Aöf Türk Dili 1 Ders Notları 8. Ünite

AOFDESTEK

ADMİN
Yönetici
Admin
Katılım
9 Şub 2011
Mesajlar
6,041
Tepkime puanı
25
Puanları
48
Bölüm:
İşletme
Şehir:
Bursa
TÜRK DİLİ 1

VIII. ÜNİTE

TÜRK DİLİNİN KARŞI KARŞIYA BULUNDUĞU SORUNLAR

DİLİN SORUNU MU KONUŞURLARIN SORUNU MU?
Dilin söz varlığındaki sözcüklerin yanlış söylenmesi ve yazılması, yanlış anlamda kullanılması; olur olmaz her yerde yabancı kökenli sözcüklere, terimlere yer verilmesi; cümlede ögeler arasında uyumsuzluklar ve benzeri olumsuzluklar genellikle dilin sorunu olarak görülür.

Bugün Türkçe için de benzer düşünceler dile getirilmektedir. Kimi sözcüklerin yanlış söylenmesi ve yazılması, kimi sözcüklere yanlış anlamlar yüklenmesi; konuşma dilinde ve yazı dilinde cümledeki ögeler arasındaki uyumsuzlukların yol açtığı anlatım bozuklukları; her cümlede birkaç yabancı kökenli sözcüğe yer verilmesi, iş yerlerinde, ürünlerde yabancı adlar kullanılması Türkçenin bir sorunu olarak algılanır. Kişilerin söz varlığının sınırlı hatta kısır olması da Türkçenin bir eksikliği gibi görülür. Türkçede karşılığı bulunduğunu bilmediği yabancı kökenli sözleri kullanan kişiler bu olumsuzluklara bakıp Türkçenin yok olma tehlikesiyle karşı karşıya bulunduğunu söyleyerek karamsar bir tablo da çizerler.


Oysa bunlar Türkçeden kaynaklanan sorunlar değildir. Türkçe gerek ses yapısı ve ses uyumları gerek biçim özellikleri ve sözcük türetme yeteneği gerek söz varlığı ve anlatım gücü ile yeryüzündeki her dil gibi kendi kendisine yeten özelliklere ve iç zenginliğe sahiptir.

Türkçenin karşı karşıya bulunduğu sorunların bir bölümü aslında konuşurlarının yaşadığı sorunlardır. Türkçenin özelliklerini yeterince kavrayamamış, söz varlığının anlatım gücü ile donanamamış, kendi yetersizliklerinin nedenini Türkçeye bağlayan, bu yüzden de yabancı sözcüklerin cazibesine kapılmış kullanıcıların sorunları bulunmaktadır.
Bilimde yaşanan gelişmelerle ortaya çıkan kavramları Türkçenin söz varlığıyla karşılamak yerine yabancı kökenli sözcük ve terimleri olduğu gibi kullanmak son yıllarda dilimizin karşı karşıya bulunduğu sorunlardan biri olarak görülmektedir. Amaç yabancı sözcüklere, terimlere kapıyı tamamen kapatmak değildir. Elbette her dilin söz varlığında yabancı kökenli sözcükler bulunur. Hiçbir dil saf değildir. Ancak Türkçenin eklemeli bir dil olması dolayısıyla sözcüklerin çekim ekleri aracılığıyla cümlede işlerlik kazanması, bu eklerin de sözcüklere bitiştirilmesi sonucu ortaya çıkan yazım biçimleri, yabancı sözcükler sorununda karşımıza çıkmaktadır. Son yıllarda İngilizce alıntı sözcüklerde özgün yazılış ve söylenişe getirilen Türkçe eklere ilişkin sorun dikkat çekici boyutlara ulaşmıştır.

SÖZCÜK VE TERİM TÜRETME

Eklemeli bir dil olan Türkçede yeni sözcükler ve terimler sözcük köküne veya gövdesine getirilen ekler aracılığıyla türetilir. Türkçenin söz varlığının büyük bir bölümü bu yolla türetilmiş sözcüklerden oluşur: Türemiş adlardan başkan, gözlük, konuk, sevgi, tuzlu, tütün, yolcu; türemiş fiillerden adamak, ağarmak, gezdirmek, iyileşmek, yürütmek gibi sözcükler Türkçenin derin tarihi içerisinde oluşmuş, çeşitli değişimlerden sonra günümüze ulaşmış binlerce sözcükten yalnızca birkaçıdır.

Toplumla birlikte gelişen, değişen dil zamanla ortaya çıkan yeni kavramlar için de yeni türetilen sözcüklerle gelişir, zenginleşir. Türkçenin söz varlığında yeni kavramlar, aygıtlar, araçlar için türetme yoluyla yakın zamanda önerilmiş sözcükler de vardır: bağlam, çalıştay, ikilem, iletişim, gezegen, sanal, sayaç, uydu, yalıtım, yansı, yerleşke, yüzey vb.

İki veya daha fazla sözcüğü Türkçenin söz dizimine uygun bir biçimde belirli yollarla bir araya getirip yeni yapılar oluşturmak da mümkündür. Birleşik sözcük olarak adlandırdığımız bu tür de sözcük ve terim üretmenin bir başka yoludur. Türkçenin tarihsel gelişimi içerisinde ayakkabı, kahvaltı, kaynana, pazartesi, sütlaç gibi bitişik yazılan birleşik sözcükler türetildiği gibi ateş böceği, baş ağrısı, çakmak taşı, kuyruk yağı, toplu iğne, yüzük parmağı gibi ayrı yazılan çok sayıda birleşik sözcük de bulunmaktadır. Yakın dönemde söz varlığımıza katılmış birleşik sözcüklerden ana kent, bilim kurgu, bilgi işlem, derin dondurucu, gök taşı, taşınır bellek, uzay gemisi gibi ayrı yazılanlar bulunduğu gibi akaryakıt, akyuvar, bilinçaltı, dizüstü, çekyat, içbükey, içgüdü, tekel gibi bitişik yazılanlar da vardır.
Birleşik yapıyı kuran sözcüklerin ilk hecelerini birleştirip sözcük türetme az da olsa başvurulan yollardan bir diğeridir. Bunlardan en yaygın bilineni araştırma geliştirme kurumlarını ifade etmek için oluşturulan ve bugün artık bir sözcük olarak kullanılan argedir. Bu yolla yakın zamanda mortgage sözüne karşılık olmak üzere tutulu satış birleşiğinden tutsat sözü de türetilmiştir.


