asah
GOLD Üye
- Katılım
- 14 Eki 2012
- Mesajlar
- 2,943
- Tepkime puanı
- 11
- Puanları
- 0
- Bölüm:
- Türk Dili ve Edebiyatı
- Şehir:
- Zonguldak
Eski Türk Edebiyatına Giriş: Biçim ve Ölçü
(Ünite 1)
Temel Bilgiler
İslami Türk Edebiyatının ilk önemli eseri Kutadgu Bilig (1069).
Doğu Türkçesi -> Karahanlılar, Çağataylar, Harezm çevresinde Altınorda, Memluk Kıpçakçası…
Batı Türkçesi -> Eski Osmanlıca, Eski Türkiye Türkçesi ve Eski Anadolu Türkçesi de denir.
Bu dilin ikinci dönemi Osmanlı Türkçesi olarak adlandırılır.
Eski Türk Edebiyatı
a) Halk Edebiyatı
b) Tasavvufi Halk Edebiyatı (Tekke Edebiyatı)
c) Klasik Türk Edebiyatı (Divan Edebiyatı)
Eski Türk Edebiyatı, 13. yüzyıl sonlarında başlayıp 19. Yüzyılın ikinci yarısına kadar devam eder. Estetik esaslarını İslami kültürden alır, Arapça ve Farsça kelimelere genişçe yer verilir, sanatlı söyleyişi önde tutan kuralcı ve gelenekçi bir türdür.
Adlandırma Sorunu
İran Edebiyatı etkisinde gelişmiş olan Eski Türk Edebiyatı, Tanzimat devrinde Edebiyat-ı cedide (yeni edebiyat) ile birlikte sona ermeye başlar.
Şi’r-i Kudema (eskilerin şiiri)
Eski Türk edebiyatı, havâs edebiyatı, sarây edebiyatı, Enderun edebiyatı, Edebiyât-ı Osmâniyye, Osmanlı şiiri, Divan edebiyatı, Ümmet edebiyatı, Ümmet çağı Türk edebiyatı, İslami Türk edebiyatı, Klasik Türk edebiyatı gibi adlarla adlandırılmıştır.
Hammer Purgstal, E. J. W. Gibb gibi Batı’lı araştırmacılar, Eski Türk Edebiyatı için Osmanlı Edebiyatı, Osmanlı Şiiri gibi adlar kullanmışlar.
Divan Edebiyatı tanımı -> Ömer Seyfettin (Öl. 1884) tarafından kullanıldı.
Klasik Edebiyat, Klasik Türk Edebiyatı gibi tanımlamalar Fuat Köprülü(Öl. 1966)’ye aittir.
Nesr-i Müsecca -> Süslü nesir
Farsça’nın dilimiz üzerindeki etkisi/etkinliği daha ziyade sanat ve tasavvuf çevrelerinde göze çarpar, Arapça ise ağırlıkla eğitim kurumlarında görülür.
Divan Şiirinde şiir dilinin kapısının açılması Arapça ve Farsça sözcüklerin bilinmesine değil, bu şiirin mecazlarla yüklü anlatımının kavranmasına bağlıdır.
Divan Şiirinin Dönemleri
a) Oluşum Dönemi: 13. Yüzyıl sonu ile 14. Yüzyıl sonları. Önemli temsilcileri: Âşık Paşa (Öl. 1333), Gülşehrî, Şeyhoğlu Mustafa (Öl. 1401), Ahmedî (Öl. 1413), Şeyhî (Öl. 1431)…
b) 1. Klasik Dönem: 15. Yüzyıl başlarından 17. Yüzyıl başlarına dek sürer. Ahmet Paşa (Öl. 1496), Necatî (Öl. 1509), Zatî (Öl. 1546), Fuzulî (Öl. 1556), Bakî (Öl. 1600, Nev’î (Öl. 1599), Hayalî (Öl. 1557), Taşlıcalı Yahya (Öl. 1582)…
c) 2. Klasik Dönem: 17. Yüzyıl başlarından 19. Yüzyılın ikinci yarısına dek uzanır. Sebk-i Hindî (Hind Üslubu) adı verilen bu dönemin önemli temsilcileri, Fehîm-i Kadîm (Öl. 1647), Nâ’ilî (Öl. 1666), Nedîm-i Kadîm (Öl. 1670), Nef’î(Öl. 1635), Şeyh Gâlib (Öl. 1799)…
Miftah Medreseleri -> İsmini Arap grameri ve belâgati ile ilgili Miftâhu’l-Ulûm adlı eserden alan Osmanlı dönemi öğretim kurumudur.
Eski Türk Edebiyatında şiirlerin toplandığı üç tür kitap vardır:
Divanlar
Mesneviler
Mecmû’a-i eş’ârlar
Divanlar düzenlenirken şiirler, nazım şekilleri esas alınarak, kasideler -> tarih kıt’aları -> gazeller -> musammatlar -> ruba’iler -> kıt’alar -> beyitler ve mısralar şeklinde sıralanır.
Gazeller; redifli gazellerde redifin son harfi, redifsiz gazellerde de kafiyenin son harfine göre sıralanırdı.
Gazellerden sonra genellikle “mukatta’at” denilen kıt’a, rüba’i, matla, müfred gibi küçük hacimli şiirler yer alır.
Küçük hacimli ve eksik Divanlara “dîvânçe” denir.
Geniş hacimli ve zengin Divanlara “müretteb divan” denir.
Şiir Mecmuaları / Antolojiler
Önemlileri:
Ömer b. Mezid à 1437 tarihli, Mecmû’atü’n-Nezâ’ir.
Eğridirli Hacı Kemal à 1512/13 tarihli, Câmi’ü’n-Nezâ’ir.
Edirneli Nazmi à 1524 tarihli, Mecma’u’n-Nezâîr.
Pervane Bey à 1560 tarihli, Pervâne Bey Mecmû’ası.
Divan Şiirinin Geleneksel Özellikleri
Divan şiiri geleneği hem estetik değerleri belirler hem de muhtevanın sınırlarını çizer.
Aynı konular ve olgular aynı estetik kurallarla söylenmek durumundadır. Dolayısıyla mevcut malzemeyi işlerken estetik değeri yukarılara taşıyabilmek ayırıcı özelliktir.
Bu şiirde her motifin bağlı olduğu başka motifler vardır. Birbirine bağlı bu unsurlar “mazmun” kavramıyla anlatılır. Mazmun, kelimelerin ilk bakışta görünmeyen farklı anlamlarıdır.
Şiirlerde mahlas kullanma geleneğine Kadı Burhaneddin (Öl. 1398) ve Kemal Paşazade (Öl. 1534) dışında uymayan olmamıştır.
Biçim:
Nazım Şekilleri / eşkâl-i nazm) à beyit(iki mısra) ve bend(ikiden fazla mısra)’dir.
Beyitler à kaside, gazel, kıt’a ve mesnevi’lerde kullanılır.
Beyit dışındaki mısralar musammat adıyla anılır -> Musammat à Bend
Bendler à Musammat başlığı altında toplanır.
Müselles à Her bendi üç mısra
Murabba à Her bendi dört mısra
Muhammes à Her bendi beş mısra
Müseddes à Her bendi altı mısra
Müsebba à Her bendi yedi mısra
Müsemmen à Her bendi sekiz mısra
Mütessa à Her bendi dokuz mısra
Mu’aşşer à Her bendi on mısra
Divan şiiri ahenk yönü çok kuvvetli bir şiir diline sahiptir.
