Rekor Konusu ( Aklına İlk Geleni Yaz )

servivor_050

Super Moderatör
Katılım
30 Eyl 2007
Mesajlar
310
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Bölüm:
İktisat
Şehir:
Ankara
Hangi renk hangi duyguyu uyandırır?

MAVİ ve tonları

Mavinin birçok anlamı vardır. Her şeyden önce mavi sakinleştirici ve dinlendirici bir renktir. (masmavi bir gökyüzü ya da mavi bir deniz gibi)...
Mavinin birçok anlamı vardır. Her şeyden önce mavi sakinleştirici ve dinlendirici bir renktir. (masmavi bir gökyüzü ya da mavi bir deniz gibi) Müşterilerinde bu etkiyi uyandırmak isteyen firmalar (genelde bebek ürünleri, spa merkezleri ve ilaç firmaları) bu rengi tercih ederler.Mavi güvenirliği, dürüstlüğü ve kaliteyi de temsil eder. O yüzden evinizde mavi ve tonlarını kullanacaksanız misafirlerinize işte bu duyguları vereceksiniz demektir. Mavinin bir diğer (ve kesinlikle en güzel) özelliği ise iştah kapatma etkisidir. Mavi tonlarla döşenmiş bir yatak odasında veya oturma odasında durup dururken açlık krizlerine girme olasılığınız oldukça düşük olacaktır. Hayatınız boyunca rejim mi yaptınız? Oturma odanızın rengini değiştirin ve bir de şimdi kilo vermeyi deneyin! İlginçtir ki Araplar mavinin kan akışını yavaşlattığına inanırlar. Nazar boncuğu o yüzden maviymiş. Avrupa’da intihar vakalarını azaltmak için köprü ayaklarını maviye boyarlarmış. Duvarları mavi olan okullarda ise çocukların daha az yaramazlık yaptığı saptanmış!

2. YEŞİL ve tonları

Doğada gördüğümüz bir diğer renk ise yeşildir. Yeşil ve tonları da mavi kadar dinlendirici ve sakinleştirici olabilir. Bize genelde kırları ve ağaçları...
Doğada gördüğümüz bir diğer renk ise yeşildir. Yeşil ve tonları da mavi kadar dinlendirici ve sakinleştirici olabilir. Bize genelde kırları ve ağaçları hatırlatır. Bunun yanı sıra ilginç bir gerçek de yeşilin insan gözü tarafından en kolay ve güzel algılanan renk olmasıdır. (Acaba bu yüzden doları Türk Parasından daha çok seviyor olabilir miyiz?) Ayrıca bir rivayete göre de kalbimiz, bu rengin yaydığı enerji alanındaymış. Doğanın ve baharın rengi olan yeşil kesinlikle güven veren renkmiş. (Fark ettiyseniz birçok bankanın rengi yeşil ağırlıklıdır) Bir ilginç nokta daha: yeşil ile dekore edilmiş yerlerde yaşayan ve vakit geçiren insanların daha az mide rahatsızlığı çektiği ispatlanmış!


3. MOR ve tonları

Eğer renklerin arasında bir asalet sıralaması yapılsaydı, mor ve tonları kesinlikle en üst noktada olurdu. Mor, bilgeliği, sempatiyi, onuru ve asaleti...
Eğer renklerin arasında bir asalet sıralaması yapılsaydı, mor ve tonları kesinlikle en üst noktada olurdu. Mor, bilgeliği, sempatiyi, onuru ve asaleti simgeler. Eski çağlardan beri de ihtişam ve lüksün son basamağı olarak düşünülür. Tarih kitaplarının anlattığına göre, yüksek sınıflar, saray mensupları ve kraliyet aileleri illa mor giyerlermiş. Mor, aynı zamanda nevrotik duyguları açığa çıkartır ve bilinçaltını temsil edermiş. İntihar edenlerin en beğendiği rengin mor olduğunu da belirtmeden geçmeyelim! Tam oturma odanızı mor aksesuarlarla bezemeden önce br düşünmenizde fayda var!



4. KIRMIZI ve tonları

Bu rengi çok seviyorsanız dikkat edin! Ne kadar güzel ve çekici bir renk olsa da kırmızı insanı sinirli, huzursuz ve aç hissettirir! Devamlı bir şeyler...
Bu rengi çok seviyorsanız dikkat edin! Ne kadar güzel ve çekici bir renk olsa da kırmızı insanı sinirli, huzursuz ve aç hissettirir! Devamlı bir şeyler yemek istediğiniz şu fast food markalarını bir hatırlayın? Mc Donalds, Burger King, Kentucky, Arbys’, Pizza Hut, Dominos? Hepsinin en büyük ortak özelliği KIRMIZI logoları oluşu değil mi?

Peki, her ne kadar canlılık ve dinamizm ile ilgili bir renk olsa da aslında mutluluğu temsil ettiğini biliyor musunuz? Eğer evinizin bir odasında kullanmak isterseniz dışarıdan gören bir insan sizin için şunları düşünecektir: “Bu kişi fiziksel olarak atak, canlı ve duygusal olarak da bir işi sonuna kadar götüren azimli ve kararlı biri olmalı”

Unutmayın, kesinlikle ama kesinlikle iştah açar! Tansiyonu yükseltir, kan akışını hızlandırır. Eğer siyah veya grinin tonlarıyla beraber kullanırsanız ortaya çok sofistike bir görüntü çıkacaktır.





