Bilinmeyen Anadolu´dan bir dilim...
Üzerlerine binlerce kitabın yazıldığı, filmlerin çekildiği kayıp uygarlıklar ve kentler sizlere kendi içinizdeki göremediğiniz yerleri açabilir veya kapalı kapıları aralayabilir. İşte Ege´den Türkiye Gizem tur´un birinci bölümü...
Bilinmeyene doğru derken ve bilinmeyeni genelde hep gökte veya bir başka boyutta ararken gelin yere inelim...
Anadolu binlerce yıldan bu yana sayısız uygarlığın beşiği olurken birçok gizemi de bağrında saklamış.. Elbette ki, her gizem doğaüstü değildir, bazı gizemler tarihi konumları ve anlaşılmaz ama hissedilebilir anlamlarıyla gizemli olurlar. Gizem ya da bilinmeyen faktör doğanın ta kendisinde de olabilir, eğer yaşadığınız çevre hakkında bilgi edinmek ve bazı olayları yaşamak istiyorsanız, siz siz olun ve muhakkak gezin, unutmayın eskiler “Çok gezen ve çok bilen..” arasındaki farkı bize gayet iyi belirtmişler.. Durumunuz orta düzeyde dahi olsa, çoğunuzun bir arabası vardır ve yine çoğunuz bu araba ile güneye tatile gitmişsinizdir, Ege´den geçerken yolunuzun üzerinde bazı önemli yerler vardır, işte size sözünü ettiğim önemli yerlerden birisi Bafa Gölü ve bu göl kıyısının şimdi birkaç avuç kalmış olan altın kumları. Durun ve Bafa´ya bir iki saat ayırın. Göreceğiniz doğa size çok farklı kılabilir.
Selene’yi hissedebilirsiniz...
Bugün Bafa Gölü ve kıyıları ne yazık ki özellikle kumsalı, endüstri canavarına kurban edilmişse de hala bir başka gezegen görünümünü koruyor ve üçbin yıllık bir efsane hala yaşıyor, hemen yolun sonundaki kalıntı, Çoban Endymion´un Ay Tanrıçası Selene ile buluştuğu yerdir. Yakışıklı çoban Endymion´a aşık olan Ay Tanrıçası Selene, işte burada umutsuzluğa düşer çünkü ölümlü bir insanla beraber olması Zeus yasalarına göre imkansızdır. Anlatıldığına göre Bafa Gölü´nü çevreleyen Beşparmak Dağları Ay´ın en güzel parladığı yerdir ve Bafa Gölü ay ışığı altında gerçekten de gümüş bir tepsidir çünkü Ay Tanrıçası Selene, sevdiği çobanı görmek için, en güzel ışıklarını, en parlak biçimde buraya döker. Efsane bize, Çoban Endymion´un bu işe ne dediğini söylemiyor ama olsun bir beis yok zira o zamanlarda feminist tanrıçaların sözü geçiyordu. Ama siz Bafa´yı ve Selene Tapınağı´nı bir görün, ne işe yarar demeyin çünkü efsaneler gerçeklerin görünmeyen zirvesidir. Hissedin yeter.. Bu tanrısal aşkın yaşandığı dağ Türkiye´dedir. Mitolojik adıyla Latmos Dağları, antik Karia yöresinde, şimdiki Bafa Gölü´nün kıyısındadır. Ünlü tarihçi Strabo “Coğrafya” adlı eserinde bu yöreyi vurgular; “... çeşitli zamanlarda çeşitli yöneticiler buralara sahip olmuşlar... Troya’nın alınmasından sonra Lidyalılar, Aiolisliler ve İyonyalılar ve sonra Persler ve Makedonyalılar ve son olarak da Romalılar buralarda egemen olmuşlar, ülke bölündüğünde halk dialekt ve isimlerini kaybetmiş...”Bugün Bafa’ya gittiğinizde, tüm bu uygarlıkların izlerini bulabilirsiniz. Heraklia binlerce yıllık ağırlığı ile karşınızdadır.