Terimler
Türk dilinin ilk sözlüğü Divanü Lugati’t-Türk’te iktisat terimi olarak ‘rehin’ için tutug, ‘alacak, borç’ karşılığında alım, ‘borçluyu borcundan dolayı sorgulama’ karşılığında alış; tıp terimi olarak ‘neşter’ karşılığında kanagu, belin iç yanındaki damar için özek sözlerinin kullanıldığı görülmektedir.
Türk dilinin kaynaklarıyla bilinçli bir biçimde terim türetme yoluna giden ilk Türk toplumu ise Uygurlar olmuştur. Çeşitli bilim dallarında eserler ortaya koyan, başka dillerden çeviriler yapan Uygurlar, karşılaştıkları yabancı kökenli terimleri de ana dillerinden yararlanarak türettikleri terimlerle karşılamışlardır: yer tebremeki ‘deprem’, körüm ‘bakış açısı’, tütü ‘güzel koku’. Türkiye Türkçesinin kuruluş döneminde Türkçe kökenli pek çok terim kullanılmıştır: sıkındı ‘öz su, usare’, kavuk ‘mesane’, kayıntı ‘temayül’. Vergi terimlerinin de dikkat çektiği Uygur Türkçesinde alım ‘vergi’, basıg ‘taşınmazlardan alınan vergi’, berimçi ‘yükümlü, mükellef’, borla tamgası ‘bağ vergisi’, çıkış ‘masraf, gider’ gibi kavramların bulunması, yerleşik bir iktisadi hayatın yanı sıra iktisat terimlerinin de türetildiğini ve kullanıldığını göstermektedir.

Zamanla Arapça ve Farsçanın etkisinin artmasıyla Türkçe terimlerin kullanım sıklığı azalırken Arapça, Farsça terimler kullanılır olmuştur. Daha önce Türkçe tıp yazmalarında da geçen kuyruksokumu, bıngıldak, alın gibi Türkçe terimler yerine zamanla Arapça sözcüklerle türetilen ve Farsça tamlamalarla ifade edilen azm-i us’us, yafuh, azm-i cebhi sözleri kullanılır olmuştur. Yeni bir terim türetmek gerektiğinde ise bu dillerde bile bulunmayan terimlerin Arapçanın, Farsçanın kuralına göre türetildiği görülmüştür. Örneğin yabancı görülen azot ve oksijen terimleri için karşılık türetilmek istenildiğinde Türkçe sözlere ve kurallara göre değil de Arapça sözlere ve kurallara dayalı olarak müvellidü’l-ma ve müvellidü’l-humuza türetilmiştir.


Türk Dil Kurumunun kurulmasıyla birlikte terimler sorunu da ele alınmıştır. Açık ve anlaşılır terimlerle öğretim yapmanın, bilgiye doğrudan ulaşmayı ve bilgiyi edinmeyi kolaylaştıracağı düşünülmüştür. Bu amaçla ilk uygulama Atatürk’ün geometri terimleri üzerine yaptığı çalışma oldu. Atatürk, yazdığı Geometri kitabında yeni türettiği ve tanımını verdiği açı, açıortay, altıgen, beşgen, çap, dar açı, dış tersaçı, dikey, düşey çizgi, eşkenar dörtgen, ikizkenar üçgen, teğet, yamuk, yüzey gibi yüz yirmi dokuz geometri terimini kullanarak Türkçe terimlerle öğretim ve bilim yapmanın örneğini de gözler önüne sermişti. Atatürk’ün müselles yerine üçgen, zeviyetan-ı mütekabiletan-ı dahiletan karşılığında iç ters açılar, müselles-i mütesaviyü’l-adla için eşkenar üçgen vb. terimleri türetmesiyle geometri dili açık ve anlaşılır bir nitelik kazanmıştı. Böylece “Bir müsellesin mesaha-i sathiyyesi, kaidesiyle irtifaının hâsıl-ı darbının nısfına müsavidir” biçiminde yapılan ve anlaşılması için birkaç kez sözlüğe bakılması gereken tanım “Bir üçgenin alanı, tabanı ile yüksekliğinin çarpımının yarısına eşittir” biçimine dönüştü.

Bu ilk örnekten sonra Türk Dil Kurumunda yürütülen terim çalışmaları sonucunda bilim, sanat, spor dallarında sekseni aşkın terim sözlüğü yayımlandı.
Günümüzdeki terim çalışmalarıyla da yeni önerilen karşılıkların bulunduğunu, terim türetiminin sürdüğünü de belirtmek gerekir. Örneğin iktisat, bankacılık, borsa alanında tekel sözü örnek alınarak oligopol karşılığında azel, polyopoly karşılığında ise çokel; parity için değerdeşlik; convertibile yerine çevrilgen, dead cat bounce için ise son çırpınış gibi terimler türetilmiştir.

BİLİM DİLİ TÜRKÇE

Bilimi oluşturan verilerin ve bilgilerin sözlü, yazılı, görsel, işitsel ve deneysel olarak işlenmesini, üretilmesini, geliştirilmesini, aktarılmasını sürekli bir biçimde sağlayan diller bilim dili olarak adlandırılır.
Bir ülkede düşünürler, bilim adamları, sanatçılar, hukukçular ana diliyle yetişmişse ve yine ana diliyle ürünler vermişse, ülkede bir eğitim, öğretim dili oluşmuşsa bu dilin söz varlığı çok çeşitli konularla, alanlarla ilgili yeni yeni kavramlar kazanır. Özellikle soyut kavramlar bakımından zenginleşen dil, türetmelerle, başka dillerden çevrilen kavramlarla bilim ve kültür diline dönüşür.

Türkçenin bilim dili olup olmadığı kimi zaman tartışma konusu bile olmuştur. Asıl ilgi çekici olanı, bu tartışmanın ülkemiz aydınları arasında yapılmasıdır. Oysa Türkçe daha 10. yüzyılda bilim dili olarak kullanılmaya başlanmıştır. Uygurların çeşitli bilim dallarında yazdıkları eserlerde türettikleri bilim terimlerini kullandıkları gibi başka dillerden yaptıkları çevirilerde de yabancı kökenli terimleri, kavramları kendi dillerinden türettikleri terimlerle karşılamaları, Türk dilinin bin yıl öncesinden bilim dili niteliğini kazandığını ortaya koymaktadır.

Türkçenin bir dönem mekteplerde ve medreselerde, öğretim dili olarak kullanılmaması gibi bir olumsuzluk yaşanmıştır. Dil öğretimi denilince Arapçanın, Farsçanın öğretiminin anlaşıldığı, öğretimin ise Arapça yapıldığı dönemler olmuştur. Modern anlamda tıp öğretiminin başlangıcında ise bu kez de bir Batı diliyle, Fransızca ile öğretim yapılacaktır. II. Mahmut, 1827’de Mekteb-i Tıbbiye-i Şahaneyi kurduğunda, tıp alanında Türkçe kaynak bulunmaması yüzünden Fransızca öğretim dili olarak kabul edilmiş ve Avrupa’dan Fransızca bilen doktorlar öğretim üyesi olarak getirilmişti. Ancak II. Mahmut, öğrencilere yaptığı konuşmada, bu durumun geçici olduğunu, tıp bilimini öğrenip yavaş yavaş kendi dilimize almak ve sonra da memleketin her yanına Türkçe olarak yaymak düşüncesinde olduğunu belirtmişti.

Abdülmecit döneminde kurulan devlet okullarında Arapça, Farsça ve Fransızcadan sonra Türkçeye de yer verilmeye başlandı. Abdülaziz döneminde ise bilim dili olarak Türkçenin de kullanılması istekleri gelmeye başlayınca ortaöğretimde ve meslek okullarında Türkçe de öğretim dili hâline geldi. Ancak Türkçenin okullarda zorunlu ders hâline getirilmesi II. Meşrutiyet (1908) ile birlikte gerçekleşecektir. Bu dönemde Türkçenin öğretimi için çeşitli düzeylerde pek çok dil bilgisi kitabı yazılmaya başlanır. Diğer ders kitaplarının Türkçe olarak yazılmaları da artmaya başlayınca Türkçenin bilim dili olmasının önündeki en önemli sorun ortaya çıkar: Pek çok bilim dalında Arapça sözlerden türetilmiş terimler kullanılıyordu.


