernek haklarının tanınması, basına sansür yasağının konması gibi hak ve özgürlükler alanını genişletici düzenlemelere de yer vermiştir.
• Padişaha sürgün yetkisi veren hükmün metinden çıkarılması da hak ve özgürlüklerin serbestçe kullanılmasını sağlamak açısından önemli bir adımdır.

!!! 1876 yılında ilan edilen Kanun-i Esasi’de yapılan 1909 değişiklikleriyle, Osmanlı İmparatorluğunda temel esaslarıyla anayasal monarşinin benimsendiği söylenebilir.

1921 Teşkilat-ı Esasiye Kanunu:

• 24 maddeden oluşan çerçeve bir Anayasa’dır.
• “Egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğu” ilkesi ilk kez bu Anayasa’da ifade edilmiştir.
• Egemenliğin tek ve gerçek temsilcisi olarak TBMM’dir.
• Meclis seçimlerinin 2 yılda bir yapılıyor
• Meclisin kendiliğinden her yıl Kasım ayı başında toplanır.
• Yasama ve Yürütme yetkilerinin Parlamentoda toplanmasını öngören “meclis hükümeti” sistemini benimsemiştir.
• Meclis kendi içinden bir başkan seçer.
• Yürütme görevi de Meclisin kendi üyeleri arasından seçtiği “İcra Vekilleri Heyeti” tarafından yerine getirilir.
• Yargı yetkisine değinilmemiştir.
• Buna karşılık, yerinden yönetime yönelik düzenlemeler bu Anayasa’da geniş yer tutmaktadır.
• Anayasa ülkeyi vilayetlere, kazalara ve nahiyelere ayırmış; bunlardan vilayet ve nahiyelere tüzel kişilik ve idari özerklik tanımıştır.
• !!! 1921 Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nda yapılan en önemli değişiklik cumhuriyetin ilanıdır.

1924 Anayasası:

“Esas Hükümler”, “Yasama Görevi”, “Yürütme Görevi”, “Yargı Erki”, “Kamu Hakları” ve “Çeşitli Hükümler” …………..olmak üzere altı bölümden oluşmaktadır.

Esas hükümler bölümünde

• Türkiye Devletinin cumhuriyet olduğu;
• Egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğu;
• TBMM’nin ulusun tek ve gerçek temsilcisi olduğu ve egemenliğini TBMM eliyle kullanacağı belirtilmiştir.
• Yasama ve yürütme erkleri TBMM’de toplanmıştır.
• TBMM yasama yetkisini bizzat kendisi;
• Yürütme görevini ise Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu aracılığıyla yerine getirmektedir.
• Tek meclisten oluşur.
• TBMM 4 yılda bir yapılan genel seçimlerle oluşmaktadır.
• Milletvekillerine serbestçe çalışmalarını sağlamak için yasama sorumsuzluğu ve dokunulmazlığı tanınmıştır.
• Anayasa TBMM’ye, yasa yapmak, yorumlamak, para basmak, genel ve özel af ilan etmek gibi yasamaya ilişkin yetkiler yanında, soru, gensoru, soruşturma gibi hükûmeti denetlemesini sağlayacak araçlar da vermiştir.
• Yürütme organının unsurlarından biri olan Cumhurbaşkanı hem devletin hem de yürütmenin başıdır.

Anayasa, Cumhurbaşkanına

• Başbakanı seçme ve atama,
• Başbakanın seçtiği bakanları atama,
• Gerekli gördüğünde Bakanlar Kuruluna başkanlık etme,
• Başkomutanlığı temsil etme,
• Yasaları yayımlama ve bir kez daha görüşülmek üzere Meclise geri gönderme gibi yetkiler tanımıştır.

• Cumhurbaşkanı siyaseten sorumsuzdur;
• Cumhurbaşkanının yaptığı işlemleri “karşı imza” kuralına tabidir, yani söz konusu işlemlerin TBMM’ye karşı siyaseten sorumlu olan Başbakan ve ilgili bakan tarafından da imzalanması gerekir.
• Cumhurbaşkanı tarafından atanan Bakanlar Kurulu Meclisten güvenoyu almak zorundadır.
• Başbakan ve bakanların Meclise karşı kolektif ve bireysel sorumlulukları vardır.
• Yargı bağımsız mahkemeler tarafından millet adına kullanılır.
• Mahkemelerin yasayla kurulması, bağımsızlığı, yargı kararlarının bağlayıcılığı, savunma hakkı, yargılamanın herkese açık olması gibi yargı alanına ilişkin belli başlı ilkeler bu Anayasa’da yer almıştır.