Ekli dosyayı görüntüle 70
Çapkın Baba’nın maço kızı
Bir diğer mite göre ise, Büyük Tanrı Zeus Endymion’a ölümsüzlük ebedi yaşam ve gençlik bağışlamıştır ama genç kalması için hiç uyanmamalıdır, bu amaçla tanrısal Hypnos’u yollar. Zeus aslında kızını yani Artemis (Diana) yani Selene’yi düşünmektedir. Mitolojik sembolizmaya göre Selene öz anlamda bize Artemis’in kişiliğini simgelemektedir ve bu noktada Tanrıça’yı anlayabiliriz. Artemis, çok aktif bir tanrıdır, hiç yerinde durmaz, çevresi tüm doğadır hatta doğa ile bütünleşmiştir, tüm hayvanlar onu izlerler, bitkiler onu arzularlar. Sözün özü anlaşılır ki, işi başından aşkın olan Artemis’in aşkla meşkle uğraşacak vakti yoktur ama gel gelelim bir dolunay gecesinde uyuyan yakışıklı çobanı görünce aklı başından gidiverir. Oysa aşık olduğu yaratık bir insan yani ölümlüdür ve tanrılar insanlarla birleşemezler, o zaman iş Zeus’a kalır. Hem dağlarda, ormanlarda koşuşturan kızının mutluluğunu istemektedir, hem de biliriz ki Zeus Baba, aşk konusunda çok ciddidir ve kalkıp çobanı ölümsüzlük uykusuna yatırır ve sorunu çözer!!! Çoban Endymion’un öyküsü bir tuhaftır ama bir o kadar da büyüleyicidir. İnsan kişiliği ince tüllerle örtülmüştür. Onu genç bir ozan olarak algılarız (Teokritos mu?), kalben aşkı arar ama bulduğu aşk sonuçsuz ve tatminsiz gibidir, ancak sessiz ay ışığının en parlak anında sevgilisi yanındadır, Selene bir hastabakıcı gibi gelir, parlak ışıklar altında ve melankolik bir ortamda, aşkını mutlak sessizliğin örttüğü bir heyecanla kucaklar onu tüketir, içer ve yine sonsuz uykusuna terk edip bulutların içinde kaybolur. Öykü bize, ümitlerin bir amaca yöneltilmesini, yoğun ve güçlü arzuların önemini, şiirsel aşk diliyle anlatır. Bir yaşam gerçeğin ötesinde rüyalarda harcanmıştır, aslında bu erken bir ölümün çağrısıdır. Verilmek istenen kıssa budur. Yaşam gerçektir ve hayallerle harcanmayacak kadar değerlidir…
Kos’lu Ozan Teokritos
Halikarnas Balıkçısı’nın anlattığına göre, dünyanın ilk “idil” yani “kır şiiri” şairi Teokritos’dur, Teokritos tahminen Sicilyalı’dır ama bir süre Kos yani İstanköy Adası’nda yaşamış ve şiirlerini Güney Anadolu’nun Dorik lehçesiyle yazmıştır. Sözün kısası, Bafa Gölü ve kıyısındaki Beşparmak (Latmos) Dağları’nın ölümsüz miti “Çoban Endymion ve Tanrıça Selene” öyküsü Teokritos’dan alınmıştır. Balıkçı, miti bizlere aktarırken öncelikle Selene adını vermez ve yerine Artemis’i koyar sonra da bir açıklamada bulunur; “... Artemis, Yunanca bir sözcük değildir, Anadolu’lu (aslen Pelasg) bir sözcüktür. Artemis yeraltı dünyasında Hekate’dir, fırtınalı gecelerde kapkara bulutlarla örtülü korkunç ve karanlıktır. Sakin gecelerin berraklığında ise ay ve ay ışığı göklerin gülümsemesi sayılırdı. İşte o zaman Artemis “Selene” ya da “Sintia” diye anılırdı...” Balıkçı, daha sonra lirik bir melodiyle çoban Endymion’un öyküsünü bize sunarken öylesine bir tablo çizer ki, gerçeğin nerede bitip, mitolojiye nasıl geçtiğini fark edemezsiniz.
