8.Ünite Günümüzde Sosyal Çalışmanın Toplumdaki Yeri ve Genel Değerlendirme

AOFDESTEK

ADMİN
Yönetici
Admin
Katılım
9 Şub 2011
Mesajlar
6,041
Tepkime puanı
25
Puanları
48
Bölüm:
İşletme
Şehir:
Bursa
8.Ünite Günümüzde Sosyal Çalışmanın Toplumdaki Yeri ve Genel Değerlendirme


GİRİŞ
21.yüzyılda sosyal hizmetleri gelişmiş srunlarına çözüm üretme noktasında daha kurumsallaşmış bir toplumsalyapıya sahiptirler. Ekonomik, sosyal, kültürel gibi birçok faktörü etkileyen hatta yönünü belirleyen bir süreç,Örneğin başta sözünü ettiğimiz refah devleti anlayışı, bütün değerlerine ve insanlık birikimine rağmen küreselleşme süreciyşe birlikte önemli dalgalanmalar yaşamaktadır.

SOSYO-EKONOMİK YAPININ BİÇİMLENDİĞİ BİR ÜST YAPI KURUMU OLARAK SOSYAL ÇALIŞMA
(SOSYAL HİZMET)
İnsanlık tarihi aşamalı bir geçiş sürecidir. Her geçiş süreci beraberinde birçok yapısal sorun ortaya çıkarmıştır. Toplumlardaki bütün ilişkiler geçici olarak, eğreti olarak yapılaşmıştır. Bu nedenle sosyal çalışma tarihsel-sosyal üstyapısal bir gerçektir.Sosyal çalışma /sosyal hizmet) bilimsel-ideolojik bir disiplindir. Bu duruş onun kimliğinin parçalanmaz yönlerinden biridir.Örneğin; her insan,insan olduğu için bir değer taşır.Ten rengi, kültürel yaşamı, düşünsel tutumu, yaşam biçimi ne olursa olsun insanın ızdırap çekmesine izin verilemez ve söz konusuolduğunda korunmalıdır yada enazından hafifletilmelidir, tezi sosyal çalışmanın duruşunun olmazsa olmaz koşulu olan demokratik,sosyal,hukuki niteliklerini de gün yüzüne çıkarmaktadır.