Ahengi sağlayan asli ögeler vezin ve kafiyedir.
Şiir -> vezinli (mevzûn) ve kafiyeli (mukaffâ) söz olarak tanımlanır, sonradan buna muhayyel olma şartı da eklenmiştir.
Fesâhat -> sözün kulağa hoş gelmesi ve manâsının açık olması.
Fesih kelimelerin birbirleriyle uyumuna selâset denir.
Tevhid içerikli divan şiirleri -> tevhid, münâcât, na’t ve mi’râciyye.
Müselsel gazel -> Bütün mısraları aynı kafiyeyi taşıyan gazellere denir.
İnşad -> Şiirin okunma biçimi
Mevlid’in en önemli örneği Süleyman Çelebi (Öl. 1422) – Vesîletü’n-Necât
Melâ’ike-i mukarrebîn – Yakın Melekler
Kesret -> Çokluk
Mâsivâ -> Allah dışında herşey
Kur’an’ın ayetlerinin ve hadislerinin şiire yansıması iktibâs ve telmîh yoluyla olur.
Şît peygamber -> Dokuma sanatına vakıf olması nedeniyle şiire konu olmuş.
Nûh peygamber, uzun ömürlü olmasıyla vs.
Dâvûd peygamber -> Sesinin güzelliği, demiri yumuşatması, İdris peygamber ilim ve irfan sahibi olmasıyla şiire konu olur.
Ya’kub peygamber -> rü’ya yorumundaki ustalığıyla şiire konu edilir.
Peygamber yahut veli kabul edilen; Hızır -> ilim irfan sahibi olması, İlyas ve İskender / Zülkarneyn ile birlikte karanlıklar ülkesine gidişi ile şiire konu olur.
Tasavvufun divan şiirine girmesinde Ahmed Yesevî (Öl. 1166), Yunus Emre (Öl. 1320/21) ve Mevlânâ(Öl. 1273)’nın etkisi çoktur.
Nesirde ilk örnekler sade nesir türündedir. Sinan Paşa(Öl. 1486)’nın Tazarrunâme’si süslü nesrin ilk örneği olarak kabul edilir.
Eski Türk Edebiyatının kaynakları:
Şu’arâ Tezkireleri / Edebiyat tarihleridir. Sehi Bey (Öl. 1548) tarafından yazılan Heşt Bihişt Batı Türkçesiyle yazılan ilk tezkiredir.
Şakâiku’n-Nu’mâniyye ile Tercüme ve Zeyilleri (Zeyil = Ek)
Taşköprîzâde(Öl. 1561) tarafından yazıldı.
Mevki ve mesleklere göre kişiler hakkında bilgi veren eserler.
Hadîkatü’l-Mülûk à padişahların, Hadîkatü’l-Vüzerâ à Vezirlerin, Hadîkatü’l-Meşâyih àŞehülislamların hayatını anlatan eserlerdir.
Biyografik eserler.
Çeşitli vilayetlerde yetişmiş meşhur kimseler hakkında bilgi veren eserler, Kâtip Çelebi(Öl. 1657)’nin yazdığı Süllem’ü-Vusûl ilâ tabakâti’l-fuhûl gibi genel ve geniş kapsamlı biyografi kitapları, şehir monografileri.
Osmanlı Tarihleri.
Âşık Paşazade(Öl. 1484)’nin tarihinden sonra her yüzyılda kendi ismiyle anılan tarih kitapları yazmış tarihçilerimizin kitapları; 15. Yüzyılda Neşrî, 17. Yüzyılda Solakzâde(Öl. 1657), Peçevî(Öl. 1649), Naîmâ (Öl. 1716), 18. Yüzyılda İzzî (Öl. 1755), Vâsıf (Öl. 1806), 19. Yüzyılda Cevdet Paşa (Öl. 1895) gibi.
Bibliyografyalar.
Taşköprîzâde tarafından yazılan ve oğlu tarafından genişletilerek çevirisi yapılan Mevzû’âtü’l-Ulûm ve Kâtip Çelebi’nin Keşfü’z-Zunûn an-Esâmi’l-Kütübi ve’l-Fünûn, önemli kaynaklardır.
Ansiklopediler.
Şemseddin Sâmî -> Kamûsü’l-A’lâm
Ahmed Rıfat -> Lugat-ı Târihiyye ve Coğrâfiyye
Sözlükler.
Mütercim Asım(Öl. 1819) -> Kamus Tercümesi
Şemseddin Sâmî -> Kamûs-ı Türkî
Ahmed Vefik Paşa(Öl. 1891) -> Lehçe-i Osmânî
Muallim Naci -> Lügat-i Nâcî
Edebiyat tarihleri.
Klasik Edebiyat bilgisini konu alan eserler.
Sürurî(Öl. 1562) -> Bahrü’l-ma’ârîf
İsmâîl-î Ankaravî(Öl. 1631) -> Miftâhü’l-Belâga ve Misbâhü’l-Fesâha
Süleyman Paşa(Öl. 1892) -> Mebâni’l-İnşâ
Ahmet Cevdet Paşa -> Belâgat-i Osmâniyye
Recaizade Mahmud Ekrem -> Ta’lim-i Edebiyyat
Mehmet Rif’at(Öl. 1907) -> Mecâmi’ü’l-Edeb
Ziya Paşa(Öl. 1880) -> Harabât (şiir antolojisidir)
Bunların dışında yazışma örneklerini içeren Münşe’ât kitapları.
Fars Mitolojisi
Cemşîd -> Şarabı buldu, eğlence ve saltanatının kudretiyle anılır.
Dahhâk -> Cemşîd’i öldürdü, kötülüğün sembolüdür. Omzu yılanlı.
Efrâsiyâb -> İran ülkesinin baş düşmanı Turan imparatoru. Kahramanlık sembolüdür.
Ferîdun -> Dahhâk’ı öldürdü. 500 yıl hüküm sürdü. Adalet ve uzun ömür sembolü.
Gâve -> Demirci, isyan çıkarıp Dahhâk’a karşı Ferîdun’a yardım etti.
Nerîman -> Sâm’in babası, kahramanlık sembolü.
Sâm -> Muniçihr’in büyük savaşçısı. Bir ejderi tek vuruşla öldürmüş.
Zâl -> Sâm’in oğlu, Rüstem’in babası. Tüyleri beyaz doğduğu için babası onu Elbürz dağına bırakır. Simurg onu alıp besler. Ok atmasıyla meşhur.
Rüstem. Efrasiyab’ı dize getirdi. Keykavus’u kurtardı. Heft-Han denilen tehlikeli geçitten geçmeyi başardı. Atının adı Rahş’tır.
İsfendiyâr -> Heft-Han’dan geçebilen ikinci kişidir. Rüstem’le kapışır ve ölür.
Kahraman -> Çocukken devler tarafından kaçırıldı. Gergedan sırtında ülkesine döndü. Kahraman-ı Katil adıyla anılır.
Keyhusrev -> Büyük hükümdar, güç ve kudret sembolü.
Keykubâd -> Adil bir hükümdar.
Minuçihr -> 120 yıl saltanat sürmüş. Çok savaşlar kazanmış.
Nûşirevân -> Kisrâ adıyla anılan ilk hükümdar. Tâk-ı Kisra adıyla anılan sarayıyla ünlü. Çanı ve adaletiyle ünlü.
Husrev -> Şirin’e olan aşkı, Gülgûn ve Şebdîz adlı efsanevi atlarıyla meşhur.
