Aöf Avrupa Birliği ve Türkiye İlişkileri Ders Notları 1. Ünite

AOFDESTEK

ADMİN
Yönetici
Admin
Katılım
9 Şub 2011
Mesajlar
6,041
Tepkime puanı
25
Puanları
48
Bölüm:
İşletme
Şehir:
Bursa
Aöf Avrupa Birliği ve Türkiye İlişkileri Ders Notları

ÜNİTE 1


TÜRKİYE-AVRUPA BİRLİĞİ (ORTAKLIK) İLİŞKİLERİ


Türkiye-Avrupa Birliği (Ortaklık) İlişkilerinin Ortaya Çıkışı


Türkiye’nin Avrupa Ekonomik Topluluğuna Müracaatı

Türkiye, tarihte en büyük barış projesi olarak nitelendirilen Avrupa bütünleşmesi hareketine de ilgisiz kalmayarak, 31 Temmuz 1959’de bu hareketin en önemli örgütlenmesi olan Avrupa Ekonomik Topluluğuna (AET, bugünkü adıyla Avrupa Birliği’ne) başvurmuştur.
Bu başvurunun altında birçok neden yatmaktadır. Bunlar genel olarak şöyle sıralanabilir:
Batılılaşma ve çağdaşlaşma çabalarını sürdürme,
Soğuk Savaş döneminde siyasi ve ekonomik izolasyondan ve Sovyetler Birliği’nin baskısından kurtulma,
Batı Bloğundaki yerini ekonomik entegrasyonla destekleme,
ABD karşısında denge arayışı,
Avrupa Ekonomik Topluluğunun yardımlarından yararlanma ve Avrupa Ekonomik Topluluğu üye devletlerindeki mevcut pazar payını koruma,
Avrupa’da Yunanistan’ın aleyhteki girişimlerine engel olma.

Türkiye’nin ivedilikle Topluluğa bağlanma isteğinin iki önemli nedeni bulunduğu, dönemin Türk yetkililerince şu şekilde açıklanmıştır:

Türkiye, uzun dönemde Batı Avrupa’da kurulabilecek siyasal bir birliğin dışında kalmak istememektedir.
Öte yandan, Türkiye, gümrük birliği içinde Yunanistan’a verilecek ticari tavizlerden de yoksun kalmamak amacındadır.
Topluluk tarafından Türkiye’nin başvurusuna olumlu yaklaşılmasının en önemli nedeni: Üye devletlerin Soğuk Savaş döneminde yaşadıkları güvenlik kaygılarıdır.
Topluluk üye devletleri, Türkiye’nin Doğu Bloğu ülkelerine yakınlaşmasını engelleyerek Doğu Akdeniz’in kendi kontrolleri altında kalmasını sağlamak istemişlerdir.
Yeni kurulan Topluluğun kendini uluslararası alanda tanıtma ve özellikle de Avrupa’da kendisine alternatif bir oluşum olarak çıkan EFTA karşısındaki konumunu güçlendirme isteği de başvuruya olumlu yaklaşılmasının diğer bir nedeni olmuştur.

EFTA: Avusturya, Birleşik Krallık, Danimarka, İsveç, İsviçre, Norveç ve Portekiz tarafından 4 Ocak 1960’da Stokholm’de imzalanan antlaşma ile kurulan Avrupa Serbest Ticaret Birliğidir.

Ortaklığın Kurulması

Avrupa (Ekonomik) Topluluğunu Kuran Antlaşma:

Avrupa (Ekonomik) Topluluğunun kurucu antlaşmasıdır.
Antlaşma, 25 Mart 1957’de Roma’da imzalanıp 1 Ocak 1958’de yürürlüğe girmiştir.
O tarihten beri yürürlüktedir.

Lizbon Antlaşması’yla adı Avrupa Birliği’nin İşleyişine Dair Antlaşma olarak değiştirilmiştir.

Türkiye’nin başvurusuna Topluluk Konseyi tarafından verilen cevapta, Türkiye’nin kalkınma düzeyinin tam üyeliğin yükümlülüklerini üstlenmesine imkân vermediği belirtilerek, Avrupa Ekonomik Topluluğunu Kuran Antlaşma’nın 238. Maddesi temelinde tam üyelik koşulları gerçekleşinceye kadar geçerli olacak bir ortaklık ilişkisinin kurulması önerilmiştir. Önerinin dönemin Türk Hükümetince kabul edilmesi üzerine taraflar arasında bir ortaklık anlaşması imzalanması için müzakerelere başlanmıştır.
Ancak müzakereler, bir yandan Topluluk üye devletleri arasında Türkiye ile imzalanacak ortaklık anlaşmasının amacı ve içeriği konusunda oluşan görüş ayrılıkları, öte yandan Türkiye’de meydana gelen iç siyasi çalkantılar nedeniyle birçok kez kesintiye uğramış ve toplam dört yıl sürmüştür.

ANKARA ANTLAŞMASI:

Anlaşma, 12 Eylül 1963’te Ankara’da imzalanmış ve tarafların iç hukuklarında onaylanması ve GATT izninin alınması süreçlerinin ardından 1 Aralık 1964’te yürürlüğe girmiştir.
Böylece Türkiye, Yunanistan’ın arkasından Topluluk ile ortaklık kuran ikinci ülke olmuştur.
Ortaklık: Topluluk (Birlik) ile devletler veya uluslararası örgütler arasında özel amaçlar güden ve karşılıklı hak ve yükümlülükler ve ortak tutum ve özel usuller içeren bir akdi ilişkidir.
1963 Tarihli Ankara Anlaşması Anlaşma’nın Kapsamı,Ankara Anlaşması,
Giriş bölümü
33 madde içeren ana metin,
Bir geçici protokol,
Bir mali protokol,

Son senet ve işgücü konusunda taraflar arasında teati edilen mektuplardan oluşmaktadır.
Ayrıca Anlaşma’nın ana metnine;
1 niyet bildirisi,
2 yorum bildirisi ve
Federal Alman Hükümeti’ne ait 2 bildiri eklenmiştir.
Anlaşmanın ana metninde;
Ortaklık ilişkisinin amacı,
Gümrük birliği,
Tarım,
Malların, kişilerin, sermayenin ve hizmetlerin serbest dolaşımı,
Ulaştırma,
Rekabet,
Mevzuat ile ekonomik ve ticari politikaların uyumlaştırılması,
Ortaklık kurumları,
Türkiye’nin tam üyelik imkânları,

Ortaklık ilişkisinde çıkabilecek uyuşmazlıkların çözümü gibi konulara ilişkin hükümler öngörülmüştür.