TÜRKİYE'DE ANAYASAL DEĞİŞMELER,SOSYAL ÇALIŞMA VE BÜYÜYEN SOSYAL YARDIM ALANI
ikinci Dünya Savaşı'ndan sonra az gelişmiş ülkelerde girişilen demokrasi tecrübelerinin temel sorunsalını asker-sivililişkileri ve bu katagoriler arasındaki gerginlikler oluşturmuştur.Demokrasi kavramı açısından irdelendiğinde farklı bakış açılarının askeri müdahaleleri''haksız-haklı'' ikileminde ele aldıkları ve düşüncelerini bu şekilde savundukları bilinmektedir. Sosyal çalışma (sosyal hizmet)açısından anayasaların önemi yadsınamaz.1960 müdahalesi askeri müdahale olması açısından kuşkusuz eleştirilmesi gereken bir süreçtir.Şu da var ki 1960 müdahalesinin sonuçları arasında sosyal devletin en çok gündemde tutulması açısından düşüncelerini ileri süren aydınlar olmuştur.Elbette bu tarihsel dönemi okurken özellikle Avrupadaki sosyal ve düşünsel gelişimleri unutmamak gerekir.Askeri bir darbe olarak ne kadar eleştirilirse eleştirilsin bu askeri eylemin sonucunda ortaya çıkan 1961Anayasası ile Türk ulusu devlete; ''kişinin temel hak ve hürriyetlerini, fert huzuru, sosyal adalet ve hukuk devleti ilkeleri bağdaşmayacak surette sınırlayansiyasi, iktisadi ve sosyal bütün engelleri'' kaldırmak, '' insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları'' hazırlamak görevini vermiştir.27 Mayıs'ın önemine bakalım:Tanilli'ye göre.27 Mayıs, Cumhuriyet'e sahip çıkmak isteyen kimi ordu mensuplarının, üniversite, gençlik ve 'bir kısım basın'la birlikte,serbest seçimle gelse de karşıdevrimciliğe dönüşen bir gidişe karşı, 'demokrasiyi devrimci temellere oturtma girişimi'dir.Ne var ki yine de, 27 Mayıs'ın getirdiği kimi kurumve kavramlar bugün,silinemez biçimde-belleklerde yer etmiştir.Koray ve Alper'e göre ise 27 Mayıs 1960 ihtilalinden sonra kabul edilen 1961 Anayasası, Türk sosyal politika tarihinde bir dönüm noktasını oluşturmaktadır.Tarihsel bir karşılaştırma yapacak olursak, 1924 Anayasası, ekonomik etkinlikler bakımından daha 'liberal' bir yaklaşıma sahipti. Buna karşılık, 1961 Anayasası,ekonomik bakımından sorumlu ve görevli bir devlet kavramı geliştirmiştir.Başka bir deyişle, 1924 Anayasası'nda öngörülen 'kapitalizme dönük liberal devlet' anlayışı yerine,1961 Anayasası,'sosyalrefah devleti' yaklaşımını getiriyordu.Çağdaş toplum modeli kavramı 1930'lardan beri oldukça değişmişti. Bu model, birtakım önemli demokratik araçlarla birlikte, devletin ekonomik ve toplumsal yaşamı denetleyici kurumlarını içeriyordu.İşte 1960 eylemi ve bu yeni modele uygun bir yapı getirmeyi amaçlıyordu. Türkiye'de 1961 Anayasası ile gerçekleştirilmiş ve 1963 yasaları ile demokratik düzenlemeğe digilmiştir. Daha on yıl geçmeden12 Mart 1971'de askeri müdahalesi ile gelmiştir.Sosya devlet ilkesinin, 1982 Anayasasında da benimsenmesi ilke olarak olumlu ise de bu ilkenin yaşama geçirilmesinde 1961 Anayasasına kıyasla 1982 Anayasası'nın getirdiği sivil Devlet Kurumlarına dasuçlayıcı bir tutum ve davranış sergilemiştir.Ancak 1980 Anayasası, yani bu Anayasa, çoğulcu toplumun temel unsurlarından olan derneklerin, sendikaların ve meslek kuruluşlarının siyasetle uğraşmalarını, siyasal partilere destek olmalarını veonlardan destek görmelerini yasakladığı gibi, kendi aralarında ortak haraket etmelerini de yasaklamıştır.Bakın Batı dünyasına, özellikle IMF'nin ardındaki Birleşik Amerika, 12 Eylül Harekatı'na ekonomik açıdan her türlü kolaylığı göstermiştir.21.yüzyıla yaraşır bir anayasa özlemini yaşama geçirmek ise günümüzde ifade edilen ve parlementonun önündeki en önemli görevlerinden birisidir.Sarıca'ya göre sosyal devlet ilkesini benimsemişanayasaları olan ülkelerde bütün partiler sosyal adalet, sosyal hizmet , insan hakları gibi konuları kabullenmek zorundalar. Küreselleşmenin sosyal sorunlara olan etkisini ve sosyal hizmetin sunumunu kısıtlayan yapısını hatırda tutarak şunu söyleyebiliriz.Türkiye'de özellikle 12 Eylül mantığı bir kuşağın bilimine, kimliğine, yaşam tarzına, düşünce taşlarına, hayatı algılayış biçimine, özlemlerine, tüketim alışkanlıklarına değin birçok bireysel ve sosyal yönüne derinlemesine girmiştir.Özellikle 20.yüzyılın sonlarına doğru yaygınlaşan neoliberal ekonomi politikaları,gerek sanayileşmiş ve gerekse gelişmekte olan ülkelerde,yoksullukla mücadele başta olmak üzere,bütünsosyal politika alanlarında da,ağırlığını hissettirmeye başlamıştır.Türkiye bu olumsuz sürece 12 Eylül 1980 darbesi ve onun ekonomi politikalarının sosyal yaşama aktarıldığı 24 Ocak'la girmiştir. Türkiye'de 24 Ocak kararları ile yürürlüğe giren bir anlayış vardır ki, belki asıl korkunç olan odur: 'iş bitiricilik' diye anılan açıkgözlülük, toplumda en kutsal inanca dönüşmüştür;'köşeyi dönmek 'için herkesin birbirini çiğnemesi, 'ekonomide liberalizm'in erdemi olarak görülür.Daha sonra 'Özalcılık' diye adlandırılacaktır bu. Bu deyim Turgut Özal'ın adından geliyor.12 Eylül'ün, 27 Mayıs'ı yapan askeri kadrodan çok farklı, hatta ona zıt anlayıştaki generallerinin başlattıklarına sahip çıkan, bir noktadan sonra haraketi alıp götüre ona daha başka gerici misyonlar da yükleyen sivil kadronun temsilcisi odur.12 Eylül'ü ondan,onu da 12 Eylül'den ayrı düşünmek mümükün değildir. Dışsatıma dayalı büyüme anlayışından yola çıkan 24 Ocak ekonomi politikası,ülkenin bir bütün olarak daha da 'yoksullaşması' sonucunu vermektedir.

