
Hayatın karmaşıklığını yaşayınca öğrenir insan. Yaşayınca bilir bir ceylan, hızlı koşmazsa aslana yem olacağını. Hayata merhaba diyen bir kuş, annesi olmadan yuvadan uçmayı nasıl öğreniyorsa, bizler de yaşayıp öğreniyoruz hayatın karanlık yüzünü.
Öyle anlar vardır ki; yolunuzda emin adımlarla ilerlerken, bir taşa takılıverirsiniz. Bütün hayalleriniz, ümitleriniz, yaşadıklarınız ve yaşayacaklarınız çektiğiniz acıyla uçup gidiverir. İşte o an elinizden tutup size destek olacak, acınızı hafifletip yaranızı saracak birini ararsınız. Eğer şanslıysanız beklenmedik bir anda yanınızda belirir bu şans ve elinizden tutup sizi başka yollar aramaya götürür. İşte benim hikâyem burada başlıyor.
Kendimi kanıtlamam gerekiyordu. Aileme, çevremdekilere ve tabi ki kendime… Lise döneminde en başarılı olduğum ve sabırla beklediğim ders edebiyattı. Edebiyat öğretmenim ders anlatırken; tavrına, hareketlerine, cümlelerine hatta jest ve mimiklerine kadar hayranlıkla takip ederdim onu. Neden mi? Çünkü: ben de ileride edebiyat öğretmeni olacağım, nerde nasıl davranmam gerektiğini, şimdiden kavramam gerek diye düşünürdüm. ‘’Olacağım’’ diyordum çünkü o kadar kaptırmıştım ki kendimi, adeta birkaç yıl sonrasını olmuş sanıyor altına imzamı atıyordum. Nerden bilebilirdim yürüdüğüm yolun daima düzgün olmayacağını?
ÖSS’ye üçüncü ve son girişimdi. Her seferinde yeterli puan almanın kıyısına geliyor ama bir türlü hedefime ulaşamıyordum. Ailem il dışında okumamı istemiyor ben bu baskıyla yılmadan çalışıyordum. Olmadı… Birkaç yıl önce kesin gözüyle baktığım o meslek de kayıp gidiverdi ellerimden. O kadar çaresiz ve ümitsizdim ki her şey anlamsız geliyordu artık. Yolum uzundu, yürüdükçe yeni yollar çıkacaktı karşıma belki ama ben olduğum yere yığılıp pes etmeyi tercih ettim. Geriye dönüp baktığımda kat ettiğim o uçsuz bucaksız yolu gördükçe harcadığım emekler, azmim, cesaretim ve geçirdiğim koca yıllar gözümün önüne geliyor ve canımı daha çok acıtıyordu. Öyle yorulmuştum ki ayağa kalkıp yürüyecek halim bile yoktu. Ta ki, Açık öğretim Türk Dili ve Edebiyatı bölümü açılıncaya kadar.
Elbette batan günün ardından güneş doğacaktı. Hayat hep acı yüzünü göstermeyecekti bana. Bu muhteşem fırsatı, sabrımın ve azmimin bir ödülü olarak değerlendiriyorum. Çevremde Açık öğretim okuyup mezun olan birçok kişi var ancak nedenini bilmediğim bir kuşku sarıyordu içimi. Sonra, neden olmasın dedim? Araştırdım ve öğrendim. Öğrendim ki; alacağım diplomayla örgünde okuyan öğrenci arkadaşlarımın diploması denk olacak. Tüm bunları bilmeme rağmen çevremde beni yolumdan çevirmek isteyen birçok engelle karşılaştım ama yolumdan dönmedim. Çünkü biliyorum ki girdiğim yolun sonunda aydınlık bir gelecek beni bekliyor. Yapmam gereken tek şey sabırla yola devam etmek…
Bahçemde gül yetiştiriyorum şimdi. Yaşayıp öğrensin diye ona da öğretiyorum hayatın her türlü halini. ‘’Çevrendeki dikenlere inat, tomurcuk ver, sevgiyle büyü’’ diyorum. ‘’Öyle sev ki hayatı, hiçbir güç söküp atamasın seni yerinden. Köklerinle sıkıca tutun toprağa. Ne fırtınalar dinecek gözünün önünde, ne şimşekler çakacak belki ama korkma. Sen hayatı sevdikçe toprağından ayıramazlar seni. Yeter ki sabırla büyü, sevgiyle olgunlaş, azimle tutun toprağına...’’
Seda ÖZBAY