Ana metnin ekini teşkil eden protokollerde ise ortaklığın hazırlık döneminde Topluluk tarafınca tek taraflı olarak Türkiye’ye tanınacak ticari ve mali ayrıcalıklar düzenlenmiştir.
Protokol: Devletler veya uluslararası örgütler arasında bir toplantı, oturum, görüşme sonunda imzalanan akdi belgedir.
Bildiri: Resmî bir makam, kurum veya resmî olmayan bir örgüt, topluluk tarafından herhangi bir durumu ilgililere duyurmak için yazılan yazı, tebliğ, deklarasyon, manifestodur.
Mevzuat: Bir ülkede yürürlükte olan yasa, tüzük, yönetmelik vb. yazılı hukuk kurallarının tümünü ifade eden bir kavramdır

Anlaşma’nın Amacı:

Anlaşma’nın amacı, Türkiye’nin Topluluğa entegrasyonunu sağlamaktır. Bu entegrasyon aşamalı olarak gelişecek ve sırasıyla ekonomik ve siyasi temelde gerçekleşecektir.
Bu çerçevede Anlaşma’nın ekonomik amacı, Türkiye ekonomisinin hızlandırılmış kalkınmasını ve Türk halkının istihdam seviyesinin ve yaşam koşullarının yükseltilmesini sağlama gereğini tümü ile göz önünde bulundurarak, taraflar arasındaki ticari ve ekonomik ilişkileri aralıksız ve dengeli olarak güçlendirmeyi teşvik etmektir. Bu amacın gerçekleştirilmesi için bir “Gümrük Birliği”nin gittikçe gelişen şekilde kurulması öngörülmüştür.
Gümrük Birliği: Taraflar arasındaki ticarette mevcut gümrük vergileri, eş etkili vergiler ve miktar kısıtlamalarıyla her türlü eş etkili tedbirin kaldırıldığı ve ayrıca birlik dışında kalan üçüncü ülkelere yönelik olarak da ortak gümrük tarifesinin uygulandığı bir ekonomik entegrasyon modelidir.
Entegrasyon: Bütünleşmek, birleşmek, uyum sağlamak anlamına gelir.

NOT: Bu noktada hemen belirtilmelidir ki Gümrük Birliği, Anlaşma'
nın asıl amacı değildir. Amaçlara ulaşma araçlarından sadece biridir, ancak en önemlisidir.
Anlaşma’nın siyasi amacı ise Anlaşma’nın giriş bölümünde “Türk halkı ile Avrupa Ekonomik Topluluğu içinde bir araya gelmiş halklar arasında gittikçe daha sıkılaşan bağlar kurmak” olarak açıklanmıştır. Yine Anlaşma’nın giriş bölümünde, bu doğrultuda “Türk halkının yaşama seviyesini iyileştirme çabasına Avrupa Ekonomik Topluluğu’nun getireceği desteğin, ileride Türkiye’nin Topluluğa katılmasını kolaylaştırmasını kabul ederek...” şeklinde bir vurgu yapılmıştır.
Bu düzenlemelerden açıkça anlaşılmaktadır ki Ankara Anlaşması’nın temel ve nihai amacı:
Türkiye’nin Topluluğa (Birliğe) tam üyeliğidir.
Bu bağlamda Anlaşma, öncelikle Türkiye’nin tam üyeliğin getireceği ekonomik, sosyal ve hukuki düzeydeki yükümlülüklerini yerine getirmesini ve belli bir ekonomik gelişmişlik düzeyine ulaşmasını “katılmanın ön koşulu” olarak hükme bağlamıştır.

Bu yüzden Anlaşma, “tam üyeliğe götüren ortaklık anlaşması” olarak nitelendirilmektedir.

Ortaklık ilişkisi, Türkiye’yi Topluluk (Birlik) üyeliğine hazırlama işlevi görecektir.
Tam Üyeliğe Götüren Ortaklık Anlaşması: Avrupa Birliği uygulamasında böyle bir anlaşma Türkiye ve Yunanistan dışında hiçbir ülkeyle imzalanmamıştır.
Anlaşmanın Dönemleri
Anlaşmada, ortaklığın birbirini izleyen hazırlık, geçiş ve son dönem olmak üzere toplam üç dönemden geçerek gelişeceği öngörülmüştür.
Ortaklığın bir döneminden diğer dönemine geçiş otomatik şekilde değil taraflarca belirlenecektir.

Ortaklığın ilk evresini oluşturan hazırlık dönemi, Türk ekonomisinin taraflar arasında kurulacak olan gümrük birliğine hazırlanacağı dönemdir.
Bu dönem, Anlaşma’nın yürürlüğe girdiği 1 Aralık 1964 tarihi itibarıyla başlamıştır.
Ortaklığın hazırlık döneminin usul ve esasları Geçici Protokol ve Mali Protokolde düzenlenmiştir.
Dönemin süresi 5 yıl olarak öngörülmüş ve Türkiye’nin talebi hâlinde Geçici Protokolde belirlenen usullere göre bu sürenin 10 yıla kadar uzatılması da mümkün kılınmıştır.
Dönemin asıl amacı, Türkiye’nin ekonomik ve sosyal gelişimini sağlamaktır. Onun için Türkiye, bu dönemde hiçbir yükümlülük altına girmemiştir. Ayrıca ekonomik yardım ve imtiyazlar verilmiştir.
Nitekim Türkiye’nin ihracat üstünlüğü olan bazı (tarım) ürünlerine tercihli tarife uygulanması ve belirli bir miktar kredi yardımı yapılması kararlaştırılmıştır.
Ortaklığın ikinci dönemi geçiş dönemidir.

Hazırlık döneminden geçiş dönemine intikal otomatik olmayıp geçiş döneminin koşullarının ayrı bir protokol ile düzenlenmesi gerekmektedir.

Ortaklığın geçiş dönemi, belirli istisnalar dışında 12 yıl sürecek ve âkit tarafların karşılıklı ve dengeli yükümlülükleri esasına dayanacaktır.
Türkiye ile Topluluk arasında gümrük birliğinin tedricen kurulması, Türkiye’nin ekonomi politikalarının Topluluğun politikalarına yakınlaştırılması, bunun için de gerekli ortak eylemlerin geliştirilmesi geçiş döneminin öncelikli hedefleri olarak öngörülmüştür.
Ortaklığın son dönemi ise gümrük birliğine dayanacak ve âkit tarafların ekonomik ve sosyal politikaları arasındaki koordinasyonun güçlendirilmesini sağlayacaktır.
Tarım ürünleri ticaretinde öncelikle tavizli rejimin genişletilmesi ve daha sonra aşamalı olarak serbest dolaşıma geçilmesi, kişilerin, hizmetlerin ve sermayenin serbest dolaşımının sağlanması yönünde somut adımlar atılması, Türkiye’nin geniş anlamda rekabet hukuku düzenlemeleri ve uygulamalarının Topluluk sistemiyle giderek tam uyumlu hâle getirilmesi gerekmektedir
Anlaşmada hazırlık döneminden geçiş dönemine intikalin aksine geçiş döneminden son döneme geçiş şekli düzenlenmemiştir.