Siyâvuş -> İftiralar yüzünden haksız yere Efrasiyab tarafından öldürtülmüş.
Bihzâd -> ressam.
Fağfûr -> İskender zamanının Çin ve Asya imparatoru.
Divan şiirine ait kozmoloji anlayışına göre gökyüzü feleklerden meydana gelmiştir.
Dünya bu feleklerin merkezinde yer alır.
Gökler onun üzerinde dizilmiş haldedirler.
Her felekte bir seyyare (gezehen) vardır.
Seb’a-i Seyyare
Ay -> Kamer / Mah
Utarid -> Merkür
Zühre -> Venüs / Nahid
Şems -> Güneş / Hurşid
Mirrih -> Merih
Zuhal -> Sartürn
Müşteri -> Jüpiter
Sekizinci felekte yıldızlar vardır.
Güneş sultandır, ay vezir.
Utarid katip, Zühre çalgıcı ve rakkase, Mirrih komutan, Müşteri kadı ve Zuhal hazinedar olarak kabul edilir.
Felekler ulvi varlıklardır.
Dört unsur / Anasır-ı Erba’a ise süfli varlıklardır.
Dokuz felek, babalar (‘abâ), dört unsur da analar (ümmehât) olarak hayal edilmiş, bunlardan Mevâlîd-i Selâse (üç çocuk) meydana gelmiş -> hayvanat, nebatat ve cemadat
Şiirde sıklıkla bahsi geçen hayvanlar
Bülbül -> hezâr / andelîb
Şahin ve keklik -> Kebg
Sülün -> Tezerv
Güvercin -> Kebûter
Papağan -> Tûtî
Akbaba -> Kerkes
Baykuş -> Bûm
Karga -> Gurab / Zâg
Yarasa -> Huffâş
Çaylak –> Zegân
Arslan -> Şîr / Gazanfer
Kaplan -> Peleng
Pars -> Bebr
Âhû -> Gazal
Eşek -> Har
Sinek -> Meges / Zübâb
Arı -> Zenbûr
Karınca -> Mûr / Mûrçe
Balık -> Mâhî
Timsah -> Neheng
Yılan -> Mâr / Su’bân / Efî
(2)
Nazım Biçimleri
Divan edebiyatı nazım biçimleri, beyitlerden oluşan nazım biçimleri, dört mısralı nazım biçimleri, bendlerden oluşan nazım biçimleridir.
Vezinle yazılmış en küçük nazım birimine mısra denir.
Mısra, bir edebiyat terimi olarak aruz vezniyle söylenmiş beytin yarısı anlamına gelir. Beyit, aruz vezniye yazılmış iki mısraya denir.
Bağımsız şiirler halinde yazılmış olan beyitlere, ferd ya da müfred denir(ferd / müfred à Tek).
Müfredlerde iki mısra birbiriyle kafiyeli değildir.
İlk beytin mısraları musarra(İki mısra birbiriyle kafiyeli) ise matla adını alır.
Gazel ve kasidelerde birden fazla matla beyti kullanılabilir, bu tür manzumeler zâtü’l-metâli ya da zü’l-metali adıyla anılır.
Birbiriyle kafiyeli iki mısraya musarra ve mukaffa denir (Musarra’nın asıl anlamı “kapıyı iki kanatlı yapmak”tır, mukaffa’nın ise “en az iki şeyi baş başa getirmek”tir).
Şiirin son beytine makta denir (makta’nın asıl anlamı “kesme yeri, bir şeyin kesildiği yer”dir).
Her bakımdan kusursuz olan mısralara mısra’-ı berceste denir.
Tek mısralara mısra’-ı âzâde ya da âzâde denir.
Anlamı ancak başka beyitlerle tamamlanabilen beyitlere merhun beyit denir(merhun à rehinli).
Beyitlerden oluşan nazım biçimleri; kaside, gazel, müstezad, mesnevi, kıt’a ve nazım
Kaside
İlk beytinin mısraları birbiriyle, diğer beyitlerin ikinci mısraları ilk beyitle kafiyeli, aynı vezinle söylenmiş, en az 15 beyit uzunluğundaki nazım biçiminin adıdır(kasideàkastetmek, yönelmek, doğru yolda olmak).
Dini konulu olanlar dışındakiler övgü amaçlıdır.
Memdûh’tan câ’ize almak için yazılmış şiirlerdir.
Tam bir kasidede altı bölüm bulunur:
Bölümleri:
Nesib / teşbib
15/20 beyit uzunluğundaki giriş bölümüdür. Konusu aşk olan kasidelerde bu bölüm nesib, farklı konulu olanlar teşbib adıyla anılır.
Girizgâh
Şairin övgüye başlayacağını bildirdiği 1 / 2 beyitlik kısımdır.
Medhiyye (Maksad, maksûd)
Kasidenin sunulduğu kişi övülür. Şiirin merkezidir. Dili genellikle ağırdır.
Tegazzül
Kaside içindeki gazeldir.
Fahriyye
Şairin kendi yeteneklerinden söz ettiği bölümdür.
Du’a
Şairin memduha dua ettiği bölümdür.
Kaside de şairin mahlas beytine tâc beyt
En güzel beyte beytü’l-kasîde
Matladan sonraki beyte hüsn-i matla
Maktadan önceki beyte hüsn-i makta denir.
Matla beytinin tekrar etmesine tecdîd-i matla denir.
Kimi şairler matla baytinin bir mısraını şiirin başka bir yerinde tekrar ederler, bu uygulamaya redd-i matla denir.
Padişahın tahta çıkışını kutlamak için yazılanlara cülûsiyye denir.
Bazı kasideler redifleri dikkate alınarak adlandırılırlar, su kasidesi gibi.
Bazı kasideler kafiyelerinin “revî” harfine göre adlandırılırlar. Kafiyeler “R” harfiyle bitiyorsa kasîde-i râ’iyye…
Gazel
Bir gazelin tüm mısraları aynı vezinle yazılır.
İlk beytinin mısraları birbiriyle, diğer beyitlerin ikinci mısraları ilk beyitle kafiyeli, aynı vezinle söylenmiş, 5/9 beyitlik şiirlerin nazım biçimidir. Kısa metrajlı kasidelere gazel denir.
Beş beyit à penç-beyt
15 beyitten uzun gazellere gazel-i mutavvel
Aşkın mutluluğu ve ye’sini konu edinen gazellere aşıkâne gazel
Dünya zevklerini konu edinenelere rindâne gazel
Sevgilinin güzelliği ve ona duyulan arzudan söz edenlere şûhane gazel
Tasavvufi konulu olanlara sûfiyane ya da ârifane gazel
Felsefi içerikli olanlara hikemî veya hakîmâne gazel adı verilir.
Gazelin en güzel beytine şâh beyt, şeh beyt ya da beytü’l-gazel denir.
Şairlerin mahlaslarını kelimenin gerçek anlamını da çağrıştıracak şekilde kullanmaları hüsn-i tahallus (mahlası güzel kullanmak)
Tüm mısraları kafiyeli gazellere müselsel gazel denir.
Matla beytinin mısralarından birinin gazel içinde tekrarına redd-i matla
Mahlas beytinden sonra birkaç beyti daha olan gazellere gazel-i müzeyyel (Müzeyyel à ekli)
Beyitler arasında konu bütünlüğünün olması yek-âhenk
Farklı dillerden kelimelerin kullanıldığı, Arapça ya da Farsça kelimelerin de şiire dahil olduğu gazellere mülemma’ gazel
İki ayrı şairin birlikte yazdığı gazellere gazel-i müşterek
Halk edebiyatında divan, selis, kalenderi, sema’i ve satranç adı verilen gazel biçiminde şiirler yazımış/söylenmiştir.
