AÖF İktisada Giriş 2 / 4. Ünite Ders Notları

AOFDESTEK

ADMİN
Yönetici
Admin
Katılım
9 Şub 2011
Mesajlar
6,041
Tepkime puanı
25
Puanları
48
Bölüm:
İşletme
Şehir:
Bursa
AÖF İKTİSADA GİRİŞ 2 DERS NOTLARI

4.ÜNİTE

BÜYÜME, İSTİHDAM VE VERİMLİLİK


İKTİSADİ BÜYÜME

İktisadi büyüme, reel milli gelirde artış demektir.Genellikle “reel gayri safi milli hâsıla (GSMH)” veya “reel gayri safi yurt içi
hâsıladaki (GSYH)” büyüme ile ölçülür. Bunlara ek olarak “kişi başına reel milli gelir” ölçütü de kullanılır. İktisadi büyüme ile
daha fazla mal ve hizmetin üretildiği, böylece hâsılanın arttığı ve ülke halkının daha fazla mal ve hizmet tüketebildiği anlaşılır.
Bu açıdan bakıldığında iktisadi büyüme, istikrarlı genel fiyatlar düzeyi ve düşük işsizlik oranları ile birlikte, önde gelen bir iktisadi amaçtır. Toplam hâsıladaki artış hızının nüfus artış hızından daha hızlı büyümesi, reel ücretve gelirin artmasına ve böylece “yaşam standardının” yükselmesine yol açar.

*İktisadi Büyüme=İki Dönem Arası Hasıla Farkı (Lira)/İki Dönemdeki Hasıla (Lira) *100

Cari fiyatlarla yapılan hesaplamalar, yıldan yıla fiyatlardaki değişmeyi de içerir. Böylece, GSMH ya da GSYH artmış görünse
bile, bu artış, mal ve hizmet üretimi artmadan, sadece fiyatlardaki artıştan kaynaklanabilir ya da malve hizmet üretimindeki
artış hızı, fiyatlardaki artış hızından düşük olsa bile GSMH, ya da GSYH artmış görünebilir. Böylece GSMH ya da GSYH artışı
yanıltıcı olabilir.

Fiyat endeksi,içinde tanımlanmış bir mal demeti bulunan “sepeti”satın alabilmek için cari yılda yapılacak harcama ile aynı
sepeti baz yılda satın almak için yapılacak ödemenin birbirlerine oranıdır.

Fiyat Endeksi=''Sepeti'' satın almak için herhangi bir yılda yapılacak harcama/''Sepeti'' satın almak için baz yılda yapılacak harcama*100

Örneğin; Baz yıl 1988 olsun. Bu yılda “sepet” içindeki mal ve hizmetleri satın almak için 50 lira harcansın. Aynı mal ve hizmetleri 2010 yılında satın almak için yapılacak harcama 250 Lira, 2011 yılında yapılacak harcama ise 275 Lira olsun.

Fiyat Endeksi (2010)= Fiyat Endeksi (2011)= Aynı Endeks 1998 yılı için=
Buradan hareketle reel GSMH ya da GSYH şu şekilde hesaplanabilir:

Reel GSMH(GSYH)=Cari GSMH ya da GSYH/Fiyat Endeksi ⇒ Fiyat Endeksi =Cari GSMH ya da GSYH/Reel GSMH(GSYH)

Kişi Başına Reel Ulusal Gelir: İktisadi büyüme, hâsıladaki büyüme oranı olarak tanımlanabildiği gibi kişi başına reel ulusal gelirdeki büyüme olarak da tanımlanabilir. Bu oran reel hâsılanın nüfusa bölünmesi ile elde edilir.
İktisadi büyümeden beklenen hâsıladaki artış oranının nüfustaki artış oranından fazla olmasıdır ki böylece, kişi başına düşen
mal ve hizmet tüketimi artıyor olsun.

