asah
GOLD Üye
- Katılım
- 14 Eki 2012
- Mesajlar
- 2,943
- Tepkime puanı
- 11
- Puanları
- 0
- Bölüm:
- Türk Dili ve Edebiyatı
- Şehir:
- Zonguldak
Çağdaş Türk Romanı-
1 Ünite Özeti
TARİH VE TARİHSEL ROMAN KAVRAMI
v Edward Hallett Carr, “tarih nedir?” sorusuna “Tarihçi ile olgular arasında kesintisiz bir karşılıklı etkileşim süreci, bugün ile geçmiş arasında bitmez bir diyalog” dur der ..
v Tarih bilimcisi geçmişin değerli yönlerini ortaya koyar ve insanları geçmişlerini tanımaları yönünde bilgilendirir.
v Tarihsel gerçeklik önce tarihçinin, yani tarihsel olayları kaydeden kişinin değerlendirmesinden geçer. İnsanlar, tarihsel gerçeklikleri, tarihçinin yorumlarına, dünya görüşüne göre izler .Tarihsel olayların yorumu sübjektiftir..
v Collingwood’a göre, her insanın eylemi tarihe konu olmaz. Tarihçiler de böyle düşünmektedir.
v İlk elde erozyona uğrayan tarih, tarihî roman aşamasında kurgu denilen ikinci bir değişime girer.
v Tarihî romancı ile tarihçi arasında yorum ve değerlendirme bakımından benzerlik vardır . Tarihin yorumlanmasına dair çıkan kitaplarda tarihçi ile tarihî roman yazanlar arasında fiksiyon bakımından da benzerlik vardır. Tarihçinin, tarihsel gerçeklikleri yeniden yorumlamasında, kendi dünya görüşü ve hayatı algılama tarzı etkili olur.
v İlhan Tekeli, tarihçinin görevini şöyle açıklar: “Tarih ancak bugünden geçmişe gidilerek bir bütün olarak kavranabilir ve tarihçinin yaklaşımı da bugünden geçmişe giderek tarihi anlamak olmalıdır.”
v Tarihî roman yazarının durumu daha farklıdır. O, tarihçinin sunduğu malzemeyi, duyduklarından ve efsanelerden elde ettiği bilgiyi hayal dünyasında yoğurur, tarihî malzemeyi insana ait duygularla, yaşama tarzıyla şekillendirerek karşımıza çıkarır.
v Tarih, tarihî belgelerin yorumlanması ve yapılan araştırmaların artmasıyla sürekli olarak kendini yeniler..
v Tarihsel gerçeklikle, tarihi olayları hareket noktası alan romanlarda tarihin yeniden yorumlanması söz konusudur. Romanda daha fazla olarak ikisinde de fiksiyon vardır. Tarih, gerçek olmak iddiasındadır. Roman ise, yazarının tarihi kurgulaması ile tarihçinin sunduğu malzemeden hareketle kendi gerçeklerini sezdirmek maksadıyla yazılır.
v Edebiyat da, tarihî roman bağlamında tarihle ilişki içersindedir.
v İlk tarihî roman Waverley’iWalter Scott yazmıştır. Scott, iskoç halkına ait efsane ve halk hikâyelerini toplayarak kendi tarih bilgisiyle yoğurarak roman haline getirmiştir. İlk tarihî roman Waverley ‘de Walter Scott, gerçek bir olayın içersine fictif yapıda bir metin yerleştirmiştir. Romanın konusu, iskoçya tarihindeki 1745 Jakoben Ayaklanması’dır. Bu romanda fictif yapı, tarih ve eğitim iç içedir.
v Tarihî roman yaşandığı kabul edilen olaylarla, yazarın kurgu dünyasının birleşimi sonucunda meydana gelir.
v Tarih şuuru veya tarihsel olan şimdiki zaman ile geçmiş arasındaki bağlantıyı sağlar. Tarihî roman yazarı da, modern edebiyat kuramları içersinde, en az iki zamana yönelik, veya değişik zaman süreçleri içersinde bir ilişki kurgulayarak romanını oluşturur. Bu, tarih veya tarihî roman yazıcılığında temel kural niteliğindedir.
v Romanda yazma zamanı ile vak’a zamanı arasında, anlatımdan veya kullanılan dilden kaynaklanan uzaklık bulunur. Romandaki anlatıcının bazen o zaman dilimiyle bütünleştiği de görülür. Bu, başarılı biranlatım tekniğidir.
v Farklı anlatım tekniklerini deneyenler de vardır. Postmodern anlatım tarzını deneyen Nedim Gürsel’in Boğazkesen/Fatih’in Romanı’nda bugün ve geçmiş iki çizgi halinde birlikte sunulmuştur. Burada anlatıcı durumundaki “ben”, 12 Eylül 1980 sonrasında Boğaziçi’ndeki terkedilmiş bir yalıda oturmakta ve Fatih dönemi ile istanbul’un fethini anlatan bir roman kaleme almaktadır. Binalar ve tarihsel mekânlar “ben”i tarihin içine sürükler.
v Boğazkesen/Fatih’in Romanı’ndaki bu anlatıma karşın ; Kemal Tahir’in DevletAna, Yorgun Savaşçı ; Tarık Buğra’nın Osmancık, Küçük Ağa ; Halide Edip’in AteştenGömlek ; Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Sahnenin Dışındakiler gibi romanlarında, bugünün varlığı, yazarın biyografik bilgisi, eserdeki dil özellikleri ve zamana dayalı anlatım özellikleri dışında hissedilmez.
v Romancının tarihsel bilgiyi yorumlamasında hiçbir sınır yoktur. Konu aldığı zamana ait sıradan bir insanın yaşadığı devri değerlendirmesini sunabileceği gibi, savaşların ve siyasî olayların görüntüsünü de nakledebilir. Hatta tarihsel gerçekliği istediği tarzda değiştirebilir. Buna “counter factual” denilmektedir.
v Tarih, belgelerin ve daha önce yazılmış tarihlerin ışığında, günün getirdiklerinin de hesaba katılarak yorumlanması sonucunda ortaya çıkar. Roman ise, tarihsel gerçekliğin romancının muhayyilesinde yeniden, herhangi bir kurala bağlı kalmaksızın, tarihsel önem göz önünde tutulmaksızın kurgulanması sonucunda oluşur.
v Tarihî romanda her insan tipi romanın kahramanı olabilir. Tarih metinlerinde durum böyle değildir. Romanlarda bilginin sunulma tarzı, kahramanların kendi aralarındaki insanî ilişkiler çevresindedir. Romancılar, tarihsel gerçeklik içerisinde yer almayan kahramanları da yaratırlar.
v Romanlarda dilin kullanımı da tarih metinlerine göre, farklıdır. Kahramanlar bazen konu alındıkları dönemi hatırlatan bir anlatımla, bazen de günümüze has bir anlatım tekniğiyle romanda konuşturulurlar.
v Tarih gerçeği söylemekle görevli bir disiplin roman ise edebi bir tür ve sanat eseridir.
TÜRK EDEBİYATINDA TARİHSEL ROMAN
1920-1960 ARASI
v Tarihsel roman alanında ilk örnekleri Ahmet Mithat verir. Ahmet Mithat’ın Yeniçeriler, Hasan Mellah Yahut Sır içinde Esrar adlı eserleri ile, Musullu Süleyman, Ahmet Metin ve Şirzâd romanları konu ve kahramanları bakımından bu türün ilk örnekleridir..
v Namık Kemal’in Cezmi romanı, tarihi bilinçli olarak işleyen ilk tarihî romanımızdır. Namık Kemal, Cezmi’nin şahsında, 16.yy.’da Osmanlı-İran-Kırım ilişkilerini, bir aşk-kıskançlık olayı çevresinde anlatmaya çalışmıştır.
v Daha sonraki dönemlerde Türk milletinin tarihini özellikle gençlere anlatmak, Türk milletinin değerlerini nakletmek amacıyla Ahmet Hikmet Müftüoğlu ve Ömer Seyfettin konusunu tarihten alan eserler kaleme almışlardır.
v 1920-1960 dönemi Türk romanında tarih konusunu işleyen romanların çoğu popüler nitelikteki halk romanlarıdır.
v Cumhuriyete kadar neşredilen tarihî romanlarda yazarlar, millî uyanışı gerçekleştirmeye ve topluma tarih bilinci aşılamaya çalışmışlar, onların yıkılan manevîyatlarını ve cesaretlerini sağlamlaştırmaya gayret etmişlerdir.
v Cumhuriyet yıllarında , Ulusal tarih bilincinin uyandığı bu dönemde Türkçülüğün kökenlerine, Türk tarihine karşı duyulan ilgi daha da artar. Türk Tarih Kurumu, Türk Dil Kurumu gibi yapılanmalar yeni bir anlayışın kurulup geliştirilmesinde rol alıp elde edilen sonuçlar, şiir, tiyatro, roman gibi edebî türler aracılığıyla verilmeye çalışılır..
v Tarihsel romanlar, genellikle tezli eserlerdir. Bir tez çevresinde gelişirler ve okuyucuya yol gösterirler. Oysa bizdeki tarihsel roman yazarları, biraz da sahip oldukları siyasal görüşlerinin etkisiyle, eserlerini belli bir teze dayandırmak yerine, gerilim ya da kriz niteliği taşıyan olaylara yönelmişlerdir ..
v Popüler tarih romanları, tarih bilgisinin yanı sıra, aşk, serüven ve macera gibi unsurları roman kurgusuna katarak, estetik ve sanat kaygılarını ikinci plâna itmiş olsa bile, okurda tarih bilgisinin sevdirilmesi ve tarih bilincinin oluşturulmasında rol oynar.
v Popüler tarih romanları, islâmiyet öncesi Türk tarihi, Türk-islâm tarihi, Osmanlı tarihi, Türkler ve ilişkide bulunduğu ülkeler (Bizans, Çin, iran vb), padişahlar, harem ve kadın sultanlar, Türk tarihinin önemli zaferleri ve savaşları, Kurtuluş Savaşı, I. Dünya ve Çanakkale Savaşı gibi Türk tarihinin hemen her dönemini konu olarak işlemişlerdir.
v Bu dönemin önemli popüler tarihsel roman yazarları : Abdullah Ziya Kozanoğlu , Nizamettin Nazif , Turhan Tan, Vâlâ Nurettin, Fazlı Necip, iskender Fahrettin, Peyami Safa, Sami Karayel, Hayrettin Ziya, Kemalettin şükrü, Enver Behnan şapolyo, Kadircan Kaşı, Ziya şakir, Reşat Ekrem, Ilgaz-Vahap Nevruzhan, Safiye Erol, Nihal Atsız, Feridun Fazıl Tülbentçi, Zuhuri Danışman, Ratip Tahir, Turhan Tan, Reşat Ekrem Koçu, Murat Sertoğlu, Ragıp şevki Yeşim, Feridun Fazıl Tülbentçi’dir.
v Cumhuriyet devri tarihî roman yazarları, tarihî romanı ve Osmanlı dönemlerini veya diğer bazı dönemleri seçerlerken kişisel tercihlerinin yanında, devirlerindeki bazı yöntem ve uygulamalardan, devrin hâkim tarihî anlayışından etkilenmişlerdir.