Cumhuriyet döneminde yapılan üniversite reformu (1933) ile Türkçenin bilim dili olarak gelişmesi uğrunda önemli kararlar uygulama alanına sokulmuştur. Üniversite reformu içerisinde doğrudan doğruya öğretim ve bilim dilini konu alan hükümler dikkati çeker. Öğretim üyelerinin öğrencilere Türkçe ders malzemesi sağlama zorunluluğu getirilmiştir. Bir başka hüküm ise öğretim üyelerinin Türkçe kitaplar, makaleler yazmasıdır. Bu hüküm, bilimin Türkçe yapılması anlamına gelmektedir. Araştırmaların sonucunda bilim adamları elde ettikleri sonuçları yazacakları Türkçe kitaplar ve makalelerle bilim dünyasının yararlanmasına sunacaklardır. En ilgi çekici hüküm ise Türkiye’ye davet edilen yabancı uyruklu öğretim üyeleri ile ilgilidir. Yabancı uyruklu öğretim üyeleri Türkiye’de çalışmaya devam edeceklerse üç yıl içerisinde Türkçeyi öğrenmek zorundadırlar.


KÜRESEL ETKİLEŞİM

Sınırların ortadan kalkması, kitle iletişim araçlarının uydular aracılığıyla dünyanın her yerini kapsama alanlarına alması, sanal ortamda sınırsız erişim dünyadaki pek çok ülkeyi, kurumu, düşünceyi etkilediği gibi dilleri de etkilemiştir. Bir ülkede gösterime giren bir film, bir dizi kısa sürede başka ülkelerde de seyirciye ulaşmakta, bir ülkede yayımlanan bir kitap piyasaya çıktığı günlerde diğer ülkelerde de satışa sunulabilmekte, sanal ortamdaki gazetelere ve dergilere dünyanın her yerinden erişilebilmekte, herhangi bir ülkede yaşanan olaylar televizyon yayınları aracılığıyla başka ülkeleri de etkileyebilmektedir. Son yıllarda ise “sosyal medya” diye de adlandırılan toplumsal iletişim ortamı kullanılarak kitleler harekete geçirilebilmekte, dünya siyasetine yön verilebilmektedir.

Günümüzde en geçerli ve yaygın yabancı dil niteliğini kazanmış olan İngilizce, pek çok dili etkilemektedir. İngilizce sözcükler dillere geçmekte, onların söz varlığına yerleşmektedir.

Küresel etkilenmenin yalnızca İngilizcenin diğer dilleri etkilemesiyle kalmadığını da belirtmek gerekir. Dünya dillerini etkileyen İngilizce, özellikle Amerikan İngilizcesi, İspanyolcadan etkilenmektedir. Amerika Birleşik Devletlerinin daha çok güney bölgelerinde görülen ve Spanglish olarak adlandırılan dil, İngilizce ve İspanyolca sözcüklerden oluşmaktadır.

Türkiye’de dil etkileşimi yalnızca sözcük alımıyla sınırlı kalmamaktadır. Dil ile birlikte yaşam tarzları, ticari hayat, beslenme alışkanlıkları da etkilenmektedir. Yeni inşa edilen ve her birine tuhaf yabancı adlar verilen yerleşim birimleri résidence olarak nitelenmekte, sunulan “yüksek güvenlik” ile toplumdan kopuk, komşuluk ilişkilerinden uzak yeni bir yaşam tarzı oluşturulmaktadır. Türk mutfağının besleyici, sağlıklı yemekleri dururken bütün dünyada aşırı şişmanlığa yol açtığı bilinen ve kimi ülkelerde yasaklanan ayaküstü (fastfood) yiyecekler, yabancı adlı menülerle sunulmakta, beslenme alışkanlıklarımız değişmektedir.

Dildeki etkilenmenin bir başka boyutu da eğitim ve öğretim dilinin yabancılaştırılmasıdır. Türkçenin bilim dili olarak macerasında geçen yüzyılın ikinci yarısıyla birlikte yabancı dille öğretimin yaygınlaşması önemli bir sorun olarak ortaya çıkmıştır. İkinci Dünya Savaşı’nın ardından İngilizcenin yaygınlık alanını gittikçe genişletmesi, uluslararası bir iletişim diline olan gereksinim, Türkiye’de İngilizce öğrenmenin yanı sıra İngilizce ile öğretim yapılması yolunu açmıştır.

SÖZLÜ VE YAZILI ANLATIM BOZUKLUKLARI

Her dilin yazılı ve sözlü olarak kullanımında genel söyleyiş ve yazılışına aykırı biçimler görülebilir. Bunlar iyi bir dil öğrenimi görülmemesinden, yöresel kullanışlardan etkilenmekten, özensizlik ve dikkatsizlikten kaynaklanabilir. Sözcüklerin yanlış anlamda kullanılması, genel söyleyiş ve yazım biçimleri dışında yazılıp söylenmesi; cümlede ögeler arasındaki uyumsuzluk gibi olumsuzluklar anlatım bozukluğu olarak adlandırılır. Dili genel kullanım biçimlerine uygun bir biçimde konuşan, yazan kişiler; duygularını, düşüncelerini, görüşlerini etkili bir biçimde ifade edebilirler. Dili etkili bir biçimde kullananlar, öğrenimlerinde, iş hayatında başarılı oldukları gibi aile içinde, toplumsal yaşamda da başarılı bir iletişim sağlarlar.


Kitle İletişim Araçlarında Türkçenin Kullanımı
Radyo ve televizyon yayınlarının yaygınlaşması, dinleme ve izleme oranlarının yükselmesi Türkçe açısından olumlu ve yararlı bir gelişme olması gerekirken yeni sorunlar ortaya çıkarmıştır. Söyleyiş bozuklukları, cümle düşüklükleri, yanlış sözcük kullanma, Türkçenin söz varlığında bulunmayan yabancı sözcüklere yer verme gibi olumsuzluklar radyo ve televizyon yayınlarında sınırsızca yapılınca bu yanlışlar toplumun, özellikle de genç kuşakların diline yerleşmiştir. Yayımcılığın kısır bir söz varlığıyla yapılması ise bir başka sorundur.

Türkiye’de kitle iletişiminin kamu yayımcılığı tekelinde olduğu dönemlerde sunucuların ve yapımcıların seçiminde Türkçeyi doğru ve güzel konuşma, yazma niteliği aranırken 1990 yılında başlayan özel yayımcılıkta bu nitelik göz ardı edilmeye başlanmıştır. Bunun sonucunda da özel radyo ve televizyonlarda Türkçenin bozuk bir biçimde kullanıldığına, yabancı kökenli sözcüklere ve kaba sözlere yer verildiğine tanık olunmuştur. Yayımcı kuruluşların Türkçe konusunda duyarlı davranması, sunucu ve muhabir seçiminde Türkçeyi kurallı ve etkili bir biçimde kullanma ölçütünün gözetilmesi, zaman zaman yayımcılara yönelik olarak hizmet içi eğitim kursları düzenlenmesi, her yayımcı kuruluşun öz denetimini sağlaması, sorunun çözümüne yönelik önlemlerdir.