İktisadi Büyüme ile İlgili Sorunlar: İktisadi büyüme, yaşam standartlarının yükselmesini sağlıyor olsa da bu, toplumun her üyesinin hayat standardının arttığı anlamına gelmeyebilir. Bu ise, gelir dağılımına bakmamız ve bu dağılımdaki değişmeleri izlememiz gerektiğini anlatır.

Türkiye’de Gelir Dağılımı: Gelir dağılımı: nüfusun ayrıldığı beş dilimin (her birisi nüfusun yüzde 20’sini kapsar) her birisinin
gayri safi yurt içi hâsılanın yüzde kaçını aldığının hesaplanmasıdır. Türkiye’nin nüfusunu 75 milyon kişi olarak kabul edersek
her dilim 15 milyon kişiyi kapsar. Her dilimin ulusal gelirden aldıkları paylar farklı farklıdır.
Yt=Y0(1+r)t
Yt: bugünkü GSMH ya da GSYH Yt: önceki GSMH ya da GSYH r : yıllık ortalama büyüme oranı t : zaman

Örneğin; İki ülke ele alalım. 50 yıl önce, her ikisi de aynı GSMH ya da GSYH büyüklüğüne sahip olsunlar. Bu büyüklük 100 milyon lira olsun. Ülkelerden birisi bu süre içindeyılda ortalama yüzde 5, diğeri yılda ortalama yüzde 2,5 oranında büyüsünler.

Hâsılanın ya da kişi başına gelirin ne kadar zamanda iki katına çıkacağını hesaplama için pratik bir yöntem “70/büyüme oranı”dır. Hâsılanın yıllık büyüme oranı arttıkça iki kata çıkma süresi azalacaktır. Örnek: Ortalama iktisadi büyüme hızı yüzde 5 iken ulusal gelir kaç yılda iki katına çıkabilir? Yüzde 2.5 iken yüzde 1.5 iken
yüzde 1 iken?

*Örnek:Yıllık büyüme oranı %7 olan bir ülke için kişi başına düşen milli gelir kaç yıl sonra iki katına çıkar?
İktisadi Büyümeyi Neler Belirler?

Uzun dönem toplam arz eğrisi, tam istihdam gelir seviyesinde (potansiyel ulusal gelir) dik bir doğrudur. İktisadi büyüme, tam istihdam gelir seviyesinin sağa doğru kaymasını gerektirir.

İktisadi büyüme, toplam arz eğrisinin sağa doğru kaymasıdır. *Uzun dönem toplam arz eğrisinin sağa doru kaymasında dört önemli üretken faktörün büyümesinin etkisi vardır: İşgücü (emek), sermaye, toprak ve doğal kaynaklar, teknoloji.

İSTİHDAM
İşgücü, nüfusun bir fonksiyonu olmakla birlikte, Uluslararası Çalışma Örgütü (International Labour Organization, ILO) tarafından yapılan ve genel kabul gören tanıma göre, iş gücü, nüfusun 15 ile 60 yaş arasını kapsar ve bu yaş grubundaki nüfusun toplam nüfusa oranıdır.
Genel olarak bakıldığında bir üretim faktörüne (işgücü, sermaye, toprak ya da girişimci) olan talebi belirlemek için iki kavramı
tanımlamamız gerekir: Marjinal ürün hâsılası (MÜH) ve marjinal faktör maliyeti (MFM). Biz burada işgücünü ele alacağız, tanımlarımızı işgücüne göre yapacağız.

Marjinal ürün hâsılası: üretime katılan son işçinin işletmenin toplam hâsılasına yaptığı katkı, ya da, toplam hâsılada meydana getirdiği değişikliktir.

Marjinal Ürün Hasılatı(MÜH)=Toplam Hasılada Meydana Gelen Değişiklik/İşçi Sayısında Meydana Gelen Değişiklik

Marjinal faktör maliyeti: firmanın istihdam ettiği son işçinin, firmanın toplam maliyetinde yaptığı değişikliktir.