Müstezâd
Gazelden türemiştir, mısralarının biri uzun diğeri kısadır. Eklenen kısa mısralar ziyade adını alırlar.
Ziyadeleri ya da uzun mısraları tekrarlanan müstezadlara mütekerrir müstezad, ziyade mısraları uzun mısraların başında tekrarlanan müstezadlara müdevver müstezad denir.
Anadolu’da yazılmış ilk müstezad örnekleri 14. Yüzyıl şairlerinden Seyyid Nesimi (Ölm. 1404?)’ye aittir. Servet-i Fünûn şairleri bu nazım biçiminde bir takım değişiklikler yaparak serbest müstezad adı verilen yeni bir biçim denemişlerdir. Müstezadlar halk edebiyatında yedekli, ayaklı adlarıyla çokça kullanılmışlardır.
Kıt’a
2 beyit veya daha uzun, matla ve mahlas beyti olmayan nazım şeklidir.
Kıt’a da ilk mısralar serbest, ikinci mısralar kafiyelidir.
Matla ve makta beyitlerine yer verilmemesi ve iki beyitli olarak da yazılabilmeleri ayırıcı özelliğidir.
Kıt’a’ların iki beyitten uzun olanları da vardır, bunlara kıt’a-i kebire denir.
Nazım
Vezinli, kafiyeli söz anlamındadır.
Kıt’a dan farkı, ilk beytinin musarra(ilk beyti kendi içinde kafiyeli) olmasıdır.
Musarra bir beyitle başladığı için kıt’a dan ayrılır.
Mesnevi
Beyitlerin mısralaralarının diğer beyitlerden bağımsız olarak kendi içlerinde kafiyeli olmaları belirleyici özelliklerindendir.
Aynı şair tarafından yazılmış beş mesneviye hamse denir.
İlk hamse sahibi İranlı şair Genceli Nizâmî’dir(Öl. 1214)
Giriş
Bu bölümde sırasıyla; tevhîd, münâcat ve na’t gibi bölümler yer alır. Bu üç bölümden sonra bazı mesnevilerde mi’râciyye, mu’cizât-ı nebevî ve medh-i çehâr-yâr adlı bölümler bulunur.
Konunun işlendiği, âğâz-ı dâstân, âğâz-ı kitâb
Bitiş bölümü / hâtime
Rüba’i
Kafiye düzeni genellikle a,a,b,a’dır. Dört mısrası birbiriyle kafiyeli olanlara rubâ’-i musarra veya terâne denir.
Ahreb ve Ahrem adlı vazin kalıpları vardır.
Mef’ûlü ile başlayan 12 vezin kalıbına Ahreb denir.
Mef’ûlün ile başlayan 12 vezin kalıbına ise Ahrem denir.
Tuyuğ (şarkı söyleme, övme, kapalı söz)
Rubâ’î gibidir ancak vezin kalıpları farklıdır.
(3)
Musammatlar
Bend en az üç mısradan oluşur.
Her bendin mısra sayısı birbirine denktir.
Bendelerden oluşan nazım birimlerine
Müselles (üçlü),
Bir müselleste ilk bendin son mısraı bütün bendlerin sonunda tekrarlanıyorsa buna müselles-i mütekerrir, tekrarlanmıyorsa müselles-i müzdevic adı verilir.
Kafiye şeması; aaA, bbA, ccA veya aaa, bba, cca şeklindedir.
Murabba (dörtlü),
İlk bend kendi içinde, diğer bendlerin ilk üç mısraı kendi içinde, son mısra ise bendle kafiyelidir.
Kafiye şeması; aaaA, bbbA, cccA ya da aaaa, bbba, ccca şeklindedir.
Terbî’ (dörtlü yapma),
Bir gazelin her beytinin önüne aynı vezinle ve ilk mısra ile kafiyeli iki mısra eklenmesi yoluyla meydana getirilmiş bendlerdir.
Bendlerdeki ekleme mısralara zamîme denir.
Kafiye şeması; aa aa, bb ba, cc ca şeklindedir.
Gazelin beyitlerinin arasına iki mısra eklenerek yapılan bir şekli daha vardır.
Terbî-i mutarraf denilen bu bendin nazım şekli şöyledir;
A aa a, b bb a, c cc a, ortada gösterilen semboller gazelin beytine aittir, başta ve sonda yer alan semboller zamîme mısralardır.
Şarkı
Bestelenmeye uygun olarak yazılmış murabbalara şarkı denir.
Murabba şarkılarda üçüncü mısra (bendin üçüncü mısrası) miyân, her bendin sonunda tekrarlanan mısraya da nakarât adı verilir.
Miyân -> orta, ara
Nakarât -> ud ya da tefe bir defa vurma anlamına gelen “nekre” sözünün çoğuludur.
Şarkılarda dil sade, bend sayısı azdır.
Şarkının ilk örneklerine 17. Yüzyıl şairlerinden Na’ilî Kadîm’in divanında rastlanmaktadır (Öl. 1666).
Muhammes(beşli),
Tahmîs (beşleme),
Bir gazel ya da kasidenin her beytinin önüne aynı vezinle ve ilk mısra ile kafiyeli üçer mısra eklenerek meydana getirilen bendlere denir.
Beyitlerin mısralarının arasına üçer mısra eklenrek yapılan biçimine de tahmîs-i mutarraf denir.
Müseddes (altılı),
Tesdîs (altılama),
Müsebba (yedili),
Tesbî (yedili yapma),
Müsemmen (sekizli),
Tesmîn (sekizli yapma),
Mütessa’ (dokuzlu),
Mu’aşşer (onlu),
Ta’şîr (onlu yapma),
terkîb-i bend ve
tercî-i bend denilmektedir.
Bir musammatın ilk bendinin son ya da son iki mısraı her bendin sonunda aynen tekrarlanıyorsa buna mütekerrir, tekrarlanmıyorsa müzdevic denir.
Mütekerrir -> tekrar eden
Müzdevic -> evlenen / izdivaç eden
terkîb-i bend ve tercî-i bend
bu iki nazım biriminde son beyitler dışında her bend gazel ve kaside gibi kafiyelenir.
Bu iki musammatta bendler mısralardan değil beyitlerden oluşur.
terkîb-i bend ve tercî-i bendlerde her bendin sonunda birbirinden farklı vasıta ya da bendiyye denilen kendi içinde kafiyeli bir beyit bulunur.
terkîb-i bend ve tercî-i bend arasındaki asıl fark; vasıta beytinin terkîb-i bendlerde her bendin sonunda değişmesi, tercî-i bendlerde ise aynen tekrarlanmasıdır.
Terkîb-i bend
Her bende hâne ya da terkîb-hâne bendleri birleştiren beyitlere ise vâsıta ya da bendiyye denir.
Her bend, vasıta beyti dışında gazel ve kaside gibi kafiyelenir. Vasıta beyti ise kendi içinde kafiyelenir.
Mersiye, övgü, yergi, sosyal eleştiri gibi çeşitli konularda yazılabilir. Mersiye (ağıt) türünün en güzel(!) örnekleri bu nazım biçimiyle icra edilmiştir.
En meşhur terkîb-i bend, Ruhî-i Bağdadî(Öl. 1605)’nin her bendi 8 mısra olan 17 bendlik manzumesidir.