Sosyal Medyada Türkçenin Kullanımı

Haberlerin, görüşlerin, düşüncelerin yayıldığı; ses ve görüntü dosyalarının paylaşıldığı bu yeni ortam sosyal medya olarak adlandırılmaktadır. Kurumsal veya kişisel ağ sayfalarıyla başlayan, sayfalarca bilginin paylaşıma sunulduğu uygulamalar yerini giderek sınırlı sayıda karakterle ifade edilen düşüncelerin, görüşlerin ortaya atıldığı anlık iletilere bırakmaktadır. Gazetelerin ancak bir gün sonra yazabileceği bu olaylar sosyal medyada bir anda yayıldığı gibi farklı yönleriyle değerlendirilmekte, yeni görüşlerin ortaya atılmasını sağlamaktadır.

Türkiye’deki kullanıcılarının dünya ortalamasına göre üst sıralarda bulunduğu göz önüne alındığında sosyal medya, Türkçenin kullanım açısından yeni ve yaygın bir ortamı olarak öne çıkmaktadır. Sınırlı sayıda harfin kullanılabildiği ortamlarda sözcüklerde ünlü harfleri yazmadan yalnızca ünsüzlerle yazışma, büyük harf ile ilgili kurallara aykırılık, sözcüklerin yazımında özensizlik gibi olumsuzluklar dikkat çekmektedir.

Gündelik hayatta sıkça kullandığımız sanal ortamdaki ve sosyal medyadaki yazılış biçimleri zamanla alışkanlığa dönüşebilir ve okul, iş, kamu yazışmalarına da yansıyabilir. Bu bakımdan her ortamda Türkçeyi kurallarına uygun bir biçimde kullanmaya özen göstermeliyiz.

Sözlü Anlatım Bozuklukları

Türkçenin “yazıldığı gibi okunan, okunduğu gibi de yazılan bir dil” olduğu söylenir sıkça. Oysa bu, yanlış bir bilgidir. Her dilde olduğu gibi Türkçede de yazılışla söyleyiş arasında ayrılıklar, değişiklikler bulunabilir. Bu durum yazı dilinin daha durağan, konuşma dilinin ise gelişmeye ve değişmeye açık olması sonucundadır. Kimi dillerde yazı ile söyleyiş arasında ayrılıklar dikkat çekici boyuttadır ve bir kurala bağlanamaz. Türkçede ise kimi seslerin bulunduğu sözcüklerde görülen ses olayları sonucunda yazı dili ile konuşma dili arasında ayrılıklar görülür: ağabey biçiminde yazılan sözcük a:bi olarak söylenir. Zonguldak’ı yazımının söylenişi Zonguldaı biçimindedir. Değil sözcüğü ise deil biçiminde söylenir. Söyleyeyim olarak yazarız ancak ağzımızdan söyli:m biçimi çıkar.

Dikkat edilirse /ğ/ ve /y/ ünsüzlerinin bulunduğu sözcüklerde birtakım ses olayları sonucunda söyleyişte görülen bu ayrılıklar Türkçenin her zaman yazıldığı gibi okunan bir dil olmadığı gerçeğini ortaya koyar. Ses olayları sonucunda yaşanan bu değişikliklerin seslendirilmesinde de farklı tutumlar bulunmaktadır. Tiyatro kökenli kimi diksiyon uzmanları değil sözünün di:l, ağır sözünün a:r biçimlerinde söylenmesi gerektiği görüşündedir. Oysa /ğ/ sesinin erimesiyle ortaya ikiz ünlü çıkar. /ğ/’nin erimesi sonucunda /e/ ve /i/ sesleri birleşir ancak ses yolunda /e/ olarak başlayan sesin oluşumu /i/ olarak sonlanır. Bu nedenle deil, aır biçimlerindeki söyleyişler esastır. Aksi takdirde

“Paket çok ağırdı.”
“Saçlarım erken ağardı.”
cümlelerindeki ağırdı ve ağardı sözcükleri aynı biçimde söylenmiş olur ve anlam ayrılığı kaybolur. Bu nedenle ağırdı sözü aırdı, ağardı sözü ise a:rdı biçimlerinde seslendirilmelidir.
Kısa Ünlülerin Uzun Söylenmesi
Ünlülerin kısa veya uzun olarak söyleniş süreleri, sözcüklerde farklılık gösterir. Sözlü anlatımda ünlülerin söyleniş sürelerine dikkat etmek gerekir. Kimi sözcüklerde ünlülerden biri veya hepsi yanlışlıkla uzun söylenmektedir. Örneğin bile anlamındaki dahi bağlacının ilk hecesi kısa, ikinci hecesi hafifçe uzundur. Ancak ilk hece yanlışlıkla uzun söylenirse “olağanüstü yeteneği olan kimse” anlamındaki bir başka sözcük ortaya çıkar:


“...bunu yapan kardeşim dahi olsa bağışlamam.”
“...konuşmasından dahi bir şey anlaşılmıyor...”
“Bunu sokaktaki çocuklar dahi biliyor.”
Yanlışlıkla uzun söylenen hecelerin ünlüleri üzerine konulan çizgi ile işaretlenmiş, sözcüğün kurallı biçimi ise yanında gösterilmiştir:
“...bize nāsip olacak...” kurallı biçimi nasip
“konukları mākam odasında kabul etti” kurallı biçimi makam
“...vāhim bir durum...” kurallı biçimi vahim
“...Türkçenin alfābesini öğrenmeye başladı.” kurallı biçimi alfabesini
“Yasanın ivedîlikle çıkarılması gerekiyor.” kurallı biçimi ivedilikle
“...Ankara’da yapılacak mîtingde...” kurallı biçimi mitingde
“Lîsansları iptal edilmiş.” kurallı biçimi lisansları
“Görüşme takvîmini açıkladı.” kurallı biçimi takvimini
“...savaş uçakları resmî geçit töreni yaparak...” kurallı biçimi resmigeçittir.

Uzun Ünlülerin Kısa Söylenmesi

Günümüz Türkçesinde birincil (asli) ünlü uzunluğuna sahip Türkçe sözcük bulunmamaktadır. Eski Türkçedeki birincil ünlü uzunlukları bugün kısalmış, birkaç sözcükte ise bu ses olayının izi kalmıştır. Uzun ünlülü örnekler Türkçedeki alıntı sözcüklerdir. Alıntı sözcüklerde bulunan uzunluklar da Türkçede kimi zaman kısaltılmış, kimi zaman da korunmuştur. Bu türden sözcüklerin ölçünlü Türkçedeki kullanımları esastır. Alındığı dilde uzun diye Türkçenin kısalttığı ünlüler uzun söylenemeyeceği gibi, “Türkçede uzun ünlü yoktur.” gerekçesiyle de uzunluklar kısaltılamaz.