24 Ocak kararıyla ilgili Özal'ın mirası dört ana başlık altında toplanabilir:
-Ekonomik miras;dışa açık ekonomik model ve gelir dağılımında oluşan adaletsizlik.

-Toplumsal miras; emek örgütlenmelerin zayıflatıldığı, siyasal İslamın güçlendirildiği, tarikatların cemaatler biçiminde örgütlendiği, bürokraside keyfiyet, denetimsizliğin artışı.

-Siyasal miras;laik ve demokratik sosyal hukuk devletinin zayıflatılması,otoriter ve kapalı devlet anlayışının yerleşmesi.
-Kültürel miras; vahşi kapitalizmin melez değerler sisteminin yerleştiği, yabancılaşmakta olan bir toplum olarak .Bu koşullar insanları yoksullaştırmış, onları sosyal yardıma muhtaç kılmıştır.

SOSYAL ÇALIŞMA MESLEĞİ AÇISINDAN KIRSAL YAPI VE TOPLUM KALKINMASI
Türkiye 1950'lerden bu yana hızlı kentleşme olgusuna sahne olmaktadır.Kentlere göre ise kırsal yatırımının yeterli olmaması nedeniyle sürecin gelişimini engellemiştir. Öyle ki, 27 Mayıs 1960 askeri hareketinden sonra Köyişleri Bakanlığının uhdesinde toplum kalkınması projesi yaşama aktarılmış idi.Amerikansosyoloji kitaplarında belirtilen, sosyoloji toplumu düzeltip geliştirmek yolunda gösterilen çağdaş çabadan doğdu' tümcesini aslında sosyal çalışma gerçekliği içinde dile getirebiliriz.21 .yüzyılın şu ön yıllarında köy sorununu çözemediğimiz, toplumsal kalkınmadan başarılar elde edemediğimiz ise bilinen bir gerçektir.

KIRSALDA SOSYAL HİZMET VE GAP ÖRNEĞİNDE SOSYAL HİZMET UYGULAMALARI
GAP (Güneydoğu Anadolu Projesi) suya dayalı, Güneydoğu, Anadolu Bölgesi'nin topyekün sosyo ekonomik kalkınmasını amaçlayan insan odaklı bir bölgesel kalkınma projesidir.Dicle ve Fırat nehirleri havzasında uygulanan program kapsamında 22 baraj,19 hidroelektrik santral ve 1.7 milyon hektarın sulanmasını sağlayacak sulama kanalları inşaası öngörülmüştür.Proje tamamlandığında yılda 50 milyar m3 su akıtan Fırat ve Dicle üzerindeki Türkiye toplam su potansiyelinin %28'ini kontrol altına alacaktır.Dolayısıyla GAP'la olan iletişiminde ve etkileşiminde bu mesleğin özellikle insani boyuttaki önemi açık seçik ortadadır.Gap'a ilişkin toplumsal politikalar, bölgede sürdürülebilirinsani gelişmenin hedefine yönelmiştir.Öte yandan bölgede bir türlü tasfiye edilemeyen feodalite,toprak reformunun olmayışı,mülkiyetin büyük paylarının çok az insanın elinde olması,terör,genç işsizliği,göç gibi konular GAP'ın büyük oranda başarısızlığa uğraması için tetikleyici olmaktadır.Başarısız oldu.Güneydoğu özelinde Gap, bölgenin kırsal kalkınmasınasosyal adalet temelinde etki etmeyecektir.