Bir Troya kaçağı...
Öyküye göre, Troya’dan kaçan genç bir tutsak ozan (Teokritos?), Beşparmak Dağları’na ve Bafa kıyılarına ulaşır... Yüce Achilleus’un can dostu Patraclos’un ölüsü üzerine 12 genç Troyalı’nın kurban edildiğini görünce, dehşete düşüp korkuyla kaçmıştır, yüreği acı doludur, tüm insanlardan uzaklaşır ve belki de Latmos Dağları’nın görkemini, Bafa’nın ışıltılı sularını görünce aradığını bulduğunu düşünür. Ozanımız, orada çoban Endymion’la karşılaşır, aşağıda miti anlatacağım ama Halikarnas Balıkçısı’nın “Hey Koca Yurt” adlı eserinin 249. sayfasıyla da muhakkak buluşmanız gerekir ve Balıkçı orada bize Endymion’la Selene’nin epik öyküsünü aktarırken sözlerini şöyle bitirir ve; “O koca Beşparmak Dağları’nın yavrusu olan ozan unutulmuştur ama bugün ay ışığında Bafa Gölü’ne ve Beşparmak Dağları’na bakıp, gönlünün damgasını ve Beşparmaklar’ın üzerinde sonsuz uykusuna varmış Endymion’u görmemek için dünya gözünden, gönül gözünden yoksun olmalı. Bu masal bir yurt türküsüdür.” der.
Teokritos’un ötesindeki ozanlar
Büyük ozan Keats´ın en sevilen şiirlerinden birisi Selene ile ilgilidir ve ona seslenir;
“ ... Uyuyan büyük bir hayvan gibi,
Uzanmış senin parlak ilahi rüya sedirine,
Sayısız dağlar yükseliyor, yükseliyor
Tutkulu ve kutsallaştırılmış kısık gözlerle,
Ve henüz senin kutsaman bitmedi,
Saklı, gizli bir yerde, bir küçücük ışık,
Orada zevk, haz var, bir çalıkuşunun yuvasında,
Senin parlak yüzün sessiz ve durgun…”
Bir diğer İngiliz ozan olan Fletcher ise “Sadık Çoban” şiirinde şöyle der;
“… Solgun yüzlü Phoebe, koruda avlanırken,
Önce gözleriyle genç Endymion’u gördü,
Ebedi ateşle onu yaktı, hiç ölmesin diye,
Onu yavaşça götürdü, hiç korkutmadan uykuya,
Tapınakları yalçın tepelerde, papatyalarla çevriliydi,
Her gece oraya, Eski Latmos’un zirvesine geliyordu,
Kardeşinin ışığı ile dağları yaldızlıyordu,
Onu tüm tatlılığıyla öperken…”
Ve neler oldu?
Gelelim öyküye; bir gece Artemis gümüş arabasıyla göklerde dolaşırken, aşağıya bakar ve bir tepenin eteğinde uyuyan genç bir adam görür. Hızla aşağıya iner ve onu öper, uyanan genç karşısında tanrıçayı görünce şaşırır, tanrıça ona aşkını ilan etmektedir. Sonra tanrıça gümüş parmaklarıyla genç çobanın gözlerini ovalar ve uykuya daldırır o geceden sonra her gece gelir ve uyuyan delikanlıyı ziyaret eder. Çobanlık yapan genç, ölümlüdür ama Artemis onun çekiciliğine dayanamamakta ve Olimpos´un yani Tanrılar Dağı´nın yasalarını çiğnemektedir. Endişeyle çobanı alır ve Latmos Dağları eteklerinde yaptığı küçük bir tapınağa saklar, ona ebedi gençliği aşılar ve her gece ziyaret etmeye devam eder. Bir diğer öyküye göre ise, çobanın adı Endymion´dur ve Yunan Kralı Elis´in oğludur. Bu versiyonda Artemis, Ay tanrıçası Selene rolündedir, Endymion´a aşık olunca keyifli bir anında ne isterse yapacağını söyleyen babası Zeus´a yalvarır ve Endymion´u sonsuza kadar uyutmak için izin alır. Yakışıklı Endymion, genç ve yakışıklı kalmak uğruna kabul eder ve ebediyen uyur. Selene tatlı bir sesle Endymion’un kulağına fısıldar; “Sana her gece kendi ay ışığımla geleceğim...”. Artık kimse Endymion’u göremez, genç çoban Beşparmaklar’ın bilinmeyen bir yerinde sonsuz uykusunu sürdürmekte ve her ay ışığında Selene’yi beklemektedir. Onların aşkı, sonsuzluğun uykusuyla bütünleşmiştir, tıpkı evrenin sonsuzluğu gibi...