Sonuçta, meclis hükümeti sisteminin bazı etkileri devam ediyor olsa da yasama-yürütme ilişkisi açısından bu Anayasa’nın parlamenter sisteme yakın bir düzenleme getirdiği söylenebilir.

• 1924 Anayasası genel ve soyut bir özgürlük ve eşitlik anlayışı öngörmüştür.
• İşkence, eziyet ve zoralım yasağı, düşünce, din, vicdan, sözleşme, dilekçe, yayın, mülkiyet, dernek, toplantıseçme, seçilme, devlet memuriyetine girebilme gibi klasik haklar ve siyasal hak ve özgürlükler genel olarak tanımıştır.

Buna karşılık, ilköğretimin devlet okullarında parasız olması dışında sosyal ve ekonomik haklara hiç değinilmemiştir.

• Anayasa, düzenlediği hak ve özgürlükler için güvenceler öngörmemiş;
• TBMM tarafından yasa yoluyla söz konusu hak ve özgürlüklerin düzenlenip korunacağını varsaymıştır.
• 1921 Anayasası’nın benimsediği biçimiyle yerinden yönetim ilkesi bu Anayasa’da öngörülmemiştir.

1924 Anayasası zaman içerisinde önemli değişikliklere uğramıştır.

• 1928’de Laiklik ilkesi anayasaya girmiştir.
• Devletin dininin İslam olduğu hükmü ile Cumhurbaşkanı ve milletvekili yeminlerinde yer alan “vallahi” sözcüğü metinden çıkarılmış;
• Meclisin şeriat hükümlerini uygulama görevi kaldırılmıştır.
• 1934’te kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanınmıştır.
• Seçme yaşı 18’den 21’e çıkarılmıştır.
• 1937’de CHP’nin altı okunu simgeleyen ilkeler anayasaya eklenmiştir.
• 1945’te anayasanın dili sadeleştirilmiş,1952’deki değişiklikle ise eski haline getirilmiştir.

1961 Anayasası:

• Önceki Anayasalarımıza göre daha ayrıntılı ve uzundur.
• 1961 Anayasası pek çok açıdan Anayasa Hukuku’muza yenilikler getirmiştir.
• Bu Anayasa, 1921 ve 1924 Anayasalarından farklı olarak bir başlangıç bölümüne yer vermiş ve bunu esas metinden saymıştır.
• Anayasa’nın 2. maddesi cumhuriyetin niteliklerini sıralamıştır.
• Sosyal ve hukuk devletidir.
• 1924 Anayasasına göre çok daha geniş ve ayrıntılı bir hak ve özgürlükler listesi sunmaktadır.
• Önceki anayasadan farklı olarak sağlık, sosyal güvenlik, sendikal haklar gibi sosyal ve ekonomik haklar ilk kez buAnayasa’da yer bulmuştur.
• Siyasal partiler de bu anayasada “demokratik yaşamın vazgeçilmez unsuru” olarak tanımlanmış ve siyasal partilerin mali denetimleri ile gerektiğinde kapatılmaları görevinin Anayasa Mahkemesi’ne verilmesi gibi bazı yeni düzenlemeler öngörülmüştür.
• TBMM artık egemenliğin tek ve yegane temsilcisi değildir.
• Yasama organının kuruluşu açısından bu Anayasa’nın getirdiği yenilik çift meclis sistemidir.
• TBMM’nin bir kanadı genel oyla seçilen üyelerden oluşan Millet Meclisi;
• Diğer kanadı ise halk tarafından seçilmemiş Cumhuriyet Senatosudur.
• Cumhurbaşkanı seçimi ile meclisin seçim dönemi birbirinden ayrıldı.
• Bir kişi, TBMM tarafından ve TBMM içinden, 7 yıl için, en çok arka arkaya iki kez Cumhurbaşkanı olarak seçilebilir.
• Cumhurbaşkanının tarafsızlığını sağlamak amacıyla seçilen kişinin varsa partisiyle ilişiğinin kesileceği ve
• TBMM üyeliğinin son bulacağı belirtilmiştir.
• Meclis üyesi olmayanların da bakan olarak atanması bu Anayasa’yla olanaklı hale gelmiştir.
• Ayrıca gensoru yoluyla hükümetin düşürülmesi zorlaştırılmıştır.
• Milli Güvenlik Kurulu anayasal bir kurum haline getirilmiştir.
• TRT ve üniversitelere özerklik tanınmıştır.