Örneğin vakıf ile vâkıf, varis ile vâris konuşmada ünlü uzunluklarıyla anlam ayrılıkları ortaya konulabilen birbirinden farklı sözcüklerdir. Son hecelerindeki uzunlukları kısalan kimi alıntı sözcükler tek başlarına kısa ünlülü olarak kullanılırken ek almaları durumunda açık hece uzunlukları ortaya çıkar: iptal ama iptaline... Bu türden sözcüklerde de ünlü uzunluğuna dikkat etmek gerekir. Ölçünlü dilde uzun olduğu hâlde bilgisizlikten, dikkatsizlikten veya ağız özelliklerinden kaynaklanan yanlış kısaltmalar aşağıda doğruları ile birlikte gösterilmiştir:

“...yüksek rakımlı tepelerde...” kurallı biçimi rākımlı
“...kararın iptal edilmesi gerekecek.” kurallı biçimi iptāl edilmesi
“...edebiyatımıza kazandırdığı eserlerle...” kurallı biçimi edebiyātımıza

İnce Söylenmesi Gereken Seslerin Kalın Söylenmesi

Yeni Türk yazısında yalnızca bir k harfi vardır. Ancak söyleyişte birbirinden farklı iki /k/ bulunmaktadır. Biri ince, diğeri ise kalındır. Türkçe kökenli sözcüklerde ince /k/ ile kalın ünlüler aynı hecede bulunamaz. Kalın /k/ ise ince ünlülerle aynı hecede olamaz. Ancak alıntı sözcüklerde bu kurala uymayanlar söz konusudur. Örneğin hikâye sözünde /a/ kalın olduğu hâlde /k/ ince söylenir. Aşağıdaki örneklerde ince okunması gereken /k/’ler kalın okunmuştur. “istihkam” kurallı biçimi istihkâm, “Hakkari” kurallı biçimi Hakkâri, “vekalet” kurallı biçimi vekâlet, “malikane” kurallı biçimi malikâne, “katip” kurallı biçimi kâtip

Alfabemizde bir l harfine karşılık söyleyişte ince ve kalın olmak üzere iki /l/ vardır. Yayla, Ayla, boylamak, soylu, taylı gibi Türkçe kökenli sözlerde, /y/ ünsüzü yanında ince /l/ kalın ünlülerle aynı hecede bulunabilir. Bu durum dışında Türkçe kökenli sözcüklerde kalın ünlülerle ince /l/ aynı hecede bulunmaz. Alıntılarda ise durum farklıdır. Örneğin alkol sözünde /a/ ve /o/ kalın ünlü olduğu hâlde /l/ incedir. Şu örneklerde /l/ ince söylenmelidir: “laiklik” kurallı biçimi lâiklik, “kontrolu” kurallı biçimi kontrolü, “enerji santrallarıyla” kurallı biçimi santralleriyle, “halbuki” kurallı biçimi hâlbuki.


Kalın Söylenmesi Gereken Seslerin İnce Söylenmesi

Yeni Türk yazısındaki /k/, /g/, /l/ ünsüzlerinin söyleyişte kalın ve ince olmak üzere ikişer karşılıkları vardır. figan, ikamet, rekabet, ıslah gibi sözcüklerde bulunan /g/, /k/ ve /l/ ünsüzleri kalın söylenmelidir:
“...figânlar başlıyor.” kurallı biçimi figanlar
“...birinci kat ikâmetgâh müze olarak kullanılıyor.” kurallı biçimi ikametgâh
(ka- kalın, -gâh ince)
“ikâmet izni” kurallı biçimi ikamet
“rekâbet” kurallı biçimi rekabet
“Ekônomiden sorumlu Devlet Bakanı” kurallı biçimi ekonomiden (ko- kalın)

Ses Düşmeleri

En çok rastlanan ses düşmesi olayı, şimdiki zaman ekindeki r sesinin düşürülmesidir. Birinci ve ikinci kişilerde /r/’nin düşmesi daha fazla kulak tırmalamaktadır. Ancak üçüncü kişilerde de /r/’yi düşürmemek gerekir: “seviyom, geliyom, biliyosun, gülüyosun” kurallı biçimleri seviyorum, geliyorum, biliyorsun, gülüyorsun.
“Beni duyabiliyo musun?” kurallı biçimi duyabiliyor musun
“...kaçınılmaz olduğunu düşünüyoz.” kurallı biçimi düşünüyoruz
“Biz o şarkıları zaten biliyomuşuz.” kurallı biçimi biliyormuşuz
Bunun dışında ses düşmesi sonucu ortaya çıkan söyleyiş bozuklukları ile ilgili örnekler şunlardır:
“Daha ne kadar surat yapacan?” kurallı biçimi yapacaksın
“Yakında başlıcak olan festivalde...” kurallı söyleyiş biçimi başlıycak
“Çilek tutkunlarına sorun, size söylicekler.” kurallı söyleyiş biçimi söylmcekler
“Bu geceden görüntüler izlicez.” kurallı söyleyiş biçimi izliycdz
“Harika yazmışın!” kurallı biçimi yazmışsın
“Bugün erken kapanmışınız.” kurallı biçimi kapanmışsınız

Ses Fazlalığı

Ses düşmesinin yanı sıra kimi zaman gereksiz ses fazlalıklarına rastlanır. Bunun başlıca nedeni yerel söyleyişlerin etkisidir. Batı kökenli sözcüklerde görülen fazlalıklar ise daha çok eğitimsizliğin sonucudur.
“Galatasaray bu hafta Ankaragücüylen oynuyor” kurallı biçimi Ankaragücü’yle
“Dışarıda aktif biriykene...” kurallı biçimi biriyken
“Konuyu iyicene ele alalım.” kurallı biçimi iyice
“kompile” kurallı biçimi komple, “teksitil” kurallı biçimi tekstil, “enfilasyon” kurallı biçimi enflasyon, “poroce” kurallı biçimi proje, “iddiya” kurallı biçimi iddia, “teammül” kurallı biçimi teamül, “parlatıcıynan” kurallı biçimi parlatıcıyla, “rakkamlar” kurallı biçimi rakamlar

Ulama Eksikliği

Sonunda ünsüz bulunan sözcüklerle, başında ünlü bulunan sözcükler bir söz öbeği içinde arka arkaya geldiği zaman ulama yapılır. Ulama, konuşmada akıcılığı sağlayan bir unsurdur. Aşağıda “kurallı biçimi” olarak gösterilen örnekler, yazımı değil okunuşu yansıtmaktadır:
“...felç etti” kurallı biçimi felcetti
“...kat etmeye” kurallı söyleyiş ve yazılış biçimi katetmeye
“Doksan sekiz yıldır insanlığa hizmet eden kişileri ödüllendiren Alfred Nobel icat ettiği dinamitin savaşlarda insanları katlettiğini düşünmüş müdür?” kurallı biçimi icadettiği

/e/ Ünlüsünün Açık Söylenmesi

Kimi sözcüklerin ilk hecelerindeki /e/ sesinin zaman zaman gereğinden fazla açık söylendiği işitilir. Bu sözcüklerin kimilerinde /e/ normaldir kimilerinde ise kapalı /e/ olarak kullanılmaktadır. Aşağıdaki örneklerde koyu ve eğik yazılarak gösterilen seslerin açık /e/ biçiminde söylenişi yanlıştır:
“mensup”, “temsil”, “derviş”, “temkinli”, “ender”, “gençlik”, “kendi”, “sendika”, “tencere”, “zengin”.