1960 SONRASI
v 1960 sonrasında da tarihsel romanın varlığı daha çok popüler tarih romanları çevresinde yürür.
v Bu dönemde tarihsel romanlarıyla en etkili isim Mustafa Necati Sepetçioğlu’dur .
v Mustafa Necati Sepetçioğlu’nun eserleri : Kilit , Anahtar , Kapı , Konak , Çatı , Üçler-Yediler-Kırklar , Bu Atlı Geçide Gider , Karanlıkta Mum ışığı , Darağacı , Sabır , Ebem Kuşağı , Cevahir ile Sadık Çavuş’un Buğday Kamyonu , Gece Vaktinde Gündönümü-istanbul’un Fethi , Geçitteki Ülke 1980 , Ve Çanakkale/Geldiler , Ve Çanakkale/Gördüler , Ve Çanakkale/Döndüler-1989/TYB 1980 Yılın Romanı Ödülü, Kutsal Mahpus , Sabır Ağacı , Benim Adım Yunus Emre.
v Sepetçioğlu tarihsel romanlarında sadece tarihsel süreci aktarmaz, o sürecin özellikle manevi değerlerinin şekillenme macerasını işler. Bu Atlı Geçide Gider romanında Yıldırım Beyazıt dönemindeki Osmanlı toplumunun başlandığı manevi değerler, Somuncu Baba’nın etrafında şekillenen eğitim ve bilime verilen değer vurgulanır.
v Bu dönemin popüler tarihsel roman türünü sürdüren yazarlar : Bekir Büyükarkın, Oğuz Özdeş, Yavuz Bahadıroğlu, Ahmet Yılmaz Boyunağa, Suzan Sözen, Zuhuri Danışman, Murat Sertoğlu.
v Tarihsel romanın etkin bir tarzda ortaya çıkışı 1980 sonrası dönemdir. 1980 sonrasında yalnız yakın dönem değil, Türk ve Dünya tarihinin en bilinmeyen dönemlerine kadar gidilir.
v 1980 sonrası kuşaktan türe birer ikişer eserle katılan Gürsel Korat , Zaman Yeli ;
v Felsefi derinliği olan romanlarıyla ihsan Oktay Anar (Puslu Kıtalar Atlası, Kitabü’l Hiyel, Efrasiyab’ın Hikâyeleri/ ) ;
v Tarih ve fantezinin karışımı roman yazan Elif şafak (Pinhan), Handan Öztürk (Yalnız Bebekler) ;
v İstanbul’un fethini konu alan tek romanında hem Doğu’yu hem de Batı’yı Marksist bir dikkatle eleştiren Nedim Gürsel (Boğazkesen-Fatih’in Romanı), Haldun Çubukçu (Yıldızsayan) ;
v Konusu XVII. yüzyılda Osmanlı sarayında yaşanan olaylar olan Zülfü Livaneli (Engereğin Gözündeki Kamaşma),
v Mitolojik unsurları ve halk öykülerini folklorik malzeme ile zenginleştirerek roman formu içinde okura sunan Yaşar Kemal (Fırat Suyu Kan Akıyor Baksana),
v Geleneksel anlatı formlarını romana uyarlayan Nazan Bekiroğlu (Yusuf ile Züleyha, isimle Ateş Arasında), iskender Pala (Babil’de Ölüm istanbul’da Aşk), Sadık Yalsızuçanlar (Gezgin).
v Bunların eserlerinde anlatım tekniği bakımından farklılıklar, tarihe bakış açısında ilgi çekici yorumlar bulunur.
v Osman Gündüz, bu dönemdeki tarihsel romanları, özellikleriyle şöyle sıralar.
v Murat Erman’ın gizemli ve ütopik romanı Beyazateş Adası : Ümit Kıvanç’ın ironik üslupla rejimi eleştirdiği Gaib Romans’ı
v Ahmet Yurdakul’un geleneksel tarihi roman algısıyla yazdığı Kahramanlar Ölmeli ,Yorgun Çamlar ile Erol Toy’un Yitik Ülkü I-II-III ve Toprak Acıkınca romanları.
v Şemsettin Ünlü’nün Osmanlı-Rus savaşının öncesini ve sonrasını anlattığı Yukarı şehir ve devamı niteliğindeki Toprak Kurşun Geçirmez ile II. Meşrutiyet sonrası siyasal ortamı işlediği Yüz Uzun Yıl romanları.
v Sevinç Çokum’un Bizim Diyar , Hilal Görününce ve Ağustos Başağı : Emine efsu’nun Ak Topraklar ve Cumhuriyet Türküsü.. Mehmet Niyazi Özdemir’in Ölüm Daha Güzeldi ve belgesel-romanı Çanakkale Mahşeri’;
v Çanakkale savaşlarına evrensel bir bakışla yaklaşan Serpil Ural’ın şafakta Yanan Mumlar romanı,
v Selma Fındıklı’nın anı-roman türündeki 93 Savaşları sırasında yaşanan göçü ve Erzincan’da başlayıp beş büyük kentte devam eden olayları anlattığı Nereye Yüreğim? , Gözüm Yaşı Tuna Selidir şimdi , Saray Meydanında Son Gece , Gecenin Yalnızlığında romanları.
v Yakın dönem sosyal ve siyasal olaylarını yeniden sorgulayan Durali Yılmaz’ın Aziz Sofi , Fetva Yokuşu , Çilekeş Müslümanlar, Ölmeden Ölenler, Yesevî Irmakları, Çerağ Uyanmak mı ?-Hacı Bektaş Güvercin-Babalar şahin.
v Derman Bayladı’nın III. Selim’in Romanı, Nağmeler Tahtım Olsaydı ; Emre Kongar’ın Hocaefendi’nin Sandukası.
v Ahmet Altan’ın Yalnızlığın Özel Tarihi , Kılıç Yarası Gibi tezli eserleri.
v Gürsel Korat’ın Anadoluyu resmi tarihin dışında bir kavrama çabasının ürünü olan Zaman Yeli ve Güvercine Ağıt romanları. Haldun Çubukçu’nun marksist tarih görüşüne göre yazdığı Yıldızsayan’ı,
v Hıfzı Topuz’un konusunu büyük annesinin yaşam öyküsünden aldığı Meyyale ve belgesel-roman, anı-roman hüviyetindeki Taifte Ölüm , Paris’te Son Osmanlılar , Hatice Sultan romanlarını;
v Ayla Kutlu’nun Çeçen kökenli ailesinin 93 savaşından itibaren izini sürdüğü Emir Bey ve Kızları’nı
v Erendiz Atasü’nün Dağın Öteki Yüzü, Nermin Bezmen’in büyük babasının Rusya’dan istanbul’a uzanan yolculuğunda yaşadığı olayları anlattığı Kurt Seyit ve Shura, Kurt Seyit ve Murka adlı romanlarını
v Şiirin Devrim’in bir çeşit aile biyografisi olan Şakir Paşa Ailesi’ni; Leyla Neyzi’nin 1945 yılı istanbuluna ayna tuttuğu Küçük Hanım’dan Rubu Asırlık Adama romanı;
v Ayşe Kulin’in akrabası ve yakından tanıdığı ünlü kişilerin hayatını anlattığı Adı Aylin ve Süreya romanlarını;
v Vecdi Çıracıoğlu’nun Macar döküm ustası Verbain ile yardımcısının serüvenlerini anlattığı Kara Büyülü Uyku’su.
v Teoman Ergül’ün Altının Lâneti’ni ; Latife Mardin’in Batıda Fırtına’sı,
v Mehmet Fuat Umay’ın Cumhuriyetin ilk yıllarında geçen anı karakterli Bir Devrimci Doktorun Anıları’nı,
v Kemal Anadol’un konusunu 1900’lerin Ege kıyılarında ve Foça’da geçen olaylardan alan Büyük Aydınlık ,
v İpek Arman’ın son dönem saray hayatını saray kökenli bir kadının anı defterinden verdiği Fesleğenin Uğuru’nu ,
v Hakkı Sunata’nın Gelibolu’dan Kafkaslara romanını : Gül İrepoğlu’nun Gölgemi Bıraktım Lale Bahçelerinde.
v Demokrat Parti’nin iktidar sürecini bu çerçevede romanlaştıran, bu dönemdeki siyasal olayları anlatan romanlar da kaleme alınmıştır. Samim Kocagöz (izmir’in içinde), Attilâ ilhan (Bıçağın Ucu, Sırtlan Payı, Yaraya Tuz Basmak), Vedat Türkali (Bir Gün Tek Başına), Tarık Buğra (Döne-meçte), Yılmaz Karakoyunlu (Yorgun Mayıs Kısrakları), Nesrin Turhalı (ihtilalin Süvarisi), Ahmet Kekeç (Derin Roman), Ayşe Kulin (Gece Sesleri), Ali Arslan (Serçe-2) bu tarz romanlardır.
TÜRK ROMANINDA TÜRK TARİHİNİN ÇEŞİTLİ EVRELERİ
v Osmanlı-iran savaşlarını konu edinen Cezmi’den sonra Türk edebiyatında tarih romanları iki çerçevede kaleme alınmıştır. Birincide romancı elde ettiği bilgi ve belge birikimiyle uzak geçmişi yeniden kurgular, görmediği tarihsel olayları romana has kurgu içerisinde dikkatlere sunar. İkincide ise romancının yaşadığı dönemi, çağını anlatır.
v Uzak dönemleri anlatan tarihsel romanlarda en çok Osmanlı dönemi işlenmiştir . Osmanlı imparatorluğunun kuruluşunu anlatan Kemal Tahir’in Devlet Ana, Tarık Buğra’nın Osmancık, Yavuz Bahadıroğlu’nun Merhaba Söğüt romanları, farklı çerçevelerde Türk tarihinin bilinmeyen bir dönemini aydınlatırlar.
v Mustafa Necati Sepetçioğlu’nun romanları Türk tarihini, başlangıcından 1915 Çanakkale savaşlarına kadar getirir.
v 1930’lardan sonra Türk okuyucusuyla bütünleşen popüler tarih romanları da Türk tarihinin bilinmeyen dönemlerini ve kahramanlarını anlatırlar. Bekir Büyükarkın, Abdullah Ziya Kozanoğlu, Feridun Fazıl Tülbentçi, Turhan Tan gibi romancıların eserleri bu niteliktedir.
v Romandan ziyade tarih yazmak amacıyla hareket eden Feridun Fazıl Tülbentçi’nin romanlarında, tarih kitapları gibi, dipnotlarıyla aktarılmış bilgi notları vardır.
v 1980 sonrası postmodern tarih romanlarında yeni tarihselcilik kuramı çevresinde Türk tarihinin evreleri anlatılır .
SAFİYE EROL – CİĞERDELEN
v Ciğerdelen (1946), Safiye Erol’un en meşhur romanıdır.
v Romanda şimdiki zaman ile geçmişte meydana gelen bir aşk etrafında, Türk romanının geleneksel teması Doğu-Batı çatışması işlenir. Simdiki zaman, mimar Turhan Tuna’nın ağzından anlatılır. Geçmiş zaman ise , romanın kadın kahramanı Cangüzel’in yazdığı hikayelerle 17.yüzyıla, Estergon Kalesi cengine kadar gider.
v Cangüzel’in yazdığı Sarı Sipahiler, Yedi Peçeli ve Ciğerdelen adlı üç hikâyede tarihsel bir olay anlatılır.
v Bu iki zamanı bir olayda karşı karşıya getirerek Safiye Erol’un tarih bilincini derinleştirmeye çalıştığı düşünülür .
v Ciğerdelen, 16. ve 17. yüzyıllarda Türklerin Rumeli’deki en son kalesinin adıdır.
v Ciğerdelen romanını tarihsel değerlendiren Sema Uğurcan; isimle roman konusunu arasındaki bağı irdeledikten sonra Cangüzel’in anlattığı hikâyelerle ilişkilendirir: Hikâyeler Osmanlı’nın toprak olarak en geniş olduğu , o genişliği muhafaza etmek için kendini zorladığı dönemi anlatır.
v Kale kaybedildikten yaklaşık 250 sene sonra kader, Cangüzel ile Turhan’ı birleştirir. Onlar için ‘ciğerdelen’; dün ile bugünü birleştirmek, millî kültürün kendilerine kattığı değerli mayayı keşfetmek, o mayayla sınırları daralmış vatana hizmet etmektir.