5. SARI ve tonları

Sarı güneşlidir, meyvelidir ve dikkatlidir! En dikkat edilen yazıların sarı üzerine siyahla yazılanlar olduğu keşfedilmiştir! (taksileri düşünün) Aynı...
Sarı güneşlidir, meyvelidir ve dikkatlidir! En dikkat edilen yazıların sarı üzerine siyahla yazılanlar olduğu keşfedilmiştir! (taksileri düşünün) Aynı zamanda zekâyı, inceliği ve pratikliği de simgeler. Sarı bir yandan da hüzün ve özlemin rengi olarak da sayılabilir. Eğer bir odanızı sarı ağırlıklı döşeyecekseniz çok çok aşırıya kaçmamaya, yanında mutlaka zıt renkler kullanmaya özen gösterin.



6. PORTAKAL ve tonları

Portakal tam manasıyla kişileri hipnotize eden bir renktir. Yapılan araştırmalar portakal rengin beyinsel aktiviteyi en hızlı duruma getirdiğini ve...
Portakal tam manasıyla kişileri hipnotize eden bir renktir. Yapılan araştırmalar portakal rengin beyinsel aktiviteyi en hızlı duruma getirdiğini ve yaratıcılığı arttırdığını kanıtlamıştır. Portakal aynı zamanda “dikkaatt ben burdayımm” diye bağıran bir renk olduğu için çocukların da çok ilgisini çeker. Oyun çağına gelmiş bir çocuğunuz varsa odasında portakal tonlar kullanmak onu çok daha yaratıcı ve hareketli yapacaktır!



7. SİYAH ve tonları

Siyah renk, renklerin arasında en asil olanıdır. Modern aynı zamanda retro, ve yüksek sınıfın tercih ettiği bir renktir. Gücü ve tutkuyu temsil eder...
Siyah renk, renklerin arasında en asil olanıdır. Modern aynı zamanda retro, ve yüksek sınıfın tercih ettiği bir renktir. Gücü ve tutkuyu temsil eder, gizemli ve ciddidir. Beyaz ile birlikte kullanıldığında son derece dikkat çekici olur.

Fakat aynı zamanda duygusallığı ve hüznü de simgeler. İlginçtir, Türkiye’de ve Avrupa’da siyah renk matemi temsil ederken, Japonya’da mutluluktur. Siyah fonda kullanılırsa karamsarlığı çağrıştırır. Einstein bir şeye konsantre olabilmek için perdeleri siyah, gün ışığı olmayan odaları tercih edermiş!

Kaynak:Sabah​
 

servivor_050

Super Moderatör
Katılım
30 Eyl 2007
Mesajlar
310
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Bölüm:
İktisat
Şehir:
Ankara
Bu köyde ortalama yaşam süresi 90 yıl !

Atlılar, Kafkasya kökenli vatandaşların kurduğu bir Çerkez köyü. Mersin il merkezine 45 dakika, Adana’dansa 1.5 saat mesafede, şehir gürültüsünden uzakta, sadece büyük ve küçükbaş hayvanların seslerinin duyulabildiği ’tipik’ bir yayla köyü burası. Köyü farklı kılan, ortalama yaşam süresi 90 olması! Kapılarını çalan herkesi tanrı misafiri kabul edip ağırladıklarını anlatan muhtar Bahri Yıldırım, konuklarını da şaşırtan bu durumu iklime ve yediklerine bağlıyor: "Biz şehirlerin marketlerinde satılan konserveleri, katkı maddeli yoğurt ve sütleri tüketmeyiz. Halkın tamamı sebze ve meyvesini kendi üretir. Bir de buralar yazın serin, kışın da karlı geçer. Soğuk hava da insanın dinç kalmasını sağlıyor. Hiç kimse kimseyle kavga etmez, strese girmez, tam tersi birbirlerinin sorunlarına ortak olur. Bütün bunlar uzun ömürlü olmak için yetiyor" dedi.

Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Balcalı Hastanesi İç Hastalıkları, Endokrinoloji ve Metabolizma Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Tamer Tetiker’e göreyse Atlılar da pek çok faktörün yanı sıra genetik de önemli:

"Uzun ömürlü dağ köyleri ve bazı sahil kentlerinde hormonsuz gıda, bol oksijen, et, süt ve yoğurdun katkısız tüketilmesi karşımıza çıkıyor. Hayvancılık ve tarıma dayalı yaşam koşulları gereği daha hareketliler. Biz başta tansiyon ve şeker olmak üzere çeşitli hastalıklar için başvuran hastalarımıza tıpkı köylerde olduğu gibi bol hareketi, doğal beslenmeyi, temiz havayı, stresten uzak durmayı öneriyoruz. Atlılar’da genetik faktörlerin de etkili olduğunu düşünüyorum. Çünkü, bu köyün halkı Kafkas kökenli. Kafkaslar’da yaşayanlar dünyada ortalama yaşam ömürleri en uzun kişiler olarak biliniyorlar." (aa)

Kaynak:Radikal​
 

servivor_050

Super Moderatör
Katılım
30 Eyl 2007
Mesajlar
310
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Bölüm:
İktisat
Şehir:
Ankara
Güçlü hafıza için 11 öneri...

Orta yaslıların nerdeyse yarısı kendilerinde bir bellek kaybı sor ununun başladığını zanneder. Hemen belirtelim! Bunların çoğu küçük ve hös unutkanlıklardır. Hayati tatlandıran ve keyif katanlar biraz da bu nükteli olaylardır!

Belleği güçlü tutmanın pek çok püf noktası, uyulması gereken çok sayıda kuralı var. Harvard Tip Okulu öğretim üyesi Dr. Horon P. Nelson zinde bir beyne sahip olmanın temel kurallarını söyle sıralıyor:


*Hipertansiyonu ve kolesterol yüksekliği sorununu önleyin ya da kontrol altına âlin.

Kalbiniz için kötü olanın beyniniz için de kötü olduğunu unutmayın.

