O Mısralar

ECRİN90

Özel Üye
Katılım
6 Kas 2009
Mesajlar
2,485
Tepkime puanı
4
Puanları
0


SAKARYA TÜRKÜSÜ

İnsan bu, su misali, kıvrım kıvrım akar ya:
Bir yanda akan benim, öbür yanda Sakarya.

Su iner yokuşlardan, hep basamak basamak;
Benimse alın yazım, yokuşlarda susamak.

Her şey akar, su, tarih, yıldız, insan ve fikir:
Oluklar çift, birinden nur akar, birinden kir.

Akışta demetlenmiş, büyük, küçük, kainat:
Şu çıkan buluta bak, bu inen suya inat!

Fakat Sakarya başka, yokuş mu çıkıyor ne?
Kurşundan bir yük binmiş, köpükten gövdesine:

Çatlıyor, yırtınıyor yokuşu sökmek için.
Hey Sakarya, kim demiş suya vurulmaz perçin?

Rabb'im isterse, sular büklüm büklüm burulur.
Sırtına Sakarya'nın, Türk tarihi vurulur.

Eyvah, eyvah, Sakarya'm, sana mı düştü bu yük?
Bu dâvâ hor, bu dâvâ öksüz, bu dâvâ büyük!..

Ne ağır imtihandır, başındaki Sakarya!
Binbir başlı kartalı nasıl taşır kanarya?

İnsandır sanıyordum mukaddes yüke hamal;
Hamallık ki, sonunda, ne rütbe var, ne de mal,

Yalnız acı bir lokma, zehirle pişmiş aştan:
Ve ayrılık, anneden, vatandan, arkadaştan!

Şimdi dövün Sakarya, dövünmek vakti bu ân;
Kehkeşanlara kaçmış eski güneşleri an!

Hani Yunus Emre ki, kıyında geziyordu?
Hani ardına çil çil kubbeler serpen ordu?

Nerede kardeşlerin, cömert Nil, yeşil Tuna?
Giden şanlı akıncı, ne gün döner yurduna?

Mermerlerin nabzında hâlâ çarpar mı tekbir?
Bulur mu deli rüzgâr o sedayı: Allah bir!

Bütün bunlar sendedir, bu girift bilmeceler;
Sakarya, kandillere katran döktü geceler.

Vicdan azabına eş kayna kayna Sakarya.
Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya!

İnsan üç beş damla kan, ırmak üç beş damla su:
Bir hayata çattık ki, hayata kurmuş pusu.

Geldi ölümlü yalan, gitti ölümsüz gerçek:
Siz, hayat süren leşler, sizi kim diriltecek?

Kafdağını assalar, belki çeker de bir kıl!
Bu ifritten sualin, kılını çekmez akıl!

Sakarya, saf çocuğu, mâsum Anadolu'nun,
Divanesi ikimiz kaldık Allah yolunun!

Sen ve ben, gözyaşıyle ıslanmış hamurdanız;
Rengimize baksınlar, kandan ve çamurdanız!

Akrebin kıskacında yoğurmuş bizi kader;
Aldırma, böyle gelmiş, bu dünya böyle gider!

Bana kefendir yatak, sana tabuttur havuz:
Sen kıvrıl, ben gideyim, Son Peygamber kılavuz!

Yol onun, varlık onun, gerisi hep angarya:
Yüzüstü çok süründün, ayağa kalk, Sakarya!


NECİP FAZIL KISAKÜREK
 

By_tr

Özel Üye
Katılım
26 May 2008
Mesajlar
1,277
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Şehir:
Ordu
mutlu aşk yoktur demiş.
salak adam sen hiç bir türkü aşık olurken gördün mü ?

misal ;
dünya piyasası kırizde
reel ekonomi
reel olmayan ekonomi
ve sadece ekonomi
iflas etmiş ,
bir türk panikler mi sanıyorsun ?

adamım ben kırk yaşında
çizgisiz takım elbise giyen
üstelik fena bıyıklı adamların
ömürlerinde en az bir şiir yazdığı ülkede doğdum !
işsizdiler...
ki onlar el kadar bebelerin önünde
müthiş göbekleri ve ciddiyetsizlikleriyle
tüm dünyaya baş kaldırdılarda sen görmedin.