Marjinal Faktör Maliyeti(MFM)=Toplam İşçilik Maliyetinde Değişme/İşçi Sayısında Meydana Gelen Değişme

Diğer üretim faktörleri sabit iken firmanın karını maksimum yapan işçi istihdam düzeyi için kural :MÜH= MFM.
İşgücü talebi, firmalar ve kamu sektörü tarafından, üretim fonksiyonları, işgücü verimliliği bireysel beceri farkları ve geçerli ücretler göz önüne alınarak belirlenir. Firmaların marjinal ürün hâsılalarının toplamı, piyasa işgücü talebini oluşturur. İşgücü arzı ise bireylerin, geçerli ücret seviyelerinde, kendilerine ayıracakları boş zaman ile çalışma arasında yaptıkları bir “değiş-tokuş” sonucu ortaya çıkan çalışma saati kararıdır.Bireysel düzeyde belirlenen bu çalışma saatlerinin toplanması ile toplam işgücü arzı (saat olarak) belirlenmiş olur.
İşgücü arzı ve işgücü talebi, iş gücü piyasasında buluşarak denge ücret seviyesi ve istihdam edilecek çalışanların sayısını belirler.

Geçerli olan ücret seviyesinde çalışmak istedikleri halde yeterli iş olmadığı için iş bulamayanlar işsiz, bunların sayısının iş gücüne oranı da işsizlik oranıolarak tanımlanır.
İşsizliğin çeşitli nedenleri; ülkenin bölgesel gelişmişlik farkları, cinsiyet (işe almada kadın-erkek ayırımı), eğitim, eğitimin öğretimin kazandırdığı becerilerle piyasanın talep ettiği becerilerin uyuşmaması, düşük büyüme hızları, düşük verimlilik ve yetersiz yatırımlar, yaş sayılabilir.

İşsizliğin maliyetleri; üretilebilecek potansiyel üretim miktarının altındakalınmasına neden olur, eğitim-öğretim için yapılan
harcamaların bir üretime dönüşememesi nedeni ile iktisadi bir kayıp oluşur, İşsizlere yapılan “işsizlik tazminat ödemeleri ” ile
işsizliğin yarattığı psikolojik sorunlar, depresyon, suç oranlarının artması, sosyal sorunlar ve özgüven kaybı gibi olumsuzluklar..

Türkiye’de 2011 TÜİK verilerine göre istihdam 24.1 milyon, İşsizlik oranı ise % 9.8 dir.
İşsizlikle ilgili üç noktayı daha vurgulamak gerekmektedir:

a) İş gücü talebinin yetersiz olduğu zamanlarda tam zamanlı çalışma yerine yarı- zamanlı çalışma görülebilir. Ayrıca, bazı firmalar yarı zamanlı işgücü talep edebilirler. Birçok öğrenci, bu şekilde istihdam edilmektedir.

b) Geçerli ücretlerden çalışma imkanı olduğu hâlde bu ücreti veya çalışma koşullarını beğenmeyip çalışmayan kişiler gönüllü
işsiz olarak adlandırılır.

c) Belirli bir süre iş aradıktan sonra iş bulamadıkları için iş aramaktan vazgeçen ve iş gücü piyasasıdışında sınıflandırılan bir
grup daha vardır ki, bu gruba da ümitsiz işçiler denir.

Okun Yasası (Kanunu): doğal işsizlik oranı ile cari işsizlik oranı arasındaki fark nedeni ile potansiyel hâsıla kaybını ölçen bir
katsayıdır.
Sermaye; fabrika, makine, ekipman, bina, depo, konut, altyapıyı oluşturan haberleşme, ulaştırma, enerji üretim tesisleri gibi
yapılanmaları kapsar.