*Alkolü azaltın.

Erkeklerin iki, kadınların bir ölçüden (bir ölçü içkiyi ‘bir bardak şarap’ olarak kabul edebilirsiniz) daha fazla alkol kullanması beyin hücrelerini tahrip etmektedir.

* İyi ve kaliteli uyku uyuyun.

İyi bir uyku için ortalama 8 saat gerekir. Kaliteli uyku beynin yeni öğrenilenleri pekiştirmesini sağlar. Öğrenilmiş bilgilerin pekiştirilmesinin uzun süreli belleğin en önemli desteği olduğu biliniyor.

*Stresinizi iyi yönetin.

Ölçülü ve kontrollü stres dikkati yoğunlaştırmakta, odaklanmayı arttırmaktadır. Kontrolsüz, uzun süreli ve aşırı stres ise dikkati sürdürme kapasitesini yok etmekte, unutkanlığı tetiklemekte, kortizon hormonunu yükselterek beynin bellek için önemli bölümlerinde hasar geliştirmektedir.

*Yeni şeyler öğrenmeye devam edin.

Her yeni bilgi ve beceri birer bellek egzersizidir. Yeni sporlar, hobiler, araştırma alanları, heyecanlı ve zevkli problemler, ezberlenen yeni şiirler ve yeni diller beyniniz için en güçlü vitaminlerdir.

*Tembelliği bırakın.

Zihinsel faaliyetlerinizi sınırlamayın. Özellikle televizyon seyretmek gibi pasif faaliyetleri azaltın. Televizyon karsısında geçirdiğiniz saatler sadece bedensel değil, ruhsal sağlığınızı da kötü yönde etkiler.

*Her gün egzersiz yapın.

Günde 30–45 dakika, haftada en az 4 gün yürümeye, is saatlerinde daha çok aktif olmaya, kısa mesafelerde taşıt kullanmamaya çalısın. Özellikle yürümenin beyin sağlığı ve yeniden yapılanma sürecini olumlu yönde etkilediğini gösteren çok sayıda kanıt var. Beynin yeni yetenekler kazanabilmesi beyin hücreleri arasında güçlü ve yoğun yeni bağlantılar oluşturabilmesinin baslıca desteklerinden biri de düzenli ve ilimli egzersizlerdir. Bizim önerimiz fırsat buldukça yürümenizdir.

*Kullandığınız ilaçları yeniden gözden geçirin.

Özellikle beyni etkileyen ilaçları doktor önerisi olmadan kullanmayın. Depresyon giderici, uyku verici, ruhsal gevşetici ilaçlara komsu, es dost tavsiyeleri ile başlamayın.

*Reçetesiz satılan ilaçları rasgele yutmayın.

Doğal ya da zararsız diye kullanabileceğiniz bitkisel ürünlerin (valerianlar), besin desteklerinin (melatonin) ve diğerlerinin (hüperzin, Sem’e) beyin hücrelerinizi üzebileceğini, zihinsel fonksiyonları bozabileceğini unutmayın. Antihistamik- antialerjik ilaçları özellikle alüminyum içeren antiasitleri ve uyku kolaylaştırıcıları doktorunuzla konusmadan uzun süre kullanmayın.

*Vitaminlerden yararlanın.

E ve C vitamini gibi antioksidan vitaminlerin, selenyum gibi serbest radikal avcısı minerallerin hücreleri oksitlenmekten koruyan güçlerinden faydalanabilirsiniz. Yeteri kadar B vitamini, özellikle B12 vitamini aldığınızdan emin olun. Dengeli bir beslenmenin de yaslılıkta vitamin eksikliğine yol açabileceğini hatırlayın.

*Hayata bağlı kalın.

Hayatınıza önem katan bağları iyice sıkılaştırın. Huzurunuzu koruma ve güçlendirmeye bakin. Aileniz, dostlarınız, isiniz, hemşerilik ve vatandaşlık bağlarınıza, inançlarınıza daha sıkı sarılın, insanlarla daha sık birlikte olmaya, aileniz ve arkadaşlarınızla olumlu ilişkiler kurmaya ve sosyal aktivitenizi çoğaltmaya çalısın. İyi sosyal ilişkileri olan yaslılarda bellek fonksiyonları bozulmuyor. Sosyal ilişkiler bir taraftan zihinsel egzersizleri yoğunlaştırıyor, diğer taraftan çeşitli olayların ruhsal travmalarını hafifletmeye yardımcı oluyor.

Kaynak:Gerçek Gündem​
 

servivor_050

Super Moderatör
Katılım
30 Eyl 2007
Mesajlar
310
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Bölüm:
İktisat
Şehir:
Ankara
Çocuğu merak büyütür !!!!