KEMAL TAHİR – DEVLET ANA
v Kemal Tahir romancı olarak Türk tarihinin geçirdiği sosyal değişimleri işler. Osmanlı Devletinin kuruluş sürecini Devlet Ana romanında, Ankara Savaşı dönemini de yarım kalan Topal Kasırga’da işler.
v Kemal Tahir, Türk tarihi ve toplum düzenine ilişkin düşüncelerini Devlet Ana’da sistemli bir şekilde aktarır.
v 1967 yılında yayınlanan roman, Anadolu toprağının Bitinya (Söğüt) ucundaki Türkmenlerin, uç beyliğinden, topraklarını genişletmek suretiyle Osmanlı devletini temelini atmaları ve yaşadıkları olayları anlatır.
v Konu, Ertuğrul Gazi’nin at bakıcısı Demircan ve sevgilisi Liya’nın düşmanlarınca öldürülmesi ve kardeşleri Kerim Can ile Mavro’nun intikam almak için giriştikleri mücadele çevresinde gelişir.
v Romanda tarihi olaylar 1290-1299 yılları arasında Ertuğrul Gazi’nin başında bulunduğu beyliğin, hastalığı nedeniyle, oğlu Osman Bey’e geçmesi ve böylece bir aşiretin devlet oluşu anlatılır.
v Kemal Tahir, romanda anlatmak istediği siyasal ve toplumsal mesajları tarihten tanınan şahsiyetlere söyletmiştir.
v Romanda iç içe geçmiş dramlar Hristiyan Batılı” düşmanlardan intikam alınması, Osmanlılar’ın kendilerini düşmanlara karşı savunması, kazandıkları zafer sayesinde topraklarını genişletmeleri sonucuna bağlanır , yazar romanda Osman Bey’i ve beyliği “işgalci değil kurtarıcı, dünya üzerinde adaleti sağlayıcı, kötülüğü dünyadan sonsuza kadar kaldırmak için mücadele eden bir mitolojik kahraman olarak gösterir .
v Son bölümde, Germiyanoğlu Dündar Alp ile Osman Bey arasındaki kavga vardır.
v Roman, Osman Bey’in sınırlarını batıya doğru genişleterek devlet kurma düşüncesinin gerçekleşmesi ile biter.
v Batıcılık düşüncesine her zaman karşı olan Kemal Tahir, Türk toplumunun gerçeklerine eğilen bir yazardır. Devlet Ana’da yazarın tarih açısından üzerinde durduğu Batının, tüm kurumlarıyla bize benzemediği vurgulanmıştır.
v Kemal Tahir, Devlet Ana’da Türk milletinin -Osmanlı’dan gelen- devlet kurucu ve yaşatıcı dehâsının günümüzde de var olduğunu, Türk kimliğine yönelmek için Osmanlının ilk dönemlerine bakmanın zorunluluğuna dikkat çeker. Hristiyan Batı’da soylular, köylüler (köleler) vardır. Soylular, köleler üzerinde her türlü hakka sahiptir. Osmanlı’da ise sosyal sınıflar yoktur , herkes devlete bağlıdır. Kemal Tahir özellikle tarihsel perspektifte bu vurguyu yapar.
v Kemal Tahir, romanını, öncelikle cinayet vak’ası üzerine kurar. Diğer yandan Türklerin devlet kurmadaki yeteneklerini sergiler.
v Devlet Ana’da, Türk ruhunu, Osmanlı Devleti’nin kuruluş şartlarına bağlı kalarak aramış ve anlatmıştır. Ona göre, feodalite Batı’ya özgüdür ve merkezî devlet, sınıfsız toplum olgularını yaşayan Doğu’da hiçbir zaman gelişme ortamı bulamamıştır. Devlet Ana, tam manasıyla, Batı’nın bireyciliğine karşı Türk kimliğini ortaya koyan bir roman özelliğiyle karşımıza çıkar.
v Kemal Tahir, Devlet Ana romanında, özellikle Osmanlı toplumunun üretim tarzına da dikkat çeker. Osmanlı toplumun köylüler Allah’a ait, padişahın yeryüzünde koruduğu toprağı eker, biçer, devlete bir miktar vergi verir. Bu bireyin üretimdeki hürriyetidir.
v Kemal Tahir, Devlet Ana romanında Osmanlı Devleti’nin kuruluş sürecini anlatmaktadır.
YAKIN TARiHiN TÜRK ROMANINA YANSIMASI
v Tarihsel romanlarımızda ittihat ve Terakki, Mütareke ve Milli Mücadele dönemleri çokça işlenmiştir.
v 1908-1923 yıllarını konu alan romancılardan ilk grup ; ittihat ve Terakki, I. Dünya Savaşı ve Milli Mücadele yıllarını yaşayan yazarlar, kendi dönemlerinin tanıklığını yapmışlardır.
v Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Halide Edip Adıvar, Reşat Nuri Güntekin, Nahit Sırrı Örik, Mithat Cemal Kuntay; yaşadıklarını, yıllar sonra, bir kurgu ile sundular.
v Mithat Cemal Kuntay ve Reşat Nuri Güntekin de yaşadıkları dönemi çok farklı boyutlarıyla sorgulamışlardır.
v Mithat Cemal Üç istanbul’da II. Abdülhamit dönemini, ittihat ve Terakkili yılları, Mütareke istanbul’unu; yozlaşmış insan tipleri ile yansıtmaya çalışır.
v Reşat Nuri, tezli romanı Yeşil Gece’de, Milli Mücadele yıllarını, önceleri din adamı, sonra öğretmen olan Ali Şahin’i merkeze alarak anlatır.
v Nahit Sırrı Örik, çocukluk yıllarının dünyasını, II: Abdülhamit’in son dönemini eleştirel bir tarzda anlatır.
v Sahnenin Dışındakiler romanında Ahmet Hamdi Tanpınar, Mütareke dönemi istanbul’unu, 17-18 yaşın gençliğiyle idrak ettiği tarzda yansıtmaktadır.
v İkinci grup ,Milli Mücadele yıllarında çocuk olan yazarlarımızdır ; Kemal Tahir, Tarık Buğra ve Samim Kocagöz.
v KEMAL TAHİR => ittihat ve Terakki’nin işbaşına geldiği dönemde doğmuş, Milli Mücadele yıllarına çocuk gözüyle tanıklık etmiştir. Bir Mülkiyet Kalesi kitabı yazarın aile hayatını konu almaktadır. II. Abdülhamit’in marangozu olan babasının yaşadıklarını kurguya dönüştüren yazar, ittihat ve Terakki’den Milli Mücadele’nin sonuna kadar olan bir dönemi, Mahir Efendi’yi merkeze alarak yansıtmaktadır. Esir Şehrin insanları’nda, yurt dışında eğitim görmüş Paşa çocuğu Kâmil Bey’in Mütareke istanbul’unda yaşadıkları vardır. Kemal Tahir’in aydın gözüyle yorumladığı Mütareke dönemi istanbul’u, Yorgun Savaşçı’da eski bir asker açısından verilir.
v Küçük Ağa yazarı Tarık Buğra da, olayların yaşandığı dönemde çocuktur. Babasından ve aile çevresinden duyduklarından hareketle oluşturduğu romanında, Akşehir’e simge değeri yükleyerek Milli Mücadele cephelerine bakar.
v Belgesel tadındaki roman Kalpaklılar-Doludizgin yazarı Samim Kocagöz bu yılların çocuklarındandır. Söke çevresinde gelişen olayları romanın kurgusuna alır, Milli Mücadele yıllarını Nutuk rehberliğinde romanlaştırır.
v Üçüncüsünde ise belgeler ışığında Milli Mücadele yıllarını kurgulayan yazarlarımız vardır. Bu gruptaki yazarlar, yazılanları ve belgeleri hareket noktası alarak geçmişi yorumlamışlardır.
v Attilâ ilhan, Aynanın içindekiler serisinde yakın dönem tarihimizi bütün boyutlarıyla yansıtmaya çalışmıştır.
v Türk romancıları ittihat ve Terakki-Milli Mücadele sürecini, çeşitli kurgulamalar ile ele almışlardır.
v Bu dönem için kaleme alınmış romanlarda tarih anlatımlarını ideolojik nedenlerle açıklayanlar da vardır.
v Çağının tanığı olan Türk romancıları, topluma ibret dersi vermek, yani eğitmek amacına yönelik yazmışlardır.
v Milli Mücadele dönemini doğrudan ya da dolaylı olarak işleyen birinci kuşak romancılarının ilk özelliği, olayları yaşandığı yılların sıcaklığında değil, sonuçlarına göre değerlendirmiş olmalarıdır .
v 1960’lı yıllara kadar yazılanların hemen hepsi birbirine benzer. 1960’tan sonra yazılanlar hem roman tekniği hem de bakış açısı bakımından farklıdır.
v Bazı romancılar Milli Mücadele dönemine alternatif tarih oluşturma anlayışıyla yaklaşırlar. “Bir tarafa “biz”i Doğu’yu, karşı cepheye ise Batı’yı ve Batılı değerleri koyarlar.
v Anadolu direnişinde birinci kuşağın dışladığı halkı ve halk önderlerini ön plana çıkaran, ittihatçıları ve padişahı savunan, Kurtuluş Savaşı’nın ‘din ve padişah için’ yapıldığı temel düşüncesini işleyen tezli romanlarıyla yeni tartışmalara zemin hazırlarlar.
v Anadolu direniş hareketinin zaferle sonuçlanmasına, sadece aydın üst kadroların değil, imparatorluk deneyimi olan ariflerin ve halkın gönlünde yaşayan halk önderlerinin de payı olduğu temel düşüncesiyle yaklaşırlar . Tarık Buğra (Küçük Ağa, Küçük Ağa Ankara’da, Firavun imanı, Yol Ayrımı); Münevver Ayaşlı (Pertev Beyin Üç Kızı, Pertev Bey’in iki Kızı, Pertev Bey’in Torunları), Bahaeddin Özkişi (Köse Kadı, Uçtaki Adam, Sokakta), Durali Yılmaz (Siyah Perdeli Evler, Savaş Günlüğü, Ankara’da Ölüm), Yavuz Bahadıroğlu (Sel).
v Milli Mücadele dönemini sadece ulusçu bir dikkatle ele alan romanlar da fazladır. Bunlar ;
v Azmiye Hami Güven (Hemşire Nimet), General Hamdi Günay (Deli Orman), Recai Sanay (ingiliz Kemal Lavrense Karşı, ingiliz Kemal Yakın şark Cumhuriyetçileri Arasında, Yunan Zindanlarında, istiklâl Harbinde), Oğuz Özdeş (Dağ Başını Duman Almış), Fikret Arıt (Hep Bu Topraklar için, Muhtar), iskender Ohri (Aşktan da Üstün), Barbaros Baykara (Kanayan Toprak, Nefret Köprüsü), Ümit Kaftancıoğlu (Yelatan, Tüfekliler), Tahir Kutsi Makal (Meydan Dayağı), Fikret Arıt (Güzel Yuana, Bu Hayatı Yaşamak Lâzım, Hep Bu Topraklar için, Küçük Fedailer, Muhtar, iffet/ Maziden Gelen Sesler), Osman K(orkut) Akol (Kurtuluş Savaşı’nda Bir Çocuk), Yusuf Ziya Bahadınlı (Gemileri Yakmak, Yusuf Ateş (Kırım,Kıyım, Kıtlık), Bekir Eliçin (Onlar Savaşırken), ibrahim Atmaca (Çekirgeler), ibrahim Ethem Aladağ (işgalciler/Şahin Bey).
v Milli Mücadele dönemini ve Mütareke dönemi istanbul’unu anı-roman şeklinde yansıtan eserler : Hasan izzettin Dinamo (Kutsal isyan I.II.III. -Millî Kurtuluş Savaşı’nın Gerçek Hikâyesi , Ateş Yılları/, Savaş ve Açlar, Kutsal Barış/ I-VII, Öksüz Musa-, Musa’nın Mapushanesi, Koyun Baba, Musa’nın Gecekondusu, Açlık, Türk Kelebeği, Adalet Sıtması, Anadolu’da Bir Yunan Askeri), Bekir Büyükarkın (Bozkırda Sabah), Ahmet Hamdi Tanpınar (Sahnenin Dışındakiler), Haydar Berköz (ikinci Ergenekon), Ayşe Kulin (Veda-Esir Şehirde Bir Konak).
v Milli Mücadele döneminin problemlerini tarihsel süreç içerisinde değerlendiren romanlar da kaleme alınmıştır. Nazım Hikmet Ran (Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim), Hasan izzettin Dinamo, ilhan Selçuk (Yüzbaşı Selahattin’in Romanı), Orhan Hançerlioğlu (Ekilmemiş Topraklar), Talip Apaydın (Toz Duman içinde, Vatan Dediler, Köylüler), Kemal Bilbaşar (Bedoş-2.bs.) Samim Kocagöz (Kalpaklılar, Doludizgin , izmirin içinde), Erol Toy (Toprak Acıkınca), ilhan Tarus (Var Olma, Hükûmet Meydanı, Vatan Tutkusu), Melih Cevdet Anday (Aylaklar, Gizli Emir, isa’nın Güncesi).
v Milli Mücadeleyi anlatan romanlarda çatışma iki noktada belirir. Bunlardan birincisi işgal güçleri ile yurtsever insanlarımızın mücadelesi şeklindedir. işgal güçleri Anadolu’yu ve istanbul’u paylaşma amacıyla işgal eden Fransız, ingiliz, italyan ve Yunan kuvvetleridir. Bunlar emperyalist güç olarak da tanımlanmaktadır.
v İkinci çatışma milli değerlerinden kopan aydınlarla Anadolu’ya yönelip kurtuluş mücadelesine karar verenler arasındadır.
v Bu dönemleri anlatan romanlar , Abdülhamit Düşerken, Küçük Ağa ve Dersaadet’te Sabah Ezanları’dır.
v ittihat ve Terakki, Mütareke dönemi ve Kurtuluş Savaşı, toplumumuzun var olma sürecidir. Bu bakımdan Cumhuriyet dönemi romancılarının büyük bir bölümü bu dönemi romanlarında sorgulamıştır.