Anlaşma’nın Genel Mahiyeti ve İçeriği

Anlaşma, “karma sözleşme” olarak Topluluk üye devletlerinin katılımı altında akdedilmiştir. Ancak, ortaklık ilişkisinde Türkiye’nin asıl muhatabı Topluluk üyesi devletler değil Topluluğun (Birliğin) kendisidir.
Çünkü Anlaşma’nın 1. maddesi gereğince ortaklık Türkiye ile Topluluk arasında kurulmuştur.
NOT: Ankara Anlaşması,Topluluğa sonradan katılan üye devletler bakımından uygulama alanı bulmaz. Çünkü Ankara Anlaşması, “esnek sınırlar” ilkesini kabul etmemektedir.Bundan dolayı,Avrupa Ekonomik Topluluğuna/Birliğine sonradan katılan devletler için protokoller imzalanmıştır.
Anlaşma’nın eşit statüye sahip iki tarafı bulunmaktadır. Öyle ki ortaklığın kurumları, bir yanda Türkiye Cumhuriyeti’nin temsilcileri, diğer yanda Topluluğun ve üye devletlerin ortak temsilcilerinden oluşmakta ve kararlarını oy birliği ile almaktadırlar.
Anlaşma ekonomik, sosyo-kültürel ve siyasi boyutlar içermektedir.
Anlaşma, içerik olarak AET-Yunanistan Ortaklık Anlaşması örnek alınarak hazırlanmıştır.
Ancak Anlaşma’da,Topluluk üye devletleri arasında oluşan görüş aykırılıkları ve bazı üye devletlerin Türkiye’ye soğuk bakmaları yüzünden somut hükümlere yer verilememiş sadece ortaklık ilişkisinin genel ilke ve kurallarına ilişkin bir çerçeve saptanabilmiştir.
Dolayısıyla Anlaşma, mahiyeti itibarıyla bir “çerçeve anlaşma” niteliği taşımaktadır.
Anlaşma’da, ortaklığın amacı, hedefleri, temel ilkeleri, hedeflere ulaşmak için geçilecek başlıca evreler ve mekanizmalar belirlenmiştir.

Anlaşma, ana ilke ve temelleri bakımından Avrupa (Ekonomik) Topluluğunu Kuran Antlaşma’nın hükümlerinden esinlenerek (veya onlar örnek alınarak), içinde malların, kişilerin, hizmetlerin ve sermayenin ortak bir rekabet düzeni çerçevesinde serbestçe dolaşabileceği bir “ekonomik alan” kurulmasına yönelik bir program düzenlemektedir.

Bu çerçevede Anlaşma’nın temelini gümrük birliği oluşturmaktadır. Bunun dışında;
1-Tarım (m. 11), 2-İşçilerin serbest dolaşımı (m. 12), 3-Yerleşme serbestisi (m. 13), 4-Hizmetlerin serbest dolaşımı (m. 14), 5-Ulaştırma (m. 15), 6-Rekabet ve vergi (m. 16),
7-Mevzuat ve ekonomi politikalarının uyumlaştırılması (m. 16-17),

Sermaye ve ödemelerin serbest dolaşımı (m. 18-20) konularına ilişkin hükümlere yer verilmiştir.
Karma Sözleşme: iki taraflı ve çok taraflı anlaşmaların özelliklerini taşıyan anlaşmalara denir.
AET-Yunanistan Ortaklık Anlaşması: 9 Temmuz 1961'de AET ile Yunanistan arasında imzalanan ortaklık anlaşmasıdır. Anlaşma, Yunanistan'ın 1981 yılında Avrupa Topluluklarına katılmasıyla sona ermiştir.

Akit tarafların ortaklık rejimin uygulamasında iki temel yükümlülükleri söz konusudur
.
Birincisi, 7. maddede belirtilen “Sözleşmeye Sadakat” yükümlüğü,
İkincisi ise 9. maddede öngörülen “Ayrımcılık Yasağı” dır.
Sözleşmeye Sadakat Yükümlüğü: Devletlerin imzaladıkları uluslararası anlaşmaya uymak zorunda olduklarını ifade eden ve söze bağlılık (ahde vefa, pacta sund servenda) ilkesinden çıkan bir yükümlüktür.
Ayrımcılık Yasağı: Aynı durumdaki bireylere farklı, farklı durumdaki bireylere aynı muamele yapma yasağıdır.
Anlaşma, süreklilik arz eden bir hukuki ilişki öngördüğünden ayrıca kurumsal hükümler içermektedir. Anlaşma’nın 6. maddesinde ortaklık rejiminin uygulanması ve giderek gelişmesini sağlamak üzere âkit tarafların bir araya gelebileceği bir Ortaklık Konseyinin kurulması öngörülmüştür.
Ortaklık Konseyi: Ortaklığın karar organıdır.
Ortaklık Konseyi, Ortaklık rejiminin yürütülmesini sağlamak üzere geniş yetkilerle donatılmış ve taraflar için bağlayıcı kararlar alma yetkisine sahiptir.
Ortaklık Konseyi, görevlerinde kendisine yardım edebilecek her komiteyi ve Anlaşma’nın iyi yürütülmesi için gerekli işbirliği ve devamlılığını sağlayacak bir komite kurmaya karar verebilir.
Ortaklık Konseyi, bu yetkilendirmeye dayanarak bir dizi komite kurmuştur.Anlaşma’da anlaşmazlıkların çözümü için bir usul belirlenmekle birlikte, herhangi bir yargı organı öngörülmemiştir.
Anlaşma, kural olarak amaçları gerçekleşene kadar yürürlükte kalacaktır. Ancak uluslararası hukukun genel esasları çerçevesinde Anlaşma’nın sona erme durumları söz konusu olabilir.

Ortaklık Rejiminin Uygulanması

Hazırlık Dönemi (1964-1973)
Topluluk üye devletleri, ortaklığın hazırlık döneminde Türkiye’den ülkelerine yapılacak tütün, üzüm, kuru incir, fındık, turunçgiller, şarap, dokuma ve su ürünleri ithalatı için belli kotalarda gümrük indirimi uygulamışlardır. Bunun yanında, Mali Protokol uyarınca Türkiye’ye hazırlık dönemi (1964-1969) için 175 milyon ECU tutarında Topluluk kredisi verilmiştir. Bu Protokol ile sağlanan kredilerin tümü kullanılmıştır.
Bununla birlikte, hazırlık döneminde Türk ekonomisine beklenilen katkılar sağlanamamıştır.
Ayrıca Yunanistan ile yaşanan sorunlar gün geçtikçe daha da büyümüş ve Yunanistan’ın Topluluk ile daha güçlü ortaklık ilişkisine sahip olduğundan bu farkın kapatılması zorunlu olmaya başlamıştır. Bu yüzden Türkiye, bir an önce geçiş dönemine geçilmesinin yararlı olacağı düşüncesiyle 16 Mart 1967’de yapılan 5. Ortaklık Konseyi toplantısında geçiş döneminin koşullarını ve uygulama usullerini belirleyecek protokolün imzalanmasına yönelik gerekli hazırlıklara başlanmasını Topluluk tarafına iletmiştir. Bu talep Topluluk tarafından pek memnuniyetle karşılanmamış olsa da sonunda Türkiye’nin isteği doğrultusunda 6 Şubat 1969’da görüşmelere başlanmıştır. Görüşmeler, 23 Kasım 1970’de Katma Protokolün imzalanmasıyla noktalanmıştır. Hazırlık dönemi, Katma Protokolün yürürlüğe girmesine kadar devam etmiştir.
ECU (European Currency Unit)
Avrupa Para Birimi anlamına gelir.
Kaydi paradır.
1998 yılı sonuna kadar kullanılan ECU, Euro nun 1 Ocak 1999 tarihinden itibaren kullanılmaya başlanmasıyla yürürlükten kalkmıştır.