Tercî-i bend
terkîb-i bendten farklı olarak vasıta beyti her bendin sonunda aynen tekrarlanır.
Ziya Paşa’nın tercî-i bendi bu türün en başarılı örneğidir.
(Ünite 1)
Temel Bilgiler
İslami Türk Edebiyatının ilk önemli eseri Kutadgu Bilig (1069).
Doğu Türkçesi -> Karahanlılar, Çağataylar, Harezm çevresinde Altınorda, Memluk Kıpçakçası…
Batı Türkçesi -> Eski Osmanlıca, Eski Türkiye Türkçesi ve Eski Anadolu Türkçesi de denir.
Bu dilin ikinci dönemi Osmanlı Türkçesi olarak adlandırılır.
Eski Türk Edebiyatı
a) Halk Edebiyatı
b) Tasavvufi Halk Edebiyatı (Tekke Edebiyatı)
c) Klasik Türk Edebiyatı (Divan Edebiyatı)
Eski Türk Edebiyatı, 13. yüzyıl sonlarında başlayıp 19. Yüzyılın ikinci yarısına kadar devam eder. Estetik esaslarını İslami kültürden alır, Arapça ve Farsça kelimelere genişçe yer verilir, sanatlı söyleyişi önde tutan kuralcı ve gelenekçi bir türdür.
Adlandırma Sorunu
İran Edebiyatı etkisinde gelişmiş olan Eski Türk Edebiyatı, Tanzimat devrinde Edebiyat-ı cedide (yeni edebiyat) ile birlikte sona ermeye başlar.
Şi’r-i Kudema (eskilerin şiiri)
Eski Türk edebiyatı, havâs edebiyatı, sarây edebiyatı, Enderun edebiyatı, Edebiyât-ı Osmâniyye, Osmanlı şiiri, Divan edebiyatı, Ümmet edebiyatı, Ümmet çağı Türk edebiyatı, İslami Türk edebiyatı, Klasik Türk edebiyatı gibi adlarla adlandırılmıştır.
Hammer Purgstal, E. J. W. Gibb gibi Batı’lı araştırmacılar, Eski Türk Edebiyatı için Osmanlı Edebiyatı, Osmanlı Şiiri gibi adlar kullanmışlar.
Divan Edebiyatı tanımı -> Ömer Seyfettin (Öl. 1884) tarafından kullanıldı.
Klasik Edebiyat, Klasik Türk Edebiyatı gibi tanımlamalar Fuat Köprülü(Öl. 1966)’ye aittir.
Nesr-i Müsecca -> Süslü nesir
Farsça’nın dilimiz üzerindeki etkisi/etkinliği daha ziyade sanat ve tasavvuf çevrelerinde göze çarpar, Arapça ise ağırlıkla eğitim kurumlarında görülür.
Divan Şiirinde şiir dilinin kapısının açılması Arapça ve Farsça sözcüklerin bilinmesine değil, bu şiirin mecazlarla yüklü anlatımının kavranmasına bağlıdır.
Divan Şiirinin Dönemleri
a) Oluşum Dönemi: 13. Yüzyıl sonu ile 14. Yüzyıl sonları. Önemli temsilcileri: Âşık Paşa (Öl. 1333), Gülşehrî, Şeyhoğlu Mustafa (Öl. 1401), Ahmedî (Öl. 1413), Şeyhî (Öl. 1431)…
b) 1. Klasik Dönem: 15. Yüzyıl başlarından 17. Yüzyıl başlarına dek sürer. Ahmet Paşa (Öl. 1496), Necatî (Öl. 1509), Zatî (Öl. 1546), Fuzulî (Öl. 1556), Bakî (Öl. 1600, Nev’î (Öl. 1599), Hayalî (Öl. 1557), Taşlıcalı Yahya (Öl. 1582)…
c) 2. Klasik Dönem: 17. Yüzyıl başlarından 19. Yüzyılın ikinci yarısına dek uzanır. Sebk-i Hindî (Hind Üslubu) adı verilen bu dönemin önemli temsilcileri, Fehîm-i Kadîm (Öl. 1647), Nâ’ilî (Öl. 1666), Nedîm-i Kadîm (Öl. 1670), Nef’î(Öl. 1635), Şeyh Gâlib (Öl. 1799)…
Miftah Medreseleri -> İsmini Arap grameri ve belâgati ile ilgili Miftâhu’l-Ulûm adlı eserden alan Osmanlı dönemi öğretim kurumudur.
Eski Türk Edebiyatında şiirlerin toplandığı üç tür kitap vardır:
Divanlar
Mesneviler
Mecmû’a-i eş’ârlar
Divanlar düzenlenirken şiirler, nazım şekilleri esas alınarak, kasideler -> tarih kıt’aları -> gazeller -> musammatlar -> ruba’iler -> kıt’alar -> beyitler ve mısralar şeklinde sıralanır.
Gazeller; redifli gazellerde redifin son harfi, redifsiz gazellerde de kafiyenin son harfine göre sıralanırdı.
Gazellerden sonra genellikle “mukatta’at” denilen kıt’a, rüba’i, matla, müfred gibi küçük hacimli şiirler yer alır.
Küçük hacimli ve eksik Divanlara “dîvânçe” denir.
Geniş hacimli ve zengin Divanlara “müretteb divan” denir.
Şiir Mecmuaları / Antolojiler
Önemlileri:
Ömer b. Mezid à 1437 tarihli, Mecmû’atü’n-Nezâ’ir.
Eğridirli Hacı Kemal à 1512/13 tarihli, Câmi’ü’n-Nezâ’ir.
Edirneli Nazmi à 1524 tarihli, Mecma’u’n-Nezâîr.
Pervane Bey à 1560 tarihli, Pervâne Bey Mecmû’ası.
Divan Şiirinin Geleneksel Özellikleri
Divan şiiri geleneği hem estetik değerleri belirler hem de muhtevanın sınırlarını çizer.
Aynı konular ve olgular aynı estetik kurallarla söylenmek durumundadır. Dolayısıyla mevcut malzemeyi işlerken estetik değeri yukarılara taşıyabilmek ayırıcı özelliktir.
Bu şiirde her motifin bağlı olduğu başka motifler vardır. Birbirine bağlı bu unsurlar “mazmun” kavramıyla anlatılır. Mazmun, kelimelerin ilk bakışta görünmeyen farklı anlamlarıdır.
Şiirlerde mahlas kullanma geleneğine Kadı Burhaneddin (Öl. 1398) ve Kemal Paşazade (Öl. 1534) dışında uymayan olmamıştır.
Biçim:
Nazım Şekilleri / eşkâl-i nazm) à beyit(iki mısra) ve bend(ikiden fazla mısra)’dir.
Beyitler à kaside, gazel, kıt’a ve mesnevi’lerde kullanılır.
Beyit dışındaki mısralar musammat adıyla anılır -> Musammat à Bend
Bendler à Musammat başlığı altında toplanır.
Müselles à Her bendi üç mısra
Murabba à Her bendi dört mısra
Muhammes à Her bendi beş mısra
Müseddes à Her bendi altı mısra
Müsebba à Her bendi yedi mısra
Müsemmen à Her bendi sekiz mısra
Mütessa à Her bendi dokuz mısra
Mu’aşşer à Her bendi on mısra
Divan şiiri ahenk yönü çok kuvvetli bir şiir diline sahiptir.
Ahengi sağlayan asli ögeler vezin ve kafiyedir.
Şiir -> vezinli (mevzûn) ve kafiyeli (mukaffâ) söz olarak tanımlanır, sonradan buna muhayyel olma şartı da eklenmiştir.