NAHİT SIRRI ÖRİK-ABDÜLHAMİT DÜŞERKEN
v II. Abdülhamit döneminin son yılları ile ittihat ve Terakki’nin ilk yıllarını konu edinen Abdülhamit Düşerken romanında Nahit Sırrı Örik, çocukluk yıllarında tanığı olduğu tarih kapsamında değerlendirilebilecek olayları kurgulamaktadır. Nahit Sırrı tarihi anlatmaktan çok, kendi çağına tanıklık eder.
v Nahit Sırrı’nın kurgusunu bir tarihçinin görüşü olarak ele almanın yanlış olacağını söyleyen Sevim Kantarcıoğlu, yazarın 1908 -1909 arasındaki bir dönemi incelediğini ve özellikle ahlaki çöküntüyü vurguladığını; Abdülhamit’i, ittihat ve Terakki’yi yorumladığını belirtir. Abdülhamit Düşerken’i “saf bir tarihi roman” olarak tanımlar.
v II. Abdülhamit dönemini öncesi ve sonrasıyla sorgulayan roman; dönemin paşalarından birinin kızı ve ittihat Terakki’nin hırsına yenik düşmüş bir subayının ilişkileri çevresinde kurgulanmaktadır.
v Romanda kurgulanmış şahısların dışında II. Abdülhamit, Arap izzet Paşa, Servet-i Fünun dönemi romancılarından Hüseyin Cahit, ittihat ve Terakki’nin önderlerinden Talât Paşa, Mahmut Şevket Paşa gibi yakın dönem tarihimizin önemli isimleri, II. Abdülhamit döneminin önemli paşaları da yer almaktadır.
v Romanda, isimlerinden, kurgu ile ilgisi olmaksızın bahsedilen dönemin önemli şahsiyetleri de bulunmaktadır.
v Nahit Sırrı Örik, 10 Temmuz 1908’den 31 Mart 1909’a kadar olan yakın tarihimizin çok önemli bir sürecini çeşitli sorgulamalar süzgecinden geçirerek dikkatlere sunar.
v Abdülhamit Düşerken isimli roman, Osmanlı imparatorluğunun çöküşünü hazırlayan sosyal, politik ve kurumsal nedenleri bir aşk kurgusu çevresinde irdelemektedir.
v Yazar, bu döneme ait düşüncelerini ve dönemin tarihsel olaylarını ortaya koyarken, roman kişilerinin hareketlerinin arkasındaki psikolojik ve sosyolojik nedenleri, çıkar kaygılarını, endişelerini de dikkatlere sunar; kişilerin davranışlarını yönlendirirken değerleri duyma noktasındaki çelişkilerini sergiler. Bir bakıma, söylemek istediklerini, kişilerin bu iç tahlillerinin arkasından aksettirir.
v Fethi Naci, romanda, Nahit Sırrı’nın bir dönemi yansıtırken Abdülhamit ve Hareket Ordusunun gelişini haklı göstermeye çalıştığını belirtmektedir.
v Romanda kişisel duygular, ilişkiler, insanların yapıp-etmelerini yönlendiren değerler tarihsel olayların daha önündedir. Bir bakıma tarihteki önemli olayların arkasında insani davranışların, duyguların, önlenemez hırsların payı dikkatlere sunulur. Osmanlının çöküşündeki çürümüşlüğün insana sirayet etmiş bütünlüğünün ne kadar vahim olduğu sezdirilir.
TARIK BUĞRA-KÜÇÜK AĞA
v Tarık Buğra’nın ikinci romanı Küçük Ağa, 1963 yılında istanbul’da yayımlanır. Tarık Buğra, Küçük Ağa’yı çocukluğundan itibaren babasından, babasının arkadaşlarından dinlediklerinden ve yazılı belgelerden hareketle kaleme almıştır.
v Küçük Ağa, Millî Mücadele yıllarının Kuvayı milliyenin oluşumundan Çerkez Ethem birliklerinin bozguna uğratılması arasındaki dönemin kurgusu niteliğindedir.
v Yazarın Millî Mücadele yıllarını konu alan romanı, halk hareket noktası alınarak kurgulanmıştır. istanbullu Hoca, Çolak Salih, Reis Bey, Doktor Haydar, Ali Emmi gibi halktan insanlar romanın kahramanlarıdır.
v Fatih Andı ve Beşir Ayvazoğlu, bu çok yönlü roman kişilerinin yer alışını kazanılan zaferin, daha önce kaleme alınmış romanlardaki tezlerden ayrı olarak, bütün millete ait olduğu görüşünden kaynaklandığını belirtirler.
v Küçük Ağa romanında kurguda yer alan şahısların tümü, Millî Mücadele yıllarının birer unsurunu simgelerler.
v Sevim Kantarcıoğlu, romanı destan olarak değerlendirir.
v Trajik veya traji-komik omurga, Çolak Salih ve Küçük Ağa’nın yaşadıklarıdır.
v Taner Timur, Küçük Ağa’nın Milli Mücadele yıllarına Türk-islam sentezi perspektifinden yaklaştığını, bu nedenle de 12 Eylül sonrasında çok okunduğunu belirtir.
v Küçük Ağa romanında iki şahsın diğerlerinden fonksiyon ve simgelediği unsurlar bakımından öne çıktığını görürüz: Küçük Ağa (önceleri istanbullu Hoca) ve Çolak Salih. Tarık Buğra, Çolak Salih’in asker olması dolayısıyla, dönemin siyasal ve sosyal olaylarını, kurgu içerisinde anlatmakta zorlanmaz.
v Çolak Salih, geçmişin ihtişamını aramaktadır. Çanakkale’de kolunu kaybetmiş, herkesin kendisine acıma duygularıyla yaklaştığı, hatta uzaklaştığı bir adam hâline gelmiştir. Görev anlayışı en üst seviyede gelişmiş olan Çolak Salih, halk adamıdır. Memleketine ve vatanına geleneksel bağlılığı temsil etmektedir. Millî Mücadele öncesinde çok iyi bir askerdir. Silah talimlerinde hâlâ iyidir. Aynı zamanda güvenilir bir kuryedir. Aile hayatı söz konusu değildir.
v istanbullu Hoca, Anadolu insanının Millî Mücadeleye bakışını en iyi ortaya çıkarabilecek bir mekândadır: Cami. Cami, Osmanlı imparatorluğunda Millî duyarlılığın, halifeye bağlılığın en çok konuşulduğu, tartışıldığı, duyarlılığının yaşandığı mekân durumundadır.
v Roman içerisinde tedricen tanıdığımız istanbullu Hoca, başlangıçta cemaati etkileyen konuşmaları ve Osmanlıya bağlılığı ile karşımıza çıkar.Daha sonra eşi ve aile duyarlılığı çevresinde tanıtılan istanbullu Hoca, romanın ilerleyen kısımlarında Millî Mücadeleye ve bağımsızlığa olan inancı ile ortaya çıkar. Ancak zafer sonrasına dair kuşkuları da vardır.
v istanbullu Hoca’nın romanda din adamı olması bir tesadüf değildir. Roman, istanbullu Hoca’nın (Mehmet Reşit), Küçük Ağa oluş macerası üzerine kurulmuş gibidir. Tarık Buğra’nın bir din adamını temel kahraman olarak belirlemesinde ve romanını ondaki değişim üzerine kurmasının bir nedeni vatanın kurtulmasında dinin fonksiyonunu tanımlamaktır.
v Tarık Buğra Küçük Ağa romanı için kaleme aldığı bu önsözde, din unsurunun Millî Mücadeledeki rolünü tanımlarken, Küçük Ağa’nın yaşadığı maceranın da çağdaşlarının en az yarısının ortak kaderi olduğunu söyler.
ATTİLÂ İLHAN-DERSAADET’TE SABAH EZANLARI
v Attilâ ilhan’ın Aynanın içindekiler serisinin dördüncü kitabı olarak yayımlanan Dersaadet’te Sabah Ezanları’nın basım yılı 1981’dir. (Daha öncekiler Bıçağın Ucu, Sırtlan Payı ve Yaraya Tuz Basmak yayınlandı , daha sonra da O Karanlıkta Biz) Attilâ ilhan bu romanlarında yakın dönem Türk tarihini kurgu ile yorumlamaktadır.
v Attilâ ilhan, Dersaadet’te Sabah Ezanları romanını aynı tarzda kaleme almış, yakın dönem Türk tarihinin belirli bir sürecini yansıtmaya çalışmıştır. Roman, 1909’dan izmir’in Yunanlılar tarafından işgalinden hemen sonrasına, Millî Mücadele’nin Anadolu’da güç kazandığı döneme kadar (1920) olan bir süreyi işler.
v Dersaadet’te Sabah Ezanları , Millî Mücadele yıllarına, istanbul’u merkeze alarak bakmaktadır.
v Attilâ ilhan, romana izmir’in işgal edilmesiyle başlar. Ancak kurguyu çevresinde oluşturacağı Abdi Bey, Neveser, Münif Sabri ve diğerlerinin bugünlere nasıl geldiğini açıklayabilmek için 1909 Mayıs’ına kadar gider.
v Roman, ittihat ve Terakki mensubu Abdi Bey ve ailesi çevresinde Osmanlı imparatorluğu’nun son yıllarına bakar. Bir bakıma çözülüşün ve çöküşün temel nedenlerini, iç ve dış etkilerini irdeler.
v İzmir’in işgalinden sonra Anadolu’da başlayan canlanmayı, istanbul’dan Anadolu’ya yapılan katkıyı Münif Sabri ve benzeri roman kişileri çevresinde anlatır.
v Attilâ ilhan, toplumumuzun on yıllık bir sürecine yalnızca tarihî açıdan bakmaz. Bu süreci; sosyal hayatı, siyasal panoramayı, iktisadi durumu ve eğlence diyebileceğimiz cinsellikleri roman kişilerinin dünyasına yerleştirerek kurgusunu gerçekleştirir.Yani yakın tarihimizi ilgilendiren olaylar dizisini çok geniş açılardan irdeler.
v Attilâ ilhan, Dersaadet’te Sabah Ezanları’nda Neveser’in babası “Alaman Ziya” çevresinde Osmanlı-Alman ilişkilerini anlatır.
v Mustafa Reşit Paşa’nın Tanzimat döneminde “Devlet-i Aliyye’nin” kaderini ingilizlerin eline bıraktığını diyaloglar aracılığıyla belirten Attilâ ilhan, II. Abdülhamit döneminde de Almanlarla ittifak yaparak Rusya ve ingiltere’ye karşı güç kazandığı zannında olduğunu, bu nedenle de her şeyin Almanlara bırakıldığını dile getirmektedir. Almanlarla iktisadi ve teknolojik yardımlaşmanın boyutları “Alaman Ziya” aracılığıyla, onun yorumuyladır.
v Attilâ ilhan’ın Dersaadet’te Sabah Ezanları’nın kurgusunda düşüncelerini aktarmada yararlandığı kişilerden biri de Ahmet Ziya’dır. Ahmet Ziya’dan romanda, işgal İstanbul’unda işçi hareketlerinin anlatılmasında yararlanılır. Bir bakıma da sosyalizmin temsilcisi durumundadır.
v Ahmet Ziya, Aynanın içindekiler serisinde Dersaadet’te Sabah Ezanları’ndan sonra da varlığını sürdürür. Yazar, Millî Mücadele döneminde, sosyalistlerin tam bağımsızlıktan yana olduklarını da Ahmet Ziya ile vurgular.
v Dersaadet’te Sabah Ezanları romanında olaylar genel olarak istanbul’da geçer. Selanik, Paris, biraz da izmir romanın kurgusu içerisinde olaylara sahne olur.
v Romanda sosyal hayat ve ekonomi dönemin siyasal hayatıyla iç içedir. istanbul’da işçi problemlerinin çıkması, insanların yoksulluk nedeniyle fırınlara saldırması, Halıcızade Abdi Bey’in ticari faaliyetleri, yine Halıcızadelerin Leon Mizrahi ile ilişkileri ve Barzilay-Mizrahiler; hem bir dönemin çeşitli etnik ve dini grupların yönlendirdiği Osmanlı’nın iktisadi hayatını hem de bir dönemin ekonomik ve sosyolojik panoramasını verir.
v Dönemin siyasal olayları önceleri ittihat ve Terakki ve Abdi Bey çevresinde, daha sonra Millî Mücadele ekseninde Münif Sabri, Neveser, Ahmet Ziya’nın yaşadıklarına dayanılarak verilir. Türklerin dışında, romanda yer alan ve bir dönemdeki icraatlarıyla çöküşü hazırlayan Almanlar, Yahudiler ve Rumlar dönemin sosyolojik olgusunu verir. Eğlence hayatı, Bacaksız Abdi Bey’in Paris’te, istanbul’da Mizrahilerin evinde Roza ve Raşel ile yaşadıklarından hareketle dikkatlere sunulur..