Çocukların çizdikleri resimlerde doğadaki nesnelerin bazılarının renk değiştirdiğini görürüz. Örneğin kırmızı bir ağaç, mavi bir bulut, sarı bir gökyüzü, kırmızı çimenler, kara bir nehir... Bunu çizen çocuk, bir gün size şöyle bir soru yöneltirse: “Gökyüzünün rengi neden başka bir renk değil de mavidir?” Ne yanıt verirsiniz? Ben size söyleyeyim. Benim gibi bir gün izin istersiniz ve başlarsınız araştırmaya. Eğer soru Nisan’ın sorusu gibi kazıksa bu bilgiye ulaşmanız için kaynak kıtlığı da çekersiniz.
* * *
Şimdi bu soruyu ben de size soruyorum: “Gökyüzünün rengi neden başka bir renk değil de mavidir?” Yanıtını bulamazsanız yan sütunda okuyabilirsiniz.
* * *
Develer, çocukların hep ilgisini çeker. Uzun boyu, eğri boynu, geniş ayakları ve kısa kuyruğuyla. Bir de, başka hiçbir hayvanda bulunmayan sırtındaki kamburu, yani hörgücü hep şu soruyu sordurtur onlara: “Develerin sırtındaki nedir?” “Erzak deposu,” yanıtını aldıklarında da ikinci soru gelir ardından: “Peki, o uzun çölleri yemeden içmeden nasıl geçebiliyorlar? Kaç gün su içmeden durabiliyorlar?”
* * *
Sanırım fabl öykülerinden; La Fonten, Ezop’tan kaynaklanıyor olsa gerek, çocuklar gibi çevirmenler de cırcırböceği ile ağustosböceğini hep birbirine karıştırmışlardır. Hatta cırcırböceği ile çekirgeyi de karıştıranlar vardır. Cırcırböceği ile çekirge arasında bir akrabalık olsa da, cırcırböceği arkasındaki uzun iğnesi ve yine başındaki uzun antenleriyle çekirgeden hemen ayrılır ve daha küçüktür. Gelelim cırcırböceğinin nasıl şarkı söylediğine. Öyle ya, bütün yaz şarkı söyleyip kışın aç kalınca karıncaya giden bu hayvanın nasıl şarkı söylediğini çocuk merak ediyor.

İşte soruların yanıtları
Gökyüzünün rengi neden mavi?
Güneş ışığı, atmosferden dünyamıza ulaşmak için yaptığı yolculuğu sırasında önüne çıkan küçük polenler ve toz parçacıkları yüzünden kırılmalara uğrayıp dağılıyormuş. En çok dağılan ışık da mavi renkli ışık olduğu için gökyüzü açık havalarda hep mavi görünüyormuş. Güneş doğarken ve batarken, güneşin ışınları yeryüzüne ulaşabilmek için daha uzun yolculuk yaptığından, mavi ışık atmosfer tarafından emiliyor, yalnızca kızıl renkli ışık gözüktüğü için gündoğumunda ve günbatımında o kızıllığı görüyormuşuz.

Develer ne kadar aç ve susuz kalabilir?
Develerin sırtlarındaki hörgüçlerinde yiyecek depoladıklarını, ayrıca midelerinin bir bölümünü de matara olarak kullandıklarını, uzun süre susuz kalabildiklerini hepimiz biliriz. Bilimsel açıklaması ise şöyle: Devenin midesinde üç bölüm varmış. İlkini otlarken ve geviş getirirken yiyecek depolamak için kullanırmış; ikinci bölümde sindirim sıvısını toplarmış; üçüncü bölümde ise geviş getirilmiş otları öğütürmüş. Ayrıca midenin ilk iki bölümünün duvarlarında da su depolama keseleri varmış. Yani, anlayacağınız, mükemmel bir mide. Bu midenin bölümleri dolduğunda kaslar yardımıyla kapatılır ve deve suya gereksinim duyduğunda bu keselerden birinin kası gevşer, su dışarı bırakılırmış. Eğer devenin sırtında yük olmazsa yolculuk boyunca 6 ila 10 gün arasında susuzluğa ve açlığa dayanabilirmiş.
Not: Bu yanıtı verdikten sonra çocuktan ikinci bir soru geldi: “Yediklerini hangi keseye koyacağını nasıl biliyor?” İşte bu sorunun yanıtı benim boyumu aşıyor. Bunu da siz bulun.

Cırcırböcekleri nasıl şarkı söyler?
Başta açık sözlülükle belirtmeliyim ki, ben de yeni bir şey daha öğrendim. Cırcırböcekleri arasında şarkıyı genellikle erkek cıcırlar söylüyormuş. Her böceğin ses titreşimi ve tonalitesi bir diğerinden farklıymış. Ve cırcırlar şarkıyı ağızlarıyla değil, kanatlarını birbirlerine sürterek çıkardıkları sesle söylüyorlarmış. Ön bacaklarındaki organlarıyla da sesleri işitiyorlarmış. Yani ön bacakları kulak görevi görüyormuş. Cırcırböcekleri bu şarkıları öyküdeki gibi dalga geçtikleri için değil, eşler birbirini bulmak için söylüyorlarmış.
Çocuklarla öylesine kaynaştık ki, ben bu yanıtın arkasından şöyle bir yanıtın geleceğini çok iyi biliyordum. Sonunda da geldi: “Yalvaç Abi, bu cırcırböcekleri hiç susmadıklarına göre, demek ki ikide bir birbirlerini kaybediyorlar!

Kaynak:Milliyet​
 

servivor_050

Super Moderatör
Katılım
30 Eyl 2007
Mesajlar
310
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Bölüm:
İktisat
Şehir:
Ankara
Okuyunca şaşıracaksınız!!!!!!