Fesâhat -> sözün kulağa hoş gelmesi ve manâsının açık olması.
Fesih kelimelerin birbirleriyle uyumuna selâset denir.
Tevhid içerikli divan şiirleri -> tevhid, münâcât, na’t ve mi’râciyye.
Müselsel gazel -> Bütün mısraları aynı kafiyeyi taşıyan gazellere denir.
İnşad -> Şiirin okunma biçimi
Mevlid’in en önemli örneği Süleyman Çelebi (Öl. 1422) – Vesîletü’n-Necât
Melâ’ike-i mukarrebîn – Yakın Melekler
Kesret -> Çokluk
Mâsivâ -> Allah dışında herşey
Kur’an’ın ayetlerinin ve hadislerinin şiire yansıması iktibâs ve telmîh yoluyla olur.
Şît peygamber -> Dokuma sanatına vakıf olması nedeniyle şiire konu olmuş.
Nûh peygamber, uzun ömürlü olmasıyla vs.
Dâvûd peygamber -> Sesinin güzelliği, demiri yumuşatması, İdris peygamber ilim ve irfan sahibi olmasıyla şiire konu olur.
Ya’kub peygamber -> rü’ya yorumundaki ustalığıyla şiire konu edilir.
Peygamber yahut veli kabul edilen; Hızır -> ilim irfan sahibi olması, İlyas ve İskender / Zülkarneyn ile birlikte karanlıklar ülkesine gidişi ile şiire konu olur.
Tasavvufun divan şiirine girmesinde Ahmed Yesevî (Öl. 1166), Yunus Emre (Öl. 1320/21) ve Mevlânâ(Öl. 1273)’nın etkisi çoktur.
Nesirde ilk örnekler sade nesir türündedir. Sinan Paşa(Öl. 1486)’nın Tazarrunâme’si süslü nesrin ilk örneği olarak kabul edilir.
Eski Türk Edebiyatının kaynakları:
Şu’arâ Tezkireleri / Edebiyat tarihleridir. Sehi Bey (Öl. 1548) tarafından yazılan Heşt Bihişt Batı Türkçesiyle yazılan ilk tezkiredir.
Şakâiku’n-Nu’mâniyye ile Tercüme ve Zeyilleri (Zeyil = Ek)
Taşköprîzâde(Öl. 1561) tarafından yazıldı.
Mevki ve mesleklere göre kişiler hakkında bilgi veren eserler.
Hadîkatü’l-Mülûk à padişahların, Hadîkatü’l-Vüzerâ à Vezirlerin, Hadîkatü’l-Meşâyih àŞehülislamların hayatını anlatan eserlerdir.
Biyografik eserler.
Çeşitli vilayetlerde yetişmiş meşhur kimseler hakkında bilgi veren eserler, Kâtip Çelebi(Öl. 1657)’nin yazdığı Süllem’ü-Vusûl ilâ tabakâti’l-fuhûl gibi genel ve geniş kapsamlı biyografi kitapları, şehir monografileri.
Osmanlı Tarihleri.
Âşık Paşazade(Öl. 1484)’nin tarihinden sonra her yüzyılda kendi ismiyle anılan tarih kitapları yazmış tarihçilerimizin kitapları; 15. Yüzyılda Neşrî, 17. Yüzyılda Solakzâde(Öl. 1657), Peçevî(Öl. 1649), Naîmâ (Öl. 1716), 18. Yüzyılda İzzî (Öl. 1755), Vâsıf (Öl. 1806), 19. Yüzyılda Cevdet Paşa (Öl. 1895) gibi.
Bibliyografyalar.
Taşköprîzâde tarafından yazılan ve oğlu tarafından genişletilerek çevirisi yapılan Mevzû’âtü’l-Ulûm ve Kâtip Çelebi’nin Keşfü’z-Zunûn an-Esâmi’l-Kütübi ve’l-Fünûn, önemli kaynaklardır.
Ansiklopediler.
Şemseddin Sâmî -> Kamûsü’l-A’lâm
Ahmed Rıfat -> Lugat-ı Târihiyye ve Coğrâfiyye
Sözlükler.
Mütercim Asım(Öl. 1819) -> Kamus Tercümesi
Şemseddin Sâmî -> Kamûs-ı Türkî
Ahmed Vefik Paşa(Öl. 1891) -> Lehçe-i Osmânî
Muallim Naci -> Lügat-i Nâcî
Edebiyat tarihleri.
Klasik Edebiyat bilgisini konu alan eserler.
Sürurî(Öl. 1562) -> Bahrü’l-ma’ârîf
İsmâîl-î Ankaravî(Öl. 1631) -> Miftâhü’l-Belâga ve Misbâhü’l-Fesâha
Süleyman Paşa(Öl. 1892) -> Mebâni’l-İnşâ
Ahmet Cevdet Paşa -> Belâgat-i Osmâniyye
Recaizade Mahmud Ekrem -> Ta’lim-i Edebiyyat
Mehmet Rif’at(Öl. 1907) -> Mecâmi’ü’l-Edeb
Ziya Paşa(Öl. 1880) -> Harabât (şiir antolojisidir)
Bunların dışında yazışma örneklerini içeren Münşe’ât kitapları.
Fars Mitolojisi
Cemşîd -> Şarabı buldu, eğlence ve saltanatının kudretiyle anılır.
Dahhâk -> Cemşîd’i öldürdü, kötülüğün sembolüdür. Omzu yılanlı.
Efrâsiyâb -> İran ülkesinin baş düşmanı Turan imparatoru. Kahramanlık sembolüdür.
Ferîdun -> Dahhâk’ı öldürdü. 500 yıl hüküm sürdü. Adalet ve uzun ömür sembolü.
Gâve -> Demirci, isyan çıkarıp Dahhâk’a karşı Ferîdun’a yardım etti.
Nerîman -> Sâm’in babası, kahramanlık sembolü.
Sâm -> Muniçihr’in büyük savaşçısı. Bir ejderi tek vuruşla öldürmüş.
Zâl -> Sâm’in oğlu, Rüstem’in babası. Tüyleri beyaz doğduğu için babası onu Elbürz dağına bırakır. Simurg onu alıp besler. Ok atmasıyla meşhur.
Rüstem. Efrasiyab’ı dize getirdi. Keykavus’u kurtardı. Heft-Han denilen tehlikeli geçitten geçmeyi başardı. Atının adı Rahş’tır.
İsfendiyâr -> Heft-Han’dan geçebilen ikinci kişidir. Rüstem’le kapışır ve ölür.
Kahraman -> Çocukken devler tarafından kaçırıldı. Gergedan sırtında ülkesine döndü. Kahraman-ı Katil adıyla anılır.
Keyhusrev -> Büyük hükümdar, güç ve kudret sembolü.
Keykubâd -> Adil bir hükümdar.
Minuçihr -> 120 yıl saltanat sürmüş. Çok savaşlar kazanmış.
Nûşirevân -> Kisrâ adıyla anılan ilk hükümdar. Tâk-ı Kisra adıyla anılan sarayıyla ünlü. Çanı ve adaletiyle ünlü.
Husrev -> Şirin’e olan aşkı, Gülgûn ve Şebdîz adlı efsanevi atlarıyla meşhur.
Siyâvuş -> İftiralar yüzünden haksız yere Efrasiyab tarafından öldürtülmüş.
Bihzâd -> ressam.
Fağfûr -> İskender zamanının Çin ve Asya imparatoru.