aşk varsa
ki var !
buydu işte.

dün, tüm lanet olası olasılık hesapları /
gider-gelir dengesi üzerine sövdülerde
bugün mutluydular.
bir minik bakış onlara gülüvermesin
önlerine bir tas bol sulu kapuska konuvermesin
onlar bir gurbete düşmesinler ki...
gör bak sen tüm ahali , hısım akraba
bayram sabahlarını.

onlar en olmayacak kişileri hep en olmayacak zamanlarda sevdiler
esmerdiler ve hep kötü giyindiler...
nasırlaşmış ellerinde iki demet çiçek yoksa
/ ki hiç olmadı
sen romantizm öldü diye ağıt yaktın
ölsün be !
tek taş pırlantalarınız yerin dibine batsın
sıfır beden gudubet hatunlarınız yakınsında yakınsın
çünkü siz kariyer konuşup
çoçuk doğuramayan kadınlara sulanırken
kaybettiniz aşkı !
müthiş kibrinizden ve sağlıklı bedenlerinizden
ibaret diye nasıl olsa dünya...
yetmedi işte
arzularınız hiç bitmedi
uzun ünvanlarınız bile söndüremedi ateşinizi
bayım yanıldınız...
siz hep yalnız kaldınız

tanrının lanetini ikiz kulelerde aramayın bayım / yanılırsınız.

Kadir Kılıçaslan
 

dileksener

Yeni Üye
Katılım
24 Eki 2009
Mesajlar
111
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Şehir:
Adana
Avuçlarımda sakladığım üç beş kırık umudum var sadece, başka da hiçbir şeyim…

Elimde avucumda ne varsa yitirerek yürüyorum, gözlerinden başka bir yere bakmamaya çalışarak, çünkü gözlerin deniz fenerim benim, gözlerine bakmazsam, düşeceğim…
“İçinde sen olmasan, bu hayatın başka nesi var ki” diye düşünüyorum çoğu zaman. Yanımda sen olmasan, neye güveneceğim, yüreğimde sen olmasan, neyle besleneceğim?
Her yanı kırık bir köprü üzerinde ilerliyor yaşamım. Ayağımı bastığım parça, kopup kayboluyor uçurumun uçsuzluğunda, gözlerine bakıyorum bense sadece, gözlerinde aşkın en saf hali var, ellerimden tutuyor gözlerin, gözlerin yaşamla aramdaki köprüleri bağlıyor.
Sana baktıkça, anlıyorum; aşk; bambaşka bir hayat sunuyor bana, umutlar sunuyor, aşk beni karşı kıyıya geçiriyor. Yıkılan köprülerin üzerinden düşmeden yürümemi sağlıyor.
Aşk bana seni sunuyor.
Gözlerini kapatmaktan söz ediyorsun sense bana, yorulmaktan söz ediyorsun. Tüm bunları bilmeden, kendince yaşamaya çalışıyorsun, kendi uçurumlarında parçalanıyorsun, benim yaşamıma bağ olduğunu bilmeden, kendi bağlarını koparmak istiyorsun.
Oysa sen gözlerini kaparsan, ben yaşamdan düşeceğim.
Eğer sen vazgeçersen, ben öleceğim…
Avuçlarımda sakladığım üç beş kırık umudum var sadece, başka da hiçbir şeyim…
Sana bunlardan başka bir şey veremiyorum. Sana mucizeler vaad edemiyorum. Ama söz verdiğim gibi; mucize aratmayacak kadar seviyorum seni. Hep söylediğim gibi, tek yapabildiğim şeyi; en güzel yapabildiğim şeyi yapıyorum;
Seni seviyorum.
Elimden başka bir şey gelmiyor ki,
Avuçlarımda sakladığım üç beş kırık umudum var sadece,
başka da hiçbir şeyim…
 

only roses

Özel Üye
Katılım
28 Ocak 2010
Mesajlar
4,562
Tepkime puanı
15
Puanları
0
Bölüm:
MEZUN
Şehir:
Konya
Üstad Necip Fazıl Kısakürek.......