Katma Protokol ve Geçiş Dönemi (1973-1996)

Katma Protokol, 23 Kasım 1970’de Brüksel’de imzalanmış ve tarafların iç hukuklarında onaylanması ve GATT izninin alınması süreçlerinin ardından 1 Ocak 1973’te yürürlüğe girmiştir.
Böylece hazırlık dönemi sona ermiş ve geçiş dönemi başlamıştır.
Katma Protokolün tarafların iç hukuklarında onaylanması işlemlerinin gecikeceği anlaşıldığından 21 Temmuz 1971’de Protokolün sadece ticari hükümlerini önceden yürürlüğe koyan bir geçici anlaşma imzalanmıştır.
Bu Geçici Anlaşma 1 Eylül 1971’de yürürlüğe girmiştir. Böylece geçiş dönemi fiilen daha önce başlamıştır.
Katma Protokol, Ankara Anlaşması’nda yer alan hükümlerin Türkiye’nin ekonomik durumuna uygun bir biçimde yürürlüğe konulmasını sağlayan ve 64 maddeden oluşan bir “Uygulama Anlaşması”dır.

Katma Protokol, ortaklığın geçiş döneminin uygulanmasına ilişkin koşulları, usulleri, sıra ve süreleri belirlemekte;
Sanayi ürünlerinde gümrük birliği,
Tarım için tavizli rejim,
İşgücünün serbest dolaşımı,
Yabancı sermaye,
Yerleşme serbestîsi,
Rekabet ve devlet yardımları,
İhracatın desteklenmesi
Mali yardımlar gibi temel konularda hükümler içermektedir.(ÖNEMLİ)
Katma Protokolün geçiş dönemine ilişkin temel ilkeleri şunlardır:
Taraflar arasındaki ilişkilerin karşılıklı ve dengeli olma esasına dayanması,
Taraflar arasında bir gümrük birliğinin aşamalı şekilde kurulması,
Tarafların ekonomi politikalarının yakınlaştırılması
Ortak faaliyetlerin geliştirilmesi

Topluluk tarafı, Geçici Anlaşma ile 1971 yılı itibarıyla bazı petrol ve tekstil ürünleri dışında Türkiye’den ithal ettiği tüm sanayi mallarına uyguladığı gümrük vergilerini ve miktar kısıtlamalarını tek taraflıı olarak kaldırmıştır.

Ayrıca Topluluk tarafı, Türkiye’nin sanayi ürünleri ihracatına tam serbestî sağlamanın dışında Türk tarım ürünlerine çeşitli sürüm kolaylıkları tanımıştır.
Türkiye ise Topluluk çıkışlı mallara uygulanan gümrük ve eş etkili vergilerini 12 ve 22 yıllık süreler içinde aşamalı şekilde kaldırmayı ve aynı dönem içinde Topluluğun ortak gümrük tarifesi ve tarım politikasına uyum sağlamayı taahhüt etmiştir.
Ortak Gümrük Tarifesi: Aralarında gümrük birliği kuran ülkelerin birlik dışındaki ülkelere uyguladıkları ortak vergi tarifesidir.
Katma Protokolde, Topluluk ile Türkiye arasında Gümrük Birliğini aşan bir ekonomik bütünleşme öngörülmüştür. Gümrük Birliği hükümleri gibi “doğrudan etki”ye sahip değildir. Bunların uygulanabilmesi için Ortaklık Konseyi kararları gereklidir.
Doğrudan Etki: Bireylerin, ek uygulama işlemlerinin yapılmasına ihtiyaç göstermeyen, yeterince açık ve koşulsuz olan hukuk kurallarını mahkemelerde veya idari kurumlarda diğer bir gerçek veya tüzel kişiye ya da devlete karşı ileri sürebilme hakkını ifade eden kavramdır.
Öte yandan Katma Protokol, ortaklık hükümlerinin uygulanması ve geliştirilmesi konusunda iki sınır koymuştur.
Birincisi, Türkiye’nin Protokolün kapsamına giren alanlarda üye devletlerin Roma Antlaşması uyarınca birbirlerine tanıdıklarından daha elverişli olan işlemlerden yararlanamayacak olmasıdır.
İkincisi ise tarafların ciddi ekonomik zorluklar ile karşılaşmaları durumunda koruma önlemlerine başvurabilecek olmasıdır. Bu bağlamda Katma Protokol, Türkiye’nin lehine başka koruma hükümlerine de yer vermiştir.

Mali Protokoller(
1971-1977)
Geçiş döneminde Türkiye’ye mali yardımların yapılması için iki mali protokol imzalanmıştır.
Bu protokollerden ilki olan İkinci Mali Protokol, 23 Kasım 1970 tarihinde Katma Protokol ile birlikte imzalanmış ve 1 Ocak 1973’te yürürlüğe girmiştir.

Söz konusu Protokol, 1971-1977 dönemini kapsamıştır
.
Türkiye, bu Protokol ile yalnız Topluluk bütçesinden verilen kredilerden değil, Avrupa Yatırım Bankasının (AYB) öz kaynaklarından verilen kredilerden de yararlanma imkânı bulmuştur.
Bu Mali Protokol çerçevesinde 195 milyon ECU Topluluk bütçesinden, 25 milyon ECU AYB öz kaynaklarından olmak üzere, toplam 220 milyon ECU tutarında kredinin Türkiye’ye verilmesi öngörülmüş ve tamamı Türkiye tarafından kullanılmıştır.
Bundan başka, İkinci Mali Protokolün yürürlük süresi içinde Topluluğa yeni katılan üç devletin (İngiltere, İrlanda ve Danimarka) de mali yardıma katılmasını sağlamak amacıyla ortaklığın bu yeni üyelere de genişletilmesini sağlayan Tamamlayıcı Protokole konulan bir hükümle, Türkiye’ye 47 milyon ECU tutarında bir ek kredinin verilmesi kabul edilmiştir.

Üçüncü Mali Protokol, 12 Mayıs 1977’de imzalanmış ve 1 Mayıs 1979’da yürürlüğe girmiştir.