Üretim fonksiyonu: veri teknoloji altında, işgücü ve sermayenin bir araya gelerek hâsılayı üretmesini gösteren matematiksel
ilişkidir.
İşgücünün (emeğin) göreli olarak bol, sermayenin daha kıt olduğu bir ekonomi hakkında söyleyebileceğimiz ilk şey, işgücü (emek) verimliliğinin düşük olduğudur. Sermaye, iktisaden büyümek isteyen bir ekonominin ihtiyaç duyacağı en önemli faktördür.
İktisadi büyüme için sermaye, sermayenin artması (yani sermaye stokunun büyümesi) için yatırım ve yatırım için de tasarruf
gereklidir.

Sermaye stoğu,bir ülkede herhangi bir anda sahip olunan ve sermaye tanımına giren büyüklüklerin zaman içinde birikebirike
ulaştığı toplamdır. Bu birikim için yatırım yapılması gerekmektedir. Bu yatırımlar “yeni yatırımlar”ve “yenileme yatırımları”
olarak anılır. Her ikisine birden “sabit sermaye yatırımı” denir.
Yeni yatırım; yeni bir fabrika, alışveriş merkezi, havaalanı, elektrik santralı, otel gibi bir yapılanmayı veya mevcut tesislerin büyütülmesine yarayacak yatırımları anlatır. Yenileme yatırımıise mevcut olan, fakat eskiyen, yıpranan bir sermaye malının yenilenmesidir. Bir fabrikanın eskiyen makinelerini yenilemesi gibi.

*Bir ülkede kısa dönemde istihdamın artması için öncelikle yatırımların artması gerekir. O halde ülkenin iktisadi büyümesi
için yeni yatırımların yapılması ve sermaye stokunun büyümesi gereklidir. Yeni yatırımlar, işgücü (emek) için yeni iş
olanaklarının da açılması demektir. Yatırımların yapılabilmesi, ülkenin tasarruf yapabilme kapasitesine bağlıdır.
Özellikle harcanabilir gelirin tüketim ve tasarruf olarak ayrılması, harcanabilir geliri yüksek olan ülkelerde daha fazla tasarruf
yapılmasına olanak sağlar. (Bu duruma örnekler Almanya ve Japonya olabilir).

Ulusal geliri düşük ülkelerin, bu gelirden yapacakları tasarrufların da düşük olması yüksek bir olasılıktır. Tasarruf oranı yüksek olan ülkeler, sadece kendi ülkelerinde değil, tasarruf oranı düşük olan ülkelerde de yatırım yaparlar ya da onlara borç verirler. Bu tür yatırımlar, eğer fabrika, otel, enerji santralı gibi sabit sermaye yatırım şeklindeyapılmışsa “doğrudan yabancı yatırım”, finansal yatırım şeklinde yapılmışsa “finansal yatırım” ya da “portföy yatırımı” olarak anılır. Yabancı firmalar ya da kişilerin heriki tür yatırımı da kar sağlamak amacı ile yaptıkları kabul edilmelidir. Bunlardan doğrudan yabancı yatırım, ev sahibi ülkenin üretiminin ve istihdamının artmasına katkı sağlar, fakat yabancı firma elde ettiği kârların bir kısmını kendi ülkesine transfer eder.

Sermaye birikimi sürecinde firmalar, teknolojiyi kullanarak, sermayeyi işgücü yerine ikame edebilirler. İktisat tarihi incelendiğinde, uzun dönemde, kapitalist ekonomilerin çeşitli endüstrilerde sermaye birikimi ve yoğunlaşması olduğu
görülür. Bunu şu şekilde bir grafikle göstermek mümkündür:
Firmaların, maliyet düşürmek ve verimliliği arttırmak için daha çok makine ve daha az işçi kullanmanın yöntemlerini aramaları sonucunda, şekilde görüldüğü gibi, birim üretim içinde iş gücünün payı gerilerken, sermayenin payı artış
göstermektedir.Sermaye birikimi bir yandan verimliliği arttırırken diğer yandan işgücünü işsiz bırakır.
Toprak, su, ormanlar, petrol, doğal gaz ve diğer madenlerin zenginliği, iş gücü ve sermaye ile birleştiğinde iktisadi büyümeye
önemli katkılar sağlayabilir.