1 Ünite Özeti
TARİH VE TARİHSEL ROMAN KAVRAMI
v Edward Hallett Carr, “tarih nedir?” sorusuna “Tarihçi ile olgular arasında kesintisiz bir karşılıklı etkileşim süreci, bugün ile geçmiş arasında bitmez bir diyalog” dur der ..
v Tarih bilimcisi geçmişin değerli yönlerini ortaya koyar ve insanları geçmişlerini tanımaları yönünde bilgilendirir.
v Tarihsel gerçeklik önce tarihçinin, yani tarihsel olayları kaydeden kişinin değerlendirmesinden geçer. İnsanlar, tarihsel gerçeklikleri, tarihçinin yorumlarına, dünya görüşüne göre izler .Tarihsel olayların yorumu sübjektiftir..
v Collingwood’a göre, her insanın eylemi tarihe konu olmaz. Tarihçiler de böyle düşünmektedir.
v İlk elde erozyona uğrayan tarih, tarihî roman aşamasında kurgu denilen ikinci bir değişime girer.
v Tarihî romancı ile tarihçi arasında yorum ve değerlendirme bakımından benzerlik vardır . Tarihin yorumlanmasına dair çıkan kitaplarda tarihçi ile tarihî roman yazanlar arasında fiksiyon bakımından da benzerlik vardır. Tarihçinin, tarihsel gerçeklikleri yeniden yorumlamasında, kendi dünya görüşü ve hayatı algılama tarzı etkili olur.
v İlhan Tekeli, tarihçinin görevini şöyle açıklar: “Tarih ancak bugünden geçmişe gidilerek bir bütün olarak kavranabilir ve tarihçinin yaklaşımı da bugünden geçmişe giderek tarihi anlamak olmalıdır.”
v Tarihî roman yazarının durumu daha farklıdır. O, tarihçinin sunduğu malzemeyi, duyduklarından ve efsanelerden elde ettiği bilgiyi hayal dünyasında yoğurur, tarihî malzemeyi insana ait duygularla, yaşama tarzıyla şekillendirerek karşımıza çıkarır.
v Tarih, tarihî belgelerin yorumlanması ve yapılan araştırmaların artmasıyla sürekli olarak kendini yeniler..
v Tarihsel gerçeklikle, tarihi olayları hareket noktası alan romanlarda tarihin yeniden yorumlanması söz konusudur. Romanda daha fazla olarak ikisinde de fiksiyon vardır. Tarih, gerçek olmak iddiasındadır. Roman ise, yazarının tarihi kurgulaması ile tarihçinin sunduğu malzemeden hareketle kendi gerçeklerini sezdirmek maksadıyla yazılır.
v Edebiyat da, tarihî roman bağlamında tarihle ilişki içersindedir.
v İlk tarihî roman Waverley’iWalter Scott yazmıştır. Scott, iskoç halkına ait efsane ve halk hikâyelerini toplayarak kendi tarih bilgisiyle yoğurarak roman haline getirmiştir. İlk tarihî roman Waverley ‘de Walter Scott, gerçek bir olayın içersine fictif yapıda bir metin yerleştirmiştir. Romanın konusu, iskoçya tarihindeki 1745 Jakoben Ayaklanması’dır. Bu romanda fictif yapı, tarih ve eğitim iç içedir.
v Tarihî roman yaşandığı kabul edilen olaylarla, yazarın kurgu dünyasının birleşimi sonucunda meydana gelir.
v Tarih şuuru veya tarihsel olan şimdiki zaman ile geçmiş arasındaki bağlantıyı sağlar. Tarihî roman yazarı da, modern edebiyat kuramları içersinde, en az iki zamana yönelik, veya değişik zaman süreçleri içersinde bir ilişki kurgulayarak romanını oluşturur. Bu, tarih veya tarihî roman yazıcılığında temel kural niteliğindedir.
v Romanda yazma zamanı ile vak’a zamanı arasında, anlatımdan veya kullanılan dilden kaynaklanan uzaklık bulunur. Romandaki anlatıcının bazen o zaman dilimiyle bütünleştiği de görülür. Bu, başarılı biranlatım tekniğidir.
v Farklı anlatım tekniklerini deneyenler de vardır. Postmodern anlatım tarzını deneyen Nedim Gürsel’in Boğazkesen/Fatih’in Romanı’nda bugün ve geçmiş iki çizgi halinde birlikte sunulmuştur. Burada anlatıcı durumundaki “ben”, 12 Eylül 1980 sonrasında Boğaziçi’ndeki terkedilmiş bir yalıda oturmakta ve Fatih dönemi ile istanbul’un fethini anlatan bir roman kaleme almaktadır. Binalar ve tarihsel mekânlar “ben”i tarihin içine sürükler.
v Boğazkesen/Fatih’in Romanı’ndaki bu anlatıma karşın ; Kemal Tahir’in DevletAna, Yorgun Savaşçı ; Tarık Buğra’nın Osmancık, Küçük Ağa ; Halide Edip’in AteştenGömlek ; Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Sahnenin Dışındakiler gibi romanlarında, bugünün varlığı, yazarın biyografik bilgisi, eserdeki dil özellikleri ve zamana dayalı anlatım özellikleri dışında hissedilmez.
v Romancının tarihsel bilgiyi yorumlamasında hiçbir sınır yoktur. Konu aldığı zamana ait sıradan bir insanın yaşadığı devri değerlendirmesini sunabileceği gibi, savaşların ve siyasî olayların görüntüsünü de nakledebilir. Hatta tarihsel gerçekliği istediği tarzda değiştirebilir. Buna “counter factual” denilmektedir.
v Tarih, belgelerin ve daha önce yazılmış tarihlerin ışığında, günün getirdiklerinin de hesaba katılarak yorumlanması sonucunda ortaya çıkar. Roman ise, tarihsel gerçekliğin romancının muhayyilesinde yeniden, herhangi bir kurala bağlı kalmaksızın, tarihsel önem göz önünde tutulmaksızın kurgulanması sonucunda oluşur.
v Tarihî romanda her insan tipi romanın kahramanı olabilir. Tarih metinlerinde durum böyle değildir. Romanlarda bilginin sunulma tarzı, kahramanların kendi aralarındaki insanî ilişkiler çevresindedir. Romancılar, tarihsel gerçeklik içerisinde yer almayan kahramanları da yaratırlar.
v Romanlarda dilin kullanımı da tarih metinlerine göre, farklıdır. Kahramanlar bazen konu alındıkları dönemi hatırlatan bir anlatımla, bazen de günümüze has bir anlatım tekniğiyle romanda konuşturulurlar.
v Tarih gerçeği söylemekle görevli bir disiplin roman ise edebi bir tür ve sanat eseridir.
TÜRK EDEBİYATINDA TARİHSEL ROMAN
1920-1960 ARASI
v Tarihsel roman alanında ilk örnekleri Ahmet Mithat verir. Ahmet Mithat’ın Yeniçeriler, Hasan Mellah Yahut Sır içinde Esrar adlı eserleri ile, Musullu Süleyman, Ahmet Metin ve Şirzâd romanları konu ve kahramanları bakımından bu türün ilk örnekleridir..
v Namık Kemal’in Cezmi romanı, tarihi bilinçli olarak işleyen ilk tarihî romanımızdır. Namık Kemal, Cezmi’nin şahsında, 16.yy.’da Osmanlı-İran-Kırım ilişkilerini, bir aşk-kıskançlık olayı çevresinde anlatmaya çalışmıştır.
v Daha sonraki dönemlerde Türk milletinin tarihini özellikle gençlere anlatmak, Türk milletinin değerlerini nakletmek amacıyla Ahmet Hikmet Müftüoğlu ve Ömer Seyfettin konusunu tarihten alan eserler kaleme almışlardır.
v 1920-1960 dönemi Türk romanında tarih konusunu işleyen romanların çoğu popüler nitelikteki halk romanlarıdır.
v Cumhuriyete kadar neşredilen tarihî romanlarda yazarlar, millî uyanışı gerçekleştirmeye ve topluma tarih bilinci aşılamaya çalışmışlar, onların yıkılan manevîyatlarını ve cesaretlerini sağlamlaştırmaya gayret etmişlerdir.
v Cumhuriyet yıllarında , Ulusal tarih bilincinin uyandığı bu dönemde Türkçülüğün kökenlerine, Türk tarihine karşı duyulan ilgi daha da artar. Türk Tarih Kurumu, Türk Dil Kurumu gibi yapılanmalar yeni bir anlayışın kurulup geliştirilmesinde rol alıp elde edilen sonuçlar, şiir, tiyatro, roman gibi edebî türler aracılığıyla verilmeye çalışılır..
v Tarihsel romanlar, genellikle tezli eserlerdir. Bir tez çevresinde gelişirler ve okuyucuya yol gösterirler. Oysa bizdeki tarihsel roman yazarları, biraz da sahip oldukları siyasal görüşlerinin etkisiyle, eserlerini belli bir teze dayandırmak yerine, gerilim ya da kriz niteliği taşıyan olaylara yönelmişlerdir ..
v Popüler tarih romanları, tarih bilgisinin yanı sıra, aşk, serüven ve macera gibi unsurları roman kurgusuna katarak, estetik ve sanat kaygılarını ikinci plâna itmiş olsa bile, okurda tarih bilgisinin sevdirilmesi ve tarih bilincinin oluşturulmasında rol oynar.
v Popüler tarih romanları, islâmiyet öncesi Türk tarihi, Türk-islâm tarihi, Osmanlı tarihi, Türkler ve ilişkide bulunduğu ülkeler (Bizans, Çin, iran vb), padişahlar, harem ve kadın sultanlar, Türk tarihinin önemli zaferleri ve savaşları, Kurtuluş Savaşı, I. Dünya ve Çanakkale Savaşı gibi Türk tarihinin hemen her dönemini konu olarak işlemişlerdir.
v Bu dönemin önemli popüler tarihsel roman yazarları : Abdullah Ziya Kozanoğlu , Nizamettin Nazif , Turhan Tan, Vâlâ Nurettin, Fazlı Necip, iskender Fahrettin, Peyami Safa, Sami Karayel, Hayrettin Ziya, Kemalettin şükrü, Enver Behnan şapolyo, Kadircan Kaşı, Ziya şakir, Reşat Ekrem, Ilgaz-Vahap Nevruzhan, Safiye Erol, Nihal Atsız, Feridun Fazıl Tülbentçi, Zuhuri Danışman, Ratip Tahir, Turhan Tan, Reşat Ekrem Koçu, Murat Sertoğlu, Ragıp şevki Yeşim, Feridun Fazıl Tülbentçi’dir.
v Cumhuriyet devri tarihî roman yazarları, tarihî romanı ve Osmanlı dönemlerini veya diğer bazı dönemleri seçerlerken kişisel tercihlerinin yanında, devirlerindeki bazı yöntem ve uygulamalardan, devrin hâkim tarihî anlayışından etkilenmişlerdir.