Yumuşatılması Gereken Seslerin Sert Söylenmesi

Özel adlara gelen eklerin kesme işaretiyle ayrılması, sonunda sert ünsüzler bulunan sözcüklerde yanlış söyleyişe yol açabilmektedir. Sinop’un, Zonguldak’a gibi yazılışlar yalnızca yazımı ilgilendirir; ek alan bu örneklerde sondaki sert ünsüzler söylerken yumuşatılmalıdır. Sinop’un yazılır fakat Sinobun okunur; Zonguldak’a yazılır fakat Zonguldağa okunur. Aşağıdaki örneklerde sert ünsüzler yumuşatılması gerekirken yumuşatılmamıştır. Örneklerin gösterilişi ile “kurallı biçimi” olarak adlandırılan doğru biçimler, yazım değil söyleyiş içindir.
“Bir Sırpın daha öldürüldüğü...” kurallı biçimi Sırbın
“Ferzan Özpetekin filmi...” kurallı biçimi Özpeteğin

Hatalı Yumuşatma

Alıntılandığı dilde sert ünsüzle biten kimi sözcükler Türkçede de sert ünsüzlerle kullanılır. Ünlüyle başlayan ek alması durumunda da bu sesler yumuşamaz. Örneğin kaset, paket gibi sözcüklerde son ses /t/ aslidir; Türkçeye girerken sertleştirilmemiştir. Dolayısıyla bu tür sözcükler ünlüyle başlayan ek aldığında /t/ sesi yumuşatılmaz: “pakedinden” değil paketinden, “kasedi” değil kaseti, “bloğunda değil blokunda.

Yer Değiştirme

Kimi sözcüklerde yanlış olarak seslerin yerleri değiştirilmektedir. Bu türden yanlışlarda ağız özelliklerinin ve alışkanlıkların etkisi vardır: “yanlız” değil yalnız, “yalnış” değil yanlış, “kirbit” değil kibrit, “kipri” değil kirpi, “melmeket” değil memleket.

Vurgu Yanlışları

Türkçede sözcüklerde vurgu genellikle son hecede bulunur. Vurguyu üzerilerinde bulunduran ekler olduğu gibi kendinden önceki heceye vurguyu atan ekler de vardır. Kimi sözcüklerde ise vurgu ilk hece üzerindedir. Konuşma sırasında yanlış hece üzerindeki vurgu, uyumu bozar, kulağı tırmalar, kimi zaman da anlam kaymasına yol açar.
Anlam kaymasına yol açmasa da yanlış vurgu hoş görülemez. Çünkü vurgu dilin ayırt edici özelliklerinden biridir. Hafif vurgulu bir dil olan Türkçede özellikle yer adlarında vurgu anlam ayırt edicidir. Örneğin aydı´n, ordu´, bodru´m, ödemi´ş, karta´l gibi sözcüklerde vurgu son hece üzerindedir. Yer adı olarak kullanılması durumunda ise vurgu ilk hece üzerine geçer: A´ydın, O´rdu, Bo´drum, Ö´demiş, Ka´rtal.

Ses Uyumsuzluğu

Batı dillerinden geçme kakofoni karşılığında kullandığımız ses uyumsuzluğu da kimi zaman söyleyiş bozukluğuna yol açar. Kimi zaman dil, ses uyumsuzluğunu giderecek bir biçimde sözcüklerin yapısında değişiklik yapar. Örneğin eski dönemlerde asıl biçimleri büyükcek, küçükçük, ufakçık, yalınız gibi olan sözcüklerin söylenişinde görülen ses uyumsuzluğu sonucunda bu sözcükler genel dilde büyücek, küçücük, ufacık, yalnız biçimlerine dönüşmüştür.

Yazım Yanlışları

Yazım (imla), dilin yazıya yansıyan boyutudur. Sözcüklerin, özel adların, eklerin yazıya geçirilmesi sırasında kuralsızlık egemen olursa yazılı anlatım bozukluğuna yol açılacağı gibi yazının okunuşunda da sözlü anlatım bozukluklarının ortaya çıkması kaçınılmazdır. Yazım kuralları, uzun araştırmalardan sonra gelenekleşmiş ve ölçünlenmiş (standartlaşmış) biçimlerin belirlenmesi ile oluşur. Ülkemizde yazım kurallarını belirleme ve yazım kılavuzu hazırlama görevi yasa ile Türk Dil Kurumuna verilmiştir. Yazım kurallarını ve sözcüklerin, özel adların, kısaltmaların bu kurallara göre yazılış biçimlerini alfabetik bir sıra içerisinde veren, noktalama işaretlerinin kullanım alanlarını gösteren kaynak eser Yazım Kılavuzu olarak adlandırılır.

Sözcüklerin Yanlış Yazılması

Sözcüklerin yanlış yazılması anlatılmak istenilen düşüncenin, duygunun aktarılmasına engel oluşturur. Bir ses değişikliğiyle farklı anlamlara gelen iki sözcüğün birbiriyle karıştırılması yazım yanlışı olmanın da ötesinde anlam karmaşası ortaya çıkarır, yanlış anlamalara yol açar. Örneğin mütehassıs ile mütehassis bir ses farklılığıyla tamamen farklı anlamlara gelen sözcüklerdir. Mahkeme ile muhakeme aynı kökten gelmesine karşın ince anlam ayrılıkları taşır. Sözcüklerin yanlış yazılmasının asıl nedeni bilgisizliktir. Bir başka nedense dikkatsizlik ve aceleciliktir. Sözcüklerdeki yazım yanlışları üzerine bir değerlendirme yapıldığında alıntı sözcüklerde daha sık yanlış yapıldığı görülmektedir.

Türkçenin ses özelliklerine aykırılık gösteren alıntı sözler yerine Türkçe karşılıklarının kullanılması, bu sorunun çözümünde yardımcı olacaktır. Örneğin yazımında mütahit, mütayit, mütaahit gibi çeşitli biçimlerde yanlışlık yapıldığı gözlenen müteahhit sözü yerine yüklenici kullanılabilir. “Muhakeme giderleri” yazılması gerekirken “mahkeme giderleri” biçimindeki yanlış kullanım yaygınlaşmıştır. Bu yanlışın önüne de “yargılama giderleri” kullanımı ile geçilebilir. En doğrusu, yazımı bilinmeyen bütün sözcüklerin yazılış biçimleri ve kuralları için Yazım Kılavuzu’na başvurmaktır. Bu bölümde yazımında sıkça yanlış yapılan sözcükler örnek olarak verilmiştir: “müdail avukat” kurallı biçimi müdahil, “sivil insiyatif” kurallı biçimi inisiyatif, “kurdela~ kordale” kurallı biçimi kurdele, “kültür ateşesi” kurallı biçimi ataşe, “insanlar iki guruptadır” kurallı biçimi grup, “meyva ve sebze” kurallı biçimi meyve, “aksi taktirde” kurallı biçimi takdir, “müsade etmek” kurallı biçimi müsaade.



