Aöf İlkçağ Felsefesi Ders Notları 3-4 Ünite

AOFDESTEK

ADMİN
Yönetici
Admin
Katılım
9 Şub 2011
Mesajlar
6,041
Tepkime puanı
25
Puanları
48
Bölüm:
İşletme
Şehir:
Bursa
İLKÇAĞ FELSEFESİ

ÜNİTE 3

PYTHAGORASÇILIK, HERAKLEİTOS VE

PARMENİDES

Ünite ile ilgili bilgi:

Pythagorasçıların, Herakletios'un
ve Parmenides'in temel felsefi görüşlerinin

öğrenilmesi ve açıklanabilmesi.

Arasınav

Final-Bütünleme

6 |

2

PYTHAGORASÇILIK

Felsefe tarihinin ilk filozoflarını yetiştiren İyonya'nın özellikle Pers tehlikesiyle

yüz yüze kalması, buradaki insanların daha güvenli olan Güney italya'ya

(Elea) göç etmesi ve bu bölgede Dionysos-Orpheus gizem öğretilerinin yaygın

olması Yunan dünyasındaki felsefenin gelişimini de etkilemiştir. Bu gizemci öğretilerin

etkisinde kalan filozoflardan biri de M.Ö. 590/70 dolaylarında doğmuş

olan Pythagoras'tır.

Pythagoras, her ne kadar ardında yazılı bir eser bırakmamış olsa da öğrencileri

vasıtasıyla görüşleri bugüne ulaştığı için Pythagorasçılar olarak anılan bir

felsefeye vesile olmuştur. Pythagorasçılar geleneksel Homerik-Hesiodik mitoslar

ile Milet Okulu'nun cevap veremediği bazı inanç soruları üzerinde yoğunlaşmışlardır.

Bunda Pythagoras'ın (sadece filozof değildi) gerek Milet felsefesinden

gerekse Orphik gizem öğretilerden yarı-dini, yarı felsefi bir inanç tarikatı

kurmasının da payı büyüktür. Ancak Pythagorasçılar Orpheusçuluğun gizemli

öğelerini mitos aracılığıyla değil, yeni bir dil ve söylem içerisinde felsefenin bilgelik

esası üzerine inşa ettiler (bilgeliği mitoslara göre değil, bilgide ve ahlakta

yetkinleşmede gördüler). Dilin düzeni ile hakikatin düzeni arasındaki uyum sorununu

da ilk kez bunlar gündeme getirmiş oldular. Pythagorasçıların diğer

özellikleri şöyle özetlenebilir:

- Evren anlayışı birbirleriyle ilişkili iki yargıya dayanır: (a) Evren (kosmos),

sayılara dayalıdır ve sayılar her şeydir, (b) Evren, uyumludur (harmonia).

Böylelikle matematiği de ayrı bir uğraş alanı haline dönüştürmüşlerdir.

Matematikteki başarıları, onları sayıların mükemmeliyeti fikrine götürmüştür.

Birbirinden farklı ve ilişkisiz gibi görünen pek çok olguyu sayılarla

açıklamaya çalışmışlardır. Müzikteki notalardan göz cisimlerin hareket

biçimlerine kadar her şeye sayısal bir açıklama getirmişlerdir.

- Duyu verilerine dayalı görünür evrenin ardında akılla kavranabilen sayısal

bir hakikat aramışlardır. Bu savunularından ötürü kendilerinden sonrakileri

de etkilemişlerdir.

- Harmonia adını verdikleri uyum, esasında sayısal uyuma bir göndermedir.

Ancak soyut bir sayısal yapının somut dünyayı nasıl şekillendirdiği

sorusunda ise evrende maddi yapıyı da kabul etmişlerdir. Bu yapı Anaksimenes'ten

de etkilendiklerini gösteren evrende kosmosu da aşıp genişleyen

sınırsız bir nefes ve soluktur (pneuma). Diğer unsur olan sayı

bu sınırsız, sonsuz yapıya düzen verendir. Böylece evren, iki unsurun bir

araya gelmesi ile varlık kazanır.

- Sayıları arkhe olarak kabul edip etmedikleri tartışmalardır. Ancak tüm cisimlerin

uzayda nokta ya da birimlerden oluştu fikri ve bazılarının evrendeki

tüm varlıklara sayı yüklenebileceği, hatta adaletin, canlılığın da

farklı sayılarla temsil edilebileceği düşüncesi kimi zaman keyfilik şeklinde

de yorumlanabilmiştir.