Bir diğer bakış açısı...
Öykü bu ama mitolojiye bakılırsa tanrıçanın uyuyan aşkını öpmekle yetineceğini düşünemiyoruz. Çünkü diğer mitolojik kaynaklara göre, Artemis´in elli kızı vardı ve herhalde bunları uyuyan çobanlardan doğurmadı. Ama farketmez, mitoloji çelişkileriyle değil, öykülerin sunduğu bağımsız mesajlarla geçerlidir. Örneğin Bodrum´a giderken yolunuz muhakkak, Bafa Gölü´nden geçecektir, bir yarım saat ayırın ve gölün karşı kıyısına yani Latmos Dağları´nın eteğine geçin. Orada küçük bir yıkıntı bulacaksınız, işte Endymion´un ebediyen uyuduğu yer burasıdır. Hele bir dolunay gecesinde orada olursanız, kimbilir belki de Artemis-Selene´yi uyuyan Endymion´u ziyaret ederken görebilirsiniz. Hele bir de aşıksanız, o zaman Zeus üçüncü gözünüzü açar ve sıradan ölümlülerin göremediklerini görebilirsiniz. Malum ya, aşk en büyük büyüdür...
anonim
Üzerlerine binlerce kitabın yazıldığı, filmlerin çekildiği kayıp uygarlıklar ve kentler sizlere kendi içinizdeki göremediğiniz yerleri açabilir veya kapalı kapıları aralayabilir. İşte Ege´den Türkiye Gizem tur´un birinci bölümü...
Bilinmeyene doğru derken ve bilinmeyeni genelde hep gökte veya bir başka boyutta ararken gelin yere inelim...
Anadolu binlerce yıldan bu yana sayısız uygarlığın beşiği olurken birçok gizemi de bağrında saklamış.. Elbette ki, her gizem doğaüstü değildir, bazı gizemler tarihi konumları ve anlaşılmaz ama hissedilebilir anlamlarıyla gizemli olurlar. Gizem ya da bilinmeyen faktör doğanın ta kendisinde de olabilir, eğer yaşadığınız çevre hakkında bilgi edinmek ve bazı olayları yaşamak istiyorsanız, siz siz olun ve muhakkak gezin, unutmayın eskiler “Çok gezen ve çok bilen..” arasındaki farkı bize gayet iyi belirtmişler.. Durumunuz orta düzeyde dahi olsa, çoğunuzun bir arabası vardır ve yine çoğunuz bu araba ile güneye tatile gitmişsinizdir, Ege´den geçerken yolunuzun üzerinde bazı önemli yerler vardır, işte size sözünü ettiğim önemli yerlerden birisi Bafa Gölü ve bu göl kıyısının şimdi birkaç avuç kalmış olan altın kumları. Durun ve Bafa´ya bir iki saat ayırın. Göreceğiniz doğa size çok farklı kılabilir.
Selene’yi hissedebilirsiniz...