Japon çocugun tek hayali çok ünlü bir karateci olmakti.
Fakat ailesi buna izin vermezdi.
Bir gün talihsiz bir kaza sonucu
çocuk sol kolunu kaybetti.
Ailesi çocugun moralinin çok kötü oldugunu görünce
ona bir karate hocasi tuttu.
Hoca ilk dersinde çocuga
karsisindakini sag koluyla tutup
üstünden savurmayi gösterdi.
Hatta ikinci, üçüncü ve sonraki bütün derslerde
hep ayni hareketi yapiyorlardi.
Çocuk bir gün hocasina
hocam ben çok sikildim,
artik ba$ka hareketlere geçsek dedi.
Hoca ise bunu kabul etmeyerek
dünyada bu i$i en hizli yapan ki$i olmadikça bitirmeyecegini söyledi.
Çocuk o kadar hizlanmi$ti ki,
hocasini bile göz açip kapayincaya kadar yerden yere vuruyordu.
Bir gün hoca elinde bir kagitla geldi
kagitta çocugun gençler karate $ampiyonasina katilabilecegi yaziyordu.
Çocuk çok $a$irdi.Ertesi gün salonda ilk rakibinin kar$isina çikacakken
heyecanla hocasina sordu, hocam bu i$ nasil olur?
Ben sadece tek hareket biliyorum kesin kaybederim.
Hocasi ise sen sadece hareketi yap cevabini verdi.
Çocuk ringe çikti ve hareketiyle rakibini eledi.
Hatta tek hareketle finale kadar çikti.
Finalde kar$isinda kendisinin iki kati birisi vardi.
Önce çok korktu ama gene bildigi hareketi yaparak
son rakibini de yendi ve $ampiyon oldu.
Sevinçle hocasinin yanina ko$tu ve sordu
hocam nasil olur anlamiyorum,
sadece bir hareket biliyorum,
tek kolluyum ve $ampiyon oldum.
Hocasi çocuga bakti ve dedi ki,

senin yaptigin hareket karatedeki en
zor hareketlerden biridir. ..
Ve bir tek savunmasi vardir o da,
rakibin sol kolunu tutmak.
 

servivor_050

Super Moderatör
Katılım
30 Eyl 2007
Mesajlar
310
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Bölüm:
İktisat
Şehir:
Ankara
Stres yüzü yaşlandırıyor..

Cleveland’daki üniversite hastanesinde aynı yumurta ikizleri üzerinde yapılan araştırmada, Dr. Bahaman Guyuron ve ekibi, genetik mirasa rağmen çevresel faktörlerin bir insanın dış görünüşüne yıllar ekleyebildiğini buldular.

186 çift eş yumurta ikizi üzerinde hem anket yapan, hem de dijital görüntüler alan araştırmacılar, bu görüntüleri daha sonra ikizler arasındaki yaş farkı görüntüsünü kaydeden bağımsız bir komisyona gösterdiler.

Plastik ve Rökonstrüktif Cerrahi dergisinin internet sayfasında da yayımlanan araştırma sonucuna göre, ikizlerden boşanmış olanlar, evli, bekar veya dul kardeşlerine oranla iki yıl daha yaşlı gösteriyor.

Antidepresan kullanımının da belirgin şekilde yaşlı göstermeye yol açtığını tespit eden araştırmacılar, ayrıca kilonun da önemli bir faktör olduğunu belirledi. Denek ikizlerden 40 yaşının altında bulunanlardan kilolu olanlar daha yaşlı görünürken, 40 yaşın üzerindeki grupta kiloluların daha genç göründükleri ortaya çıktı.

Dr. Guyuron, araştırmayla ilgili yayımladığı açıklamada, araştırmaya konu olan ikizler içinde yaşlı görünenlerde stresin ortak etkenlerden biri olduğunu belirtti.

Kaynak:Gazeteport​
 

servivor_050

Super Moderatör
Katılım
30 Eyl 2007
Mesajlar
310
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Bölüm:
İktisat
Şehir:
Ankara
Işe devamda türkler birinci sırada.

Global insan kaynakları danışmanlık firması Mercer’ın 24 Avrupa ülkesinde 821 şirket ile gerçekleştirdiği 2008 Avrupa, sağlık ve yan haklar raporu açıklandı. 2008 yılının değerlendirildiği rapora göre, Avrupa’da yılda ortalama işe devamsızlık kişi başı 7,4 gün. En fazla işe devamsızlık yapanlar Bulgarlar olurken, en düşük devamsızlık ise yüzde 4,6 oran ile Türklerde.
Araştırmada katılımcı şirketler devamsızlıkların sebebini yüzde 78 eklem ağrıları ve buna bağlıklı fiziksel rahatsızlıklar, yüzde 52 stres ve mental hastalıklar ve yüzde 20 kanser olarak sıraladı. Fransa yüzde 55’lik oranla kanseri devamsızlık sebebi göstermesiyle Avrupa ortalamasının üstüne çıkarken, stres ve mental hastalıklar ise en çok Hollanda, İngiltere ve İskandinavya’da görüldü. Araştırmaya göre, işe en fazla devamsızlığı Bulgarlar yapıyor. Bu ülkeyi Portekiz, Norveç ve Çek Cumhuriyeti izliyor. Türkler yüzde 4,6 ortalama ile Avrupa’nın en az devamsızlık yapan milleti olurken, İngiltere yüzde 5,5 ve İspanya yüzde 5,7 ile Türkiye’yi takip ediyor. Diğer yandan Amerika yüzde 5,1 ortalama ile Avrupa’dan farklı bir tablo çiziyor.

Araştırmayı değerlendiren Mercer Türkiye Genel Müdürü Sibel Yücesan, Türkiye’nin işe en az devamsızlık yapan ülke olmasının nedenlerinin mutlaka değerlendirilmesi gerektiğini söyledi. Yücesan, "Türkiye’de çalışanların öncelikle çetin rekabet şartlarıyla mücadele ettiklerini ve 2008 yılının kendine has kriz ortamı ve iş kaybetme endişesini mutlaka göz önünde bulundurmak durumundayız. Diğer yandan Avrupa ile kıyaslandığında Türkiye’de çalışma saatleri ile ilgili esnek uygulamalara çok daha az rastlanıyor. Aynı zamanda hastalıkla ilgili devamsızlığın raporlanması süreci de prosedürsel olarak kendi içinde zorluklar barındırıyor. Dolayısıyla Türkiye’de çalışanların hasta da olsalar işe devam ettiklerini ifade edebiliyoruz." diye konuştu.
Kaynak : Gazeteport​
 

servivor_050

Super Moderatör
Katılım
30 Eyl 2007
Mesajlar
310
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Bölüm:
İktisat
Şehir:
Ankara
Patronunuza kendinizi sevdirmenin 9 yolu

1. Yanıtlayabileceğiniz sorular sormayın

Tabii ki patronunuza sorup onun onayını almak sizi rahatlatacaktır ama bir sonraki sefer önce kendinize sorun: "Bu soruyu benden daha iyi cevaplayabilir mi?" Genelde cevap "hayır" olur. İşinizi sizden daha iyi kimse bilmez. Önce kaynakları araştırıp kendiniz çözmeye çalışın.