• !!! Hukuk devleti ilkesi ilk kez 1961 Anayasası’nda ifade edilmiştir
• Anayasa Mahkemesi kuruldu
• Yüksek Hakimler Kurulu kuruldu

1961 Anayasası 1971 ve 1973 yıllarında önemli değişikliklere uğramıştır.

• Bakanlar Kuruluna kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi verilmesi;
• Üniversite özerkliğinin zayıflatılması;
• TRT’nin özerkliğinin kaldırılması;
• Devlet Güvenlik Mahkemelerinin oluşturulması;
• Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin kurulması
• Sivillerin askeri nitelikte olmayan suçlardan dolayı yargılanmasının olanaklı hale getirilmesi;
• Bütün temel hak ve özgürlükler için geçerli olan genel bir sınırlama maddesi konması;

1982 Anayasası:

• Yönetime el koyan Milli Güvenlik Konseyi (MGK), yeni Anayasa’nın bir kurucu meclis tarafından yapılması ve halkoylamasına sunularak yürürlüğe girmesine karar vermişti.
• Kurucu Meclis, MGK ve Danışma Meclisi olmak üzere iki kanattan oluşmaktaydı.
• MGK, Genel Kurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren başkanlığında kara, hava, deniz kuvvetleri komutanları ile jandarma genel komutanından oluşuyordu.
• Sivillerden oluşan Danışma Meclisi ise MGK tarafından atanmıştı.
• Danışma Meclisine aday olmak için 12 Eylül 1980’den önce herhangi bir siyasal partinin üyesi olmamak şartı aranıyordu.
• MGK, Danışma Meclisinden gelen metni aynen ya da değiştirerek kabul edecek veya reddedecekti.
• Danışma Meclisinin ise MGK’nın değiştirdiği bir metin üzerinde böyle bir yetkisi yoktu.
• Kurucu Meclisin Anayasa yapım sürecinde son sözü söyleyen kanadı MGK idi.
• Oldukça ayrıntılı bir Anayasa’dır.
• Anayasa’nın ayrıntılı olmasının bir nedeni, temel hak ve özgürlüklere ilişkin hükümlerde aşırı sınırlama sebeplerine yer verilmiş olmasıdır.
• Otorite-özgürlük dengesinde otoriteye ağırlık veren bir Anayasa’dır.

!!! 1982 Anayasası’nın dayandığı temel ilkeler “Cumhuriyetin Nitelikleri” başlığı altında 2. maddede sayılmıştır. Buna göre, “Türkiye Cumhuriyeti,

• Toplumun huzuru,
• Millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı,
• Atatürk Milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir.”

1982 ANAYASASI’NA GÖRE TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN TEMEL İLKELERİ

• Atatürk Milliyetçiliğine Bağlı Devlet
• İnsan Haklarına Saygılı Devlet
• Laik Devlet
• Demokratik Devlet
• Hukuk Devleti
• Sosyal Devlet

!!! Hukuk devleti ilkesi, yasama, yürütme ve yargı organlarının eylem ve işlemlerinde hukuka uygun davranmaları gerektiğini ifade eder. Buna göre, hukuka aykırılık söz konusu olduğunda, söz konusu organların yaptırımlarla karşılaşması gerekir.

İDARE HUKUKU

İdare, yürütme organının;
• Cumhurbaşkanı,
• Bakanlar Kurulu,
• Başbakan ve bakanlar dışında kalan kısmı ile
• il özel idaresi, belediye, köy, üniversite, TRT, meslek kuruluşları……………..gibi diğer kamu tüzel kişilerini ifade eder.