- Bütün evren zıtlar arasındaki uyumdan meydana gelir (Anaksimandros'tan

etkilendiklerini gösterir). En büyük zıtlık ilişkisi ise "sınırlı" ile "sınırsız"

arasında kabul edilir. Sınırlı sayılarla sınırsız pneuma (madde)

birleşerek görünür dünyayı meydana getirir. Pythagorasçılarda uyum,

haksızlıkların bir bedeli değil, zıt unsurların birbirleri içinde erimeleri anlayışına

dayanır. Adaletin, uyumun oluşması "ortalama" dedikleri pozisyonda

ararlar ve bu açıdan da Anaksimandros'tan ayrılırlar.

- Evren düzeninde zıtlar arasındaki ilişki, toplumsal ilişkilere de transfer

edilmiştir. Zıtların ortalamada erimesi Yunan dünyasındaki orta sınıfın

yükselmesi ile de ilişkilidir.

- Bazı pratik yaşam uygulamaları ile Yunan dünyasına yenilikler getirmişlerdir.

Pythagoras'm hem filozof hem de yarı dini inanç önderi olması ve

bu inancın temel amacını ruhların terbiye edilmesi, maddi unsurlardan

ruhları arındırıp yüceltmekti. Ruhun erginmesi adını verdikleri bu süreç,

perhizden müzik ve tıpa kadar geniş bir alanda sıkı bir eğitim müfredatına

dayanıyordu (dağılan Dionysos'un ruhunu bu ayinlerle yeniden birleştirmek).

- Pythagorasçılar felsefi hakikatlerden yarı-dini bir yaşam bilgeliği meydana

getirmekte yararlanmış ve evren düzenine ilişkin hakikatleri bir yaşam

bilgeliğine dayanak kılmışlardır.

- Pythagoras, cisimleşen bir grup ruhu (daemon) anlayışı geliştirmiş, grup

üyelerinin bu grup ruhuna katılarak birliğin meydana geleceğini savunmuştur.

Bütün insanları aynı bütünün parçaları olduğu fikrini doğurduğu

ve evrensel kardeşlik düşüncesini pekiştirdiği için önemlidir.

- Muhtemelen Doğu kaynaklı ruhun ölümsüzlüğü ve ruh göçü (reenkarnasyon)

öğretisini Yunan dünyasında ilk dile getirenler olmuşlardır.

Pythagorasçılar ölümlü bedene karşılık, ruhun ölümsüz olduğunu, ölümden

sonra başka bir bedende yeniden hayat bulacağını, bu yeni hayatın

mevcut hayat sürecinde yapılan iyiliklere ve kötülüklere göre belirleneceğini

savunarak öte-dünyacı bir yaşam düzeni önermekteydiler.

- Felsefe ve dinin yanı sıra siyasi bir örgütlenme düzenine de sahiptiler ve

site düzenini, yasalarını önemsemişler, ideal insanın ancak ideal bir siteyle

mümkün olacağını savunmuşlardır. Üç tür insan ve bunlara karşılık

gelen üç tür hayatı dile getirmişlerdir. Kimilerinin para sevdiğini, kimilerinin

şöhret sevdiğini ve nihayetinde kimilerinin de bilgeliği sevdiğini

savunarak bilgelik (sophia) sevgisi (philo) anlamına gelen "philo-sophia"

ın kendileri için amaç olduğunu ve bunu mütevazı şekilde belirterek de

felsefenin bugünkü anlamını ilk verenler olmuşlardır.

HERAKLEİTOS (M.Ö. 544-484)

- Anaksimandros gibi evrende zıt güçler arası bir mücadelenin hüküm

sürdüğünü savunur, ancak onun gibi her türlü oluşu, değişimi hak ihlali

açısından değil, kozmik düzenin bir yasası olarak ele alır. Evrenin hakikatini

bilmek isteyen kişi, evrendeki değişim yasasını anlaması gerekir.

- Zıt unsurlar arası mücadeleyi evrenin görünür karmaşasının ardında yatan

kozmik bir akıl (logos) ile açıklar ve zıtlar arasında bitmez savaşın

düzenleyicisi sayılmaktadır.

- Antik Yunan filozoflarının hareketi ve değişimi genellikle olumsuz gören

(zira kesin bilgi değişmezlikten elde edilir diye düşünülürdü) tavrına karşılık

ayrıksı bir duruşla inkâr edilemeyecek bir hakikat olarak savunur.