2. Problemle değil çözümle gidin

En az 10 dakika bir çözüm düşünmeden problemi patronunuza götürmeyin. Zor bir konuyla gidip çözüm önermek, patronunuzu etkileyecektir.

3. Özür dilemeyin

Yanlış bir şey yaptıysanız söze hemen özür dilemekle başlamayın, sizi zayıf gösterir. Bir dahaki sefer bir hata yaptığınızda şunu deneyin: "Bu proje daha iyi olabilirdi", "Daha farklı yapmalıydım", "Bir sonraki sefer şöyle yapmayı düşünüyorum..." gibi. Patronunuz neyi yanlış yaptığınızdan çok ne öğrendiğinize dikkat edecektir.

4. Duygusallaşmayın

Sinir anında sakın e-mail atmayın. Sizi sinirlendiren bir e-mail’den sonra cevap yazmak istemek normal bir davranış. Cevabınızı hemen yazın ama göndermeyin. En az 30 dakika bekleyin, sonra orijinal e-mail’i ve cevabınızı tekrar okuyun. Profesyonellikten vazgeçmeyin.

5. Görevinizin dışına çıkın

Yeni görevler deneyin. Bazen sizin için uygun zamanı bulmak istiyorsanız yeni işler denemelisiniz. Böylece yeni şeyler öğrenirsiniz ve patronunuz, takım ruhunuz ve yardım isteğinizden etkilenir.

6. Patronunuzun zekasını küçümsemeyin

Hastalık numarası yapmanın da yolları vardır. Hasta olduğunuzu ve işe gelemeyeceğinizi e-mail/mesaj atarak ya da İnsan Kaynakları yöneticisini veya bir çalışma arkadaşınızı arayıp bildiriyorsanız, bu yalan söylediğinizi gösteren bir işaret. Bir dahaki sefer büyüyün ve direkt patronu arayın.

7. Geribildirim isteyin ve verin

İletişim iki yönlüdür ve insanoğlu olarak pozitif yorumlara her zaman açığızdır. Eğer patronunuzun yaptığı herhangi bir şey hoşunuza gidiyorsa bunu ona söyleyin. "Toplantıdaki desteğiniz takdir edilecek bir davranıştı" gibi bir şey, davranışlarının sizin üzerinizdeki etkisini fark etmesine yardımcı olacaktır.

8. Mızmızlanmayı bırakın

Hepimiz arada sırada şikayet etmeyi severiz ancak, sık sık yaptığınızda çalışma arkadaşlarınız ve patronunuz herkesi kışkırtanın siz olduğunu fark edecektir. Her ufak problemde şikayet etmek yerine, ortalığı yatıştırarak çözüm aramak daha saygı değer bir davranıştır. Böylece gerçek bir problem olduğunda, insanlar sizi ciddiye alacaktır.

9. Üretici olun

Hepimiz işleri geliştirecek yeni projeler hakkında bir sürü dahiyane fikre sahibiz. Ancak fikirlerinizi listeleyip patrona göndermeniz yeterli değil. Sorumluluk almadığınız sürece, büyük ihtimalle hiçbiri hayata geçmeyecektir. En iyi fikirlerinizden birkaçını seçin ve konu üzerine çalışmaya başlayın. Patronunuz yaratıcılığınıza hayran olmakla kalmayacak, projelerin hayata geçmesi için aldığınız inisiyatifi de takdir edecektir.

Kaynak : kariyer.net​
 

servivor_050

Super Moderatör
Katılım
30 Eyl 2007
Mesajlar
310
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Bölüm:
İktisat
Şehir:
Ankara
Sıfır ıq'su 52 oldu!

BURSA’da üniversitede okurken, 2001 yılında 20 yaşındayken, banyoda şofbenden sızan karbonmonoksit gazından zehirlenen, iki kez duran kalbi doktor olan annesi ve babası tarafından masajla çalıştırılan Neslihan Köse, bitkisel hayattan, yoğun bakımda yanından ayrılmayan annesinin okuduğu hikaye kitapları ve Mozart’ın müziğiyle kurtuldu. Doktorların `Yaşamaz’ dediği, zihinsel fonksiyonlarını kaybeden kızına önce ayakta durmayı, sonra da unuttuğu okuma ve yazmayı öğreten Dr. Hale Kabacaoğlu, IQ’su 52 olarak ölçülen kızı için verdiği mücadeleyi kitapta toplayacak. Kızını, benzer bir olayı anlatan `Lorenzo’nun Yağı’ filminden esinlenerek yaşama döndürüldüğünü söyleyen Dr. Hale Kabacaoğlu, "Neslihan artık eğitilebilir zihinsel engeliler sınıfında. Verdiğimiz mücadeleyi kitap ve filme dönüştürerek geliriyle vakıf kuracağım" dedi.