Eklerin Yanlış veya Eksik Yazılması
Türkçede sert ve yumuşak biçimleri bulunan eklerin sözcüklerle birleşmeleri kurallara bağlıdır. Sert ünsüzlerle biten sözcükler bu eklerin sert; ünlülerle veya yumuşak ünsüzlerle biten sözcükler ise bu eklerin yumuşak biçimleriyle birleşir. Kimi eklerin yanlış söyleyişlerinin yazıya geçirilmesi de doğru değildir: “minibüsde” kurallı biçimi minibüste, “ağaçda” kurallı biçimi ağaçta, “başlıyacağım” kurallı yazılış biçimi başlayacağım, “gelmiyeceksin” kurallı yazılış biçimi gelmeyeceksin, “okumuya” kurallı yazılış biçimi okumaya.

Düzeltme İşareti Eksikliği

Halk arasında şapka diye adlandırılan düzeltme işaretinin gerektiği yerde kullanılmaması bir yazım yanlışı olduğu gibi söyleyiş bozukluğuna da yol açan bir eksikliktir. Kimi durumlarda anlam karışıklığına da yol açar: “Hala cesetler kayıp.” kurallı biçimi hâlâ, “Hayvanlar alemi karıştı.” kurallı biçimi âlemi, “imkan” kurallı biçimi imkân, “bekar” kurallı biçimi bekâr, “Hakkari” kurallı biçimi Hakkâri, “tarihi film” kurallı biçimi tarihî, “hikaye” kurallı biçimi hikâye, “kabus” kurallı biçimi kâbus, “rüzgar” kurallı biçimi rüzgâr.

Kesme İşareti Eksikliği veya Yanlış Kullanımı

Kesme işareti, anlam karışmasını önlemek üzere daha çok özel adlara getirilen hâl ve iyelik eklerini ayırmakta kullanılır. Türkiye’den örneğinde bu işaret özel ad ile eki birbirinden ayırmaktadır. Kesme işaretinin kullanılmadığı Gökçenin örneğinde adın Gökçe mi yoksa Gökçen mi olduğu anlaşılamaz. Bu bakımdan özel adlara gelen hâl ve iyelik eklerinin kesme işareti ile ayrılması gerekmektedir. Buna karşın özel adlara getirilen yapım ekleri ve çokluk eki, kesmeyle ayrılmaz. Konyalı, Adanalılar örneklerinde olduğu gibi: “Elazığ’lı bir grup genç...” kurallı biçimi Elâzığlı.
Kesme işareti, kısaltmalara ve sayılara getirilen ekleri ayırmak için de kullanılır: TDK’den, 2005’ten, 10 Nisan 2012 Salı’dan itibaren...

“ki” Bağlacının Yazımı

İki cümleyi birbirine bağlayan veya cümlede bir ögeyi açıklamak üzere kullanılan ki bağlacı sözcüklerden ayrı olarak yazılır: demek ki, ben ki, diyor ki, sanma ki, yoktu ki, neyse ki... Ancak yedi sözcükte ki bağlacının bitişik yazımı kalıplaşmıştır: belki, çünkü, hâlbuki, mademki, meğerki, oysaki, sanki.
“Baktıkki gelmiyorsun...” kurallı biçimi baktık ki.
Ayrı yazılan ki bağlacına karşılık, aitlik anlamı taşıyan +ki eki ise bitişik yazılır. Çünkü +ki bağlaç değildir; yalnızca aitlik bildiren bir ektir. Aşağıdaki örnekte görülen +ki, “sermaye”nin “geçen yıl”a ait olduğunu bildirdiği için bitişik yazılmalıdır: “Geçen yıl ki sermayemiz” kurallı biçimi yılki.

“da, de” Bağlacının Yazımı

“Dahi, bile” anlamlarında kullanılmakta olan da, de bağlacı daima sözcüklerden ayrı yazılır. Bulunma durumu eki +da, +de / +ta, +te ile karıştırılması yüzünden yanlışlıkla sözcüklere bitişik olarak yazıldığı görülür: “Zaten cevabıda verildi.” kurallı biçimi cevabı da, “Seninde derdin çokmuş.” kurallı biçimi senin de, “sonrada” kurallı biçimi sonra da, “hemde” kurallı biçimi hem de, “yada” kurallı biçimi ya da vb.
Ayrı yazılması gerekirken bitişik yazılması söyleyişte vurgu yanlışına da yol açar. Çünkü bağlaç da, de vurgusuzdur, vurguyu önündeki sözcüğe atar; bulunma durumu eki +da, +de / +ta, +te ise vurguludur ve vurguyu üzerine çeker:
Yol´ da gördüm sokak´ da... / Yolda´ gördüm, sokakta´ gördüm.

Bağlacın sözcüklerden kesme işareti ile ayrılması, ünsüz benzeşmesi kuralına uydurulması da yanlışlıktır: “...bölge müdürünün’de...” kurallı biçimi müdürünün de, “gelip’te görmemek olmaz” kurallı biçimi gelip de vb.

Buna karşılık bulunma durumu eki +da, +de / +ta, +te sözcüklere bitişik olarak yazılır ve ses uyumlarına uyar. Bulunma durumu ekinin sözcüklerden ayrı yazılması da bir yazım yanlışıdır. Bu yanlış, okuyucuyu da yanıltacağından söyleyiş ve anlam bozukluklarına yol açar: “Moda da erkek dünyası” kurallı biçimi modada,
“Saldırı da bir kişi öldü” kurallı biçimi saldırıda.

Soru Ekinin Yazımı

Sözcüklerden ayrı olarak yazılması gereken mı, mi, mu, mü soru ekinin bitişik yazılması da sıkça karşılaşılan bir yazım yanlışıdır: “Kaldımı?” kurallı biçimi kaldı mı, “Senmi geldin?” kurallı biçimi sen mi, “Olurmu?” kurallı biçimi olur mu, “İnsanlık öldümü?” kurallı biçimi öldü mü vb.
Sorudan başka görevlerde kullanıldığında da ayrı yazılır: Güzel mi güzel! Yağmur yağdı mı dışarı çıkamayız.
Soru ekinden sonra gelen ekler, bu eke bitişik olarak yazılır: Verecek misin? Okuyor muyuz? Çocuk muyum? Gelecek miydi? Güler misin, ağlar mısın?

