Köprü...
O sene üniversiteli gençler, neredeyse o bölgenin sembolü "Zap Suyu"na köprü yapmaya karar verdiler.
Rozet satarak, çöplüklerden kâğıt toplayarak, harçlıklarını biriktirerek malzemeleri aldılar.
60'lı yılların sonuna doğru, kalıp tahtaları ve çimentolarla Zap Suyu'nun kıyısına vardılar.
Kızların-oğlanların ellerinde kürek, kazma vardı.
Suyu geçemedikleri için hastaları ölen, çocukları okula gidemeyen köylüler, yamaçlardan onları izlediler. Şarkılar söyleyerek kendilerine "köprü" yapmakta olan bu gençleri kimileri "Komünistler geldi" diyerek ihbar etti, kimisi onların "dinsiz" olduğunu anlattı çevreye...
"Köprü"yü yapan fidanları sonradan yargılayıp astılar...
Zaten sonunda "köprü" de dinamitle havaya uçuruldu.
*
Kaç gündür dilimin ucuna gelen ama yazmak istemediğim yazıdır bu.
Çağdaşlık ile ilkellik arasındaki "köprü"yü yüreğinde kuramayanların yine hazin öyküleri var dünkü gazetelerde...
Necati Doğru, deprem bölgesinden seçilmiş milletvekillerinin hangi aşiretin ya da hangi tarikatın adayı olduklarını sıraladı bize.
Umur Talu dünkü yazısında, "Ben one minute diyen Başbakan istiyorum. Memleketin Osmanlı güzelliklerine ihtiyacı var" diyen Elazığ valisini hatırlatıyordu.
Ben de ekleyeyim:
Son milletvekili seçimlerinde AKP'nin Elazığ'da aldığı oy yüzde 57.20...
Öbür tüm partilerin aldığı oy yüzde 30 bile değil...
*
Aslında uygarlık ile çağdışılık arasındaki "köprü"yü bilinçlerinde ve yüreklerinde kuramayanların yıkım öyküleridir bu yaşadıklarımız...
Sadece kendileri kalmıyorlar yıkıntıların altında... Masum bebekler, çocuklar, gençler, kadınlar...
Ve biz, hepimiz...
Medeniyet bir adım ötede...
Uygarlık hemen şurada...
Çağdaşlık yanıbaşımızda...
Ama kimliksizlik, bilinçsizlik, mahkûmiyet, ümmetlik, kulluk ile çağdaşlık arasında köprüler kurulamadı...
Olmadı...
Olmuyor...
B.Coşkun