1960 SONRASI
v 1960 sonrasında da tarihsel romanın varlığı daha çok popüler tarih romanları çevresinde yürür.
v Bu dönemde tarihsel romanlarıyla en etkili isim Mustafa Necati Sepetçioğlu’dur .
v Mustafa Necati Sepetçioğlu’nun eserleri : Kilit , Anahtar , Kapı , Konak , Çatı , Üçler-Yediler-Kırklar , Bu Atlı Geçide Gider , Karanlıkta Mum ışığı , Darağacı , Sabır , Ebem Kuşağı , Cevahir ile Sadık Çavuş’un Buğday Kamyonu , Gece Vaktinde Gündönümü-istanbul’un Fethi , Geçitteki Ülke 1980 , Ve Çanakkale/Geldiler , Ve Çanakkale/Gördüler , Ve Çanakkale/Döndüler-1989/TYB 1980 Yılın Romanı Ödülü, Kutsal Mahpus , Sabır Ağacı , Benim Adım Yunus Emre.
v Sepetçioğlu tarihsel romanlarında sadece tarihsel süreci aktarmaz, o sürecin özellikle manevi değerlerinin şekillenme macerasını işler. Bu Atlı Geçide Gider romanında Yıldırım Beyazıt dönemindeki Osmanlı toplumunun başlandığı manevi değerler, Somuncu Baba’nın etrafında şekillenen eğitim ve bilime verilen değer vurgulanır.
v Bu dönemin popüler tarihsel roman türünü sürdüren yazarlar : Bekir Büyükarkın, Oğuz Özdeş, Yavuz Bahadıroğlu, Ahmet Yılmaz Boyunağa, Suzan Sözen, Zuhuri Danışman, Murat Sertoğlu.
v Tarihsel romanın etkin bir tarzda ortaya çıkışı 1980 sonrası dönemdir. 1980 sonrasında yalnız yakın dönem değil, Türk ve Dünya tarihinin en bilinmeyen dönemlerine kadar gidilir.
v 1980 sonrası kuşaktan türe birer ikişer eserle katılan Gürsel Korat , Zaman Yeli ;
v Felsefi derinliği olan romanlarıyla ihsan Oktay Anar (Puslu Kıtalar Atlası, Kitabü’l Hiyel, Efrasiyab’ın Hikâyeleri/ ) ;
v Tarih ve fantezinin karışımı roman yazan Elif şafak (Pinhan), Handan Öztürk (Yalnız Bebekler) ;
v İstanbul’un fethini konu alan tek romanında hem Doğu’yu hem de Batı’yı Marksist bir dikkatle eleştiren Nedim Gürsel (Boğazkesen-Fatih’in Romanı), Haldun Çubukçu (Yıldızsayan) ;
v Konusu XVII. yüzyılda Osmanlı sarayında yaşanan olaylar olan Zülfü Livaneli (Engereğin Gözündeki Kamaşma),
v Mitolojik unsurları ve halk öykülerini folklorik malzeme ile zenginleştirerek roman formu içinde okura sunan Yaşar Kemal (Fırat Suyu Kan Akıyor Baksana),
v Geleneksel anlatı formlarını romana uyarlayan Nazan Bekiroğlu (Yusuf ile Züleyha, isimle Ateş Arasında), iskender Pala (Babil’de Ölüm istanbul’da Aşk), Sadık Yalsızuçanlar (Gezgin).
v Bunların eserlerinde anlatım tekniği bakımından farklılıklar, tarihe bakış açısında ilgi çekici yorumlar bulunur.
v Osman Gündüz, bu dönemdeki tarihsel romanları, özellikleriyle şöyle sıralar.
v Murat Erman’ın gizemli ve ütopik romanı Beyazateş Adası : Ümit Kıvanç’ın ironik üslupla rejimi eleştirdiği Gaib Romans’ı
v Ahmet Yurdakul’un geleneksel tarihi roman algısıyla yazdığı Kahramanlar Ölmeli ,Yorgun Çamlar ile Erol Toy’un Yitik Ülkü I-II-III ve Toprak Acıkınca romanları.
v Şemsettin Ünlü’nün Osmanlı-Rus savaşının öncesini ve sonrasını anlattığı Yukarı şehir ve devamı niteliğindeki Toprak Kurşun Geçirmez ile II. Meşrutiyet sonrası siyasal ortamı işlediği Yüz Uzun Yıl romanları.
v Sevinç Çokum’un Bizim Diyar , Hilal Görününce ve Ağustos Başağı : Emine efsu’nun Ak Topraklar ve Cumhuriyet Türküsü.. Mehmet Niyazi Özdemir’in Ölüm Daha Güzeldi ve belgesel-romanı Çanakkale Mahşeri’;
v Çanakkale savaşlarına evrensel bir bakışla yaklaşan Serpil Ural’ın şafakta Yanan Mumlar romanı,
v Selma Fındıklı’nın anı-roman türündeki 93 Savaşları sırasında yaşanan göçü ve Erzincan’da başlayıp beş büyük kentte devam eden olayları anlattığı Nereye Yüreğim? , Gözüm Yaşı Tuna Selidir şimdi , Saray Meydanında Son Gece , Gecenin Yalnızlığında romanları.
v Yakın dönem sosyal ve siyasal olaylarını yeniden sorgulayan Durali Yılmaz’ın Aziz Sofi , Fetva Yokuşu , Çilekeş Müslümanlar, Ölmeden Ölenler, Yesevî Irmakları, Çerağ Uyanmak mı ?-Hacı Bektaş Güvercin-Babalar şahin.
v Derman Bayladı’nın III. Selim’in Romanı, Nağmeler Tahtım Olsaydı ; Emre Kongar’ın Hocaefendi’nin Sandukası.
v Ahmet Altan’ın Yalnızlığın Özel Tarihi , Kılıç Yarası Gibi tezli eserleri.
v Gürsel Korat’ın Anadoluyu resmi tarihin dışında bir kavrama çabasının ürünü olan Zaman Yeli ve Güvercine Ağıt romanları. Haldun Çubukçu’nun marksist tarih görüşüne göre yazdığı Yıldızsayan’ı,
v Hıfzı Topuz’un konusunu büyük annesinin yaşam öyküsünden aldığı Meyyale ve belgesel-roman, anı-roman hüviyetindeki Taifte Ölüm , Paris’te Son Osmanlılar , Hatice Sultan romanlarını;
v Ayla Kutlu’nun Çeçen kökenli ailesinin 93 savaşından itibaren izini sürdüğü Emir Bey ve Kızları’nı
v Erendiz Atasü’nün Dağın Öteki Yüzü, Nermin Bezmen’in büyük babasının Rusya’dan istanbul’a uzanan yolculuğunda yaşadığı olayları anlattığı Kurt Seyit ve Shura, Kurt Seyit ve Murka adlı romanlarını
v Şiirin Devrim’in bir çeşit aile biyografisi olan Şakir Paşa Ailesi’ni; Leyla Neyzi’nin 1945 yılı istanbuluna ayna tuttuğu Küçük Hanım’dan Rubu Asırlık Adama romanı;
v Ayşe Kulin’in akrabası ve yakından tanıdığı ünlü kişilerin hayatını anlattığı Adı Aylin ve Süreya romanlarını;
v Vecdi Çıracıoğlu’nun Macar döküm ustası Verbain ile yardımcısının serüvenlerini anlattığı Kara Büyülü Uyku’su.
v Teoman Ergül’ün Altının Lâneti’ni ; Latife Mardin’in Batıda Fırtına’sı,
v Mehmet Fuat Umay’ın Cumhuriyetin ilk yıllarında geçen anı karakterli Bir Devrimci Doktorun Anıları’nı,
v Kemal Anadol’un konusunu 1900’lerin Ege kıyılarında ve Foça’da geçen olaylardan alan Büyük Aydınlık ,
v İpek Arman’ın son dönem saray hayatını saray kökenli bir kadının anı defterinden verdiği Fesleğenin Uğuru’nu ,
v Hakkı Sunata’nın Gelibolu’dan Kafkaslara romanını : Gül İrepoğlu’nun Gölgemi Bıraktım Lale Bahçelerinde.
v Demokrat Parti’nin iktidar sürecini bu çerçevede romanlaştıran, bu dönemdeki siyasal olayları anlatan romanlar da kaleme alınmıştır. Samim Kocagöz (izmir’in içinde), Attilâ ilhan (Bıçağın Ucu, Sırtlan Payı, Yaraya Tuz Basmak), Vedat Türkali (Bir Gün Tek Başına), Tarık Buğra (Döne-meçte), Yılmaz Karakoyunlu (Yorgun Mayıs Kısrakları), Nesrin Turhalı (ihtilalin Süvarisi), Ahmet Kekeç (Derin Roman), Ayşe Kulin (Gece Sesleri), Ali Arslan (Serçe-2) bu tarz romanlardır.
TÜRK ROMANINDA TÜRK TARİHİNİN ÇEŞİTLİ EVRELERİ
v Osmanlı-iran savaşlarını konu edinen Cezmi’den sonra Türk edebiyatında tarih romanları iki çerçevede kaleme alınmıştır. Birincide romancı elde ettiği bilgi ve belge birikimiyle uzak geçmişi yeniden kurgular, görmediği tarihsel olayları romana has kurgu içerisinde dikkatlere sunar. İkincide ise romancının yaşadığı dönemi, çağını anlatır.
v Uzak dönemleri anlatan tarihsel romanlarda en çok Osmanlı dönemi işlenmiştir . Osmanlı imparatorluğunun kuruluşunu anlatan Kemal Tahir’in Devlet Ana, Tarık Buğra’nın Osmancık, Yavuz Bahadıroğlu’nun Merhaba Söğüt romanları, farklı çerçevelerde Türk tarihinin bilinmeyen bir dönemini aydınlatırlar.
v Mustafa Necati Sepetçioğlu’nun romanları Türk tarihini, başlangıcından 1915 Çanakkale savaşlarına kadar getirir.
v 1930’lardan sonra Türk okuyucusuyla bütünleşen popüler tarih romanları da Türk tarihinin bilinmeyen dönemlerini ve kahramanlarını anlatırlar. Bekir Büyükarkın, Abdullah Ziya Kozanoğlu, Feridun Fazıl Tülbentçi, Turhan Tan gibi romancıların eserleri bu niteliktedir.
v Romandan ziyade tarih yazmak amacıyla hareket eden Feridun Fazıl Tülbentçi’nin romanlarında, tarih kitapları gibi, dipnotlarıyla aktarılmış bilgi notları vardır.
v 1980 sonrası postmodern tarih romanlarında yeni tarihselcilik kuramı çevresinde Türk tarihinin evreleri anlatılır .
SAFİYE EROL – CİĞERDELEN
v Ciğerdelen (1946), Safiye Erol’un en meşhur romanıdır.
v Romanda şimdiki zaman ile geçmişte meydana gelen bir aşk etrafında, Türk romanının geleneksel teması Doğu-Batı çatışması işlenir. Simdiki zaman, mimar Turhan Tuna’nın ağzından anlatılır. Geçmiş zaman ise , romanın kadın kahramanı Cangüzel’in yazdığı hikayelerle 17.yüzyıla, Estergon Kalesi cengine kadar gider.
v Cangüzel’in yazdığı Sarı Sipahiler, Yedi Peçeli ve Ciğerdelen adlı üç hikâyede tarihsel bir olay anlatılır.
v Bu iki zamanı bir olayda karşı karşıya getirerek Safiye Erol’un tarih bilincini derinleştirmeye çalıştığı düşünülür .
v Ciğerdelen, 16. ve 17. yüzyıllarda Türklerin Rumeli’deki en son kalesinin adıdır.
v Ciğerdelen romanını tarihsel değerlendiren Sema Uğurcan; isimle roman konusunu arasındaki bağı irdeledikten sonra Cangüzel’in anlattığı hikâyelerle ilişkilendirir: Hikâyeler Osmanlı’nın toprak olarak en geniş olduğu , o genişliği muhafaza etmek için kendini zorladığı dönemi anlatır.
v Kale kaybedildikten yaklaşık 250 sene sonra kader, Cangüzel ile Turhan’ı birleştirir. Onlar için ‘ciğerdelen’; dün ile bugünü birleştirmek, millî kültürün kendilerine kattığı değerli mayayı keşfetmek, o mayayla sınırları daralmış vatana hizmet etmektir.