Sözcüklerin ve Deyimlerin Yanlış Anlamda Kullanılmaları

Sözcükleri ve deyimleri yerli yerinde, asıllarına uygun bir biçimde kullanmak gerekir. Söz gelişi yürek, kalp, gönül sözleri yakın anlamlıdır, kimi zaman biri diğerinin yerine kullanılabilir. Ancak yüreksiz ile kalpsiz farklı anlamlardadır. Yüreksiz “korkak”, kalpsiz ise “merhametsiz” karşılığındadır. Gönülsüz ise “isteksiz” demektir.
“Biraz daha rafineri bir şekilde söylüyoruz.” doğrusu rafine, Türkçesi ince
“Toplumdaki bozuşmanın sebebi...” doğrusu bozulmanın
“Bazı fikir ayrıntıları olacak.” doğrusu ayrılıkları
“...hatta estetik ameliyat olduğu söylencesi bile haber kaynağı oluyor.” Doğrusu söylentisi. Söylence “efsane” anlamındadır.
“Atıyorum on tane albümü vardır ama on birinci albümle daha büyük kitleye ulaşır” Yaklaşık bir sayı vermek gerektiğinde, bir kestirimde bulunulacağında “atıyorum” sözünün kullanılması ne yazık ki gittikçe yaygınlaşmaktadır. Bu anlamdaki kullanım argodur ve “palavra atmak”, “desteksiz atmak” sözlerinden eksilti yoluyla ortaya çıkmıştır. “Atıyorum” argo sözcüğü yerine diyelim~örneğin~söz gelişi~ mesela karşılıkları kullanılmalıdır.

Bir başka yanlış sözcük kullanımı ise “gerçekleşmek” sözü ile ilgilidir. Son yıllarda olur olmaz her yerde kullanılan gerçekleşmek; olmak, meydana gelmek, yapmak yerine kullanılmaktadır. Gerçekleşmek, gerçekleştirmek sözlerinde önceden tasarlayıp uygulamak anlamı bulunmaktadır. “Kaza gerçekleşti” biçimindeki bir kullanım sanki tasarlama sonucunda kazanın meydana geldiği düşüncesini uyandırmaktadır. Gerçekleştirmek sözünü doğru yerde ve anlamda kullanmaya dikkat etmeliyiz. Aşağıdakiler bu sözün kullanımına kötü örneklerdir:

“Yangın saat 04.00 sularında gerçekleşti.” doğrusu oldu~başladı.
“Yol üzerinde 60 m2 tahribat gerçekleşti.” doğrusu meydana geldi.
“Olay ...eğitim uçağının ...döküm fabrikasına düşmesiyle gerçekleşti.” Doğrusu meydana geldi

Deyimlerin de yazılı ve sözlü anlatımda yerli yerinde kullanılması ve özelliklerinin korunması gerekir. Alacağı için bütün gücünü kullanan ve kimsede parasını bırakmayan bir kişinin borcunu vermemek için çabalaması durumunu ifade eden “alacağına şahin vereceğine karga” deyimini alacağına kartal borcuna serçe biçimine dönüştüremeyiz. En güç durumdan bile zarar görmeden kurtulma durumunu anlatan kedi gibi dört ayak üstüne düşmek deyiminde kedi yerine tavşan, düşmek yerine yıkılmak sözlerini kullanamayız.

“Yaka yırtık cep delik” doğrusu cep delik cepken delik
“Yağmur kovadan boşanırcasına yağıyordu âdeta.” doğrusu bardaktan boşanırcasına
“Söylenenlere kulak kapayabilmek gücünüzle alakalı” doğrusu kulak tıkayabilmek

Sözcüklerde Fazlalık

Cümlede bir veya birkaç sözcüğün gereksiz yere kullanılması da anlatım bozukluğuna yol açar. Eş anlamlı sözcükleri yan yana kullanmak da doğru değildir. Hiç ara vermeden ve herhangi bir açıklama yapmadan eş anlamlı sözleri arka arkaya kullanmak anlatım bozukluğudur: “Bir örnek vereyim, mesela...”, “Burada ince bir nüans farkı var...”, “Olanaklar imkân tanımıyor...” vb.
“...bunun yeri ve mekânı yönetim kurullarıdır.”
“Kasetin satışları nasıl, ilgi, alaka nasıl?”
“Spor salonu ful dolu.” doğrusu hıncahınç dolu, dopdolu
“İlginize ve alakanıza yürekten teşekkür ediyorum.”
“Etrafınızdaki yoksulları, fakirleri gözetiyorsunuz.”
“Saygılarımı hürmetlerimle sunarım.”

Kimi sözcükler, kavram ve anlam alanında bulunan sözcüklerle birlikte kullanıldığında da fazlalık meydana gelir ve anlatım bozukluğu ortaya çıkar. Örneğin müjde “güzel haber, iyi haber” anlamındadır. Kitle iletişim araçlarında da sıkça rastlanan müjdeli haber yanlış bir kullanımdır. Yalnızca müjde veya güzel haber demek yeterlidir. “Araçlar sel sularına kapıldı” cümlesinde de benzer durum söz konusudur. Sel zaten sudan oluşur, dolayısıyla “Araçlar sele kapıldı” demek yeterlidir. “Maddi hasarlı kaza” biçiminde sıkça tekrarlanan ifadede de fazlalık vardır. Manevi hasarlı kaza olamayacağına göre yalnızca “hasarlı kaza” demek yeterlidir. “Uzmanlaşmış profesyoneller” benzer yapıdadır. Profesyonel zaten uzmanlaşmış demektir.



Söz Diziminde Sırasızlık
Cümle ögelerinin ve sözcüklerin belli bir düzen içinde sıralanması anlamayı kolaylaştırır. Sözcükleri en uygun yerde kullanmak bu bakımdan önemlidir. Konuşmada duraklama veya vurguyla ögeyi ayırarak sırasızlığı gidermek isteriz. Sözcükler yerli yerinde kullanılırsa duraklamaya hiç gerek yoktur. Sıfatlar ve zarflar çoğunlukla kendilerinden sonraki kelimeleri belirtir. Örnek cümlelerde yanlış yerde bulunup sırasızlığa yol açan sözcükler eğik dizilmiş, doğru biçim örnekten sonra gösterilmiştir.
“İlk İtalya’ya gittiğinde...” doğrusu İtalya’ya ilk gittiğinde
“Başka gözden kaçan hususlar da var.” doğrusu Gözden kaçan başka hususlarda var.
“Bütün futbolu bırakmış eski oyuncular...” doğrusu Futbolu bırakmış bütün eski oyuncular...
“En küçük dört basamaklı sayı nedir?” doğrusu Dört basamaklı en küçük sayı...
Belirtisiz isim tamlamaları, kavramları karşılayan kelime gruplarıdır. Bu tamlamada unsurlar arasında araya başka bir unsur getirilemeyecek kadar sıkı bir bağ vardır. Buna rağmen son zamanlarda belirtisiz isim tamlamalarının arasına eski sıfatı sokularak bu yapı bozulmaktadır. Oysa “Devlet başarılı Bakanı”, “Büyükşehir Belediyesi çalışkan Başkanı” demediğimiz gibi eski sıfatı da tamlananın içine değil önüne getirilmelidir:
“Bugüne kadar adaylığını açıklayan tek isim Dışişleri Eski Bakanı...” doğrusu eski Dışişleri Bakanı
“...Belediye Eski Başkanı...tarafından kurulan...” doğrusu: Eski Belediye Başkanı
 

Çevrimiçi üyeler

Şu anda çevrimiçi üye yok.

REKLAMLAR

Forum istatistikleri

Konular
17,414
Mesajlar
134,310
Kullanıcılar
90,716
Son üye
Abdullah Kara
Üst