- Kimileri Herakleitos'un ateşin dönüştürücü özelliğinden dolayı arkhe olarak

savunduğunu öne sürmüşlerdir. Ancak ateş, logos ile ilişkilendirilerek

anlam kazanmaktadır. Muhtemelen ateş, kozmik akıl olan logosun

somut bir temsili veya tam kendisi olarak ele alınmıştır. Ancak bu nokta

belirgin değildir.

- Evren anlayışı, tıpkı bir çember gibi başı ve sonu aynı olan sonsuz döngüsellik

fikrine dayanır. Evreni meydana getiren zıt unsurlar, logos denilen

değişim yasasının sonsuz düzeninde birbirleriyle çatışıp dururlar.

- Evren düzenini meydana getiren yasallığa tanrısallık atfetmiştir. Kimi yorumcular

da Herakleitos'u tanrıyı, doğa, din, yasa ve ahlak gibi olguları

kendisinden meydana getiren ruh gibi sunmasından dolayı onu panteist

(var olan her şeyi tanrıyla özdeşleştirmek) olarak da nitelendirmişlerdir.

- Bir fragmanında "kendimi keşfettim" derken, bunu kimi yorumcular Herakleitos'un

tüm felsefesinin bir özeti olarak kabul etmişledir. Böylece

tüm evren anlayışı son kertede insanın kendisini tanıması, bilmesi yolunda

atılmış adımlara dönüşür.

- Sitenin ancak bilge kişiler tarafından yönetilmesi gerektiğini savunur.

- Evren yasalarına uygun yasaların gerektiğinde zorla toplumda itaat ettirilerek

uygulanmasını savunduğu için Yunan dünyasında en sert demokrasi

karşıtlarından biri olarak kabul edilir ve bu özelliğinden dolayı da

Platon'u etkilediği görülür.

PARMENİDES (M.Ö. 515-M.Ö. 440)

- Evren anlayışı akıl tarafından kavranabilen, adaletin ve yasanın hüküm

sürdüğü kurallı bir evren düzenidir.

- Peri Pyhseos (Doğa Üzerine) isimli eseri günümüze ulaşan fragmanlarından

biridir. Eserini, hakikati (aletheia) ve sanılan (doksa) konu alan iki

bölüme ayırmakta ve evren düzenine ilişkin üç görüş olduğunu savunmaktadır:

1- Aklı ve Dike'yi (hak-adalet) izleyenler

2- "Varlığın yok olduğunu" iddia edenler

3- "Varlığın hem var, hem yok olduğunu", yani oluşu savunanlar

- Evren ona göre biri duyu organlarımız diğeri de akılla kavranabilen iki

görünüme sahiptir. Bunlardan ilki tamamen bir yanılgıdır. Duyular bize

yokluk diye bir şeyin var olduğunu ve evrende değişimin hüküm sürdüğünü

söyler. Akıl ise yokluğu da değişimi de yadsımak gerektiğini bildirmektedir.

- Herakleitos, değişimi reddetmenin evrenin hakikatleriyle uyuşmadığını

savunurken Parmenides bunun aksine değişmenin varlığını kabul etmenin

büyük yanılgı olduğunu savunmuştur. Parmenides'e göre hakikatin

bilgisi evrendeki değişmezlikten elde edilebilir ve bu da duyu organların

yanılgısından sıyrılarak akılla kavranabilir, iki düşünür birbirlerine zıt istikamette

duyuların değişim ve değişmezlik konusunda yanılgılar yarattığını

ifade etmişlerdir. Bu tartışma, felsefe tarihinin de ilk en tipik polemiklerinden

biri olmuştur.

- Evrene duyularla değil, akılla bakıldığında her yerde bir ve aynı değişmezlik

bulunabilir.

- Düşünce tarihinde akıl yürütme disiplinini ilk kez açık biçimde kullanan

düşünür olmuştur.

Varlık Anlayışı:

- Evrende yokluğun ve değişimin olmadığı düşüncesini kanıtlamak açısından

varlık anlayışında her şeyi kaplayan bir kütle fikri vardır. Oluş için,

oluşacak olanın daha önceden olmamış olması, yani yok olması gerekir

(hareketin olması için boşluğun olması gerekir, ancak o da yoktur). Bu

yüzden de hareket ve oluş söz konusu olamaz. Var olan hiçbir şey hiçbir

zaman hiçbir süreçte "yok olma" durumunda olamaz.