Bu Protokolün 31 Ekim 1981’e kadar uygulanması öngörülmüş ancak daha sonra süre uzatılmıştır.
Bu Protokol çerçevesinde Türkiye’ye 220 milyon ECU’lük kısmı Topluluk bütçesinden, 90 milyon ECU’lük kısmı ise AYB öz kaynaklarından olmak üzere, toplam 310 milyon ECU tutarında bir kredi verilmiştir. Kredinin tamamı Türkiye tarafından kullanılmıştır.

2/80 sayılı Ortaklık Konseyi Kararı uyarınca Topluluk, ayrıca 1980 yılında özel bir iş birliği fonu kurmuş ve Türkiye’nin sağlık, eğitim, çevre ve turizm gibi alanlarda yapacağı çalışmalarda teçhizat ve yabancı uzman veya eğitimci ihtiyacını karşılamak üzere 75 milyon ECU’luk hibe yardımı yapmıştır.

Geçiş Döneminin Uygulanması

Kıbrıs’a askerî müdahale sonrası Topluluk üye devletleriyle siyasi ilişkilerin gerginleşmesi üzerine Türkiye, Ocak 1978’de yapılması gereken gümrük vergisi indirimlerini Katma Protokolün 60. maddesinde öngörülen imkânı kullanarak ertelemiştir.
Başlangıçta sadece ekonomik olan sorunlar, 12 Eylül 1980 askerî yönetimi döneminde nitelik değiştirerek gittikçe siyasi boyut kazanmaya başlamıştır.
Yunanistan’ın 1980’de Topluluğa tam üye olması siyasi sorunları daha da artırmıştır. Topluluk, bu gelişmelerin sonucunda Türkiye ile siyasi ilişkilerini dondurarak mali iş birliğini askıya almıştır.
Nitekim 1981 yılı sonrası dönem için hazırlanan Dördüncü Mali Protokol, 19 Haziran 1981’de paraflanmış olmasına rağmen Kasım 1981’de siyasal nedenlerle dondurulmuştur.
Bu Mali Protokol, 5 yıllık bir dönem için 600 milyon ECU tutarında bir mali yardım yapılmasını öngörmekteydi.
Bu dönemde Katma Protokolün sadece ticari hükümleri işlemeye devam etmiş, diğer hükümlerin uygulanması Topluluk tarafınca durdurulmuştur.

Türkiye, Ankara Antlaşmasında öngörülen tedrici bütünleşme sürecinin tamamlanmasını beklemeden 14 Nisan 1987 tarihinde üyelik başvurusu yapmıştır. Tam üyelik ile ayrıca Yunanistan karşısında bir denge de kurulacaktı.

Komisyon, Türkiye’nin tam üyelik başvurusuna ilişkin olarak 18 Aralık 1989’da açıklamış olduğu görüşünde, öncelikli olarak kendi iç bütünleşmesini tamamlamadan Toplulukların yeni bir üyeyi daha kabul edemeyeceği; Türkiye’nin, Topluluklara katılmaya ehil olmakla birlikte, ekonomik, sosyal ve siyasal alanda gelişmesi gerektiği ifade edilmiştir.

Görüş: Bağlayıcı olmayan Topluluk (Birlik) tasarruflarıdır
.
Görüşler, daha çok siyasi ve etik değer taşımakta olup Konsey, Konsey-Parlamento ve Komisyon tarafından verilebilmektedir.
Bu dönemde Katma Protokol’de öngörüldüğü gibi Gümrük Birliğinin 1995 yılına kadar tamamlanması için gerekli hazırlıklar hızlanmıştır. Taraflar arasında iki yıl boyunca yapılan teknik ve siyasi görüşmelerin sonuçları bir karar taslağında özetlenmiş ve 6 Mart 1995 tarihli Ortaklık Konseyi toplantısına sunulmuştur.

Son Dönem (1996-) Son Dönemin Uygulamaya Konulması

6 Mart 1995’de Brüksel’de gerçekleştirilen 36. dönem Ortaklık Konseyi toplantısında, ortaklığın (Gümrük Birliğinin) son döneminin 1 Ocak 1996 tarihinden geçerli olmak üzere uygulamaya konulması kararlaştırılmış ve “Gümrük Birliğinin Son Döneminin Uygulamaya Konmasına” İlişkin 1/95 sayılı Karar kabul edilmiştir.
Bu Karar’ın 1 Ocak 1996’da yürürlüğe girmesiyle birlikte ortaklığın (gümrük birliğine) geçiş dönemi sona ermiş ve son dönemi başlamıştır.
Toplantıda, Gümrük Birliğinin son dönemini uygulamaya koyan 1/95 sayılı Ortaklık Konseyi Kararının (OKK) dışında şu
düzenlemeler kabul edilmiştir:


Taraflar arasındaki ilişkilerin Ankara Anlaşması’nın öngörmediği alanlarda da güçlendirilmesini amaçlayan bir Tavsiye Kararı (Ortaklık ilişkilerinin geliştirilmesine ilişkin İlke Kararı),

Türkiye’nin üçüncü ülkelere karşı 1 Ocak 2001’e kadar ortak gümrük tarifesinin üzerinde vergi uygulayacağı hassas ürünleri belirleyen 2/95 sayılı Karar,
Türk ekonomisinin Gümrük Birliğine bağlı olarak geçireceği değişiklikler esnasında ihtiyaç duyacağı mali yardım ve iş birliğinin çerçevesini belirleyen Topluluk Deklarasyonu.
1/95 sayılı OKK, 66 madde, bazı maddelere ilişkin ortak ya da tek taraflı 17 bildiri ve 10 ek ten oluşmaktadır. Karar, Gümrük Birliğinin tamamlanması ve işleyişine ilişkin olarak başlıca şu konularda hükümler içermektedir:
Malların serbest dolaşımı (taraflar arasında gümrük vergisi ve miktar kısıtlamaları nın kaldırılması ve Topluluğun ortak gümrük tarifesine uyum),
Topluluğun teknik mevzuatına uyum,
Topluluğun ortak ticaret politikasına uyum,
Topluluğun tercihli gümrük rejimlerinin üstlenilmesi,
Topluluğun ortak tarım politikasına uyum ve tarım ürünleri ticaretinde uygulanacak tercihli rejim,
Topluluk Gümrük Koduna uyum ve karşılıklı idari iş birliği,

Mevzuat yakınlaştırılması (Fikrî, sınai ve ticari mülkiyetin korunması; Gümrük Birliğinin rekabet kuralları; ticari korunma araçları; kamu alımları; vergilendirme),
Kurumsal hükümler (Gümrük Birliği Ortak Komitesi; danışma ve karar usulleri; uyuşmazlıkların çözümü; korunma tedbirleri).
NOT: Gümrük Birliğinin uygulanmasında 1/95 sayılı OKK'nin kurallarının yanı sıra Ankara An-laşması ve Katma Protokolün genel hükümleri de dikkate alınması gerekmektedir. Buna karşılık, Katma Protokolün Gümrük Birliğinin kurulmasına ilişkin hükümlerinin uygulan-ması artık söz konusu değildir.
Temel tarım ürünleri için hâlen 1/98 ve 2/2006 sayılı OKK çerçevesinde tercihli ticaret rejimi uygulanmaktadır. Kömür ve çelik ürünleri ise 1 Ağustos 1996 tarihinde yürürlüğe giren Serbest Ticaret Anlaşması kapsamında işlem görmektedir.
Tercihli Ticaret Rejimi: Anlaşmaya taraf ülkelerin tek yanlı veya karşılıklı olarak belirli mallar üzerindeki gümrük tarifelerinde indirimde bulunmalarına dayanan en dar kapsamlı iktisadi bütünleşme aşamalarından biri çerçevesinde uygulanan rejimdir.