Bursa’da oturan röntgen mütehassısı Doç. Dr. Hale ile ürolog Dr. Ahmet Köse’nin tek çocukları olan Neslihan, 2000 yılında Eskişehir Anadolu Üniversitesi Seramik Bölümü’nü kazandı. İyi derecede İngilizce ve Almanca bilen Neslihan, 30 Aralık 2001 tarihinde yılbaşını ailesiyle geçirmek için Bursa’ya geldi. O akşam duş almak için banyoya giren Neslihan, şofbenden sızan karbonmonoksit gazından zehirlenince, annesi tarafından kalbi durmuş olarak bulundu. Yaptığı kalp masajı ile kızlarını yaşama döndüren doktor Hale ve Ahmet Köse çifti, çağırdıkları ambulans ile hastaneye yetiştirmek istedikleri Neslihan’ın ikinci kez duran kalbini de yine aynı şekilde çalıştırmayı başardı.

DOKTORLAR "YAŞAMAZ" DEDİ

Beyin ölümü gerçekleştiği için doktorların `Yaşamaz’ dediği ve organlarını bağışlaması için öneri getirdiği aile, kızlarını Ankara’ya götürüp Türk Silahlı Kuvvetleri Rehabilitasyon Merkezi’nde tedavi altına aldırdı.

Kızı Neslihan, aylarca yoğun bakım ünitesinde kalırken mesleğine ara veren Dr. Hale Köse ise yanından hiç ayrılmadı. Anne ve babanın, hasta olan çocuklarını yaşatmak için verdiği mücadeleyi anlatan `Lorenzo’nun Yağı’ adlı filmden etkilenerek kızına Mozart’ı dinletip, kitaplar ve hikayeler okuyan, yara oluşmaması için vucudunu sürekli olarak hareket ettiren anne Dr. Hale Kabacaoğlu, IQ’su ölçülemeyen kızının uyanmasını iki yıl sonra sağladı.

Eşinden ayrı yaşamaya başlayan ve daha sonra boşanan Dr. Hale Kabacaoğlu, IQ’su ölçülemeyen, etkiye tepki vermeyen, boş boş bakan, geçmişten ve ailesinden hiçbir şey hatırlamayan kızı Neslihan’ı önce yardım ile 20 adım yürütmeyi başardı. Uzmanların önerisi ve kızı durumundaki hastalara yapılan tedavileri internetten takip edip çocuğuna uygulayan Dr. Hale Kabacaoğlu, kendi deyimi ile `doğduktan sonra tekrar rahimine yerleştirip yetiştirdiği’ kızına önce ihtiyaçlarını karşılamayı, ardından anaokuluna dönüştürdüğü evinde okuma ve yazmayı özel eğitmenlerin yardımıyla öğretti.

Çocuğunu kontrol etmek ve yaptığı her hareketini görmesi için evinin duvarlarını söken, kapı taktırmayan Dr. Hale Kabacaoğlu, her geçen gün büyük gelişme kateden kızı Neslihan’ın daha önce belirlenemeyen IQ’sunun geçtiğimiz 13 Şubat günü yapılan ölçümlerde 52 olarak belirlenmesiyle yıllar sonra rahat bir nefes aldı.

NESLİHAN ARTIK HAFİF ENGELLİ BİR KIZ

"Kızımın IQ’sunun 52 olduğunu duyduğum an dünyanın en mutlu insanı bendim" diyen Dr. Hale Kabacaoğlu, normal kişilerin IQ’sunun 90- 110 arasında değiştiğini hatırlatarak şunları söyledi:

"Kızım inanıyorum ki dünyada eşi ve benzeri olmayan bir mucizeyi gerçekleştirdi. Yoktan var oldu. 20 yaşında yitirdiği beyninin yeniden toparlanmasını sağladı, ayaklarının üzerine durdu. Şimdi önünü görüyor. Doktorların belirleyemediği IQ’su 52 olarak ölçüldü. Bu tıpta `hafif düzeyde zihinsel gerilik’ anlamına geliyor. Eğitilmeye müsait olan bu kapasitedeki insanlar genel nüfustan ayrı tutulamıyor. Bağımsız yaşamlarını sürdürebiliyor. Şimdiki hedefim önümüzdeki yıllarda onu daha da eğiterek yarım kalan eğitimini tamamlaması ve stadyumda onbinlerce kişinin davet edileceği düğünle dünya evine sokmam."

MÜCADELEMİ KİTAPTA TOPLAYACAĞIM

Dr. Hale Kabacaoğlu, kızının yaşadığı ve geçirdiği günleri anı olarak tuttuğunu, bunu kitap haline getirip verdiği mücadelenin çocukları bu durumda olan ailelerin yararlanması için kullanacağını söyledi.

Kızının kurtulması için verdikleri mücadeleyi filme dönüştüreceğini söyleyen Dr. Kabacaoğlu, gelirini ise kızının geleceğine ve kuracağı vakıf için değerlendireceğini belirtti. Dr. Hale Kabacaoğlu, daha da iddialı konuşup "Tamamlandığı zaman kızımla mücadelemizi içeren kitabım `Lorenzo’nun Yağı’ndan çok daha güzel olacak" dedi.



Gerçek bir yaşam öyküsü; Lorenzo’nun Yağı

YÖNETMEN George Miller’in `Lorenzo’nun Yağı’ filmi Augusto Odeno ve Michaela Odone adlı anne babanın amansız bir hastalık olan ADL’ye (adrenolökodistrofi) yakalanan oğulları Lorenzo Odone’yi ölümden kurtarma çabasını anlatır. Baba Augusto, sabahlara kadar kütüphanelerde, hastalıkla ilgili bulduğu makaleleri okuyarak bilgi edinmeye çalışır. Bu araştırma sonunda beyindeki zararın kandaki tehlikeli yağ asitlerinden kaynaklandığını keşfeder. Bu yağ asitlerini yok etmektedir. Bu konuyla ilgili tüm uzmanları toplayarak bir panel düzenler. Tıp profesörlerinin bulamadığı sonuca, erişmiş olması ilgi çeker ve destek bulur. Bir yıldan az bir sürede eşi Michaela’nın da yardımlarıyla hastalığa çözüm bularak Lorenzo’yu ölümden kurtarır. Karı- kocanın verdikleri mücadele, kararlılığın öyküsünü anlatıyor. Nick Nolte ve Susan Sarandon’un güçlü oyunculuklarına, Peter Ustinov gibi usta bir isim eşlik ediyor.