- Varlık var olmayanlardan meydana gelmez ve ona indirgenemez. Varlık

zorunluluktan "bir" ve "öncesiz-sonrasız" olmalıdır.

- Varlık her yerde kendisine özdeştir ve bütün bu özellikleriyle, her köşesi

merkeze eşit uzaklıkta olan kusursuz bir küreyle karşılaştırabilir. Ancak

bu nitelik aslında evrenin sonlu bir yapı olduğu anlamına gelir. Böylece

varlık, zaman bakımından başlangıçsız ve bitimsiz olmakla birlikte,

uzam bakımından sınırlı ve sonludur. Ancak Parmenides, sonsuzluğu

eksiklik olarak görmektedir. Sonsuzluğu, hiçbir zaman tamamlanamayan

bir belirsizlik düşüncesini taşıması Pythagorasçılardan (evrenin ilk

maddesi kabul ettikleri pneumanın sınırsız ve eksikli bir yapı olduğunu

düşünmeleri) etkilendiğini göstermektedir.

- Evrende yokluğun ve değişimin olmadığını kanıtlamak için akıl yürütmeler

öne sürer. Varlığın yer kaplama, yokluğunsa boşluk olduğunu kabul

eder.

- En yüksek hakikat olarak gördüğü değişmez varlığı "Bir" diye adlandırır.

Bütün evren, kusursuz küre görünümündeki Bir'den ibarettir. Yunanlılar

değişimi eksiklikle ilişki gördüklerinden Bir'in eksiksiz, kusursuz yapı düşüncesinde

ise hiçbir değişime ihtiyaç yoktur.

- Parmenides'in düşüncesinde varlık ve düşünce, varlık ve dil, bir ve aynıdır.

"Kusursuz varlık" öğretisini insan düşüncesinin işleyişi ile ilişkilendirerek

düşünce ile varlığın aynı şey olduğunu savunmuştur. Bu yüzden

bir şey hakkında düşünmek için o şeyin öncelikle var olması gerekir fikri

vardır. Düşünce varlıktan başka bir şeyin düşüncesi değildir. Tek değişmez

varlık vardır, o da değişmeyen varlık olan Bir'dir.




ÜNİTE 4

EMPEDOKLES, DEMOKRİTOS,

KSENOPHANES, ANAKSAGORAS

Ünite ite ilgili bilgi:

Bu ünitede, Empedokles'in felsefi görüşlerini ve dört neden
öğretisini açıklayabilmek, Demokritos'un atomculuğunu tartışabilmek, 1 7

Ksenophanes'ın Yunan tanrı bilimindeki yerini kavrayabilmek ve Anaksagoras'ın

felsefi görüşleri ile Nous anlayışını tartışabilmek amaçlanmaktadır. Finaf-Bütünieme

EMPEDOKLES (M.Ö. 490-430)

- Parmenides'ten etkilenmiş, onun varlığa ve BİR'e ilişkin görüşlerini büyük

ölçüde benimsemiştir.

- Varlığın belli bir zamanda meydana gelmediğini ve sonradan da ortadan

kalkmayacağını savunmuştur.

- Parmenides gibi evrende boşluk olamayacağını düşünür. Ancak temel

felsefi amaçlarından biri Parmenides'in değişmez varlık anlayışı ile evrendeki

reddedilemez değişim olgusunu uzlaştırması bakımından da ondan

ayrılır.

- "Oluş" hakkında yeni öneri ortaya koyar: Ne meydana gelmektir ne de

yok olmaktır. Meydana gelme ve yok olma'yı Parmenides'in varlığın içindeki

bazı temel unsurların birleşmesinden ya da ayrıştırmasından ibaret

görür. Empedokles dört unsurun ya da dört elementin (toprak, su, hava

ve ateş) birbirleriyle çeşitli şekilde karışımından evrendeki tüm var olmaların

ve hareketin meydana geldiğini düşünmüştür. Kendisinden önceki

tek unsurla evreni açıklayıcı felsefelerin sorunlarını böylece bu dört unsurun

da aynı derece belirleyici olduğunu belirterek sorunu aşmaya çalışmış

ve felsefe tarihinin en uzun ömürlü öğretisini (kendisinden sonrakiler

tarafından da kullanılacaktır) ortaya koymuştur.

- Bu dört unsurun nitel açıdan bir diğerine dönüşmesi mümkün değildir.

