Seyh Misirlioglu Abdürrahîm söyle anlatir: "Istanbul fetholunmadan önce, hocam Aksemseddin ile Edirne'ye gitmistik. Sultan Murâd Han'in kazaskeri Süleyman Çelebi hasta idi. Bizi saraya davet ettiler. Sultân'in tabibleri, Süleyman Çelebi'nin etrafinda, ona ilâç vermekle mesgul idiler. Hocam tabiblere; "Bunun hastaligi nedir?" diye sordu. Onlar; "Su hastaliktir" diye cevap verdiler. Hocam; "Buna "Sersam" ilâci yapmak lâzimdir" buyurdu. Tabibler; "Bunun hastaligi o degildir. Sen yine de ilâcini ver" dediler. Ben tabiblerin öyle demelerine hayret ettim. Çünkü, ben hocamin, hastanin hâline tam vâkif olmadigini zannetmistim. Hocam, divitle kalem istedi. Onlari getirince, reçete yazdi. Istediklerini getirdiler. Onlardan bir ilâç yapti ve Süleyman Çelebi'ye verdi. Aradan kisa bir zaman geçmisti ki, Süleyman Çelebi'de sihhat alâmetleri belirdi, iyi oldu."
Aksemseddîn'in hocasi Haci Bayram-i Velî' nin vefati yaklastigi sirada, talebelerine; "Benim namazimi Aksemseddin kildirsin ve cenazemi yikasin. Benim bu vasiyetimi ona iletirsiniz" dedi. Haci Bayram-i Veli vefat ettigi zaman, Aksemseddîn orada degildi. Nerede oldugunu da kimse bilmiyordu. Talebeler ve Haci Bayram-i Veli'nin yakinlari, merak ve hayret içinde kaldilar. Bâzi kimseler; "Haci Bayram-i Veli'nin bu sözü, ölüm hâlinde söylenen sözlerdendir. Buna pek itibâr edilmez" dediler. Kararsiz bir hâlde idiler. O esnada; "Aksemseddîn geliyor" diye bir ses isittiler. Halk, Aksemseddîn'i karsilamaya çikti. Durumu anlattilar. O da vasiyyet üzerine namazi kildirdiktan sonra, Haci Bayram-i Velî' nin cenazesini defnetti, isler bittikten sonra da Haci Bayram-i Velî'nin borcunu sordu. Doksan bin akçe oldugu ortaya çikti. Aksemseddîn hazretleri, bu borcun otuz bin akçesini kendi üzerine aldi. Kalan borcu da Haci Bayram-i Velî'nin diger yakinlari ve dostlari üzerlerine aldilar. Aksemseddîn, üzerine aldigi otuz bin akçenin yirmi dokuz binini ödedi. Geriye bin akçe kaldi. Alacakli, Aksemseddîn'e gelerek borcunu vermesini istedi. Aksemseddîn ona; "Birkaç gün müsâde et" dediyse de, bir faydasi olmadi. O kimse sert bir lisanla alacagini istedi. Aksemseddin, o kimseyi içeri davet etti. Evin önünde bir bahçe vardi. O kimseye; "Bahçeye gir, alacagin bin akçeyi al Fazlasini alma" dedi.
O kimse, bundan sonraki durumunu söyle anlatiyor: "Bahçeye girdim. Bahçenin içinde yassi yaprakli bir ot vardi. Her yapragin üzerinde bir akçe vardi. O otta o kadar çok yaprak vardi ki, sayisini ancak Allahü teâlâ bilir. Onun yapraklarindan bin akçe topladim. Fakat yapraklarin üzerinden hiç bir akçenin eksilmemis oldugunu gördüm. O bahçenin içi akçe ile doluydu. Bu hâli görünce, hayret içinde kaldim. Disari çikip, o bin akçeyi Aksemseddîn'in önüne koydum. "Bu akçeleri size bagisladim" dedim, yalvardim ve özür diledim. Fakat Seyh, o bin akçeyi kabûl etmedi. "
Aksemseddîn'in hocasi Haci Bayram-i Velî' nin vefati yaklastigi sirada, talebelerine; "Benim namazimi Aksemseddin kildirsin ve cenazemi yikasin. Benim bu vasiyetimi ona iletirsiniz" dedi. Haci Bayram-i Veli vefat ettigi zaman, Aksemseddîn orada degildi. Nerede oldugunu da kimse bilmiyordu. Talebeler ve Haci Bayram-i Veli'nin yakinlari, merak ve hayret içinde kaldilar. Bâzi kimseler; "Haci Bayram-i Veli'nin bu sözü, ölüm hâlinde söylenen sözlerdendir. Buna pek itibâr edilmez" dediler. Kararsiz bir hâlde idiler. O esnada; "Aksemseddîn geliyor" diye bir ses isittiler. Halk, Aksemseddîn'i karsilamaya çikti. Durumu anlattilar. O da vasiyyet üzerine namazi kildirdiktan sonra, Haci Bayram-i Velî' nin cenazesini defnetti, isler bittikten sonra da Haci Bayram-i Velî'nin borcunu sordu. Doksan bin akçe oldugu ortaya çikti. Aksemseddîn hazretleri, bu borcun otuz bin akçesini kendi üzerine aldi. Kalan borcu da Haci Bayram-i Velî'nin diger yakinlari ve dostlari üzerlerine aldilar. Aksemseddîn, üzerine aldigi otuz bin akçenin yirmi dokuz binini ödedi. Geriye bin akçe kaldi. Alacakli, Aksemseddîn'e gelerek borcunu vermesini istedi. Aksemseddîn ona; "Birkaç gün müsâde et" dediyse de, bir faydasi olmadi. O kimse sert bir lisanla alacagini istedi. Aksemseddin, o kimseyi içeri davet etti. Evin önünde bir bahçe vardi. O kimseye; "Bahçeye gir, alacagin bin akçeyi al Fazlasini alma" dedi.
O kimse, bundan sonraki durumunu söyle anlatiyor: "Bahçeye girdim. Bahçenin içinde yassi yaprakli bir ot vardi. Her yapragin üzerinde bir akçe vardi. O otta o kadar çok yaprak vardi ki, sayisini ancak Allahü teâlâ bilir. Onun yapraklarindan bin akçe topladim. Fakat yapraklarin üzerinden hiç bir akçenin eksilmemis oldugunu gördüm. O bahçenin içi akçe ile doluydu. Bu hâli görünce, hayret içinde kaldim. Disari çikip, o bin akçeyi Aksemseddîn'in önüne koydum. "Bu akçeleri size bagisladim" dedim, yalvardim ve özür diledim. Fakat Seyh, o bin akçeyi kabûl etmedi. "