KEMAL TAHİR – DEVLET ANA
v Kemal Tahir romancı olarak Türk tarihinin geçirdiği sosyal değişimleri işler. Osmanlı Devletinin kuruluş sürecini Devlet Ana romanında, Ankara Savaşı dönemini de yarım kalan Topal Kasırga’da işler.
v Kemal Tahir, Türk tarihi ve toplum düzenine ilişkin düşüncelerini Devlet Ana’da sistemli bir şekilde aktarır.
v 1967 yılında yayınlanan roman, Anadolu toprağının Bitinya (Söğüt) ucundaki Türkmenlerin, uç beyliğinden, topraklarını genişletmek suretiyle Osmanlı devletini temelini atmaları ve yaşadıkları olayları anlatır.
v Konu, Ertuğrul Gazi’nin at bakıcısı Demircan ve sevgilisi Liya’nın düşmanlarınca öldürülmesi ve kardeşleri Kerim Can ile Mavro’nun intikam almak için giriştikleri mücadele çevresinde gelişir.
v Romanda tarihi olaylar 1290-1299 yılları arasında Ertuğrul Gazi’nin başında bulunduğu beyliğin, hastalığı nedeniyle, oğlu Osman Bey’e geçmesi ve böylece bir aşiretin devlet oluşu anlatılır.
v Kemal Tahir, romanda anlatmak istediği siyasal ve toplumsal mesajları tarihten tanınan şahsiyetlere söyletmiştir.
v Romanda iç içe geçmiş dramlar Hristiyan Batılı” düşmanlardan intikam alınması, Osmanlılar’ın kendilerini düşmanlara karşı savunması, kazandıkları zafer sayesinde topraklarını genişletmeleri sonucuna bağlanır , yazar romanda Osman Bey’i ve beyliği “işgalci değil kurtarıcı, dünya üzerinde adaleti sağlayıcı, kötülüğü dünyadan sonsuza kadar kaldırmak için mücadele eden bir mitolojik kahraman olarak gösterir .
v Son bölümde, Germiyanoğlu Dündar Alp ile Osman Bey arasındaki kavga vardır.
v Roman, Osman Bey’in sınırlarını batıya doğru genişleterek devlet kurma düşüncesinin gerçekleşmesi ile biter.
v Batıcılık düşüncesine her zaman karşı olan Kemal Tahir, Türk toplumunun gerçeklerine eğilen bir yazardır. Devlet Ana’da yazarın tarih açısından üzerinde durduğu Batının, tüm kurumlarıyla bize benzemediği vurgulanmıştır.
v Kemal Tahir, Devlet Ana’da Türk milletinin -Osmanlı’dan gelen- devlet kurucu ve yaşatıcı dehâsının günümüzde de var olduğunu, Türk kimliğine yönelmek için Osmanlının ilk dönemlerine bakmanın zorunluluğuna dikkat çeker. Hristiyan Batı’da soylular, köylüler (köleler) vardır. Soylular, köleler üzerinde her türlü hakka sahiptir. Osmanlı’da ise sosyal sınıflar yoktur , herkes devlete bağlıdır. Kemal Tahir özellikle tarihsel perspektifte bu vurguyu yapar.
v Kemal Tahir, romanını, öncelikle cinayet vak’ası üzerine kurar. Diğer yandan Türklerin devlet kurmadaki yeteneklerini sergiler.
v Devlet Ana’da, Türk ruhunu, Osmanlı Devleti’nin kuruluş şartlarına bağlı kalarak aramış ve anlatmıştır. Ona göre, feodalite Batı’ya özgüdür ve merkezî devlet, sınıfsız toplum olgularını yaşayan Doğu’da hiçbir zaman gelişme ortamı bulamamıştır. Devlet Ana, tam manasıyla, Batı’nın bireyciliğine karşı Türk kimliğini ortaya koyan bir roman özelliğiyle karşımıza çıkar.
v Kemal Tahir, Devlet Ana romanında, özellikle Osmanlı toplumunun üretim tarzına da dikkat çeker. Osmanlı toplumun köylüler Allah’a ait, padişahın yeryüzünde koruduğu toprağı eker, biçer, devlete bir miktar vergi verir. Bu bireyin üretimdeki hürriyetidir.
v Kemal Tahir, Devlet Ana romanında Osmanlı Devleti’nin kuruluş sürecini anlatmaktadır.
YAKIN TARiHiN TÜRK ROMANINA YANSIMASI
v Tarihsel romanlarımızda ittihat ve Terakki, Mütareke ve Milli Mücadele dönemleri çokça işlenmiştir.
v 1908-1923 yıllarını konu alan romancılardan ilk grup ; ittihat ve Terakki, I. Dünya Savaşı ve Milli Mücadele yıllarını yaşayan yazarlar, kendi dönemlerinin tanıklığını yapmışlardır.
v Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Halide Edip Adıvar, Reşat Nuri Güntekin, Nahit Sırrı Örik, Mithat Cemal Kuntay; yaşadıklarını, yıllar sonra, bir kurgu ile sundular.
v Mithat Cemal Kuntay ve Reşat Nuri Güntekin de yaşadıkları dönemi çok farklı boyutlarıyla sorgulamışlardır.
v Mithat Cemal Üç istanbul’da II. Abdülhamit dönemini, ittihat ve Terakkili yılları, Mütareke istanbul’unu; yozlaşmış insan tipleri ile yansıtmaya çalışır.
v Reşat Nuri, tezli romanı Yeşil Gece’de, Milli Mücadele yıllarını, önceleri din adamı, sonra öğretmen olan Ali Şahin’i merkeze alarak anlatır.
v Nahit Sırrı Örik, çocukluk yıllarının dünyasını, II: Abdülhamit’in son dönemini eleştirel bir tarzda anlatır.
v Sahnenin Dışındakiler romanında Ahmet Hamdi Tanpınar, Mütareke dönemi istanbul’unu, 17-18 yaşın gençliğiyle idrak ettiği tarzda yansıtmaktadır.
v İkinci grup ,Milli Mücadele yıllarında çocuk olan yazarlarımızdır ; Kemal Tahir, Tarık Buğra ve Samim Kocagöz.
v KEMAL TAHİR => ittihat ve Terakki’nin işbaşına geldiği dönemde doğmuş, Milli Mücadele yıllarına çocuk gözüyle tanıklık etmiştir. Bir Mülkiyet Kalesi kitabı yazarın aile hayatını konu almaktadır. II. Abdülhamit’in marangozu olan babasının yaşadıklarını kurguya dönüştüren yazar, ittihat ve Terakki’den Milli Mücadele’nin sonuna kadar olan bir dönemi, Mahir Efendi’yi merkeze alarak yansıtmaktadır. Esir Şehrin insanları’nda, yurt dışında eğitim görmüş Paşa çocuğu Kâmil Bey’in Mütareke istanbul’unda yaşadıkları vardır. Kemal Tahir’in aydın gözüyle yorumladığı Mütareke dönemi istanbul’u, Yorgun Savaşçı’da eski bir asker açısından verilir.
v Küçük Ağa yazarı Tarık Buğra da, olayların yaşandığı dönemde çocuktur. Babasından ve aile çevresinden duyduklarından hareketle oluşturduğu romanında, Akşehir’e simge değeri yükleyerek Milli Mücadele cephelerine bakar.
v Belgesel tadındaki roman Kalpaklılar-Doludizgin yazarı Samim Kocagöz bu yılların çocuklarındandır. Söke çevresinde gelişen olayları romanın kurgusuna alır, Milli Mücadele yıllarını Nutuk rehberliğinde romanlaştırır.
v Üçüncüsünde ise belgeler ışığında Milli Mücadele yıllarını kurgulayan yazarlarımız vardır. Bu gruptaki yazarlar, yazılanları ve belgeleri hareket noktası alarak geçmişi yorumlamışlardır.
v Attilâ ilhan, Aynanın içindekiler serisinde yakın dönem tarihimizi bütün boyutlarıyla yansıtmaya çalışmıştır.
v Türk romancıları ittihat ve Terakki-Milli Mücadele sürecini, çeşitli kurgulamalar ile ele almışlardır.
v Bu dönem için kaleme alınmış romanlarda tarih anlatımlarını ideolojik nedenlerle açıklayanlar da vardır.
v Çağının tanığı olan Türk romancıları, topluma ibret dersi vermek, yani eğitmek amacına yönelik yazmışlardır.
v Milli Mücadele dönemini doğrudan ya da dolaylı olarak işleyen birinci kuşak romancılarının ilk özelliği, olayları yaşandığı yılların sıcaklığında değil, sonuçlarına göre değerlendirmiş olmalarıdır .
v 1960’lı yıllara kadar yazılanların hemen hepsi birbirine benzer. 1960’tan sonra yazılanlar hem roman tekniği hem de bakış açısı bakımından farklıdır.
v Bazı romancılar Milli Mücadele dönemine alternatif tarih oluşturma anlayışıyla yaklaşırlar. “Bir tarafa “biz”i Doğu’yu, karşı cepheye ise Batı’yı ve Batılı değerleri koyarlar.
v Anadolu direnişinde birinci kuşağın dışladığı halkı ve halk önderlerini ön plana çıkaran, ittihatçıları ve padişahı savunan, Kurtuluş Savaşı’nın ‘din ve padişah için’ yapıldığı temel düşüncesini işleyen tezli romanlarıyla yeni tartışmalara zemin hazırlarlar.
v Anadolu direniş hareketinin zaferle sonuçlanmasına, sadece aydın üst kadroların değil, imparatorluk deneyimi olan ariflerin ve halkın gönlünde yaşayan halk önderlerinin de payı olduğu temel düşüncesiyle yaklaşırlar . Tarık Buğra (Küçük Ağa, Küçük Ağa Ankara’da, Firavun imanı, Yol Ayrımı); Münevver Ayaşlı (Pertev Beyin Üç Kızı, Pertev Bey’in iki Kızı, Pertev Bey’in Torunları), Bahaeddin Özkişi (Köse Kadı, Uçtaki Adam, Sokakta), Durali Yılmaz (Siyah Perdeli Evler, Savaş Günlüğü, Ankara’da Ölüm), Yavuz Bahadıroğlu (Sel).
v Milli Mücadele dönemini sadece ulusçu bir dikkatle ele alan romanlar da fazladır. Bunlar ;
v Azmiye Hami Güven (Hemşire Nimet), General Hamdi Günay (Deli Orman), Recai Sanay (ingiliz Kemal Lavrense Karşı, ingiliz Kemal Yakın şark Cumhuriyetçileri Arasında, Yunan Zindanlarında, istiklâl Harbinde), Oğuz Özdeş (Dağ Başını Duman Almış), Fikret Arıt (Hep Bu Topraklar için, Muhtar), iskender Ohri (Aşktan da Üstün), Barbaros Baykara (Kanayan Toprak, Nefret Köprüsü), Ümit Kaftancıoğlu (Yelatan, Tüfekliler), Tahir Kutsi Makal (Meydan Dayağı), Fikret Arıt (Güzel Yuana, Bu Hayatı Yaşamak Lâzım, Hep Bu Topraklar için, Küçük Fedailer, Muhtar, iffet/ Maziden Gelen Sesler), Osman K(orkut) Akol (Kurtuluş Savaşı’nda Bir Çocuk), Yusuf Ziya Bahadınlı (Gemileri Yakmak, Yusuf Ateş (Kırım,Kıyım, Kıtlık), Bekir Eliçin (Onlar Savaşırken), ibrahim Atmaca (Çekirgeler), ibrahim Ethem Aladağ (işgalciler/Şahin Bey).
v Milli Mücadele dönemini ve Mütareke dönemi istanbul’unu anı-roman şeklinde yansıtan eserler : Hasan izzettin Dinamo (Kutsal isyan I.II.III. -Millî Kurtuluş Savaşı’nın Gerçek Hikâyesi , Ateş Yılları/, Savaş ve Açlar, Kutsal Barış/ I-VII, Öksüz Musa-, Musa’nın Mapushanesi, Koyun Baba, Musa’nın Gecekondusu, Açlık, Türk Kelebeği, Adalet Sıtması, Anadolu’da Bir Yunan Askeri), Bekir Büyükarkın (Bozkırda Sabah), Ahmet Hamdi Tanpınar (Sahnenin Dışındakiler), Haydar Berköz (ikinci Ergenekon), Ayşe Kulin (Veda-Esir Şehirde Bir Konak).
v Milli Mücadele döneminin problemlerini tarihsel süreç içerisinde değerlendiren romanlar da kaleme alınmıştır. Nazım Hikmet Ran (Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim), Hasan izzettin Dinamo, ilhan Selçuk (Yüzbaşı Selahattin’in Romanı), Orhan Hançerlioğlu (Ekilmemiş Topraklar), Talip Apaydın (Toz Duman içinde, Vatan Dediler, Köylüler), Kemal Bilbaşar (Bedoş-2.bs.) Samim Kocagöz (Kalpaklılar, Doludizgin , izmirin içinde), Erol Toy (Toprak Acıkınca), ilhan Tarus (Var Olma, Hükûmet Meydanı, Vatan Tutkusu), Melih Cevdet Anday (Aylaklar, Gizli Emir, isa’nın Güncesi).
v Milli Mücadeleyi anlatan romanlarda çatışma iki noktada belirir. Bunlardan birincisi işgal güçleri ile yurtsever insanlarımızın mücadelesi şeklindedir. işgal güçleri Anadolu’yu ve istanbul’u paylaşma amacıyla işgal eden Fransız, ingiliz, italyan ve Yunan kuvvetleridir. Bunlar emperyalist güç olarak da tanımlanmaktadır.
v İkinci çatışma milli değerlerinden kopan aydınlarla Anadolu’ya yönelip kurtuluş mücadelesine karar verenler arasındadır.
v Bu dönemleri anlatan romanlar , Abdülhamit Düşerken, Küçük Ağa ve Dersaadet’te Sabah Ezanları’dır.
v ittihat ve Terakki, Mütareke dönemi ve Kurtuluş Savaşı, toplumumuzun var olma sürecidir. Bu bakımdan Cumhuriyet dönemi romancılarının büyük bir bölümü bu dönemi romanlarında sorgulamıştır.