 

only roses

Özel Üye
Katılım
28 Ocak 2010
Mesajlar
4,562
Tepkime puanı
15
Puanları
0
Bölüm:
MEZUN
Şehir:
Konya
BASİT YAŞAMAK

Basit yaşayacaksın.

Mesela susayınca su içecek kadar basit.
Dört çıkacak, ikiyi ikiyle çarptığında.

Tek düğmesi olacak elindeki cihazın;
Tek bir düğme, tek bir cümle gibi;
Sevince lafı dolandırmadan söylediğin
“Seni seviyorum” gibi.

Basit bir öpücük yetecek sana;
Basit sıcak bir öpücük
Ve o öpücükle dolacak tüm günlerin, tüm düşlerin.
O öpücük için yapacaksın hayatının kavgasını,
O öpücük için yiyeceksin hayatının dayağını.

Kabak çekirdeği verecek sana
Rakamların veremediği mutluluğu.

El yazısıyla yazılmış eğri büğrü bir mektup olacak
En değerli kağıdın;
Hep yanında taşıdığın,
Atmaya kıyamadığın.

İki harekette giyiniverecek,
İki harekette soyunuvereceksin.
Kısacık olacak uyanman
Ve yola çıkman arasında geçen süre;
Kısacık olacak
Sıcacık kollara dolanman
Ve yolculuklara çıkman arasında geçen süre.

Kendin bile anlayabileceksin yazdıklarını;
Bakışların bile anlatabilecek kendini.

Beklentilerin de basit olacak.
Kaf Dağı’nın önünde bekleyecek mutluluklar.
Bir ıslıkta bulabileceksin en uzun dostluk romanını;
Ya da bir damla gözyaşı yaşatacak sana
En ucuz aşk romanını.

Pankreasının sağlığına dua edeceksin kapatırken gözlerini.
Zafer işareti yapacaksın tuvaletten çıkarken.

Bir kaşarlı tost olacak aradığın
Nasıl oturacağını bilemediğin sofrada;
Parmakların olacak en kıymetli çatalın.
Yine, aynı parmaklar çözecek en karmaşık denklemleri.
İskender’in kılıcı duracak avukat rehberinin yanında.

Bir filarmoni orkestrası veremeyecek sana
Kontrplak bir gitarda, doğru basılmış bir
“Fa diyez”in mutluluğunu.

Makyajın ilk “a” sına kadar bilmen yetecek.
Temizlik kokacak en pahalı parfümün

“Bilmiyorum” diyebileceksin bilmediğinde
Ve çok normal olacak onu da bilmeyişin.
Tek dereden su getirmen yetecek,
Bir “istemiyorum” diyebilmeye.

Ne durduğu fark etmeyecek abanın altında.

Saatin, sadece saati gösterecek;
Telefonunu sadece telefon etmek için kullanacaksın.
Küçük bir not defteri olacak bilgini en hızlı sayan.

Basit yaşayacaksın, basit.
Sanki yaşamın bir gün sona erecekmiş gibi

Basit...