Değişim nicel boyutta, çeşitli oranlarda, sayılarda ve şekillerdeki kombinasyonlar

sonucunda meydana gelmektedir. Kimi düşünürler Empedokles'in

bu dört unsurunu Homeros'a kadar götürebilmektedir. Bu dört unsur

felsefe tarihinde genellikle, birbirine indirgenememelerinden dolayı

"çoğulcu maddecilik" olarak nitelendirilmektedir.

- Evrendeki tanrısallığı akılla ilişkilendirmiş, evrendeki her şeyin kendine

göre bir aklı olduğunu savunmuştur. (Her şeyin bir ruhsallık, akıl ya da

canlılık taşıyarak evrensel unsurları kardeşlik mayasında birleştirmeye

çalışan Pythagorasçı düşüncenin bir yansıması olduğu düşünülmektedir).

- Moira düzeninden akıl esaslı evren düzenine geçişte önemli bir aşama

olmuştur.

- Parmenides'in Varlık'ın kendisinde değişimin olmayacağı yönündeki düşünceyi

dört temel unsurun da kendi içinde değişemeyeceği düşüncesinde

etkili olmuştur. Bu dört unsur bu haldeyken değişim nasıl olmaktadır?

: Kendilerinde hareket yoktur ancak hareket ettirilmektedirler. Maddeden

bağımsız, kozmik bir güç olarak iki hareket ilkesi benimsenmiştir.

Bunlar hareketi meydana getiren SEVGİ (philotes, Aphrodite) ve NEFRET'tir

(Neikos, Kotos). Sevgi, temel dört unsuru sonsuz bir dönüşüm

içerisinde birleştirirken, Nefret ayrıştırır. Evrendeki tüm oluş ve değişim,

bu iki ilke doğrultusunda bir araya gelerek ya da ayrışarak meydana gelmektedir.

- Şeylerin Sevgi yoluyla birleşmelerinin doruk noktası, Nefretin tamamen

ortadan kalktığı ve evrendeki formların eksiksizce karışıp mükemmel birlik

haline geldikleri tanrısal bir esenlik durumudur. Evren düzeni ise birbirine

zıt olan bu dört unsurun tam orta noktası, ideal bireşimi olarak görmüştür.

(Parmenides'in andıracak şekilde, bu tanrısal birlik durumunu

Empedokles "küre"(sphairos) olarak adlandırmıştır).

- Evrendeki her şey keyfi değil, bir zorunluluk sonucu oluşmaktadır. Bu

zorunluluğu "Ananke" sözcüğü ile anmıştır ancak bu zorunluluğun evren

için kaçınılmaz bir kader mi (moira) ya da belli bir amaca ulaşmak için

ereksel (telos) bir güdü müydü pek net değildir.

- Bilgi için, kendi çağdaşları gibi duyuların sağladığı bilgiden kuşku duymuştur

(Aklı duyuların önüne geçirmiştir). Evrene duyularıyla yaklaşan

biri, var olma ya da yok olma gibi olgularla düşünmeye başlayacağını,

ama akıl yolu ile yaklaşanın evrenin, dört elementin Sevgi ve Nefret yolu

ile bir araya gelmelerinden veya dağılmalarından ibaret olduğunu görebileceğini

savunmuştur.

- Ruh anlayışı Pythagorasçılara dayanmakla birlikte onun ruh anlayışını

kendi özgün öğretisi çerçevesinde ele almıştır. Ruhun da dört temel unsurun

belli bir terkibinden meydana geldiğini ortaya koymuştur. Pythagorasçılar

gibi ruhu bedenden ayırmaz. Ruh göçünü savunur. Madde dünyasının

üzerinde ikinci ve daha yüksek bir mutlu ruhlar (daimones) dünyasının

bulunduğunu, bu dünyanın da günahlarla kirlenmemiş ölümsüz

ruhların sonsuza dek yaşadığı bir dünyadır. Kirlenmişler ise bir bedenden

başka bedene geçip duranlardır. Böylece dünyayı insan ruhu için

düşüş alanı olarak görmüştür ve yüksek âleme erişme amacı gütmüştür.

Ruhu, Tanrıdan uzaklaşan ve yine ona dönmeyi arzulayan bir sürgün

hali olarak kabul etmiş ve tüm insanların bunun için Sevgi tanrıçası Aphrodite'e

tapmalarını önermiştir.

DEMOKRITOS (M.O. 460-360)

- Empedokles'in "çoğulcu maddecilfk" anlayışının üzerine, daha tutarlı ve

bütünlüklü olarak "atomculuk" şeklinde adlandırılan görüşler bina etmiştir.