Serbest Ticaret Anlaşması:
Taraflar arasında ticareti kısıtlayan veya engelleyen gümrük vergileri ve tarife dışı engellerin kaldırılarak bir serbest ticaret alanı oluşturulmasını sağlayan, ancak üçüncü ülkelere ortak bir tarife uygulama yükümlülüğünü içermeyen bir anlaşmadır.

Avrupa Topluluğu/Birliği İç Pazarı:
Avrupa Topluluğu’nun Birliği’nin içerisinde malların, kişilerin, hizmetlerin ve sermayenin serbestçe dolaşabildiği, iç sınırları olmayan bir alanını ifade eder.

Gümrük Birliği Kapsamında Gerçekleştirilen Uyum Çalışmaları

1 Ocak 1996 tarihine kadar yapılacak olan çalışmalara ve ardından 1/95 sayılı OKK’ de yer alan yükümlülüklere ilişkin takvimlere uyulabilmesini sağlamak için bir Başbakanlık Genelgesi (95/10 sayılı Genelge) çıkarılmıştır. Ayrıca Gümrük Birliğinin düzgün işleyişini sağlamak ve uyum çalışmalarının öngörülen takvimlere paralel olarak gerçekleştirilmesi amacıyla 1998/31 ve 1999/46 sayılı Başbakanlık Genelgeleri yürürlüğe konulmuş ve özellikle son Genelge ile Türkiye’nin adaylık sürecine ve tam üyeliğe hazırlanması hedefleri de ortaya konulmuştur.
Gümrük Birliğinin kurulma sürecinin tamamlanması ile beraber, Türkiye ile Topluluk arasında sanayi ürünleri ticaretinde gümrük vergileri, miktar kısıtlamaları ve eş etkili önlemler kaldırılmış, Türkiye üçüncü ülkelere karşı Topluluğun ortak gümrük tarifesini (OGT) uygulamaya başlamıştır.
Bu durumun tek istisnası, 1996 yılında başlayan ve 2000 yılı sonuna kadar süren beş yıllık geçiş döneminde, otomobiller, ayakkabılar, deriden mamul ürünler ve mobilyalar gibi kısıtlı sayıdaki hassas ürün için üçüncü ülkelere karşı OGT hadlerinden daha yüksek gümrük vergilerinin uygulanması olmuştur.
Ancak 2001 yılından itibaren bu konudaki geçiş süreci de sona ermiş ve tüm sanayi ürünleri itibarıyla OGT oranlarına uyum sağlanmıştır.

Sanayi ürünleri itibarıyla üçüncü ülkeler için Gümrük Birliği öncesinde % 16 seviyesinde olan ortalama koruma oranı 2011 yılı ithalat rejimi kapsamında % 4,2 seviyesine gerilemiştir.

Bu çerçevede, Gümrük Birliğinin düzgün işleyişini sağlamak ve ortak ticaret politikasını uygulamak üzere, ithalat ve ihracata ilişkin kurallar, kotaların yönetimi, dampingli veya sübvansiyonlu ithalata karşı koruma, tekstil ithalatına ilişkin otonom düzenlemeler, dâhilde ve hariçte işleme rejimleri Topluluk mevzuatıyla uyumlu hâle getirilmiştir.

Damping:
İhracatçı Firmanın malını dış piyasada iç piyasada sattığından daha düşük fiyatla satmasıdır.
Sübvansiyon (Destekleme): Devletin kişi ya da kurumlara mal, para veya hizmet biçiminde yaptığı karşılıksız yardımları ifade eder.
Dahilde İşleme Rejimi: İhracata yönelik önemli mevzuatlardan biri olup, ihraç ürünleri üretmek için gerekli olan ve dışarıdan ithal edilen, bu yüzden de ithali gümrük vergisine tabi ara mallara ya da girdilere gümrük muafiyeti getiren bir ihracatı teşvik sistemidir.

Hariçte işleme Rejimi:
Serbest dolaşımdaki eşyanın hariçte işleme faaliyetlerine tabi tutulmak üzere Türkiye Gümrük Bölgesinden geçici olarak ihracı ve bu faaliyetler sonucunda elde edilen ürünlerin ithal vergilerinden tam ve kısmi muafiyet suretiyle yeniden serbest dolaşıma girişine ilişkin hükümlerin uygulandığı rejimdir.
NOT: Türkiye'nin Gümrük Birliği çerçevesinde uygulanan ithalat rejimi, Gümrük Birliği kapsa-mındaki yükümlülüklerin yanı sıra Dünya Ticaret Örgütü taahhütleri ve üçüncü ülkelerle imzalanan Serbest Ticaret Anlaşmalarının hükümleri dikkate alınarak hazırlanmıştır.Birliğin tercihli ve otonom rejimlerine uyum devam etmektedir.Bu itibarla Türkiye, şimdiye kadar 16’sı yürürlükte olmak üzere toplam 28 serbest ticaret anlaşması imzalamıştır.

Diğer taraftan birçok ülke ve ülke grupları ile müzakereler ve müzakerelere başlama görüşmeleri devam etmektedir.
Ayrıca, Birliğin gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkelere uyguladığı otonom tarife tavizlerini içeren Genelleştirilmiş Tercihler Sistemi’ne uyum, Gümrük Birliği kapsamındaki ürünler itibarıyla 1 Ocak 2008 tarihinde tamamlanmıştır.
Ticarette teknik engellerin kaldırılması, test ve belgelendirme alanında alt yapı düzenlemelerinin geliştirilmesi amacıyla Türk Akreditasyon Kurumu (TÜRKAK) 1999’da kurularak faaliyete geçirilmiş ve böylece 1/95 sayılı OKK’ nin 8-11. Maddeleri çerçevesinde ticarette teknik engellerin kaldırılmasına yönelik mevzuat uyumu çalışmalarına hız verilmiştir.
Bugüne kadar 2/97 sayılı OKK’ de belirtilen Topluluk mevzuatı nın yaklaşık % 80’i ilgili kamu kurum ve kuruluşlarınca uyumlaştırılarak ulusal mevzuata aktarılmıştır.