SOSYAL REFORM HAREKETLERİNİN SOSYAL ÇALIŞMAYA ETKİSİ
Sosyal hizmet,Amerika ve Avrupa gibi sanayileşme dönüşümünün ve buna koşul diğer toplumsal değişmelerin yaşandığı ülkelerde meslek olarak kendini belirlemeye başlamıştır ve haraketlerin ürünü olarak ortaya çıkmıştır.Bütünsel bakarak, sorunun genel politikayı belirleyerek hareket edildiğinde sosyal mesleklerin de işlevsel olacağını varsayar.Örneğin 12 Eylül 1980 darbesine gelinceye kadar,Türkiye'de iki büyük işçi konfederasyonu vardı:Türk,İş ve DİSK.önemli ideolojikayrımlardan kaynaklanan bir bölünmeyle doğan bu rekabetin, işçi hareketinin gelişimini etkilememesi düşünülemezdi.DiSk'in kapatılması ve 12 Eylül sonrası getirilen düzenlemeler sonucu, yeniden tek konfederasyonun egemen olduğu bir ortama dönüldü.Disk'in yeniden dönüşünün etkilerini ise talep ettiği,ülke refahının artırılması yönünde tekrar görüyoruz.Beklenen o ki,2008,1 Mayıs anma ve etkinlikleri çerçevesinde DİSK'in varlığının neden endişe verdiğini ise o günkü eylemin gerçekçi değerlendirilmesi halinde ortaya çıkacağı muhakkaktır.1960'lı yıllarda yaşanan toplumsal muhalefet sürecinin ve yapısal değişmelerin sosyal hizmetin Türkiye'deki biçimlenişimi burada örnekleyebiliriz.Türkiye'de 1963'ten sonra yapısal gelişmeler yaratan ve kırsal göçü daha da kamçılayıp ona yeni bir yön veren temel etken olarak ortaya çıktı.Konuya böyle eğildiğimizde sosyal refah kavramı 27 mayıs 1960 asker darbesi ile birlikte ve onun getirdiği 1961 Anayasası'ndahukuksal temelleri koyularak Türkiye'ye getirilmiştir.9Temmuz 1961 gün ve334 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasının Genel Esaslar başlıklı Birinci Kısmın Cumhuriyetin Nitelikleri başlıklı 2. maddesindeki,Türkiye Cumhuriyeti,insan haklarına ve başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan,milli,demokratik,laikve sosyal bir hukuk devletidir.

SOSYAL DEVLET
Engels, bütün tipik dönemleri içinde sadece egemen sınıfın devleti olan ve her zamann,esas itibariyle,ezilen sömürülen sınıfı bağımlılık içinde tutmaya tahsis edilmiş bir makineyi, devlet olaradak görse de! Çeşitli devrim hareketlerinin sonucu olarak tanınan hak ve özgürlükler siyasal gelişimin etkisiyle kişiselden sosyal bir niteliğe doğru değişmişlerdir.Sosyal hizmetlerin varlığındandaki ve gelişimindeki kilit kavram sosyal devlettir;sosyal hukuktur.sosyal hukuk devletıdır.Bu çatı kavramların pratik anlamında içeriği doldurulmadığı sürece sosyal çalışmanın işlevselliği de kısıtlanır. Yoksulluk olgusundan yola çıkarak konuyla ilgili bilgimizi toparlayalım: Yoksulluk bir güvenlik sorunu olamayacağı gibi,sağlık sisteminin üzerinde oynayacağı bir sorunda değildir.Yaşayamamaksorunudur.Dolayısıyla sosyal devlet,kişileri sosyo-ekonomik yaşamda yalnız bırakmayarak klasik demokrasinin sosyal demokrasiye dönüşmesinde en büyük rolü oynamaktadir.