Demokritos'un atomculuğu, Parmenides'in varlık anlayışı olan boşluğu

ve oluşu reddeden, mantıksal içerikli akıl yürütmelerle doğa dünyasını

baştan sona mantıksal bir içerikle kavrayan bakış açısından önemli izler

taşır. Ancak Parmenides'ten boşluğun yani yokluğun varlığını kabul

etmesi bakımından ondan ayrılır. Atomculuk anlayışında doğa düzenini

Elea mantığının etkilerinden korumaya yönelik girişimde bulunmuş olması

ise onu Parmenides'e yaklaştırır.

- Demokritos'a göre evrendeki her şey, kendi içlerinde hiçbir boşluk içermeyen,

yine kendi içlerinde değişmez ve parçalanmaz olan, sonradan

var olmamış ve yok olmayacak olan bazı temel unsurlardan oluşmaktaydı.

Bu unsurlara "parçalanmaz", "bölünmez" anlamına gelen "atom" adını

vermiştir. Atomlara atfettiği tüm özellikler Parmenides'in varlığa atfettiği

özelliklerle aynıdır. Ancak Parmenides'in birciliğinin (monizm) tersine

parçalanmaz atomların sonsuz sayıda olduklarını ileri sürmüştür. Aslında

atomculuğun kurucusu Pythagorasçılardan etkilenen Leukippos'tur.

- Demokritos'a göre atomlardan ve boşluktan başka bir şey yoktur. Tüm

evren düzeni, boşlukta birbirleriyle birleşen ve birbirlerinden ayrışan

atomlardan ibarettir. Tüm oluş onların bir araya gelip dağılmalarıdır. Evrendeki

her şey, onların oluşturdukları farklı bireşimlerden ibarettir. Böylece

hareketi de maddeden ve varlıktan ayrı tutmayarak Empedokles'ten

ayrılmış ve hareketi maddeye yüklemiştir.

- Atomların hareketi rastlantısal değildir, evrendeki her şey bir zorunluluğa

bağlı olarak olup bitmektedir. Birbirlerine benzeyen atomlar zorunlulukla

bir araya gelmekte ve biçimlerine göre hareket şekli almaktadırlar

(örneğin köşeli yapılardaki atomlar daha yavaş hareket ederken yuvarlak

yapılı atomlar daha hızlı hareket edebilir). Bu anlayış mekanik hareketi

akla getirmektedir. Atomların hem fiziksel hem mantıksal/geometrik

özelliklere sahip olduğunu ifade etmiştir. Fiziksel özellikler ikincildirler

(renk, koku, şekil gibi görünür veya hissedilir) ve duyulara hitap ederler.

Mantıksal/geometrik özellikler ise ancak akılla kavranabilirler ve atomların

değişmezliklerinden sorumludurlar. Bu noktada ayrı iki evren değil,

tek evrenin bize hitap eden iki yönü söz konusudur. Böylece değişim ve

değişmezlik arasındaki tartışmaya da kendince bir çözüm getirmiş oluyordu.

- Demokritos'a göre ruh bile atomların oluşturduğu bir birleşimden ibarettir.

Ancak ruhu oluşturan atomlar çok daha ince ve yuvarlak yapıda olduğundan

diğerlerine göre daha hareketlidirler. Bu anlayışta ruh elbetteki

ölümsüz değildir çünkü beden ölünce ruh atomları da kendiliklerinden

dağılıp ölmektedirler.

- Evren düzeninde doğanın tanrısallıkla ya da canlılıkla olan bağı kopartılmış

ve ayrı iki kategori olarak düşünülmüştür. Zira ruhsallık maddede

biçim kazanan bir yapı değil, bizzat maddeden (atomlardan) oluşan ayrı

bir yapıdır. Hareket ise maddenin kendiliğinden bir şey değil, maddeler

ya da atomlar arasında bir güç olarak ortaya çıkmaktadır. Hareket,

maddeler arasında itilim ya da çekilim gücüdür.

- Dil ile nesne arasındaki organik ilişkiyi koparmıştır. Adların nesnelere

keyfi olarak sembolleştirmek amacıyla verildiklerini ve adın nesneye doğal

olarak ait olmadığını ilk kez açıkça dile getirmiştir. Böylece dil-varlık

ilişkisini geri dönmemecesine koparmıştır. (Bu anlayış Sofistleri ve Platon'u

etkilemişti).