Bu alanda Topluluk direktiflerine uyumun hukuki dayanağını teşkil eden “Ürünlere İlişkin Teknik Mevzuatın Hazırlanması ve Uygulanmasına Dair Kanun”, kısa adıyla “Çerçeve Kanun”, 11 Temmuz 2001 tarih ve 24459 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak 11 Ocak 2002 tarihinde yürürlüğe girmiştir.

İşbu Kanuna ilişkin 4 tane uygulama yönetmeliği çıkarılmıştır.
Böylece ticarette teknik engellerin tamamen ortadan kaldırılmasının yanı sıra tüketicinin korunması ve ithalatın uluslararası kabul görmüş normlar çerçevesinde kontrol edilmesi sağlanmıştır.
Buna ek olarak, malların serbest dolaşımının ve Birlik iç pazarına entegrasyonun sağlanması amacıyla devlet yardımları, vergilendirme, rekabete ilişkin Fikrî ve sınai mülkiyet hakları alanlarındaki uluslararası norm ve standartlara uyum sağlanmıştır.

Diğer taraftan ortak rekabet politikasına uyum sağlanması amacıyla hayata geçirilen düzenlemeler arasında Rekabet Kurumunun kurulması, devlet yardımları mevzuatının dünya ve Topluluk (Birlik) kurallarıyla uyumlu hâle getirilmesi, Fikri sınai-ticari mülkiyet haklarına ilişkin uluslararası sözleşmelere taraf olunması, Patent Enstitüsü’nün etkin biçimde çalıştırılması gibi hususlar yer almaktadır.


Gümrük Birliğinin Etkileri

Ortaklık ilişkisi, Türkiye’yi Topluluğun (Birliğin) iç pazarına “kısmen ve pasif” bir şekilde dahil etmiştir.
Adalet Divanı, ortaklığın kişilerin ve hizmetlerin serbest dolaşımıyla ilgili kurallarının yorumuna ilişkin olarak önkarar yoluyla 70’e yakın karar vermiştir.
Önkarar: Üye devletlerin ulusal mahkemelerinin, Birlik hukukunu ilgilendiren bir davayı sonuçlandırabilmeleri için Adalet Divanından talep ettikleri tespit niteliğindeki karardır.
Gümrük Birliği genel olarak sorunsuz bir şekilde işlemektedir. Ancak burada Türk girişimcilerin bazı engellerle karşılaştığı söylenebilir.

Başlıca engeller şunlardır:

Avrupa Birliği’nin mali, teknik ve güvenlik standartlarından kaynaklanan engeller,
Türk menşeli malların Avrupa Birliği’nin iç pazarına taşınmasına getirilen engeller (kotalar, araç sürücülerine giriş vizesi verilmemesi gibi) Küçük ve orta ölçekli işletme sahiplerine veya görevlilerine fuar, ihale, iş görüşmesi, yer kiralama vs. amaçlı olarak Avrupa’ya gidişlerine getirilen vize engelleri (ticari ve özel hayat sırlarının ifşası, vizenin zamanında verilmemesi gibi).

Ankara Anlaşması’nın Nihai Amacı Olarak Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne Tam Üyeliği

Hukuki Çerçeve
Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne tam üyeliği Ankara Anlaşması’nın 28. Maddesinde hükme bağlanmıştır. Maddenin metni aynen şöyledir:
“Anlaşmanın işleyişi, Topluluğu Kuran Antlaşma’dan doğan yükümlerin tümünün Türkiye tarafından üstlenebileceğini gösterdiğinde, Akit Taraflar, Türkiye’nin Topluluğa katılması olanağını incelerler.”
Ortaklığın son dönemine girilmiş olduğundan artık Türkiye’nin tam üyeliği meselesinin ele alınması gerekecektir. Fakat bu noktada iki soru ortaya çıkmaktadır.
Birinci soru 28. maddede öngörülen üyelik perspektifinin bağlayıcı olup olmadığıdır.
İkinci soru ise Avrupa (Ekonomik) Topluluğu üyeliğine ilişkin olarak çizilen perspektifin Avrupa Birliği üyeliği için de geçerli olup olamayacağıdır.
Maddenin hukuki bağlayıcılığı konusunda taraflar arasında görüş farklılığı bulunmaktadır. Türkiye, bu maddeye dayanarak ortaklık ilişkisini “sonraki bir üyeliğin bağlayıcı bir ön aşaması” olduğunu öne sürerken Birlik tarafı, bu maddeyi bir niyet bildirimi içeren hüküm olarak görmekte ve maddede yer alan üyelik perspektifini sadece “incelenmesi gereken bir olanak” olarak görmektedir.
Avrupa Konferansı: AB üyesi ülkelerle aday ülkeleri bir araya getirmek ve gelecek birkaç yıl süresince genişleme sürecinin çerçevesini belirlemek amacıyla 1997 Lüksemburg Zirvesi’nde oluşturulan konferanstır.

Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne Tam Üyelik Süreci
Ankara Anlaşması’nda öngörülen aşamalı bütünleşme sürecinin tamamlanmasını beklemeden 14 Nisan 1987’de tam üyelik başvurusu yapmıştır.
Bu erken başvuruya verilen cevapta, Toplulukların kendi iç bütünleşmesini tamamlamadan yeni bir üye kabul edemeyeceği;
Türkiye’nin, Topluluklara katılmaya ehil olmakla birlikte ekonomik, sosyal ve siyasal alanda gelişmesi gerektiği ifade edilmiş ve ilişkilerin Ortaklık Anlaşması çerçevesinde geliştirilmesi önerilmiştir.
Gümrük Birliğinin kurulması sürecinin 1996 yılında tamamlanmasıyla Türkiye’nin AB’ye tam üyelik sürecinin hızlanacağı yönünde beklentiler oluşmuş ve bazı tezler ileri sürülmüştür. Ancak bu beklenti ve tezlerin çok da doğru olmadığı 16 Temmuz 1997’de yayımlanan “Gündem 2000” Raporu’ndan anlaşılmıştır.
12 - 13 Aralık 1997 tarihlerinde gerçekleşen Lüksemburg Zirvesi’nde ise Türkiye, tam üyeliğe ehil olduğu teyit edilmiş olsa da aday ülkeler arasında zikredilmemiştir. Böylece Türkiye, Avrupa Birliği’nin mevcut genişleme sürecinin dışında bırakılmıştır.

Avrupa Birliği, dönemin Türk Hükümeti tarafından gösterilen sert tepki nedeniyle daha sonraki zirve toplantılarında Türkiye ile buzları eritmek için stratejiler geliştirmiş, Türkiye’yi herhangi bir işlevi olmayan Avrupa Konferansı’na davet etmiştir.