Divan şiirine ait kozmoloji anlayışına göre gökyüzü feleklerden meydana gelmiştir.
Dünya bu feleklerin merkezinde yer alır.
Gökler onun üzerinde dizilmiş haldedirler.
Her felekte bir seyyare (gezehen) vardır.
Seb’a-i Seyyare
Ay -> Kamer / Mah
Utarid -> Merkür
Zühre -> Venüs / Nahid
Şems -> Güneş / Hurşid
Mirrih -> Merih
Zuhal -> Sartürn
Müşteri -> Jüpiter
Sekizinci felekte yıldızlar vardır.
Güneş sultandır, ay vezir.
Utarid katip, Zühre çalgıcı ve rakkase, Mirrih komutan, Müşteri kadı ve Zuhal hazinedar olarak kabul edilir.
Felekler ulvi varlıklardır.
Dört unsur / Anasır-ı Erba’a ise süfli varlıklardır.
Dokuz felek, babalar (‘abâ), dört unsur da analar (ümmehât) olarak hayal edilmiş, bunlardan Mevâlîd-i Selâse (üç çocuk) meydana gelmiş -> hayvanat, nebatat ve cemadat
Şiirde sıklıkla bahsi geçen hayvanlar
Bülbül -> hezâr / andelîb
Şahin ve keklik -> Kebg
Sülün -> Tezerv
Güvercin -> Kebûter
Papağan -> Tûtî
Akbaba -> Kerkes
Baykuş -> Bûm
Karga -> Gurab / Zâg
Yarasa -> Huffâş
Çaylak –> Zegân
Arslan -> Şîr / Gazanfer
Kaplan -> Peleng
Pars -> Bebr
Âhû -> Gazal
Eşek -> Har
Sinek -> Meges / Zübâb
Arı -> Zenbûr
Karınca -> Mûr / Mûrçe
Balık -> Mâhî
Timsah -> Neheng
Yılan -> Mâr / Su’bân / Efî
(2)
Nazım Biçimleri
Divan edebiyatı nazım biçimleri, beyitlerden oluşan nazım biçimleri, dört mısralı nazım biçimleri, bendlerden oluşan nazım biçimleridir.
Vezinle yazılmış en küçük nazım birimine mısra denir.
Mısra, bir edebiyat terimi olarak aruz vezniyle söylenmiş beytin yarısı anlamına gelir. Beyit, aruz vezniye yazılmış iki mısraya denir.
Bağımsız şiirler halinde yazılmış olan beyitlere, ferd ya da müfred denir(ferd / müfred à Tek).
Müfredlerde iki mısra birbiriyle kafiyeli değildir.
İlk beytin mısraları musarra(İki mısra birbiriyle kafiyeli) ise matla adını alır.
Gazel ve kasidelerde birden fazla matla beyti kullanılabilir, bu tür manzumeler zâtü’l-metâli ya da zü’l-metali adıyla anılır.
Birbiriyle kafiyeli iki mısraya musarra ve mukaffa denir (Musarra’nın asıl anlamı “kapıyı iki kanatlı yapmak”tır, mukaffa’nın ise “en az iki şeyi baş başa getirmek”tir).
Şiirin son beytine makta denir (makta’nın asıl anlamı “kesme yeri, bir şeyin kesildiği yer”dir).
Her bakımdan kusursuz olan mısralara mısra’-ı berceste denir.
Tek mısralara mısra’-ı âzâde ya da âzâde denir.
Anlamı ancak başka beyitlerle tamamlanabilen beyitlere merhun beyit denir(merhun à rehinli).
Beyitlerden oluşan nazım biçimleri; kaside, gazel, müstezad, mesnevi, kıt’a ve nazım
Kaside
İlk beytinin mısraları birbiriyle, diğer beyitlerin ikinci mısraları ilk beyitle kafiyeli, aynı vezinle söylenmiş, en az 15 beyit uzunluğundaki nazım biçiminin adıdır(kasideàkastetmek, yönelmek, doğru yolda olmak).
Dini konulu olanlar dışındakiler övgü amaçlıdır.
Memdûh’tan câ’ize almak için yazılmış şiirlerdir.
Tam bir kasidede altı bölüm bulunur:
Bölümleri:
Nesib / teşbib
15/20 beyit uzunluğundaki giriş bölümüdür. Konusu aşk olan kasidelerde bu bölüm nesib, farklı konulu olanlar teşbib adıyla anılır.
Girizgâh
Şairin övgüye başlayacağını bildirdiği 1 / 2 beyitlik kısımdır.
Medhiyye (Maksad, maksûd)
Kasidenin sunulduğu kişi övülür. Şiirin merkezidir. Dili genellikle ağırdır.
Tegazzül
Kaside içindeki gazeldir.
Fahriyye
Şairin kendi yeteneklerinden söz ettiği bölümdür.
Du’a
Şairin memduha dua ettiği bölümdür.
Kaside de şairin mahlas beytine tâc beyt
En güzel beyte beytü’l-kasîde
Matladan sonraki beyte hüsn-i matla
Maktadan önceki beyte hüsn-i makta denir.
Matla beytinin tekrar etmesine tecdîd-i matla denir.
Kimi şairler matla baytinin bir mısraını şiirin başka bir yerinde tekrar ederler, bu uygulamaya redd-i matla denir.
Padişahın tahta çıkışını kutlamak için yazılanlara cülûsiyye denir.
Bazı kasideler redifleri dikkate alınarak adlandırılırlar, su kasidesi gibi.
Bazı kasideler kafiyelerinin “revî” harfine göre adlandırılırlar. Kafiyeler “R” harfiyle bitiyorsa kasîde-i râ’iyye…
Gazel
Bir gazelin tüm mısraları aynı vezinle yazılır.
İlk beytinin mısraları birbiriyle, diğer beyitlerin ikinci mısraları ilk beyitle kafiyeli, aynı vezinle söylenmiş, 5/9 beyitlik şiirlerin nazım biçimidir. Kısa metrajlı kasidelere gazel denir.
Beş beyit à penç-beyt
15 beyitten uzun gazellere gazel-i mutavvel
Aşkın mutluluğu ve ye’sini konu edinen gazellere aşıkâne gazel
Dünya zevklerini konu edinenelere rindâne gazel
Sevgilinin güzelliği ve ona duyulan arzudan söz edenlere şûhane gazel
Tasavvufi konulu olanlara sûfiyane ya da ârifane gazel
Felsefi içerikli olanlara hikemî veya hakîmâne gazel adı verilir.
Gazelin en güzel beytine şâh beyt, şeh beyt ya da beytü’l-gazel denir.
Şairlerin mahlaslarını kelimenin gerçek anlamını da çağrıştıracak şekilde kullanmaları hüsn-i tahallus (mahlası güzel kullanmak)
Tüm mısraları kafiyeli gazellere müselsel gazel denir.
Matla beytinin mısralarından birinin gazel içinde tekrarına redd-i matla
Mahlas beytinden sonra birkaç beyti daha olan gazellere gazel-i müzeyyel (Müzeyyel à ekli)
Beyitler arasında konu bütünlüğünün olması yek-âhenk
Farklı dillerden kelimelerin kullanıldığı, Arapça ya da Farsça kelimelerin de şiire dahil olduğu gazellere mülemma’ gazel
İki ayrı şairin birlikte yazdığı gazellere gazel-i müşterek
Halk edebiyatında divan, selis, kalenderi, sema’i ve satranç adı verilen gazel biçiminde şiirler yazımış/söylenmiştir.