Bugün Bafa Gölü ve kıyıları ne yazık ki özellikle kumsalı, endüstri canavarına kurban edilmişse de hala bir başka gezegen görünümünü koruyor ve üçbin yıllık bir efsane hala yaşıyor, hemen yolun sonundaki kalıntı, Çoban Endymion´un Ay Tanrıçası Selene ile buluştuğu yerdir. Yakışıklı çoban Endymion´a aşık olan Ay Tanrıçası Selene, işte burada umutsuzluğa düşer çünkü ölümlü bir insanla beraber olması Zeus yasalarına göre imkansızdır. Anlatıldığına göre Bafa Gölü´nü çevreleyen Beşparmak Dağları Ay´ın en güzel parladığı yerdir ve Bafa Gölü ay ışığı altında gerçekten de gümüş bir tepsidir çünkü Ay Tanrıçası Selene, sevdiği çobanı görmek için, en güzel ışıklarını, en parlak biçimde buraya döker. Efsane bize, Çoban Endymion´un bu işe ne dediğini söylemiyor ama olsun bir beis yok zira o zamanlarda feminist tanrıçaların sözü geçiyordu. Ama siz Bafa´yı ve Selene Tapınağı´nı bir görün, ne işe yarar demeyin çünkü efsaneler gerçeklerin görünmeyen zirvesidir. Hissedin yeter.. Bu tanrısal aşkın yaşandığı dağ Türkiye´dedir. Mitolojik adıyla Latmos Dağları, antik Karia yöresinde, şimdiki Bafa Gölü´nün kıyısındadır. Ünlü tarihçi Strabo “Coğrafya” adlı eserinde bu yöreyi vurgular; “... çeşitli zamanlarda çeşitli yöneticiler buralara sahip olmuşlar... Troya’nın alınmasından sonra Lidyalılar, Aiolisliler ve İyonyalılar ve sonra Persler ve Makedonyalılar ve son olarak da Romalılar buralarda egemen olmuşlar, ülke bölündüğünde halk dialekt ve isimlerini kaybetmiş...”Bugün Bafa’ya gittiğinizde, tüm bu uygarlıkların izlerini bulabilirsiniz. Heraklia binlerce yıllık ağırlığı ile karşınızdadır.
Ekli dosyayı görüntüle 70
Çapkın Baba’nın maço kızı
Bir diğer mite göre ise, Büyük Tanrı Zeus Endymion’a ölümsüzlük ebedi yaşam ve gençlik bağışlamıştır ama genç kalması için hiç uyanmamalıdır, bu amaçla tanrısal Hypnos’u yollar. Zeus aslında kızını yani Artemis (Diana) yani Selene’yi düşünmektedir. Mitolojik sembolizmaya göre Selene öz anlamda bize Artemis’in kişiliğini simgelemektedir ve bu noktada Tanrıça’yı anlayabiliriz. Artemis, çok aktif bir tanrıdır, hiç yerinde durmaz, çevresi tüm doğadır hatta doğa ile bütünleşmiştir, tüm hayvanlar onu izlerler, bitkiler onu arzularlar. Sözün özü anlaşılır ki, işi başından aşkın olan Artemis’in aşkla meşkle uğraşacak vakti yoktur ama gel gelelim bir dolunay gecesinde uyuyan yakışıklı çobanı görünce aklı başından gidiverir. Oysa aşık olduğu yaratık bir insan yani ölümlüdür ve tanrılar insanlarla birleşemezler, o zaman iş Zeus’a kalır. Hem dağlarda, ormanlarda koşuşturan kızının mutluluğunu istemektedir, hem de biliriz ki Zeus Baba, aşk konusunda çok ciddidir ve kalkıp çobanı ölümsüzlük uykusuna yatırır ve sorunu çözer!!! Çoban Endymion’un öyküsü bir tuhaftır ama bir o kadar da büyüleyicidir. İnsan kişiliği ince