SOSYAL REFAH
Sosyal refah aile,din, ekonomi politika gibi geleneksel sosyal kurumların yanında,daha sonra yer alan bir sosyal kurumdur.Diğer sosyal kurumlara nazaran daha yeni olmasına rağmen,sosyal çalışma mesleğinden daha eskidir.Trihsel olarak bakıldığında ise refah devleti 1945 sonrası dünyada ortaya çıkan 'toplumsal mukavelenin' en önde gelen öğesidir.Sosyal refah politikası yada genel anlamıyla sosyal politika uygulamalarıile refah devletinin ortaya çıkışı ve gelişimi arasında yakın bir ilişki bulunmaktadır. Ya da sosyal hakların gelişimi ve bunları yaşama geçirmeye çalışan sosyal politika uygulamaları sonucunda refah devletine ulaşıldığını söylemek mümkündür.Sonuç olarak sosyal ilşkileri geliştirmeyle ilhili olan sosyal çalışma mesleğinin hizmet ve aksiyon odağına sahip olduğu bilinmektedir.

SOSYAL POLİTİKA VE SOSYAL PLANLAMA
Politika toplumda yaşayan insanlar arasında bir çalışma, bir mücadele ve kavgadır.İnsanlar yaradılışları, sosyal ve ekonomik durumları bakımından değişik fikirlere ve değişik çıkarlara sahiptirler.Aralarındaki düşünce,çıkarve psikolojik eğilim farklılıklarından doğan çatışma politikanın temelini oluşturur.Sosyal politikanın 19.yüzyılın ikinci yarısında Avrupa'nın endüstrileşmiş ülkelerinde ve özellikle Almanya'da ortaya çıkan birkavramolduğunu görürüz.İlk defa Almanya'da profesör Riehl tarafından kullanılmıştır.1870'lere kadar bilimsel bir niteliği olmayan bu kavram,gerçekte devletin burjuva toplumu içinde üstlenmesi gereken etkinlikleri göstermek amacıyla ortaya atılmıştır.Ülkemizde 1980'li yıllarda bu iki yol daha çok kısır bırakılmış ve mevzuat daha hakça doğrultularda ele alınıp geliştirilmiş ne de sendikal haklara ve özgürlüklere her demokraside var olması gereken boyutlarda etkinlik yolları açılmıştır.

SOSYAL ADALET
Dünya değişmesine,ilerlemesine rağmen dünya üzerinde birçok bölgede toplumsal barış bozulmuş,refah konusunda bir ilerleme olmamıştır.Elbette bunun nedeni adaletsizliktir;sömürüdür.Sosyal hizmet uygulayıcılarının mücadelesi bu yönde olmalıdır.Bilinmelidir ki,tarihsel gelişim çizgisi gereği yalnızca sosyal demokrasinin 'tarihsel-sosyal zemini'ancak sosyal hizmeti var edebilecek ve geliştirecek yegane yol olarak kendi gerçekliğini yeniden üretebilmiştir.Sosyal adaletin amacı, kişilerle toplum arasında iyi ilişkiler kurulmasını ve herkese uygar bir yaşayış düzeyini sağlamayı öngörür.

SOSYAL ÇALIŞMA SOSYAL SORUN VE TOPLUMSAL YAPI
Sosyal sorun etkili bir grup tarafından,çok sayıda insanı rahatsız eden belirli bazı sosyal koşulların sorun yarattığı ve bu durumun kolektif bir çaba ile iyileştirilebileceği ifade edildiğinde ortaya çıkar.Türkiye'de,sosyal sorunların çeşitlilik gösterdiği;bu sorunların boyutlarını açıklayıcı,sağlıklı ve güvenilir istatistik verilerin yeterli olmadığı;sorunların önlenmesi ve çözümlenmesine yönelik hzmetlerin ise dağınıklık gösterdiği ve daha çok geliştirilmesi gerektiği söylenebilir.Sosyal çalışma, sosyal sorunların çözümünde, devletin içeriğinde olması gereken önemli özelliklerdenbirisidir. Evrensel İnsan Hakları belgelerine imza atma olgunluğu göstermiş hiçbir dünya devleti,korunmaya muhtacını baş belası görmemelidir.Demokrasinin mesleği olansosyal çalışmanın uygulayıcısı Cumhuriyete ve demokrasiye inanmak zorundadır. Laikliği kendisineuygun yönleriyle değil tüm nesnel yönleriyle benimsemelidir (Şeker, 2006, 27-28). Çünkü sosyal sorunbu dünyaya ait ve çözülmesi gereken olgular dizisidir. Artık bilinen ve kanıksanan bir şey var ki, sosyalçalışma mesleğinin sosyal sorun alanlarında etkili hizmet ürettiği bir gerçektir.