NAZIM HİKMET RAN
 

By_tr

Özel Üye
Katılım
26 May 2008
Mesajlar
1,277
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Şehir:
Ordu
Süzme çeşmin gelmesin müjgân müjgân üstüne
Urma zahm-ı sîneme peykân peykân üstüne
Rîze-i elmâs eker her açtığı zahma o şûh
Lutfu var olsun eder ihsân ihsân üstüne
Dilde gam var şimdilik lutfeyle gelme ey sürûr
Olamaz bir hânede mihmân mihmân üstüne
Yârdan mehcûr iken düşdük diyâr-ı gurbete
Dehr gösterdi yine hicrân hicrân üstüne
Hem mey içmez hem güzel sevmez demişler hakkına
Eylemişler Râsih’e bühtân bühtân üstüne
Râsih Bey
Günümüz Türkçesi:
Ey sevgili! Gözlerini süzme ki, kirpik kirpik üstüne gelmesin; böylece bağrımda (gönlümde) açtığın yaraya ok üstüne ok atmış olma (üst üste kirpikler; üst üste ok demektir).
Sevgili, açtığı her yaraya elmas tozu ekiyor. Lutfu var olsun; (aşıkına) ihsan üstüne ihsanda bulunuyor (Sevgilinin birinci ihsanı aşıkının bağrında açtığı yara, ikinci ihsanı da o yaranın kapanmasını engelleyen elmas tozudur).
Ey sevinç; gönlümde gam var, şimdilik lutfeyle sen gelme. Çünkü bir evde misafir üstüne misafir uygun düşmez (gam gibi değerli bir misafir var iken sevinci ağırlamak mümkün değildir ki!).
Sevgiliden ayrı kalmıştık, bir de gurbetlere düştük. Felek bize hicran üstüne hicran gösterdi vesselam (birinci hicran sevgilinin ayrılık azabı, ikincisi de gurbet elemidir).
Rasih için “Hem içki içmez, hem güzel sevmez!” demişler. Zavallıya iftira üstüne iftira atmışlar (İçki de içer, güzel de sever).
 

dileksener

Yeni Üye
Katılım
24 Eki 2009
Mesajlar
111
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Şehir:
Adana
Özlem nedir bilir misin?

Özlem nedir bilir misin?
Özlem
Yüreğimde tarifi imkansız bir sızıdır

Özlem nedir bilir misin?
Özlem
Uzaklara bakıp bakıp dalan bir çift gözdür

Özlem nedir bilir misin?
Özlem
Bir dilin bütün sözcüklerini kullanıpta
Seni tarif edememektir

Özlem nedir bilir misin?
Özlem
Her an seni bulmak isteyipte
Sende kaybolup yok olmaktır

Özlem nedir bilir misin?
Özlem
Bakılan her şeyde gidilen
Her yolda seni görmektir

Özlem nedir bilir misin?
Özlem
Beklemektir bir sabahı,beklemektir bir geceyi
Geceyi güne,günü geceye sunarak

Özlem nedir bilir misin?
Özlem
Sana uzak bir kentte seni düşünerek
Ölümü beklemektir
 

dileksener

Yeni Üye
Katılım
24 Eki 2009
Mesajlar
111
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Şehir:
Adana
Edep-i Hayat

ne güzel şeymiş şu edebiyat
edebiyattan daha güzeli, edep-i hayat

Ercan Yazıcı
 

dileksener

Yeni Üye
Katılım
24 Eki 2009
Mesajlar
111
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Şehir:
Adana
....İnsansan...

Edeple başlar edebiyat,
Edepli yaz, edepli anlat.
Edepsize bile edebi,
İnsansan edeplice anlat.

Durdu Şahin
 

By_tr

Özel Üye
Katılım
26 May 2008
Mesajlar
1,277
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Şehir:
Ordu
Esrârını dil zaman zaman söyler imiş

Hengâme-i gamda dâstan söyler imiş

Aşk ehli olup da mihnet-i hicrâne

Ben sabr iderin diyen yalan söyler imiş

Azmizade Haleti



Günümüz Türkçesiyle

Gönül, sırlarını zaman zaman söylermiş.

Gama düştüğü zaman destan söylermiş.

Âşık olup da ayrılık acısına,

Ben sabrederim diyen yalan söylermiş.


(teşekkürler)
 

By_tr

Özel Üye
Katılım
26 May 2008
Mesajlar
1,277
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Şehir:
Ordu
Bir gece habersiz bize gel
Merdivenler gıcırdamasın
Öyle yorgunum ki hiç sorma
Sen halimden anlarsın
Sabahlara kadar oturup konuşalım
Kimse duymasın
Mavi bir gökyüzümüz olsun kanatlarımız
Dokunarak uçalım.

insanlardan buz gibi soğudum,
işte yalnız sen varsın
Öyle halsizim ki hiç sorma
Anlarsın.

CAHİT KÜLEBİ
 

By_tr

Özel Üye
Katılım
26 May 2008
Mesajlar
1,277
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Şehir:
Ordu
Hissetmek yetmez sadece , tüm sevginle hissettir !
Tepki de gerek bazen ama, sen daha çok etkinle etkinleştir !
Ahlaklı , erdemli ve de dürüst ol !
İnsani yapını geliştir...