İdare, toplumun günlük yaşamın sürdürmesine hizmet eden, kamu yararını gerçekleştirmeye yönelik faaliyetleri gerçekleştirir. Bu anlamda idare hukuku, idarenin kuruluşuna, yapısına, işleyişine ve idarenin yerine getirdiği işlevin düzenlenmesine ilişkin kuralları içerir.

İdare hukukunun asli kaynakları yazılı ve yazısız kaynaklar olmak üzere ikiye ayrılır. Yazılı kaynaklar arasında

• Anayasa, • Yasalar, • Kanun hükmünde kararnameler,• Uluslararası antlaşmalar, • Tüzükler ve • Yönetmelikler yer alır.

Yazısız kaynaklar ise Örf ve adetler yani gelenek ve göreneklerdir.

Yardımcı kaynakları ise yargı kararları ve doktrindir.

İdare hukukunun konuları arasında idarenin kuruluşu, yani idari teşkilat önemli bir yer tutar. Anayasa’mıza göre, “İdarenin kuruluş ve görevleri, merkezden yönetim ve yerinden yönetim esaslarına dayanır”. Merkezî idare; başkent teşkilatı

(Cumhurbaşkanı, Başbakan, Bakanlar Kurulu ve bakanlıklar) ve merkezi idarenin taşra teşkilatından (kamu hizmetinin tüm ülke düzeyinde yürütülmesi amacıyla oluşturulan il, ilçe ve bucaklardan) oluşur.

Yerinden yönetim ise iki biçimde karşımıza çıkar:

• Yer yönünden yerinden yönetim (il özel idareleri, belediyeler, köyler) ve
• Hizmet yönünden yerinden yönetim (üniversiteler, TRT, TÜB‹TAK gibi).

Yerinden yönetim kuruluşları devletten ayrı bir kamu tüzel kişiliğine sahiptirler.

İdari teşkilata hakim olan temel ilke idarenin bütünlüğü ilkesidir. İdarenin bütünlüğü iki yöntemle veya hukuki araçla sağlanır:

• Hiyerarşi (yani idare içindeki görevliler arasında altlık-üstlük ilişkisi kurulması) ve
• Vesayet (yani merkezi idarenin yerinden yönetim kuruluşları üzerindeki denetim yetkisi kullanması).

İdarenin, hukuk düzeninde değişiklik yapan irade açıklamalarına idari işlem denir.

İdare tek yanlı ve iki yanlı olmak üzere iki tür işlem yapar.

• Tek yanlı idari işlemler bireysel idari işlemler (örneğin bir kişinin memur olarak atanması) vedüzenleyici işlemler (tüzük, yönetmelik gibi genel ve muhatapları ismen belirlenmemişolan işlemler) olmak üzere ikiye ayrılır.

• İki yanlı idari işlemler ise idari sözleşmelerdir (orman işletme sözleşmesi yapma, maden imtiyazı tanıma vb.).

İdarenin faaliyetleri açısından temel kavram kamu hizmetidir.

Kamu hizmeti bir kamu tüzel kişisi tarafından veya onun denetimi altında bir özel hukuk tüzel kişisi tarafından kamu yararı amacını gerçekleştirmeye yönelik faaliyetlerdir.

Kamu düzenini sağlamaya yönelik kolluk hizmeti idarenin faaliyetleri arasında en önemli faaliyetlerden biri olarak karşımıza çıkar.

Kolluk hizmeti, idarenin kamu düzenini sağamaya yönelik faaliyetidir.Kamu malları ve kamu görevlileri (idari personel ), İdare hukukunun temel konularındandır.

Kamu görevlileri, idarenin insan öğesini oluşturur. Kamu görevlisi kavramı, kamu kurum ve kuruluşlarının genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevleri yürüten kişileri kapsar.

Devlete ait olan mallara “kamu malları” denir. Belediye otobüsü, göl, deniz, maden, parklar kamu mallarından bazılarıdır.Bunlar ipotek edilemezler, satılamazlar, vergiye tâbi değillerdir.