- Ahlak ve toplum düzeninde en büyük iyiliğin ruhun duruluğunda, ruhun

sevincinde (euthymie) ve mutluluğunda (udaimonie) bulmuştur. Bunlara

ise belli zorunlulukla işleyen doğaya göre yaşamakla ve ölçülükle erişilebilir.

Doğa düzenine göre bir hayatı ortaya koyması kader inancını da

ikinci plana itmiştir. Bununla birlikte hazzı reddetmemesi Platon'u da etkilemiş,

diğer düşünürler gibi yasalara saygınlığı önemsemiş, yasanın

da yeterli olmayıp insanların yasalara uymaya yöneltecek ölçü ahlakının

da tamamlanması gerektiğini düşünmüştür.

KSENOPHANES (M.Ö. 570-480)

- Çağdaşları gibi evrenin nasıl oluştuğu ve ana maddenin ne olduğuna

ilişkin konulardan çok Yunan dünyasının geleneksel tanrı anlayışına

(Homerik-Hesiodik Olimposçu çok tanrı düzeni) felsefedeki belki de en

etkili eleştiriyi yöneltmiş ve onun yerine "hep göz, hep düşünme, hep kulak"

olarak özetlediği kozmik ölçekte bir güce sahip tanrısallık önermiştir.

Farklı toplumlarda farklı tanrıların olmasını eleştirmiş ve felsefi içerikli

ve evrensel bir tanrısallık anlayışı geliştirmiştir. Bu aynı zamanda evreni

tek bir ilke ile açıklama eğilimine de uygun bir tutum sayılabilir.

- Ksenophanes'in ortaya koyduğu Tanrı anlayışı, kozmolojik-ontolojik olmanın

yanı sıra hem sosyal ve ahlaki bir içeriğe bürünen hem de insan

biçimli unsurlardan ayıklamayı amaçlayan bir karaktere sahiptir. Tanrının

evrensel unsurları düşünmeyle kımıldatıp düzenlediğini söyleyerek akıl

kavramını teolojiye sokan isim olmuştur.

- Ksenophanes'in geliştirmiş olduğu tanrı anlayışı Milet düşünürlerinin biriktirmiş

olduğu düşünsel altyapıya dayanır. Sözgelimi Anaksimandros

arkhe olarak ortaya koyduğu apeiron'a Homerik tanrıların bir özelliği

olan ölümsüzlüğü atfederek, onu bir anlamda kozmik düzenin egemen

tanrısallığı olarak görmekteydi. Ksenophanes ise mitoslarda ortaya konulan

tanrısallık anlayışı ile filozoflar tarafından geliştirilen tanrısallık anlayışları

arasında bir sentez yapmayı amaçlamıştır. Olimposçu düzende

Zeus'un giderek ağırlık kazanması aynı zamanda Ksenophanes'in de

"en güçlü tanrı" öngörmesini besleyen bir altyapı sunuyordu.

- Ksenophanes'te tanrının evren içindeki konumu belirgin olarak verilememiştir.

Tanrıya sadece evreni kıpırdamadan akıl gücüyle hareket ettirme

gücü atfedilmiştir.

- Evren düzenini maddi temelde kavramıştır. Kimi yorumcular onun toprağı

ve suyu evrenin arkhesi olarak ortaya koyduğunu, kimi yorumcular da

onun tanrının evrenin birliği ve bütünlüğünü sağlayacak şekilde ortaya

koyduğunu ifade ederek panteist olduğunu iddia etmişlerdir.

- Ksenophanes'e göre insan tanrıya ve evrene ilişkin kesin bilgiye erişemez.

Kesin bilgi tanrıya hastır. Tanrı bilgisi, insan bilgisinden bedensel

organların yardımı olmaksızın tanrısal akıl yolu ile "bütün olarak" kavrama

özelliğinden dolayı ayrılır,

- Tanrının, iyi, kötü, ahlak, adalet gibi insani yönlerle ilgili bir tanrının öncülüğünü

yapmış olması kendisinden sonrakileri de etkilemiştir.

ANAKSAGORAS (M.Ö. 500-428)

- Pek çok Yunan düşünürü gibi iyonya kökenlidir; ancak yaşadığı dönemde

siyasi, kültürel ve düşünsel bir merkez haline dönüşen Atina'ya yerleşmiş,

felsefenin bu kentte etkinlik kazanmasını sağlamış ve Atina'yı

neredeyse tek başına idare etmekte olan Perikles'e dostluk ve hocalık

yapmıştır.