Ancak Türkiye kendisi için çok büyük bir değer arz etmeyen bu çağrılara karşılık vermemiştir. Bu dönemde Avrupa Birliği’nde Türkiye’ye yönelik bir tutum değişikliğinin başladığı görülmektedir.
Bu tutum değişikliğinin altında başlıca şu nedenlerin bulunduğu söylenebilir:
1999 yılında Kosova’ya gerçekleştirilen uluslararası müdahale ve Kafkaslardaki enerji kaynaklarının güvenliği çerçevesinde Türkiye’nin stratejik konumu
Türkiye’nin askerî bir güç olarak vazgeçilemezliği
ABD’nin girişimleri (daha sonra bu girişimler ters tepmiş ve Türkiye için ABD’nin “Truva Atı” değerlendirilmeleri yapılmıştır)

Bazı üye devletlerde iktidar değişiklikleri (sosyal demokrat partilerin iktidara gelmeleri)

Yunanistan’da dönemin Simitis Hükümeti’nin Türkiye’ye karşı ılımlı bir tutum izlemesi.
Komisyonun 13 Ekim 1999’da Türkiye’nin “aday ülke” olmasını tavsiye etmesi üzerine Türkiye,
10 - 11 Aralık 1999’da Helsinki’de yapılan Avrupa Birliği Devlet ve Hükûmet Başkanları Zirvesi’nde Avrupa Birliği’ne “aday ülke” olarak kabul edilmiş, kendisinin diğer aday ülkelerle eşit konumda olacağı açık ve kesin bir dille belirtilmiştir.
Avrupa Birliği Konseyi, 8 Mart 2001’de Türkiye’nin Kopenhag Kriterleri’ne uyum sağlaması için yapılması gerekenlerin somut olarak belirtildiği ve insan hakları alanında kısa ve orta vade hedeflerin sıralandığı bir Katılım Ortaklığı Belgesi’ni kabul etmiştir.

Türkiye, 19 Mart 2001’de bu belgede yer alan önceliklerin hayata geçirilmesine yönelik program ve takvimi içeren bir ulusal program açıklamıştır.

Kopenhag Kriterleri: Haziran 1993 tarihli Kopenhag Zirvesi'nde kararlaştırılan ve aday ülkelerin Birliğe üye olabilmek için yerine getirmeleri gereken kriterlerdir. Bu kriterler şunlardır:
Demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hakları ile azınlık haklarını gözetecek ve koruyacak kurumların varlığı ve istikrarlı işleyişi; pazar ekonomisinin varlığı ve Birlik içi rekabet baskısına ve pazar güçlerine dayanabilme yeteneği; siyasi, ekonomik ve parasal birlik hedefleri de dahil olmak üzere, üyelik yükümlülüklerini yerine getirebilme gücü.
Katılım Ortaklığı Belgesi:Avrupa Birliği'ne aday ülkeler için, AB Komisyonu tarafından hazırlanan ve AB Konseyi tarafından kabul edilen, her bir aday ülkenin AB'ye katılım yönünde gelişme kaydetmesi öngörülen öncelikli alanların değerlendirildiği belgedir. Katılım Ortaklığı Belgesi, aday ülkenin Kopenhag kriterleri'ne uyum sağlama doğrultusundaki yükümlülükleri kapsamında kısa ve orta vadeli önceliklere ilişkin bir takvim içerir.
Ulusal Program: Avrupa Birliği'ne aday ülkeler tarafından hazırlanarak Birliğe sunulan ve Katılım Ortaklığı Belgesi'nde yer alan önceliklerin ne şekilde yerine getirileceğine ilişkin belgedir.
17 Aralık 2004’te Brüksel’de gerçekleştirilen Avrupa Birliği Devlet ve Hükûmet Başkanları Zirvesi’nde,
1999 Helsinki Zirvesi ve 2002 Kopenhag Zirvesi’nde alınan kararlar teyit edilmiş ve Türkiye’nin reform sürecinde atmış olduğu kararlı adımların memnuniyetle karşılandığı belirtilerek, Türkiye ile üyelik müzakerelerinin Zirve sonuç metninin 23. maddesinde öngörülen çerçeve dâhilinde 3 Ekim 2005 tarihinde başlatılması kararlaştırılmıştır.
Bu bağlamda Komisyon’un Ekim 2004’te yayımlanan Tavsiye Belgesi’nde zikredilen 6 düzenlemeyi yürürlüğe koyması hâlinde Türkiye’nin katılım müzakerelerinin açılması için öngörülen Kopenhag siyasi kriterlerin yeterli ölçüde yerine getirmiş sayılacağı açıkça belirtilmiştir.

Bu Zirve’de, Komisyona iki temel belgeyi hazırlama görevi verilmiştir.
Söz konusu belgelerden biri, müzakerelerin esaslarını belirleyen “Çerçeve Belge”dir.
Diğeri ise 2001’de hazırlanan “Katılım Ortaklığı Belgesi”nin revize edilmesi, yani ikinci bir “Katılım Ortaklığı Belgesi”nin hazırlanmasıdır.
Bu iki belgenin hazırlanmasına ek olarak Komisyon,Türkiye’nin üye devletlerde ve AB’nin Türkiye’de karşılıklı olarak daha iyi tanıtılmasına yönelik olarak sivil toplum örgütleri aracılığıyla yürütülecek faaliyetleri içerecek olan “Sivil Toplum Diyalogu” başlıklı bir çalışma hazırlamakla görevlendirilmiştir. Komisyon, 29 Haziran 2005’te AB’nin müzakerelerde izleyeceği pozisyonu belirleyen bir çerçeve karar kabul etmiştir.
Nihayet 3 Ekim 2005’te tam üyelik müzakereleri başlamıştır.

Zirve:

Avrupa Birliği üyesi ülkelerin devlet ve hükûmet başkanlarının belirli aralıklarla bir araya geldiği toplantılardır.
Üye devlet liderlerinin 1974 yılında Paris’te yapılan zirve toplantısında aldıkları karar uyarınca 1975 yılından itibaren Avrupa Konseyi adı altında düzenli olarak yapılan bu toplantılar, 1986 yılında imzalanan Avrupa Tek Senedi'nde yer alan bir hüküm ile hukuki temel kazanmıştır.
Avrupa Birliği Antlaşması ile bugünkü hâlini alan söz konusu hüküm; zirvenin, Birliğin gelişimi için gerekli ivmeyi kazandırmak ve genel siyasi hedefleri belirlemekle görevli olduğunu ve yılda en az iki kez toplanmasını öngörmektedir.
Aday Ülke: Avrupa Birliği üyeliğine başvurma ehliyeti kabul edilmiş ülkeyi ifade eden kavramdır.



Sınavlarda Başarılar Dileriz...
 

Çevrimiçi üyeler

Şu anda çevrimiçi üye yok.

REKLAMLAR

Forum istatistikleri

Konular
17,414
Mesajlar
134,310
Kullanıcılar
90,716
Son üye
Abdullah Kara
Üst