SOSYAL ÇALIŞMA FELSEFESİ AÇISINDAN AYDINLANMA VE MODERNLEŞME
Modernlik, on yedinci yüzyılda Avrupa’da başlayan ve sonraları neredeyse bütün dünyayı etkisi altınaalan toplumsal yaşam ve örgütlenme biçimlerine işaret eder.Modernlik, bu iki muhteşem fail tarafından desteklenenyaşam biçimleri yönünden, Batı’ya mı özgüdür? Bu soruya lafı gevelemeden ‘evet’ yanıtı verilmelidir.18. Yüzyıl deyinceilk akla gelen niteleyiş! Aydınlıklar! O devrin kültür adamlarının başlıca kaygısı da budur; Aydınlıklarınartması, Aydınlıkların yayılması. Michelet, buna bakıp Büyük Yüzyıl diye adlandıracaktır o devri; amaVoltaire için 18. yüzyılın yaptığı, bir öncekinin yarattığını çoğaltmak, yaymak ve kitlelere ulaştırmaktırbir bakıma. Aslında, modern tarihin büyük devrimci yüzyılı 17. Yüzyıl’dır; 17. Yüzyıl’dadır ki, insansoyunun düşüncesinde köklü bir değişim olmuştur (Tanilli, 1989, 7). On sekizinci Yüzyıl’da BatıAvrupa’da kentsoylu sınıf çok hızlı bir gelişme gösterirken, onlarla birlikte ekonomi de, toplumda vedolayısıyla insanların dünyaya bakışları da değişmeye başladı. Zamanla bu yeni bakış açısına“Aydınlanma Felsefesi”, bu felsefenin doğup geliştiği döneme de “Aydınlanma Çağı” dendi. Fransızdüşünür Voltaire’in deyimiyle; İngiltere’de yurttaşları zenginleştiren ticaret, onların özgürleşmelerinekatkıda bulundu ve bu özgürlük de ticareti yaygınlaştırdı; onun sonucunda devlet büyüdü. Diderot’un öncülük ettiği akım, yasa, genel olarakyeryüzünün tüm haklarını yöneten insan aklıdır, dedi Müslüman dünyada en doğru ve tutarlı yolu, şimdi daha iyi anlıyoruz ki, Türkiye’de 1923Devrimini yapanlar seçmişlerdir; dini, bireylerin vicdanlarına terk ederek, toplumu ve devleti de,doğmaların yerine tarihin ve yaşamın zorunluluklarına bırakarak… Laiklik, ne Batı’da ne de bizde, birözentinin eseri olmamıştır; yaşam dayatmıştır onu.

KÜRESELLEŞME VE SOSYAL ÇALIŞMA
Avrupa’nın hedefi, iki yüzyıl boyunca her şeyden önce Asya oldu.Hindistan’a, Çin’e, Japonya’ya ulaşmak, oraların zenginliklerini toplamak, halklarını hıristiyanlaştırıpAvrupalılaştırmak, ve onların yardımıyla İslamı kuşatıp boğmak, kısaca yeryüzünde tek bir inancı, tek biruygarlığı egemen kılmak:Avrupa, baştan aşağıya değişmiş bir Asya düşledi. Özetle Asya, Avrupa’ya yabancı ve kapalı kaldı; onun asıl iyi diye sunmak istediği şeyibütün gücüyle itti. Avrupalıların ülkesine de karşıydı, mutluluktan anladığına da Küreselleşme’ sözcüğü kendine bir yandan tutkulu yandaşlar öte yandan da alerjik karşıtlar yarattıKapitalizmin yalnızca yüz değişimidirküreselleşme. Küreselleşmenin birinciniteliği, siyasal ve askeri alanda Amerika Birleşik Devletleri’nin egemenliği ve ‘dünya jandarmalığı’rolüne soyunmuş olmasıdır.