Kaynak:vatan​
 

servivor_050

Super Moderatör
Katılım
30 Eyl 2007
Mesajlar
310
Tepkime puanı
3
Puanları
0
Bölüm:
İktisat
Şehir:
Ankara
Pi Sayısının Sırrı

Pi Sayısının Hikayesi
Kısaca bir dairenin çevresinin çapına oranı, p sayısını verir. İnsanoğlu, aslında çok önemli vazifeleri olan bu sayı üzerinde çok düşünmüştür. Yıllarca tam olarak bir değer bulamamakla beraber, gerçek değerine en yakın sonuçları kullanabilmek için çaba sarfetmişlerdir.
p' nin kronolojik gelişimine baktığımızda günümüzde dahi tam bir sonuç bulunamamıştır. Çeşitli formüller üretilmesine rağmen sadece her seferinde gerçek değere biraz daha yaklaşılmıştır.
Arşimet 3.1/7 ile 3.10/71 arasında bir sayı olarak hesapladı. Mısırlılar 3.1605, Babilliler 3.1/8, Batlamyus 3.14166 olarak kullandı. İtalyan Lazzarini 3.1415929, Fibonacci ise 3.141818 ile işlem yapıyordu. 18.yyda 140, 19yyda 500 basamağa kadar hesaplandı. İlk bilgisayarlarla 2035 basamağı hesaplanırken günümüzde milyonlarca basamağa kadar çıkılıyor. İşin ilginç tarafı, hâlâ tam bir sonuç yok. Herhangi bir yerinde devir olsa iş yine kolaylaşacak. Ama henüz öyle bir şeye de rastlanmadı. Şu anda bilinen değerden birkaç basamak:
pi=3,1415926535897932384626433832795028841
971693993751058209749445923078164062862089
986280348253421170679821480865132823066470
938446095505822317253594081284811174502841027.....


ENTERESAN SAYILAR
Üç basamaklı herhangi bir sayıyı iki kere yanyana yazarak elde ettiğimiz yeni sayı, kesinlikle 7, 11, 13, 77, 91, 143, 1001 sayılarına kalansız olarak bölünür(neden?).
Örnek: 831831
831831 / 7 = 118833
831831 / 11 = 75621
831831 / 13 = 63987
831831 / 77 = 10803
831831 / 91 = 9141
831831 / 143 = 5817
831831 / 1001 = 831

Sihirli Kareler:

3 x 3: Birbirini yatay, dikey ve çapraz takip eden üç karenin toplamı, 15.
8
1
6
3
5
7
4
9
2


4 x 4: Birbirini yatay, dikey ve çapraz takip eden dört karenin toplamı, 34.
16
2
3
13
5
11
10
8
9
7
6
12
4
14
15
1


5 x 5: Birbirini yatay, dikey ve çapraz takip eden beş karenin toplamı, 65.
3
16
9
22
15
20
8
21
14
2
7
25
13
1
19
24
12
5
18
6
11
4
17
10
23

İlginç Sayılar(3):

1 x 8 + 1 = 9
12 x 8 + 2 = 98
123 x 8 + 3 = 987
1234 x 8 + 4 = 9876
12345 x 8 + 5 = 98765
123456 x 8 + 6 = 987654
1234567 x 8 + 7 = 9876543
12345678 x 8 + 8 = 98765432
123456789 x 8 + 9 = 987654321


Teorem:
Bütün kare sayılar, 1'den başlamak üzere sırasıyla tek tamsayıların toplamı olarak yazılabilir.
Örnekler:

5²=25
1 + 3 + 5 + 7 + 9 = 25
11² = 121
1 + 3 + 5 + 7 + 9 + 11 + 13 + 15 + 17 + 19 + 21 = 121


Üçgen Sayılar:
1'den başlamak üzere kendisinden önceki tüm sayıların toplamına karşılık gelen sayıların dizisidir.
1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10, 11, 12, ... pozitif doğal sayılar ise, üçgen sayılar:
1, 3(1+2), 6(1+2+3), 10(1+2+3+4), 15(1+2+3+4+5),... üçgen sayılardır. Yani:
1, 3, 6, 10, 15, 21, 28, 36, 45, 55...

Not:Alıntıdır..
 

MatmazeL

Özel Üye
Katılım
29 Ağu 2008
Mesajlar
1,304
Tepkime puanı
9
Puanları
0
ArkadaşLar Buraya AkLınıza Gelen Herşeyi YazabıLırsınız..
O an canınız bişiye sıkkınsa yada mutLuysanız ne olursa oLsun KuraLLar dahiLinde Onlıne sohbet içinde bu Başlığı KullanaLım Bu rekoru KıraLım Diyorus
Aofdestek.net oLarak Adımızı "guinness rekorlar kitabi"na yazdıRabıLırız :cool::cool:

Ya sizLer Ne diyosunuz Bu Konuda ?? :):)
 

Çevrimiçi üyeler

Şu anda çevrimiçi üye yok.

REKLAMLAR

Son mesajlar

Forum istatistikleri

Konular
17,438
Mesajlar
134,337
Kullanıcılar
90,730
Son üye
34kdd
Üst