Sevmek yetmez sadece ,tüm benliğinle kendini sevdir !
Akıl da gerek yerinde ama ,sen yüreğini mutlaka hislerinle geliştir !
Sevecen , iyi niyetli , A...llahını seven ol !
İşte o zaman benliğin kurtuluşa erecektir ...
VE
SON YOLCULUĞUNDA SANA MUTLU DENİLECEKTİR ...
 

only roses

Özel Üye
Katılım
28 Ocak 2010
Mesajlar
4,562
Tepkime puanı
15
Puanları
0
Bölüm:
MEZUN
Şehir:
Konya



Dön aşkın çevresinde: gün işte bu gün.
Dön. Dön. Çılgın kalbini yermez dönüşün.
Yangınla sınav-ölüm kalım-özge savaş:
Vuslat bu, kucaklaşma, zifaf, mutlu düğün.


MEVLANA CELALEDDİN RUMİ
 

ECRİN90

Özel Üye
Katılım
6 Kas 2009
Mesajlar
2,485
Tepkime puanı
4
Puanları
0
BELKİ YİNE GELİRİM



Dudaklarımı kanatırcasına ısırıyorum günlerdir
her sözcük dilimin ucunda küfre dönüyor çünkü
Bir gök gürlese bari diyorum bir sağnak patlasa
bitse bu sessizlik, bu kirli yapışkanlık bitse
ama bir tufan az mı gelir yoksa yine de
yırtılan ve parçalanan birşeyler olmalı mutlaka
hiç durmadan yırtılan ve parçalanan bir şeyler

Oysa ne kadar sakin bu sokaklar ve bu kent

ne kadar dingin görünüyor bana şimdi gökyüzü

Gidenler nerde kaldılar, özledim gülüşlerini

bir kenti güzelleştiren yalnız onlardı sanki
onlardı çocuklara ve aşka ölesiye bağlanan
kadınları güzelleştiren herhalde onlardı
"Tükürsem cinayet sayılır" diyordu birisi
tükürsek cinayet sayılıyor artık
ama nerde kaldılar, özledim gülüşlerini onların

Uzun uzun bakıyorum kıvrılan sokaklara

tek yaprak bile kımıldamıyor nedense
ve tek tek söndürüyor ışıklarını varoşlar
alnımı kırık bir cama yaslıyorum, kanıyor
kanımın pıhtılarında güllerin serinliği
ve fakat bir cellat gibi yetişiyor pusudaki
Dilimin ucunda küfre dönüyor her sözcük

Yaşamak neleri öğretiyor, düşünüyorum

okuduğum bütün kitaplar paramparça
çıkıp dolaşıyorum akşamüstleri bir başıma
bir uçtan bir uca yalnızlıklar oluyor kent
bulvar kahvelerinin önünden geçiyorum
sırnaşık aydınlar, arabesk hüzünler
bir gazete sayfasında sereserpe bir yosma

Sesler gittikçe azalıyor, kuşlar azalıyor

ve ne zaman yolum düşse vurulduğun yere
kızgın bir halka oluyor boynumda o sokak
Hüznü yalnız atlarımız duyuyor artık
biz çoktan unutmuşuz böyle şeyleri
ama içimde bir sırtlanın dalgın duruşu
ve dilimin ucunda küfre dönüyor her sözcük

İçimde zaptedilmez bir kırma isteği

dizginlerini koparan bir at sanki bu
soluksoluğa kalıyorum her sonbahar
ve sevgilim ne zaman hoşgörülü olsa
bir yolculuk düşüyor aklıma, gidiyorum
bütün gençliğim böylece geçip gitti işte
ama hala bir şeyler var vazgeçemediğim

Hangi duvar yıkılmaz sorular doğruysa

birgün gelirsek hangi kent güzelleşmez
şiirlerim bir dostun vurulduğu yerde yakıldı
geri almıyorum külleri yangınlar çıksın diye
Devriyeler çıkart şimdi, bütün ışıklarını söndür
sorduğum hiçbir soruyu geri almıyorum ey sokak
ve dilimin ucunda küfre dönüyor her sözcük