KÜRESELLEŞMENİN TOPLUMSAL SONUÇLARI
Kristof Kolomb’un yönetiminde, 3 Ağustos 1492 tarihinde, Palos limanında hareket eden üç karavel,yığınla deneyimin sonucu, bütün bir kuşağın evren hakkındaki bilincinin simgesi, son olarak daAvrupa’nın artık genişleyip yayılacak olan etkinliğinin çerçevesidir aslında. Kolomb’la, dünyanın fethineçıkıyordu Batı (Tanilli, 1986, 608). İşte o fetihi yüzyıllar da geçse sürdü. Kolomb’un torunları aldı başınıgitti. 21. yüzyılda da sürüyor o talan edici fetih! Adı küreselleşme.
Birleşmiş Milletler KalkınmaProgramı son 15 yıl içinde şu gerçeklikle bizleri yüzleştiriyordu: 1960’ta dünya nüfusununzirvedeki %20’si, tabandaki %20’den 30 kat daha zengindi.1991’de 61 kat daha zengindi. Sürecin tersineçevrilmesini bırakın, bu uçurumun büyüme hızının öngörülebilir gelecekte yavaşlayabileceğine ya dadurabileceğine dair hiçbir işaret görünmüyor. 1991’de dünyanın tepesindeki %20, dünyanın gayr-ı safihasılasının %84,7’sini, küresel ticaretin %84,2’sini ve iç yatırımın %85’ini elinde tutarken tabandaki %20için bu oranlar sırasıyla yüzde 1,4, 0,9 ve 0,9’du. Tavandaki %20 dünya enerjisinin %70’ini,metallerin %75’ini ve ağaçların %85’ini tüketiyordu (Bauman, 2000, 83). Uluslararası Göç Örgütü’nünverileri gösteriyor ki, Avrupa’da yılda 120 bin çocuk ve genç kız seks sektörünün bir nesnesi oluyor.Dünya'da her yıl 600 binden fazla kız çocuğu ve kadın insan tacirlerinin ticaretinde kullanılıyordu. Öteyandan zengin Avrupa’nın vatandaşlarından 3 milyonu evsiz, 20 milyonu işsiz ve 30 milyonu dayoksulluk sınırının altında yaşıyor

KÜRESELLEŞMENİN SOSYAL ÇALIŞMAYA ETKİSİ
Batı’da sanayileşme ve sosyal devlet fenomenlerinden değerler yüklenip 20. Yüzyılda meslekikimlikleşmesini gerçekleştiren ve 20. yüzyılın sonlarına doğru ve de 21. Yüzyılın ön yıllarındaküreselleşme ile kendini yeniden tanımlayan, başka bir ifadeyle biçimlendiren sosyal çalışma disiplini vemesleğindeki kırılmalar, kopmalar, kayıplar, Türkiye’de henüz kendisini yüzyılımızda dahiörgülüyemiyen disiplin ve meslek için ölümcül bir durgunluğu da beraberinde getirmiştir. Çünküküreselleşmenin sosyal devlet olgusuna bakış açısı, onu ortadan kaldırmayı ya da en azından, onunsistemli ve bütüncül bir sosyal refah hizmet modeli olmasının yolunu kapatmayı hedeflemektedir Sermaye aldı yürüdü hoyrat yüzünü. Toplumları yoksullaştırdı. Yabancılaştırdı. İnsanlığın ve adaletin hamuru olan hangi meslekler ve sosyal düzenlemeler varsa, bütün ideolojik aygıtlarıyla onlarıyok etmeye çalıştı. Kısmen başardı da! Sosyal çalışma mesleği de “sadakayla” özdeş kılındı. İstenmedi.Bu koşullarda Türkiye sosyal çalışması da kendince rasyonel tepkiler verdi. 6. Ulusal Sosyal Hizmetler Konferansı bunun üzerine inşa edildi.