NAHİT SIRRI ÖRİK-ABDÜLHAMİT DÜŞERKEN
v II. Abdülhamit döneminin son yılları ile ittihat ve Terakki’nin ilk yıllarını konu edinen Abdülhamit Düşerken romanında Nahit Sırrı Örik, çocukluk yıllarında tanığı olduğu tarih kapsamında değerlendirilebilecek olayları kurgulamaktadır. Nahit Sırrı tarihi anlatmaktan çok, kendi çağına tanıklık eder.
v Nahit Sırrı’nın kurgusunu bir tarihçinin görüşü olarak ele almanın yanlış olacağını söyleyen Sevim Kantarcıoğlu, yazarın 1908 -1909 arasındaki bir dönemi incelediğini ve özellikle ahlaki çöküntüyü vurguladığını; Abdülhamit’i, ittihat ve Terakki’yi yorumladığını belirtir. Abdülhamit Düşerken’i “saf bir tarihi roman” olarak tanımlar.
v II. Abdülhamit dönemini öncesi ve sonrasıyla sorgulayan roman; dönemin paşalarından birinin kızı ve ittihat Terakki’nin hırsına yenik düşmüş bir subayının ilişkileri çevresinde kurgulanmaktadır.
v Romanda kurgulanmış şahısların dışında II. Abdülhamit, Arap izzet Paşa, Servet-i Fünun dönemi romancılarından Hüseyin Cahit, ittihat ve Terakki’nin önderlerinden Talât Paşa, Mahmut Şevket Paşa gibi yakın dönem tarihimizin önemli isimleri, II. Abdülhamit döneminin önemli paşaları da yer almaktadır.
v Romanda, isimlerinden, kurgu ile ilgisi olmaksızın bahsedilen dönemin önemli şahsiyetleri de bulunmaktadır.
v Nahit Sırrı Örik, 10 Temmuz 1908’den 31 Mart 1909’a kadar olan yakın tarihimizin çok önemli bir sürecini çeşitli sorgulamalar süzgecinden geçirerek dikkatlere sunar.
v Abdülhamit Düşerken isimli roman, Osmanlı imparatorluğunun çöküşünü hazırlayan sosyal, politik ve kurumsal nedenleri bir aşk kurgusu çevresinde irdelemektedir.
v Yazar, bu döneme ait düşüncelerini ve dönemin tarihsel olaylarını ortaya koyarken, roman kişilerinin hareketlerinin arkasındaki psikolojik ve sosyolojik nedenleri, çıkar kaygılarını, endişelerini de dikkatlere sunar; kişilerin davranışlarını yönlendirirken değerleri duyma noktasındaki çelişkilerini sergiler. Bir bakıma, söylemek istediklerini, kişilerin bu iç tahlillerinin arkasından aksettirir.
v Fethi Naci, romanda, Nahit Sırrı’nın bir dönemi yansıtırken Abdülhamit ve Hareket Ordusunun gelişini haklı göstermeye çalıştığını belirtmektedir.
v Romanda kişisel duygular, ilişkiler, insanların yapıp-etmelerini yönlendiren değerler tarihsel olayların daha önündedir. Bir bakıma tarihteki önemli olayların arkasında insani davranışların, duyguların, önlenemez hırsların payı dikkatlere sunulur. Osmanlının çöküşündeki çürümüşlüğün insana sirayet etmiş bütünlüğünün ne kadar vahim olduğu sezdirilir.
TARIK BUĞRA-KÜÇÜK AĞA
v Tarık Buğra’nın ikinci romanı Küçük Ağa, 1963 yılında istanbul’da yayımlanır. Tarık Buğra, Küçük Ağa’yı çocukluğundan itibaren babasından, babasının arkadaşlarından dinlediklerinden ve yazılı belgelerden hareketle kaleme almıştır.
v Küçük Ağa, Millî Mücadele yıllarının Kuvayı milliyenin oluşumundan Çerkez Ethem birliklerinin bozguna uğratılması arasındaki dönemin kurgusu niteliğindedir.
v Yazarın Millî Mücadele yıllarını konu alan romanı, halk hareket noktası alınarak kurgulanmıştır. istanbullu Hoca, Çolak Salih, Reis Bey, Doktor Haydar, Ali Emmi gibi halktan insanlar romanın kahramanlarıdır.
v Fatih Andı ve Beşir Ayvazoğlu, bu çok yönlü roman kişilerinin yer alışını kazanılan zaferin, daha önce kaleme alınmış romanlardaki tezlerden ayrı olarak, bütün millete ait olduğu görüşünden kaynaklandığını belirtirler.
v Küçük Ağa romanında kurguda yer alan şahısların tümü, Millî Mücadele yıllarının birer unsurunu simgelerler.
v Sevim Kantarcıoğlu, romanı destan olarak değerlendirir.
v Trajik veya traji-komik omurga, Çolak Salih ve Küçük Ağa’nın yaşadıklarıdır.
v Taner Timur, Küçük Ağa’nın Milli Mücadele yıllarına Türk-islam sentezi perspektifinden yaklaştığını, bu nedenle de 12 Eylül sonrasında çok okunduğunu belirtir.
v Küçük Ağa romanında iki şahsın diğerlerinden fonksiyon ve simgelediği unsurlar bakımından öne çıktığını görürüz: Küçük Ağa (önceleri istanbullu Hoca) ve Çolak Salih. Tarık Buğra, Çolak Salih’in asker olması dolayısıyla, dönemin siyasal ve sosyal olaylarını, kurgu içerisinde anlatmakta zorlanmaz.
v Çolak Salih, geçmişin ihtişamını aramaktadır. Çanakkale’de kolunu kaybetmiş, herkesin kendisine acıma duygularıyla yaklaştığı, hatta uzaklaştığı bir adam hâline gelmiştir. Görev anlayışı en üst seviyede gelişmiş olan Çolak Salih, halk adamıdır. Memleketine ve vatanına geleneksel bağlılığı temsil etmektedir. Millî Mücadele öncesinde çok iyi bir askerdir. Silah talimlerinde hâlâ iyidir. Aynı zamanda güvenilir bir kuryedir. Aile hayatı söz konusu değildir.
v istanbullu Hoca, Anadolu insanının Millî Mücadeleye bakışını en iyi ortaya çıkarabilecek bir mekândadır: Cami. Cami, Osmanlı imparatorluğunda Millî duyarlılığın, halifeye bağlılığın en çok konuşulduğu, tartışıldığı, duyarlılığının yaşandığı mekân durumundadır.
v Roman içerisinde tedricen tanıdığımız istanbullu Hoca, başlangıçta cemaati etkileyen konuşmaları ve Osmanlıya bağlılığı ile karşımıza çıkar.Daha sonra eşi ve aile duyarlılığı çevresinde tanıtılan istanbullu Hoca, romanın ilerleyen kısımlarında Millî Mücadeleye ve bağımsızlığa olan inancı ile ortaya çıkar. Ancak zafer sonrasına dair kuşkuları da vardır.
v istanbullu Hoca’nın romanda din adamı olması bir tesadüf değildir. Roman, istanbullu Hoca’nın (Mehmet Reşit), Küçük Ağa oluş macerası üzerine kurulmuş gibidir. Tarık Buğra’nın bir din adamını temel kahraman olarak belirlemesinde ve romanını ondaki değişim üzerine kurmasının bir nedeni vatanın kurtulmasında dinin fonksiyonunu tanımlamaktır.
v Tarık Buğra Küçük Ağa romanı için kaleme aldığı bu önsözde, din unsurunun Millî Mücadeledeki rolünü tanımlarken, Küçük Ağa’nın yaşadığı maceranın da çağdaşlarının en az yarısının ortak kaderi olduğunu söyler.
ATTİLÂ İLHAN-DERSAADET’TE SABAH EZANLARI
v Attilâ ilhan’ın Aynanın içindekiler serisinin dördüncü kitabı olarak yayımlanan Dersaadet’te Sabah Ezanları’nın basım yılı 1981’dir. (Daha öncekiler Bıçağın Ucu, Sırtlan Payı ve Yaraya Tuz Basmak yayınlandı , daha sonra da O Karanlıkta Biz) Attilâ ilhan bu romanlarında yakın dönem Türk tarihini kurgu ile yorumlamaktadır.
v Attilâ ilhan, Dersaadet’te Sabah Ezanları romanını aynı tarzda kaleme almış, yakın dönem Türk tarihinin belirli bir sürecini yansıtmaya çalışmıştır. Roman, 1909’dan izmir’in Yunanlılar tarafından işgalinden hemen sonrasına, Millî Mücadele’nin Anadolu’da güç kazandığı döneme kadar (1920) olan bir süreyi işler.
v Dersaadet’te Sabah Ezanları , Millî Mücadele yıllarına, istanbul’u merkeze alarak bakmaktadır.
v Attilâ ilhan, romana izmir’in işgal edilmesiyle başlar. Ancak kurguyu çevresinde oluşturacağı Abdi Bey, Neveser, Münif Sabri ve diğerlerinin bugünlere nasıl geldiğini açıklayabilmek için 1909 Mayıs’ına kadar gider.
v Roman, ittihat ve Terakki mensubu Abdi Bey ve ailesi çevresinde Osmanlı imparatorluğu’nun son yıllarına bakar. Bir bakıma çözülüşün ve çöküşün temel nedenlerini, iç ve dış etkilerini irdeler.
v İzmir’in işgalinden sonra Anadolu’da başlayan canlanmayı, istanbul’dan Anadolu’ya yapılan katkıyı Münif Sabri ve benzeri roman kişileri çevresinde anlatır.
v Attilâ ilhan, toplumumuzun on yıllık bir sürecine yalnızca tarihî açıdan bakmaz. Bu süreci; sosyal hayatı, siyasal panoramayı, iktisadi durumu ve eğlence diyebileceğimiz cinsellikleri roman kişilerinin dünyasına yerleştirerek kurgusunu gerçekleştirir.Yani yakın tarihimizi ilgilendiren olaylar dizisini çok geniş açılardan irdeler.
v Attilâ ilhan, Dersaadet’te Sabah Ezanları’nda Neveser’in babası “Alaman Ziya” çevresinde Osmanlı-Alman ilişkilerini anlatır.
v Mustafa Reşit Paşa’nın Tanzimat döneminde “Devlet-i Aliyye’nin” kaderini ingilizlerin eline bıraktığını diyaloglar aracılığıyla belirten Attilâ ilhan, II. Abdülhamit döneminde de Almanlarla ittifak yaparak Rusya ve ingiltere’ye karşı güç kazandığı zannında olduğunu, bu nedenle de her şeyin Almanlara bırakıldığını dile getirmektedir. Almanlarla iktisadi ve teknolojik yardımlaşmanın boyutları “Alaman Ziya” aracılığıyla, onun yorumuyladır.
v Attilâ ilhan’ın Dersaadet’te Sabah Ezanları’nın kurgusunda düşüncelerini aktarmada yararlandığı kişilerden biri de Ahmet Ziya’dır. Ahmet Ziya’dan romanda, işgal İstanbul’unda işçi hareketlerinin anlatılmasında yararlanılır. Bir bakıma da sosyalizmin temsilcisi durumundadır.
v Ahmet Ziya, Aynanın içindekiler serisinde Dersaadet’te Sabah Ezanları’ndan sonra da varlığını sürdürür. Yazar, Millî Mücadele döneminde, sosyalistlerin tam bağımsızlıktan yana olduklarını da Ahmet Ziya ile vurgular.
v Dersaadet’te Sabah Ezanları romanında olaylar genel olarak istanbul’da geçer. Selanik, Paris, biraz da izmir romanın kurgusu içerisinde olaylara sahne olur.
v Romanda sosyal hayat ve ekonomi dönemin siyasal hayatıyla iç içedir. istanbul’da işçi problemlerinin çıkması, insanların yoksulluk nedeniyle fırınlara saldırması, Halıcızade Abdi Bey’in ticari faaliyetleri, yine Halıcızadelerin Leon Mizrahi ile ilişkileri ve Barzilay-Mizrahiler; hem bir dönemin çeşitli etnik ve dini grupların yönlendirdiği Osmanlı’nın iktisadi hayatını hem de bir dönemin ekonomik ve sosyolojik panoramasını verir.
v Dönemin siyasal olayları önceleri ittihat ve Terakki ve Abdi Bey çevresinde, daha sonra Millî Mücadele ekseninde Münif Sabri, Neveser, Ahmet Ziya’nın yaşadıklarına dayanılarak verilir. Türklerin dışında, romanda yer alan ve bir dönemdeki icraatlarıyla çöküşü hazırlayan Almanlar, Yahudiler ve Rumlar dönemin sosyolojik olgusunu verir. Eğlence hayatı, Bacaksız Abdi Bey’in Paris’te, istanbul’da Mizrahilerin evinde Roza ve Raşel ile yaşadıklarından hareketle dikkatlere sunulur..