İdarenin kamu malları üzerindeki yetkileri arasında bunları kullanma, koruma, yararlanma ve kamu malı olmaktan çıkarma vb. yetkiler yer alır.

• İlk derece mahkemeleri (İdare mahkemeleri ve Vergi mahkemeleri) ve • Üst derece mahkemelerinden (Bölge idare mahkemeleri ve Danıştay’dan) oluşan idari yargı, idarenin hukuka uygunluğunu sağlar.

İdari yargı alanında iptal, tam yargı ve idari sözleşmelerden doğan davalara rastlanır.

İdare, yargı dışında da birçok yöntemle denetlenmektedir.

idare, yargı dışı denetim ve yargısal denetim olmak üzere iki yönlü bir denetime tâbidir.

Yargı dışı denetim, idarenin yargı organlar› dışındaki kişi ve kuruluşlarca denetlenmesi anlamına gelir.

Yargı dışı denetim;

• Uluslararası denetim (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin ya da diğer uluslararası kuruluşların yaptığı denetim),

• İdari denetim (bir kurum içinde üstün astı denetlemesi şeklindeki hiyerarşik denetim ya da bir idari kuruluşun başka bir idari kuruluşu denetlemesi şeklindeki dış denetim),

• Siyasal denetim (meclisin, hükümet üzerinde gensoru, soru, meclis soruşturması, genel görüşme vb. yöntemlerle yaptığı denetim) ve

• Kamuoyu denetimi (sivil toplum örgütlerinin ve medyanın etkisiyle oluşan denetim) olarak karşımıza çıkar.

CEZA HUKUKU

Suç, hukuk kurallarının yapılmasını veya yapılmamasını yasakladığı eylemdir. Suç, hukuk düzeni tarafından cezai yaptırıma bağlanmıştır.

Ceza, kanunlara aykırı davranan kimseye, mahkemeler tarafından uygulanan yaptırımdır. Ceza hukukundaki ceza türleri esas olarak ikiye ayrılır: hapis cezaları ve adli para cezaları.

!!! Ceza hukuku, suçluların cezalandırılmasını sağladığı için başka kişilerin suç işlemesini de engeller. Bu yanıyla ceza hukuku aynı zamanda koruyucu bir işlev de görür.

5237 sayılı ve 26.09.2004 tarihli Türk Ceza Kanunu’nun 1. maddesinde Ceza Kanunu’nun amacı: !!! “Kişi hak ve özgürlüklerini, kamu düzen ve güvenliğini, hukuk devletini, kamu sağlığını ve çevreyi, toplum barışını korumak, suç işlenmesini önlemek...” olarak tanımlanmıştır.

Ceza hukuku, suçları ve yaptırımları gösteren “maddi” ceza hukuku ve suçların ortaya çıkarılıp faillerinin yargılanması (ceza muhakemesi hukuku) ve yaptırımların uygulanması (infaz hukuku) ile ilgili konuları içeren “şekli” ceza hukukunu içerir. Kriminoloji, kriminalistik, viktimoloji ve adli tıp, ceza hukukuna yardımcı disiplinler olarak karşımıza çıkar.

Kriminoloji, suç ve suçluluğu inceleyen bilimdir.

Viktimoloji, suç mağdurlarının durumunu inceleyen bilim dalıdır.

Adli tıp, mahkemelerin gerçeği ortaya çıkarmasına yardım eden tıp koludur.

Ceza hukukunda temel kavramlardan biri olan ceza normu iki unsurdan oluşur: Emir ve yaptırım.

Emir, yapılması veya yapılmaması gereken davranışları gösterirken,ceza, söz konusu emre aykırı davranıldığı takdirde uygulanacak yaptırımları belirler.Ceza Hukukunun İlkeleri

Ceza hukukunun en önemli ilkelerinden biri kanunilik ilkesi’dir. Bu ilke iki unsur içerir: Yasada açıkça gösterilmeyen bir fiil suç oluşturmaz ve bir suç için ancak yasada belirlenen ceza uygulanabilir.

Kanunilik ilkesine göre; yasada açıkça gösterilmeyen bir fiil suç oluşturmaz ve bir suç için ancak yasada belirlenen ceza uygulanabilir.