Kendimizi Sınayalım
1. Aşağıdakilerden hangisi anayasal niteliktedüzenlemelerin yapıldığı tarihlerden birisi değildir?
a.1924
b.1961
c.1968
d. 1982
e. 1971
DOĞRU CEVAP:C



2. Aşağıdaki anayasal düzenlemelerden hangisi"kapitalizme dönük liberal devlet" anlayışıylayapılmıştır?
a.1924
b.1961
c.1982
d.1971
e.1983
DOĞRU CEVAP:A



3. Aşağıdaki anayasal düzenlemelerden hangisi"sosyal refah devleti yaklaşımını" benimsemiştir?
a. 1924
b. 1982
c. 1971
d. 1961
e. 2011
DOĞRU CEVAP:D



4. Aşağıdakilerden hangisi kalkınmastratejisinin temel ya da siyasal diyebileceğimizöğelerinden birisi değildir?
a. Sosyal adalet
b. Gelir dağılımı bozukluğu
c. Teknolojik gelişme
d. Bağımsızlık
e. Sosyal refahı
DOĞRU CEVAP:B



5. Aşağıdakilerden hangisi toplum kalkınmasınınözellikleri arasında yer almaz?
a. Küçük toplulukların içinde bulunduklarıekonomik koşulları iyileştirmek
b. Küçük toplulukların içinde bulunduklarıtoplumsal koşulları iyileştirmek
c. Küçük toplulukların içinde bulunduklarıkültürel koşulları iyileştirmek
d. Ana toplumla küçük topluluklar arasındagerekli ilişkiyi kurmak
e. Çalışmalarda gönüllülük esasının kabuledilmemesine özen göstermek
DOĞRUCEVAP:E



6. Devletin sosyal sorunlar karşısındaki etkinbir rol oynamaya başlaması ve bu amaçla uygulamayakoyduğu sosyal politika önlemleri hangidevlet biçimiyle anlatılır?
a. Sosyal devlet
b. Polis devleti
c. Otoriter devlet
d. Monarjik devlet
e. Liberal devlet
DOĞRU CEVAP:A



7. Aşağıdakilerden hangisi sosyal çalışmamesleğinin sosyal refah alanında yaptığı hizmetlerdenbiri değildir?
a. Müracaatçıları korumak, sorunlarını çözmek
b. Müracaatçıları kurum bakımı için zorlayıcıolmak
c. Müracaatçı sistemlerini destekleyici olmak
d. Müracaatçı sistemlerini savunucu olmak
e. Toplum kaynaklarını yönlendirici olmak
DOĞRU CEVAP:B



8. Aşağıdaki kavramlardan hangisi toplumsal planlamayı anlatmaktadır?
a. Sosyal çelişkileri giderecek kalkınmaplancılığının yöntemlerinden biri
b. Liberalleşme yöntemi
c. Sömürgeleştirme aracı
d. Bir kurum bakımı türü
e. Gerontolojinin diğer adı
DOĞRU CEVAP:A


9. Aşağıdakilerden hangisi sosyal sorunalanlarından çok sosyal sorun kavramını nitelendirmektedir?a. Göç
b. Çok sayıda insanı rahatsız eden belirli bazısosyal koşulların sorun yarattığı ve budurumun kolektif bir çaba ile iyileştirilebileceğini ifade eder
c. Yaşlılık
d. Altyapı sorunları
e. İşsizlik
DOĞRU CEVAP:B


10. Aşağıdakilerden hangisi küreselleşmeningenel niteliklerinden birisi değildir?
a. Küreselleşmenin birinci niteliği, siyasal veaskeri alanda Amerika Birleşik Devletleri’nin egemenliği kurmaktır
b. Küreselleşme ekonomik alanda uluslararasısermayenin egemenliği güçlendirir
c. Küreselleşme tüm dünyada birörnek tüketimkültürü oluşturmaya yöneliktir
d. Küreselleşme farklı kimlik savlarını veoluşumlarını sonuna kadar destekleyerek,mikromilliyetçilik akımlarını büyük ölçüdegüçlendirir
e. Küreselleşme sosyal sorunları çözücü, gelirdağılımını düzeltici bir süreçtir
DOĞRU CEVAP:E
 

Çevrimiçi üyeler

Şu anda çevrimiçi üye yok.

REKLAMLAR

Forum istatistikleri

Konular
17,414
Mesajlar
134,310
Kullanıcılar
90,716
Son üye
Abdullah Kara
Üst