Teknoloji faktörü.
Teknoloji, iktisadi büyümenin en önemli ve anahtar faktörlerindendir. Teknoloji, kısaca, mal ve hizmet
üretiminde üretim faktörlerini nasıl bir araya getireceğimiz konusundaki bilgilerimizi kapsar. Araştırma ve geliştirme
çalışmaları sonucunda yapılan yeni buluşlar, yeni yönetim teknikleri teknolojik ilerlemeyi sağlamaktadır. Teknolojinin bize sağladığı en önemli katkı, aynı miktar üretim faktörünü kullanarak dahafazla üretim yapabilmemizi sağlamasıdır.
Son otuz-kırk yılda teknoloji geliştirme konusunda görülen bir diğer gelişme de özel kesim ve üniversite dışı kurumların, teknoloji geliştirmekteki paylarının artıyor olmasıdır. Bunun ülkemizdeki örnekleri “teknopark” ya da “teknokent”şeklindedir.
Bir ülkenin teknolojik gelişme seviyesi; ülkenin sahip olduğu bilimsel seviye, üniversitelerin sayısı ve kalitesi, buralardaki öğrenci sayısı ve kalitesi, ülkenin araştırma ve geliştirme harcamalarına yaptığı harcamaların GSYH içindeki payı, eğitim harcamalarının GSYH içindeki payı, uluslar arası bilimsel kuruluşlarla yapılan işbirliği ve nihayet, iş dünyasının sorunlarına çözüm aramada bilimsel yöntemleri kullanma alışkanlık ve becerilerinin bir bileşkesidir.

VERİMLİLİK
Verimlilik, üretimin (hâsılanın) kullanılan üretim faktörüne oranıdır. Verimliliği, “işgücü (emek) verimliliği” veya “sermaye verimliliği” olarak ölçeriz.
Toplam faktör verimliliği (TFP) ise, toplam hâsılanın (üretimin), bu üretimi (hâsıla) üreten sermaye stoku ve iş gücüne oranı.

*Türkiye’de verimlilik artışlarının rakip ülkelere göre daha düşük olmasının uzun dönemde Türkiye’de yaratacağı en önemli
sorun; büyüme oranlarının düşmesidir.

İktisadi büyüme, hem üretim faktörlerinin büyümesine hem de teknolojik gelişmeye bağlıdır. Teknolojik gelişme üretim faktörlerinin daha verimli kullanılmasına yol açar.

İktisadi Büyüme Oranı = Toplam Faktör Büyüme Oranı + (Üretim Faktörlerinin Büyüme Oranı)

Y:reel ulusal gelir, TFV:toplam faktör verimliliği, K:sermaye, L:işgücü (emek), T:işgücünün payı, b:sermayenin payı

Örneğin,Emeğin (iş gücünün) payı %40 ve sermayenin payını %60 olarak hesaplanmıştır. TFV yılda ortalama %2,5 büyümekte, işgücü ve sermaye de yılda %2 büyüyorsa büyüme oranını hesaplayın.

Verimliliği etkilen faktörler: işgücünün kalitesi, sermaye stokunun büyümesi, teknolojik gelişme.
“Beşeri sermaye” , iş gücü verimliliğini açıklamakta önemli bir kavramdır. Beşeri sermaye,iş gücün aldığı eğitim, işbaşında
yapılan pratik eğitimler ve deneyimle yakından ilgilidir.

Sınavlarda Başarılar Dileriz...
 

Çevrimiçi üyeler

Şu anda çevrimiçi üye yok.

REKLAMLAR

Forum istatistikleri

Konular
17,414
Mesajlar
134,310
Kullanıcılar
90,716
Son üye
Abdullah Kara
Üst