- Empedokles gibi dört temel unsurdan herhangi birinin diğerine dönüşme

imkanını reddetmektedir (örneğin ateşin suya dönüşemeyeceği düşüncesi).

- Evrende bir hareket ve dönüşümün olduğunu kabul etmekle birlikte

"oluş" ve "yok olma"yı reddetmiştir.

- Empedokles'in evreni dört unsurla açıklama çabasının tersine, evrenin

sonsuz sayıda unsurdan meydana geldiğini düşünmüştür. Bu sonsuz

sayıdaki unsuru "spermata" (tohum) sözcüğü ile ortaya koymuştur. Tüm

görünür evren sonsuz sayıdaki spermatanın (birbirlerinden koku, renk

ve şekil vb. bakımdan farklı olan) çeşitli şekillerde birleşmesinden (Empedokles'in

dört unsurunu bile) meydana gelmiştir. Evreni meydana getiren

tözlerin sonsuz sayıda olmasını belirtmesi, onu Empedokles ve Demokritos

gibi "çoğulcu maddeciler" safına yerleştirmiştir.

- Sonsuz sayıdaki spermata, Anaksagoras'a göre evrenin başlangıcındaki

"kaos" durumunda birbirleri üzerinde üstünlük kurmadıkları ve birbirine

tam karışmış şekildedirler. Her şey, her şeydeydi ve bu kaotik ortamda

şeyleri diğerlerinden ayıran henüz ayırıcı bir nitelik yoktu. Kaotik durumdan

çıkışı ve kosmosa (düzen) dönüşü sağlayan güç ise kozmik ölçekte

ve tanrısal nitelikli bir aklı ifade eden "Nous"tur (Akıl).

- Demokritos'un hareketi maddeden ayrı bir ilke olarak ele alan anlayışını

benimsemiş ve Empedokles'in iki hareket ilkesi yerine tek ilke ile açıklamaya

gitmiştir. Anaksagoras, Nous'u, yani aklı evrenin oluşunu ve tüm

düzenini sağlayan güç olarak sunan ilk filozof olarak kabul edilmektedir.

- Nous'un temel etkinliği başlangıçta kaotik durumda olan şeyleri birbirlerinden

ayrıştırarak düzenlemektir. Ancak Nous'un şeylerin ayrılmasına

yönelik yönlendirici gücü bütünüyle yeterli olamayabilir. Bundan dolayı

da evrende hiçbir şey saf ve arı halde değildir. Her şeyde her şeyden bir

miktar ay bulunmaktadır. Örneğin evrende arı toprak, su ya da ateş bulunmaz.

Bunlar daima birbirleriyle bir miktar karışmış durumdadır. Bu kuralın

tek istisnası Nous'tur. Zira bazı şeyler Nous'tan bir miktar pay taşısalar

da, Nous'un kendisi yalın ve katıksız haldedir.

- Her şeyin başka bir şeyden bir miktar pay taşırken nasıl birbirlerinden

farklı görünüme sahip olduğuna yönelik olarak da o şeyde "baskın niteliğin"

yüksek olmasını gerekçe göstermiştir. Baskın nitelik aslında "üstün

nitelik" olarak düşünülmüştür. (Örneğin bir şeyin altın olma sebebi, altın

olma niteliğinin onda baskın biçimde bulunuyor oluşundandır. Modern

bilimde genetikte kullanılan baskın ve çekinik genler de bu ilkeyi anlamak

için yardımcı olabilir).

- Ruhu bedenden, aklı maddeden kesin bir biçimde ayıran ve biri duyularımıza

hitap eden, ötekisi yalnızca akılla kavranabilen iki alem öngören

anlayışa "metafizik ikicilik" (metafizik düalizm) denilmektedir. Anaksagoras'ın

Nous'u spermatalardan (maddeden) ayırması, bazı yorumculara

göre metafizik öncülüğün öncüsü olduğuna yönelik değerlendirmelere

yol açmıştır. Bazı yorumculara göre de Nous'un bazı maddelerde bulunması,

düşünen-maddenin varlığına işaret etmektedir. Bu anlayış Nous'u

en küçük madde parçacıklarından kosmostaki kozmik akla (logos) ve

Herakleitos'un ateşe yüklediği işleve kadar sirayet edebilmektedir.
 

Çevrimiçi üyeler

Şu anda çevrimiçi üye yok.

REKLAMLAR

Forum istatistikleri

Konular
17,414
Mesajlar
134,310
Kullanıcılar
90,716
Son üye
Abdullah Kara
Üst