Bu ilkenin çok önemli bazı sonuçları vardır. Bu sonuçlar şu şekilde ifade edilebilir:

• Birincisi, örf ve âdet kurallarıyla suç ve ceza yaratılamaz;
• İkincisi, ceza hukukunda kıyas yasaktır;
• Üçüncüsü, ceza yasaları açık ve belirli olmalıdır;
• Dördüncüsü, aleyhte yasalar geriye yürümez.

!!! Ceza hukuku, suçları tanımlayan hukuk alanıdır. Ceza hukuku söz konusu suçlar için öngörülen yaptırımları ve bu yaptırımların nasıl uygulanacağını da gösterir.

Ceza hukukunda yer alan diğer bir ilke “kanunu bilmemek mazeret sayılmaz ilkesi ”dir. Bu ilkeye göre, suç ve cezaların neler olduğunu herkesin bildiği varsayılır. Dolayısıyla bir suç işleyen kimse, ben bunun suç olduğunu bilmiyordum diyerek cezai sorumluluktan kurtulamaz. Bu noktada kişinin bilmesi gereken, o davranışın hukukun onaylamadığı bir davranış olmasıdır; yoksa cezanınmiktarını bilmesi gerekmez.

Cezanın şiddetli bir yaptırım olması ve insan yaşamını önemli ölçüde etkilemesi ceza hukukunda bir başka ilkenin daha kabul edilmesini gerektirmiştir, söz konusu ilke “herkes hüküm giyene kadar masum kabul edilir ilkesi”dir.

Bu ilkenin doğal sonucu olarak yargılama sürecinde şüphe sanık lehine yorumlanır. Aslen delil yetersizliğinden beraat de yine bu ilkenin bir sonucudur.

Ceza hukukunun bir diğer ilkesi de “ceza sorumluluğunun şahsiliği”dir. Bu ilkeye göre, kimse başkasının fiili dolayısıyla cezalandırılamaz. Dolayısıyla babaya çocuğunun fiili, kocaya karısının fiili dolayısıyla ceza verilemez.

Ceza hukukunda bir başka ilke de “ceza kanunlarının geçmişe etkisi” ile ilgilidir.Bu ilkeye göre, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanuna göre suç sayılmayan bir fiilden dolayı kimseye ceza verilemez. İşlendikten sonra yürürlüğe giren kanuna göre suç sayılmayan bir fiilden dolayı kimse cezalandırılmaz. Böyle bir cezaya hükmolunmuşsa cezanın infazı ve kanuni neticeleri kendiliğinden ortadan kalkar.

Son olarak ceza hukukunda “yersellik ilkesi”nin uygulandığından bahsetmek gerekir. Buna göre, Türkiye’de işlenen suçlar hakkında Türk kanunları uygulanır.Bu bağlamda Türkiye topraklarında, Türk Hava Sahası ve Karasularında işlenen suçlara, bunları yabancı uyruklular işlemiş olsa bile Türk Hukuku uygulanacaktır.

VERGİ HUKUKU

Vergi, kamu giderlerini karşılamak amacıyla devletin veya devletin yetkilendirdiği diğer kamu tüzel kişilerinin,hukuki zorunluluk altında, yasayla belirtilen kurallara göre ve karşılıksız olarak gerçek ve tüzel kişilerin gelirve malları üzerinden nakdi ya da aynî olarak aldıkları paydır.

Mali hukuk devletin bu para ve malları nasıl elde edeceği ve nasıl kullanılacağına ilişkin kuralları içerir. Bu kapsamıyla mali hukuk iki alt-alanı içermektedir:

Devletin gelirlerine ilişkin “gelir hukuku” ve Devletin giderlerine ilişkin “gider hukuku”.

Günümüzde gider hukuku “bütçe hukuku”; Gelir hukuku ise “vergi hukuku” olarak isimlendirilmektedir.

Geniş anlamda vergi hukuku verginin yanında resim, harç ve şerefiye gibi devletin kamu gücüne dayanarakelde ettiği tüm gelirleri kapsarken, Dar anlamda vergi hukuku yalnız vergilere ilişkin kuralları içerir.