tüllerle örtülmüştür. Onu genç bir ozan olarak algılarız (Teokritos mu?), kalben aşkı arar ama bulduğu aşk sonuçsuz ve tatminsiz gibidir, ancak sessiz ay ışığının en parlak anında sevgilisi yanındadır, Selene bir hastabakıcı gibi gelir, parlak ışıklar altında ve melankolik bir ortamda, aşkını mutlak sessizliğin örttüğü bir heyecanla kucaklar onu tüketir, içer ve yine sonsuz uykusuna terk edip bulutların içinde kaybolur. Öykü bize, ümitlerin bir amaca yöneltilmesini, yoğun ve güçlü arzuların önemini, şiirsel aşk diliyle anlatır. Bir yaşam gerçeğin ötesinde rüyalarda harcanmıştır, aslında bu erken bir ölümün çağrısıdır. Verilmek istenen kıssa budur. Yaşam gerçektir ve hayallerle harcanmayacak kadar değerlidir…
Kos’lu Ozan Teokritos
Halikarnas Balıkçısı’nın anlattığına göre, dünyanın ilk “idil” yani “kır şiiri” şairi Teokritos’dur, Teokritos tahminen Sicilyalı’dır ama bir süre Kos yani İstanköy Adası’nda yaşamış ve şiirlerini Güney Anadolu’nun Dorik lehçesiyle yazmıştır. Sözün kısası, Bafa Gölü ve kıyısındaki Beşparmak (Latmos) Dağları’nın ölümsüz miti “Çoban Endymion ve Tanrıça Selene” öyküsü Teokritos’dan alınmıştır. Balıkçı, miti bizlere aktarırken öncelikle Selene adını vermez ve yerine Artemis’i koyar sonra da bir açıklamada bulunur; “... Artemis, Yunanca bir sözcük değildir, Anadolu’lu (aslen Pelasg) bir sözcüktür. Artemis yeraltı dünyasında Hekate’dir, fırtınalı gecelerde kapkara bulutlarla örtülü korkunç ve karanlıktır. Sakin gecelerin berraklığında ise ay ve ay ışığı göklerin gülümsemesi sayılırdı. İşte o zaman Artemis “Selene” ya da “Sintia” diye anılırdı...” Balıkçı, daha sonra lirik bir melodiyle çoban Endymion’un öyküsünü bize sunarken öylesine bir tablo çizer ki, gerçeğin nerede bitip, mitolojiye nasıl geçtiğini fark edemezsiniz.
Bir Troya kaçağı...
Öyküye göre, Troya’dan kaçan genç bir tutsak ozan (Teokritos?), Beşparmak Dağları’na ve Bafa kıyılarına ulaşır... Yüce Achilleus’un can dostu Patraclos’un ölüsü üzerine 12 genç Troyalı’nın kurban edildiğini görünce, dehşete düşüp korkuyla kaçmıştır, yüreği acı doludur, tüm insanlardan uzaklaşır ve belki de Latmos Dağları’nın görkemini, Bafa’nın ışıltılı sularını görünce aradığını bulduğunu düşünür. Ozanımız, orada çoban Endymion’la karşılaşır, aşağıda miti anlatacağım ama Halikarnas Balıkçısı’nın “Hey Koca Yurt” adlı eserinin 249. sayfasıyla da muhakkak buluşmanız gerekir ve Balıkçı orada bize Endymion’la Selene’nin epik öyküsünü aktarırken sözlerini şöyle bitirir ve; “O koca Beşparmak Dağları’nın yavrusu olan ozan unutulmuştur ama bugün ay ışığında Bafa Gölü’ne ve Beşparmak Dağları’na bakıp, gönlünün damgasını ve Beşparmaklar’ın üzerinde sonsuz uykusuna varmış Endymion’u görmemek için dünya gözünden, gönül gözünden yoksun olmalı. Bu masal bir yurt türküsüdür.” der.