Müstezâd
Gazelden türemiştir, mısralarının biri uzun diğeri kısadır. Eklenen kısa mısralar ziyade adını alırlar.
Ziyadeleri ya da uzun mısraları tekrarlanan müstezadlara mütekerrir müstezad, ziyade mısraları uzun mısraların başında tekrarlanan müstezadlara müdevver müstezad denir.
Anadolu’da yazılmış ilk müstezad örnekleri 14. Yüzyıl şairlerinden Seyyid Nesimi (Ölm. 1404?)’ye aittir. Servet-i Fünûn şairleri bu nazım biçiminde bir takım değişiklikler yaparak serbest müstezad adı verilen yeni bir biçim denemişlerdir. Müstezadlar halk edebiyatında yedekli, ayaklı adlarıyla çokça kullanılmışlardır.
Kıt’a
2 beyit veya daha uzun, matla ve mahlas beyti olmayan nazım şeklidir.
Kıt’a da ilk mısralar serbest, ikinci mısralar kafiyelidir.
Matla ve makta beyitlerine yer verilmemesi ve iki beyitli olarak da yazılabilmeleri ayırıcı özelliğidir.
Kıt’a’ların iki beyitten uzun olanları da vardır, bunlara kıt’a-i kebire denir.
Nazım
Vezinli, kafiyeli söz anlamındadır.
Kıt’a dan farkı, ilk beytinin musarra(ilk beyti kendi içinde kafiyeli) olmasıdır.
Musarra bir beyitle başladığı için kıt’a dan ayrılır.
Mesnevi
Beyitlerin mısralaralarının diğer beyitlerden bağımsız olarak kendi içlerinde kafiyeli olmaları belirleyici özelliklerindendir.
Aynı şair tarafından yazılmış beş mesneviye hamse denir.
İlk hamse sahibi İranlı şair Genceli Nizâmî’dir(Öl. 1214)
Giriş
Bu bölümde sırasıyla; tevhîd, münâcat ve na’t gibi bölümler yer alır. Bu üç bölümden sonra bazı mesnevilerde mi’râciyye, mu’cizât-ı nebevî ve medh-i çehâr-yâr adlı bölümler bulunur.
Konunun işlendiği, âğâz-ı dâstân, âğâz-ı kitâb
Bitiş bölümü / hâtime
Rüba’i
Kafiye düzeni genellikle a,a,b,a’dır. Dört mısrası birbiriyle kafiyeli olanlara rubâ’-i musarra veya terâne denir.
Ahreb ve Ahrem adlı vazin kalıpları vardır.
Mef’ûlü ile başlayan 12 vezin kalıbına Ahreb denir.
Mef’ûlün ile başlayan 12 vezin kalıbına ise Ahrem denir.
Tuyuğ (şarkı söyleme, övme, kapalı söz)
Rubâ’î gibidir ancak vezin kalıpları farklıdır.
(3)
Musammatlar
Bend en az üç mısradan oluşur.
Her bendin mısra sayısı birbirine denktir.
Bendelerden oluşan nazım birimlerine
Müselles (üçlü),
Bir müselleste ilk bendin son mısraı bütün bendlerin sonunda tekrarlanıyorsa buna müselles-i mütekerrir, tekrarlanmıyorsa müselles-i müzdevic adı verilir.
Kafiye şeması; aaA, bbA, ccA veya aaa, bba, cca şeklindedir.
Murabba (dörtlü),
İlk bend kendi içinde, diğer bendlerin ilk üç mısraı kendi içinde, son mısra ise bendle kafiyelidir.
Kafiye şeması; aaaA, bbbA, cccA ya da aaaa, bbba, ccca şeklindedir.
Terbî’ (dörtlü yapma),
Bir gazelin her beytinin önüne aynı vezinle ve ilk mısra ile kafiyeli iki mısra eklenmesi yoluyla meydana getirilmiş bendlerdir.
Bendlerdeki ekleme mısralara zamîme denir.
Kafiye şeması; aa aa, bb ba, cc ca şeklindedir.
Gazelin beyitlerinin arasına iki mısra eklenerek yapılan bir şekli daha vardır.
Terbî-i mutarraf denilen bu bendin nazım şekli şöyledir;
A aa a, b bb a, c cc a, ortada gösterilen semboller gazelin beytine aittir, başta ve sonda yer alan semboller zamîme mısralardır.
Şarkı
Bestelenmeye uygun olarak yazılmış murabbalara şarkı denir.
Murabba şarkılarda üçüncü mısra (bendin üçüncü mısrası) miyân, her bendin sonunda tekrarlanan mısraya da nakarât adı verilir.
Miyân -> orta, ara
Nakarât -> ud ya da tefe bir defa vurma anlamına gelen “nekre” sözünün çoğuludur.
Şarkılarda dil sade, bend sayısı azdır.
Şarkının ilk örneklerine 17. Yüzyıl şairlerinden Na’ilî Kadîm’in divanında rastlanmaktadır (Öl. 1666).
Muhammes(beşli),
Tahmîs (beşleme),
Bir gazel ya da kasidenin her beytinin önüne aynı vezinle ve ilk mısra ile kafiyeli üçer mısra eklenerek meydana getirilen bendlere denir.
Beyitlerin mısralarının arasına üçer mısra eklenrek yapılan biçimine de tahmîs-i mutarraf denir.
Müseddes (altılı),
Tesdîs (altılama),
Müsebba (yedili),
Tesbî (yedili yapma),
Müsemmen (sekizli),
Tesmîn (sekizli yapma),
Mütessa’ (dokuzlu),
Mu’aşşer (onlu),
Ta’şîr (onlu yapma),
terkîb-i bend ve
tercî-i bend denilmektedir.
Bir musammatın ilk bendinin son ya da son iki mısraı her bendin sonunda aynen tekrarlanıyorsa buna mütekerrir, tekrarlanmıyorsa müzdevic denir.
Mütekerrir -> tekrar eden
Müzdevic -> evlenen / izdivaç eden
terkîb-i bend ve tercî-i bend
bu iki nazım biriminde son beyitler dışında her bend gazel ve kaside gibi kafiyelenir.
Bu iki musammatta bendler mısralardan değil beyitlerden oluşur.
terkîb-i bend ve tercî-i bendlerde her bendin sonunda birbirinden farklı vasıta ya da bendiyye denilen kendi içinde kafiyeli bir beyit bulunur.
terkîb-i bend ve tercî-i bend arasındaki asıl fark; vasıta beytinin terkîb-i bendlerde her bendin sonunda değişmesi, tercî-i bendlerde ise aynen tekrarlanmasıdır.
Terkîb-i bend
Her bende hâne ya da terkîb-hâne bendleri birleştiren beyitlere ise vâsıta ya da bendiyye denir.
Her bend, vasıta beyti dışında gazel ve kaside gibi kafiyelenir. Vasıta beyti ise kendi içinde kafiyelenir.
Mersiye, övgü, yergi, sosyal eleştiri gibi çeşitli konularda yazılabilir. Mersiye (ağıt) türünün en güzel(!) örnekleri bu nazım biçimiyle icra edilmiştir.
En meşhur terkîb-i bend, Ruhî-i Bağdadî(Öl. 1605)’nin her bendi 8 mısra olan 17 bendlik manzumesidir.
Tercî-i bend
terkîb-i bendten farklı olarak vasıta beyti her bendin sonunda aynen tekrarlanır.
Ziya Paşa’nın tercî-i bendi bu türün en başarılı örneğidir.