Dudaklarımı kanatırcasına ısırıyorum günlerdir

bir gök gürlese bari diyorum bir sağnak patlasa
bitse bu kirli ve yapışkan sessizlik, hiç gitmesem
oysa ne kadar sakin sokaklar, kent ve bütün yeryüzü
ipince bir su gibi sızıyorum gecenin tenha göğüne
sessizce çekip gidiyorum şimdi, sessiz ve kimliksiz
Belki yine gelirim, sesime ses veren olursa bir gün

AHMET TELLİ
 

isokor

Özel Üye
Katılım
31 Ocak 2010
Mesajlar
2,048
Tepkime puanı
6
Puanları
0
Bölüm:
MEZUN
Şehir:
Konya
Bir büyük sır söyleyeceğim sana Korkuyorum
senden
Korkuyorum ikindilerde seni pencerelere götüren
şeyden
Korkuyorum davranışlarından söylenmedik
sözcüklerden
Hızlı ve usul geçen zamandan korkuyorum
senden
Bir büyük sır söyleyeceğim sana kapıları ört
Ölmek sevmekten daha kolaydır
Bundandır yaşamanın sancılarına yönelmem
Sevgilim.


Louis Aragon
 

ECRİN90

Özel Üye
Katılım
6 Kas 2009
Mesajlar
2,485
Tepkime puanı
4
Puanları
0
SESSİZ GEMİ


Artık demir almak günü gelmişse zamandan,
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.

Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;
Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol.

Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli,
Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli.

Biçare gönüller. Ne giden son gemidir bu.
Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu.

Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler;
Bilmez ki, giden sevgililer dönmeyecekler.

Bir çok gidenin her biri memnun ki yerinden.
Bir çok seneler geçti; dönen yok seferinden

YAHYA KEMAL BEYATLI
 

only roses

Özel Üye
Katılım
28 Ocak 2010
Mesajlar
4,562
Tepkime puanı
15
Puanları
0
Bölüm:
MEZUN
Şehir:
Konya
Lal Oldum

Lâl oldum...
Gece olduğunda seni aydınlatan hilal oldum.
Uykuya daldığında rüyanda gördüğün hayal oldum.
Sana yakın olayım diye, damarlarında dolaşan kan oldum;
bir hâl oldum sana kavuşayım diye,
hamal oldum seni taşıyayım diye,
ve saçlarına dokunayım diye, tenini oksayan rüzgar oldum.
Lâl oldum...
Mum gibi eriyip aktığında seni saran alev oldum.
Kışın soğuk ayazlarında seni koruyan duvar oldum.
Yazın sıcak günlerinde hastalanmayasın diye, gölgen olan bulut oldum.
Hayat oldum yaşayasın diye,
nefes oldum soluklanasın diye,
ve beni unutmayasın diye, benliğine kazinan isim oldum.
Lâl oldum...
Gök yüzüne bakıp bir dilek tuttuğunda kayan yıldız oldum.
Sığınacak gölge aradığında, iri cüsseli bir mese oldum.
Susuzluğunu gideresin diye, sokak başında çeşme oldum.
Soru oldum cevabını arayasın diye,
tasa oldum düsünesin diye,
ve hislerini yazasın diye, kalem oldum kağıt oldum.
Lâl oldum...
Hüzünlenip ağladığında akan gözyaşın oldum.
Gülümsediğinde etrafında uçusan pervane oldum.
Mest olasin diye, kulaklarında yankılanan nağme oldum.
Kitap oldum okuyasın diye,
çiçek oldum koklayasın diye,
ve sevdiğimi söylemeden bilesin diye, agzı kilitli,
lâl oldum...
Ahmet Aslan
 

only roses

Özel Üye
Katılım
28 Ocak 2010
Mesajlar
4,562
Tepkime puanı
15
Puanları
0
Bölüm:
MEZUN
Şehir:
Konya
ÖZET

Seni büyük buldum,anladım,
Seni güzel buldum,korudum,
Seni küçük buldum,uyardım,
Seni yakın buldum,uyudum,
Biri yanlış idi unuttum.