Vergi hukuku kamu hukuku içerisinde bağımsız bir hukuk alanı olarak kabul edilmektedir.Bu bağlamda, vergi hukuku geliştirdiği kendine özgü

“Mükellef”, “Vergi sorumlusu”,“Peçeleme” gibi kavramlar;

“Tarh”, “Tebliğ”, “Tahakkuk”, “Tahsil” gibi işlemlere ilişkin kurallar;

“Uzlaşma”, “Matrah tespit yöntemleri”, “Tevkifat” gibi yöntem ve tekniklerle varlığını sürdürmektedir.

Vergi yükümlüsü, vergi yasalarına göre alacaklı vergi dairesine karşı vergiyi ödemekle sorumlu olan gerçek veya tüzel kişilerdir.

Matrah, verginin hesaplanmasına temel oluşturan değer ya da miktardır.

Tarh, vergi idaresinin, çeşitli biçimlerde belirlediği matraha vergi tarifelerinin uygulanmasıyla vergi borcunun hesaplamasına yönelik idari işlemdir.

VERGİ HUKUKU

Geniş AnlamdaVergiler + Resim + Harç + şerefiye

Dar AnlamdaVergiler

Vergi hukukunun asli kaynakları arasında, diğer kamu hukuku alanlarında olduğu gibi

• Anayasa, • Yasalar ve • Uluslararası antlaşmalar yer alır.

Bunun yanında vergi hukuku açısından

Kanun hükmünde kararnameler, Bakanlar kurulu kararları,Tüzükler, Yönetmelikler, Düzenleyici genel tebliğler, Anayasa mahkemesi kararları ve İçtihadı birleştirme kararları da asli kaynaktır.

Yardımcı kaynaklar arasında ise

Açıklayıcı genel tebliğler, Genelgeler, Sirkülerler, Muktezalar, Yargı kararları ve Öğreti sayılabilir.

Vergi Tahakkuku, verginin tarh edilmesinden sonra tahsil edilebilir duruma gelmesi, yani vergiyle ilgili bir alacak hakkının doğmasıdır.

Vergi tahsili, tarh ve tahakkuktan sonra vergi borcunun vergi yükümlüsü tarafından ödenmesidir.

Takas (ödeşme, sayışma), aynı cinsten, ikisi de muaccel (vadesi gelmiş), karşılıklı iki alacağın birbirine sayışılmasıdır.

Terkin, resmî kütük ve defterlerde yazılı bulunan bir konunun silinmesidir.

Vergi Hukukunun İlkeleri

Vergi hukukunun temel ilkelerinden biri “vergide genellik”tir.Diğer bir vergi hukuku ilkesi olan “vergide adalet ”tir.Diğer bir vergi hukuku ilkesi ise “Vergide kanunilik ”tir.

Verginin Türleri

Vergiler ödenme biçimlerine göre ikiye ayrılır.

Vergi, doğrudan devlete ya da kamu tüzel kişilerine (örneğin belediyelere) ödenirse doğrudan vergi adını alır. Eğer yapılan bir işlem dolayısıyla ve belirsiz zamanda ödenen vergiler söz konusu olursa bunlara da dolaylı vergi denir. Emlak ve gelir vergileri doğrudan vergiler; KDV, gümrük vergileri ise dolaylı vergilerdir.

Vergiler konularına göre ise üç grupta incelenir.

Gelir üzerinden alınan vergiler,Servet üzerinden alınan vergiler ve Gider üzerinden alınan vergiler.

Gelir vergisi ve kurumlar vergisi, gelir üzerinden alınan vergilere;

veraset ve intikal vergisi ve emlak vergisi ile motorlu taşıtlar vergisi, servet üzerinden al›nan vergilere;

KDV, özel tüketim vergisi, özel iletişim vergisi, şans oyunları vergisi, damga vergisi ile banka ve sigorta muameleleri vergisi ise gider üzerinden alınan vergilere örnek olarak gösterilebilir

HAZIRLAYAN : MEKİN BEYAZDAĞ
 

Çevrimiçi üyeler

Şu anda çevrimiçi üye yok.

REKLAMLAR

Forum istatistikleri

Konular
17,414
Mesajlar
134,310
Kullanıcılar
90,716
Son üye
Abdullah Kara
Üst