Teokritos’un ötesindeki ozanlar
Büyük ozan Keats´ın en sevilen şiirlerinden birisi Selene ile ilgilidir ve ona seslenir;
“ ... Uyuyan büyük bir hayvan gibi,
Uzanmış senin parlak ilahi rüya sedirine,
Sayısız dağlar yükseliyor, yükseliyor
Tutkulu ve kutsallaştırılmış kısık gözlerle,
Ve henüz senin kutsaman bitmedi,
Saklı, gizli bir yerde, bir küçücük ışık,
Orada zevk, haz var, bir çalıkuşunun yuvasında,
Senin parlak yüzün sessiz ve durgun…”
Bir diğer İngiliz ozan olan Fletcher ise “Sadık Çoban” şiirinde şöyle der;
“… Solgun yüzlü Phoebe, koruda avlanırken,
Önce gözleriyle genç Endymion’u gördü,
Ebedi ateşle onu yaktı, hiç ölmesin diye,
Onu yavaşça götürdü, hiç korkutmadan uykuya,
Tapınakları yalçın tepelerde, papatyalarla çevriliydi,
Her gece oraya, Eski Latmos’un zirvesine geliyordu,
Kardeşinin ışığı ile dağları yaldızlıyordu,
Onu tüm tatlılığıyla öperken…”
Ve neler oldu?
Gelelim öyküye; bir gece Artemis gümüş arabasıyla göklerde dolaşırken, aşağıya bakar ve bir tepenin eteğinde uyuyan genç bir adam görür. Hızla aşağıya iner ve onu öper, uyanan genç karşısında tanrıçayı görünce şaşırır, tanrıça ona aşkını ilan etmektedir. Sonra tanrıça gümüş parmaklarıyla genç çobanın gözlerini ovalar ve uykuya daldırır o geceden sonra her gece gelir ve uyuyan delikanlıyı ziyaret eder. Çobanlık yapan genç, ölümlüdür ama Artemis onun çekiciliğine dayanamamakta ve Olimpos´un yani Tanrılar Dağı´nın yasalarını çiğnemektedir. Endişeyle çobanı alır ve Latmos Dağları eteklerinde yaptığı küçük bir tapınağa saklar, ona ebedi gençliği aşılar ve her gece ziyaret etmeye devam eder. Bir diğer öyküye göre ise, çobanın adı Endymion´dur ve Yunan Kralı Elis´in oğludur. Bu versiyonda Artemis, Ay tanrıçası Selene rolündedir, Endymion´a aşık olunca keyifli bir anında ne isterse yapacağını söyleyen babası Zeus´a yalvarır ve Endymion´u sonsuza kadar uyutmak için izin alır. Yakışıklı Endymion, genç ve yakışıklı kalmak uğruna kabul eder ve ebediyen uyur. Selene tatlı bir sesle Endymion’un kulağına fısıldar; “Sana her gece kendi ay ışığımla geleceğim...”. Artık kimse Endymion’u göremez, genç çoban Beşparmaklar’ın bilinmeyen bir yerinde sonsuz uykusunu sürdürmekte ve her ay ışığında Selene’yi beklemektedir. Onların aşkı, sonsuzluğun uykusuyla bütünleşmiştir, tıpkı evrenin sonsuzluğu gibi...
Bir diğer bakış açısı...
Öykü bu ama mitolojiye bakılırsa tanrıçanın uyuyan aşkını öpmekle yetineceğini düşünemiyoruz. Çünkü diğer mitolojik kaynaklara göre, Artemis´in elli kızı vardı ve herhalde bunları uyuyan çobanlardan doğurmadı. Ama farketmez, mitoloji çelişkileriyle değil, öykülerin sunduğu bağımsız mesajlarla geçerlidir. Örneğin Bodrum´a giderken yolunuz muhakkak, Bafa Gölü´nden geçecektir, bir yarım saat ayırın ve gölün karşı kıyısına yani Latmos Dağları´nın eteğine geçin. Orada küçük bir yıkıntı bulacaksınız, işte Endymion´un ebediyen uyuduğu yer burasıdır. Hele bir dolunay gecesinde orada olursanız, kimbilir belki de Artemis-Selene´yi uyuyan Endymion´u ziyaret ederken görebilirsiniz. Hele bir de aşıksanız, o zaman Zeus üçüncü gözünüzü açar ve sıradan ölümlülerin göremediklerini görebilirsiniz. Malum ya, aşk en büyük büyüdür...
anonim