ÖZDEMİR ASAF
 

ECRİN90

Özel Üye
Katılım
6 Kas 2009
Mesajlar
2,485
Tepkime puanı
4
Puanları
0
Bayraksızlar bayraksızlar
Yere düşse bayrak sızlar
Nerden bilsin kıymetini
Soysuz sopsuz bayraksızlar

Ne olurdu yazmasaydım ben bu kara yazıyı
Bilmeseydi namert soysuz içimdeki sızıyı

Yıldızların isyanı var hilal taşıyan felek
Damla damla kan akıyor delik deşik bir yürek

Al rengine kara bağlar yastadır deli gönül
Aşıkın olmuşum senin hastadır deli gönül

Renginde şehitlik gizli hilalinde mana var
Yüreğimde saklamışım kurbanında kına var

Toprağa düşse yiğit ölüm güç verir bize
İnancında teslim oldum zulüm güç verir bize

Uğruna ölen yiğit kim ne bilsin ne kadar
Geriye ne can kaldı hepsini kurban adar

Yamacında gezdiğim şimdi dağlar ağlasın
Bayrağım hançerlendi şimdi çağlar ağlasın

Susmasın ey milletim bayraksızda ar olmaz
Susar ise yiğitler vatan bize yar olmaz

Türk milleti asırlarca böyle zulüm görmedi
Din imanı kaybetmiş böyle zalim görmedi

Başı bozuk yaylada pusuları kurdular
İki yaşında yiğit Kürşat'ımı vurdular

Bundan gayrı düşmanım bayrağa ters bakanlar
Artık hesap vermeli dağı taşı yakanlar

Melekut aleminde destan olan can bizim
Dalgalansın bayrağım üstündeki kan bizim

Dört aylık bebeklere kurşun sıkan nerdesin
Nereye gidersen git öleceğin yerdesin

Hükmü ilahi varsa belki korur yaradan
Kan düşmanı olduk biz çekilsinler aradan

Bu vatanın ekmeği gözünüze durmalı
Yiğit bir can gelmeli bu hesabı sormalı

Sefaiye yaşamak ki bundan böyle ar gelir
Ay yıldızlı bayrağa bu yeryüzü dar gelir


Âşık Sefai
 

only roses

Özel Üye
Katılım
28 Ocak 2010
Mesajlar
4,562
Tepkime puanı
15
Puanları
0
Bölüm:
MEZUN
Şehir:
Konya
DESEM Kİ

Desem ki vakitlerden bir Nisan akşamıdır,
Rüzgârların en ferahlatıcısı senden esiyor,
Sende seyrediyorum denizlerin en mavisini,
Ormanların en kuytusunu sende gezmekteyim,
Senden kopardım çiçeklerin en solmazını,
Toprakların en bereketlisini sende sürdüm,
Sende tattım yemişlerin cümlesini.
Desem ki sen benim için,
Hava kadar lazım,
Ekmek kadar mübarek,
Su gibi aziz bir şeysin;
Nimettensin, nimettensin!
Desem ki...
İnan bana sevgilim inan,
Evimde şenliksin, bahçemde bahar;
Ve soframda en eski şarap.
Ben sende yaşıyorum,
Sen bende hüküm sürmektesin.
Bırak ben söyleyeyim güzelliğini,
Rüzgârlarla, nehirlerle, kuşlarla beraber.
Günlerden sonra bir gün,
Şayet sesimi farkedemezsen,
Rüzgârların, nehirlerin, kuşların sesinden,
Bil ki ölmüşüm.
Fakat yine üzülme, müsterih ol;
Kabirde böceklere ezberletirim güzelliğini,
Ve neden sonra
Tekrar duyduğun gün sesimi gökkubbede,
Hatırla ki mahşer günüdür
Ortalığa düşmüşüm seni arıyorum.

CAHİT SITKI TARANCI​
 

Çevrimiçi üyeler

Şu anda çevrimiçi üye yok.

REKLAMLAR

Son mesajlar

Forum istatistikleri

Konular
17,421
Mesajlar
134,319
Kullanıcılar
90,728
Son üye
Steventiz
Üst